"Kaşer" (Kosher) kelimesi, Yahudilik'in, İngilizce kelime hazinesine kattığı bir sözcüktür.
Çeşitli kültür ve dillere mensup kişiler bu terimi orijinal anlamıyla "uygun olan ve gerekli kural ve standartları karşılayan" anlamında...
Yahudilik'te de durum aynıdır. "Kaşer" terimi sadece dini açıdan yenilebilir yiyecekleri tanımlamaya özel bir kelime değildir. Örneğin, bir Tefilin ya da Sefer Tora için de, Alaha'nın gerektirdiği niteliklere uygun oldukları takdirde "Kaşer" sıfatı kullanılır. Bu sıfat insanlar için bile uygundur. Örneğin, mahkemede şahitlik yapması konusunda herhangi bir uygunsuzluğa sahip olmayan kişiler "Edim Keşerim - Uygun Şahitler" olarak tanımlanırlarken, Tora'ya uygun yaşayan, dürüst bir Yahudi için de "Adam Kaşer" sıfatı kullanılır. Günümüzün en yaygın kullanımı da, elbette yemeklerle ilgilidir. Yiyecekler herkesi ilgilendirir ve bu sebeple kaşer ve kaşer - değil terimleri, günlük hayatta en çok rastlanılan tanımlardandır.
Bir yiyecek, değişik sebeplerden dolayı Kaşer-değil şeklinde tanımlanabilir. Bazı hayvan türleri - örneğin domuz; ya da yenilebilir olmasına karşın uygun hazırlanmamış bir hayvan eti - örneğin Şehita'sız kesim, ya da et-süt karışımı; belki de sene içinde yanlış zamana bağlı olarak üretilmiş bir yiyecek - mesela Pesah'ta hamets yiyecekler, ya da Şabat günü içinde pişirilmiş bir yemek - de bu tanımın dahilindedir. Zira "uygun" değildir.
KANUNUN ANLAMI
Dini kurallara önem veren birçok Yahudi, şüpheci bir kişi tarafından sorulan "Sence Tanrı bizim ne yediğimize gerçekten bu kadar önem mi veriyor?" sorusuna maruz kalmıştır. Gerçekte sorulan şudur: "Tanrı'nın herhangi bir şeye önem verdiğini düşünüyor musun?" Aristo'dan Hegel'e kadar birçok filozof, Tanrı'nın sadece genel konularla ilgilendiğini, ayrıntılara - hatta insanlara- ise dikkat etmediğini iddia etmiştir.
Fakat Avraam, Yitshak ve Yaakov'un Tanrı'sı her insanla tek tek ilgilenir. Teilim'de geçen sözlerle, "Merhameti, tüm yarattıkları üzerinedir". Bizim için Tanrı "Göklerdeki Babamız" dır. Bir baba, çocuğunun ahlaki ve manevi gelişimiyle ilgilendiği gibi, onun gerektiği şekilde beslenmesini de sağlar. Gerçekte bu iki yön birbirine bağlıdır. Doğru beslenme; öğrenim ve diğer tüm manevi ve fiziksel eğitimi kolaylaştırır.
Bir Yahudi, bu kuralları gözeterek kendisini kutsiyet basamaklarında yukarıya doğru çekebildiği gibi, bu kuralları ihmal ederek kutsiyet kavramını anlayabilmesi ile arasına, giderek kalınlaşan bir engel inşa etmiş olur. Tıpkı, çok yüksek ses ve müziğe devamlı olarak maruz kalan bir kişinin, yavaşça ve farkına varmadan, ama "kesinlikle" ince sesleri ve tınıları duyma yeteneğinin bozuma uğraması gibi; Tora'nın belirttiği üzere, Kaşer olmayan yiyeceklerin yenmesi, insanın manevi kapasitesini zayıflatarak, kutsiyete ulaşması konusunda önemli bir engel teşkil eder. Tüm bunların ötesinde, insan bu kaybının farkına da varamaz hale gelir ve kendisini, kutsiyete ihtiyacı olmadığına inandırır. Bu sebepler yüzünden Rama, çocukluktan itibaren bir Yahudinin yasak yiyecekler yememesi gerektiğini önemle vurgular.
Rabi Tanhuma Kaşerut'la ilgili olarak şu benzetmeyi yapar: Bir doktor aynı durumda olduğu düşünülen iki hastayı ziyaret eder. Yaptığı muayene sonucunda hastalardan birine istediği her şeyi yiyebileceğini söyler; diğerine ise oldukça sıkı bir rejim reçetesi verir ve birçok yiyeceği yasaklar. Kısa süre sonra birinci hasta ölür, diğeri ise sağlığına kavuşur. Doktora bunun sebebi sorulduğunda şu cevabı verir: "İlk hastanın kurtulması için hiçbir yol yoktu. Bu sebeple kalan zamanında yaşamdan alabileceği zevki almasını tavsiye ettim. Diğer hasta ise temelde sağlıklıydı fakat tam olarak iyileşmeyi garanti etmek açısından, kendisine özel bir diyet uygulamam gerekiyordu."
Bene-Yisrael için de durum aynıdır. Kendileri manevi açıdan oldukça yüksek kapasiteye sahip oldukları için, Tanrı da onlara, bu yönde gelişmelerine yardımcı olabilecek bir diyet reçetesini öngörmüştür.
Bu sözler, Kaşerut kurallarının beslenme ve hijyen ile ilgili uygulamalardan ibaret olduğu anlamına gelmemektedir. Örneğin domuzun yenilmemesinin nedeni olarak hijyen gösterilir ve kirli yerlerde yaşadıkları veya trihnosis hastalığını taşıdıkları söylenir. Ancak bu tip bir hijyen kuralı bir devenin veya bir atın yenmemesi için bir açıklama olamaz. Çünkü bunların yaşadıkları yerler bir inek veya keçinin yaşadığı yerlerden daha kirli değildir. Aynı şekide Tora, kümes hayvanlarının yenilmesine izin verir. Onların da pek temiz bir ortamda oldukları söylenemez. Kaşerut kurallarına uygun yaşayan birinin hiç sağlık sorunu çekmeyeceğine, ya da tersi olarak, bu kuralları göz ardı eden birinin hastalıklardan kurtulamayacağına dair hiçbir kanıt getirilemez. Dahası, biz Tora'yı, antik bir fen bilgisi kitabı değil, her zaman yeni, sonsuza kadar taze olan, dini bir gerçek ve uygulama kaynağı olarak görürüz. Diğer yandan, Tanrı'nın, hayatımızı O'na adanmış ve maneviyat üzerine kurulmuş bir şekilde sürdürebilmemiz için duyduğumuz tüm ihtiyaçların farkında olduğunu iddia etmek ise oldukça mantıklıdır. Ne de olsa, tam Yahudiyi oluşturan 613 emir vardır ve Kaşerut da bunların önemli bir parçasıdır.
Mitsvalara sebep bulmak için amatör çalışmalar içine giren birçok kişi, Kaşerut kurallarının genel yapısını açıklama amacıyla bazı mantık ürünü sonuçlar ileri sürmüşlerdir. Bazı yazarlar bu kuralların disiplin sağlayıcı özelliklerini ön plana çıkarırlar - ki haklıdırlar. Tora'nın büyük bir bölümü disiplin içeriklidir ve kişinin kendisini disiplin altına alması, bir Yahudi'nin dini yaşamında hayati önem taşır. Diğer bazı yazarlar da Kaşerut uygulamasının eğitsel ve sembolik yönlerini ön plana çıkarmışlardır. Kaşerut hiçbir şüpheye yer vermeksizin hayvan, hatta bitki hayatına duyarlılık gösterir. Bu, Tanrı'nın yarattıklarına yönelik saygının gereğidir.
Diğer bazı kişiler ise Kaşerut'un yan yararlarını vurgularlar. Kuralların derin anlamlarını biraz gözardı ederek bile, Kaşerut'un, Yahudi yaşamı ve Yahudilik'in bunca zaman ayakta kalabilmesinde etkisine odaklanırlar. Şüphesiz bu yaklaşımda da büyük bir doğruluk payı mevcuttur. Kaşer yaşamak, Yahudice yaşamakla eşdeğerdedir. Kişinin tüm yaşam biçimini benzersiz hale getirir. Kaşerut, asimilasyona karşı da önemli bir bekçidir.
Burada, Talmud bilginlerimizin üzerinde durdukları farklı bir kavramı ekleyelim. Yenmesi yasak olan hayvan türlerinden bahsederken, Tora, "Tame" (Manevi olarak saf ya da temiz olmayan-ruhsal açıdan saflığın eksik olduğu durumu, insan karakterini ve ruhunu bozan moral ve dinsel yasaklarla olan ilişkiyi tanımlar) kelimesini kullanmaktadır. Rabiler bu kelime ile aynı köke sahip bir başka kelime olan "Timtum" (Engelleme, köstek olma) arasındaki benzerliğe dikkati çekerler ve "Tame'nin doğasını, "Şemetamtem Et Alev - Kalbi Bloke Eden" şeklinde açıklarlar. Kaşer olmayan yiyecekler kalbi katılaştırırlar. Başka bir deyişle insanlar, özellikle dini kurallar söz konusu olduğunda işin derinliğine inecek dikkati vermeyi reddetmeye başlarlar.
Modern tıbbın yeni keşifleri, insanın düşünceleri ile vücudu arasında çok yakın bir ilişki bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple, yediğimiz her şeyin bizleri manevi olarak etkileyeceği savı, artık o kadar da mistik bir düşünce değildir.
Tora'da da bunu görebiliriz. Kaşerut'la ilgili kuralların verildiği her bölümün ardında kutsiyete bir çağrı vardır. Örneğin Vayikra 11 'de yenilebilir ve yenilemez hayvanların listesinin verildiği bölümün arkasında « Sizin Tanrı'nız olduğum için, kendinizi kutsayın ve kutsal olun, çünkü ben kutsalım... » demektedir. Başka bir yerde de (Devarim 14:21) de « Tanrınız için kutsal olduğunuz için buzağıyı annesinin sütünde pişirmeyeceksin » der.
Yenilebilir hayvanla yenilemez olanı ayırt etmek İsrael milletinin « Saf olanla olmayanı » ayırmayı öğrenmek amacını taşır. Bu yalnızca yiyecek değil hayatın tüm alanlarında geçerlidir: Seks, ahlak, etik ve manevi.
Kaşerut aynı zamanda Yahudilik'in, en sıradan olağan işlerin yüceltilebileceğine, en rutin aktivitelerin bile nasıl bir dinsel tecrübeye dönüştürülebileceğine iyi bir örnektir.
Yemek sofrası Bet-Amikdaş'taki sunakla özdeşleştirilir. Bu sembolik benzetme Yahudiler arasında yaygın olan yemekle ilgili geleneklere dönüşmüştür: Masanın üstünde oturmamak, yemeğe başlarken ekmeği tuza batırarak dua okumak (Amotsi) [korbanlara tuz serpilirdi], yemeğin sonunda okunan şükran duasından (Birkat Amazon)önce bıçak ve benzeri kesici aletlerin masadan kaldırılması [Şiddet ve savaşın sembolleri olduğundan sunakta bulunmaları yasaktı], yemekten önce elleri yıkamak [Korbanlarala ilgili görevini yerine getirmeden önce Koenler ellerini yıkardı ]. Aynı amaçla yemek boyunca da konuşmaların seviyesini yükseltmeliyiz. « Aynı masada oturan 3 kişi eğer Tora konuşuyorsa, Tanrı'nın sofrasında yemiş gibidirler » (Avot 2:4)
Yemekten önce ve sonra okunan dualarla yemekte Tanrı'ya bir sunu getirmiş gibi oluruz.
Kaşerut bir evin kuruluşuna benzetilebilir. Bina bir ev değildir. Ancak zayıf bir temel üzerine kurulan ev de sağlam değildir ve en ufak bir baskıda kolaylıkla yıkılır. Kaşerutun kendisi de Yahudi evi için yapılmış değildir ancak kaşerutsuz bir yapı kurma teşebbüsü zayıf bir temelle yapılan bir bina gibidir. Şabat, bayramlar, aile yaşamı (yapımızın duvarları eşyaları, vb.) sağlam olmazlar ve bir tehlike anında çöker. Aynı şekilde çocukların dini eğitimi ve manevi gelişmeleri de kaşerutsuz tehlikededir. Aileyle çocuğun çelişkiye düşmemesi gerekir. Aksi takdirde çocuğa verilmesi istenen dinsel-manevi farkındalık boş olacaktır.
Özetle, Şabat, bayramlar, etik ve moral normları, seksüel disiplin ve rehberliği içeren özel yaşam tarzımızda Kaşerut vazgeçilmezdir.
Tora Yahudiliği'nin çağdaş dönem ustalarından Rabi Samson Raphael Hircsh, büyük kütleye sahip mitsva sisteminin, Yahudi'yi kendi manevi görevine karşı duyarlı olması ve bu görevi yerine getirebilmesini amaçladığını söyler. Gerçekten de, dayanıklılık, manevi yaratıcılık ve Tanrı-merkezcilik konusunda Yahudiliğin arşivi benzersizdir.