Bu Hafta İçin Saatler

10 İYAR

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5784

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:51

20:12

-----

Yeruşalayim

18:55

20:17

Tel Aviv

19:11

20:14

18 MAYIS

Tel Aviv

19:16

20:20

İstanbul

20:02

20:45

2024

İstanbul

20:08

20:51

İzmir

19:57

20:48

İzmir

20:03

20:53

EMOR-אמור

Aftara: Veakoanim 


22 MAYIS 2024 ÇARŞAMBA PESAH ŞENİ

Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Vayikra 21:1-24:23)

Emor ("Söyle") peraşası, Koenler, Koen Gadol ve Bet-Amikdaş'taki ibadet ile ilgili özel kanunlarla başlar. Bir insan, ölüyle temas ettiği takdirde, manevi saflığını kaybeder ("Tame" olur). Bu, kötü değil, aksine bazı durumlarda kaçınılmaz bir durumdur; sadece belirli bir arınma sürecini gerektirir.

Normal Yahudiler'den farklı olarak, bir Koen'in ise, yakın bir akrabasının ölümü vesilesi dışında, bir cesetle temas ederek Tame olması yasaktır. Bir Koen boşanmış ya da karanlık bir geçmişi olan bir kadınla da evlenemez. Koen Gadol ise ancak bir bakire ile evlenebilir. Fiziksel bir kusuru olan bir Koen, Kutsal ibadette aktif olamaz. Kusurlu bir hayvan, korban olarak getirilemez.

Yeni doğmuş bir buzağı, kuzu veya oğlak, yedi gün boyunca annesiyle bırakılmalıdır. Bir hayvanı, yavrusuyla aynı gün içinde kesmek yasaktır.

Emor'un ikinci kısmı, yıllık "Kutsiyet İlanı" Günleri'ni, yani Yahudi takviminin bayramlarını listeler: 14 Nisan'da Pesah korbanı getirilir; Pesah'ın 2. günü ilk arpa hasadından Omer korbanı getirilir. O gün Omer sayımına başlanır ve 50. günde Şavuot bayramı kutlanır. 1 Tişri'de "Şofar sesinin hatırlanması" gerçekleştirilir; 10 Tişri'de kutsal bir oruç günü (Yom Kipur); 15 Tişri'de ise yedi gün boyunca çardaklarda yaşamamız ve dört tür bitki ile bazı işlemler yapmamız gereken Sukot Bayramı vardır.

Emor, Tanrı'ya küfrettiği için idam edilen bir adamla ilgili olay, adam öldürmenin cezası (idam) ve bir kişiyi yaralamanın veya malını mülkünü yıkmanın cezası (parasal tazminat) ile sona erer.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf

İNSANLAR NE DÜŞÜNÜR?

En klasik sorulardan biri: Ben nedense kıyafet konusunda çok renkli giyinen biri olamadım. Bazen ufak tefek çıkışlar yapsam da genellikle giyim tarzım daha koyu, resmi ve klasik olmuştur. Günün birinde farklı renkte farklı tarzda bir şey giymeye kalksam hep aklımda “hakkımda ne düşünürler” sorusu aklımı kurcalamıştır. Zaten bunu nadir olarak yaptığımda da sorunun haklılığını gayet net görmüşümdür. Nedendir bilinmez meslektaşlarımın da giyim tarzları genellikle klasiktir. “Havalı” olmayan daha mütevazi kıyafetler hep tarzımız olmuştur. Burada önemli olan benim ne yaptığımdan ziyade kıyafet olmasa da benzer durumlarda hepimizin aklından geçen soruya odaklanabilmektir. İnsanların ne düşündüğünü önemsemek gerekli midir?   Yapmak istediğimizi, çevremizdeki insanlar onaylasa da onaylamasa da bize doğru ve doğru görünen şeyi yapmalı mıyız?   Yoksa ne yapacağımıza ve nasıl yaşayacağımıza karar verirken diğer insanların tercihlerini ve görüşlerini mi dikkate almalıyız? Bu sorunun cevabı kesin olarak “evet” veya “hayır” değildir. İşte Pirke Avot’ta yer alan Mişnalar bu konuda bize rehberlik edebilecek niteliktedir.

Pirke Avot üçüncü bölüm onuncu Mişna’da “insanların hoş bulduğu her davranış, Tanrı’nın hoşuna gider. İnsanların hoş görmediği davranışları Tanrı da sevmez.”

Yoksa haklı mıyız? İlk bakışta, bu Mişna yukarıda sorduğumuz soruya insanların davranışlarının çok önemli olduğu anlamını veren bir giriş yapmaktadır. Yani, ne yapacağımıza ve nasıl davranacağımıza karar vermemiz gerektiğinde, kararımızı çevremizdeki insanların ne düşüneceğini temel alarak vermeliyiz sonucuna ilk bakışta ulaşmak mümkündür.

Bunun pek de mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Milyonlarca hayranı olan ancak yaşam tarzını onaylamak mümkün olmayan kişilerin davranışlarının Tanrısal takdire mazhar olacağını söylemek pek de gerçeği yansıtmayacaktır.

Pirke Avot’ta yer alan bir başka Mişna’ya bakalım. İkinci bölüm dördüncü Mişna şöyle der:

“Siz O'nun rızası için kendi isteğinizden vazgeçin ki, O da sizin için başkalarının isteğinden vazgeçsin.”

Bu Mişna bize, Tanrı'nın iradesini takip etmemiz, O'nun istediğini yapmamız ve diğer insanların ne düşündüğünü umursamamamız gerektiğini öğretiyor gibi görünüyor. Mişna, O'nun iradesine boyun eğdiğimizde, Tanrı'nın diğer insanların istekleri hakkında endişelenmemize gerek kalmamasını sağlayacağını söylüyor.   Önemli olan tek şey doğru olanı yapmaktır.

Peki hangisi? Başkalarının ne düşündüğü önemli mi, önemli değil mi?

Yahudi olmak konusunda en çok bizi ne gururlandırır sorusuna yanıt arayalım: Aslında Yahudi olmak mükemmelliği bulmaktır desek yanılmış olmayız.  

Tora bizim kılavuzumuzdur. Tanrı dünyayı yarattı ve bize bu dünyada yaşayabileceğimiz en iyi hayatı nasıl yaşayacağımızı anlatan bir kılavuz olarak Tora'yı verdi.   Tanrı en iyi şekilde yaşamamız için takip etmemiz için bize bir kılavuz verdi.   Yaşam kılavuzumuz olan Tora'ya sıkı sıkıya uyduğumuzda hayatımız harika olacaktır.

Çocuklarımız Şabat günü kullanılamayan bir oyuncakla oynayamadıklarında önceleri içerleyebilir. Ancak zamanla Şabat keyfinin ne olduğunu algılarlar. Dua etmenin ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmayan insan başlangıçta bunu sinir bozucu ve sıkıcı bulabilir. Ancak zaman geçtikçe Tanrı’ya yaklaşmanın yolunun bu olduğunu anladığımızda duamız anlam kazanır. Kaşerut yasakları bize anlamsız gelse de Kaşerut bize her şeyden önce merhametli olmayı öğretebilir. Tora’ya uyarak yaşamak Yahudi olmanın en güzel yoludur bu da bir gurur kaynağıdır.

Bu şekilde Tora'nın bize diğer insanlar arasında barışçıl ve neşe içinde yaşamak için mükemmel bir plan sağladığı sonucu çıkarabiliriz.

Evren, her insanın kendisine ait bir gezegene sahip olabileceği kadar büyüktür.   Ancak Tanrı, sonsuz bilgeliğiyle, tüm varoluşta insan yerleşimine uygun yalnızca bir gezegen yaratır.  Çünkü insanlar birlikte yaşamanın bir yolunu bulmak durumundadır. Birlikte yaşam Tora'yı takip etmekten geçer.   Söylendiği gibi Tora, yaşam kılavuzudur, dolayısıyla aynı zamanda sosyal etkileşim, insanlarla iyi geçinmek için de rehberdir.

Bu kavramın sonuçları çok önemli ve çok geniş kapsamlıdır.

Tanrı, dünyayı "kılavuzumuzun" rehberliğinde doğru şekilde hareket ettiğimizde mükemmel sonuca erişmek mümkün olacaktır. Tabi ki rahatsız edileceğimiz veya rahatsız olacağımız zamanlar olacaktır.   Ancak Şabat'ın kendi payına düşen zorlukları dayatması, ancak büyük resimde paha biçilmez bir hediye ve kutsama olması gibi, Tora'nın yönergelerini izleyerek kazandığımız saygı ve hayranlık bizi mutlu kılacaktır.

Tora'nın bize söylediği gibi yaşamak bizi nazik, saygılı, olgun, sorumlu, cesur, dürüst, nazik, sadık ve çalışkan insanlar haline getirir.    "Kılavuzu" takip ettiğimizde iyi ebeveynler, iyi eşler, iyi komşular, iyi arkadaşlar ve iyi vatandaşlar olabiliriz. Böylece insanlar yaptıklarımız için bize saygı duyacaktır.

İki farklı Mişna bu şekilde bir araya gelecektir. Tora yolunu kabul edip ve kendimizi ona adadığımızda saygı görecek ve insanların gözünde özel olacağız. Bize kızacakları zamanlar olacaktır ama biz bilgimizle, terbiyemizle ve saygın davranışımızla olması gerekeni yerine getireceğiz. Tora, bu dünyada diğer insanlarla birlikte nasıl yaşayacağımız konusunda bize rehberlik edecektir.   

DİVRE TORA
Rav İzak Peres

TANRI İÇİN ŞABAT

Tanrı, Şabat ve Yamim tovim kurallarını verdiğinde ‘Bunlar benim bayramlarımdır.’ (Vayikra 23:2) diye buyurmuştur. Bu sözler ile belirtilmek istenen şey bunların bizim keyfimiz için verilmiş tatil günleri olmadığıdır. Bu günler, bizim ruhani olarak Tanrı’ya yaklaşmamızı sağlayan günlerdir. Tanrı bu günleri, halkının kutsiyete ulaşmasına imkan tanımak için vermiştir ve biz de O’nun isteği doğrultusunda hareket etmeliyiz. Aksi takdirde, laikleşmenin ve asimilasyonun kurbanı oluruz.

Bu durumu bir hikaye ile anlatabiliriz: Bir çok çocuğu olan bir adamın, çocukları teker teker bulaşıcı bir hastalığa yakalanmaktadır. Baba çok telaşlanır ve aile doktorunu arar. Doktor hemen gelir ve çocukları muayene ettikten sonra gerekli ilaçları yazarak evden ayrılır. Bir süre sonra baba, aynı panikle doktoru tekrar arar. Doktor şaşırır. ‘Ne oldu? Söylediğim ilaçları çocuklara vermedin mi?’

‘Tabii ki de verdim. Çok da güzel iyileştiler fakat hastalık tekrar nüksetti. Ne yapacağımı bilemiyorum.’ der baba.

‘Neden tekrar aynı ilaçları kullanmıyorsun?’

‘Çünkü çocuklar ilaçları kullanmak istemiyorlar’

‘O zaman benim yapabileceğim bir şey yok. Onları iyileştirmenin tek yolu elinizde ama eğer onlar bunu kullanmak istemiyorlarsa hasta kalmaya devam edecekler mecburen.’

Bizim de monoton günlük rutinimizden kurtulmamızı sağlayacak ruhani ilacımız elimizde. O da şabat. Şabat, depresyona iyi gelir, ruhlarımız tazeler. Fakat eğer Şabat’tan faydalanılmazsa o zaman yapacak bir şey kalmaz. İlacı elinde bulundurup kullanmayan kişiler ruhani olarak hasta kalmaya mahkûmdurlar.

‘Şabatı hatırla ve onu kutsal kıl.’ Şabat’ı nasıl kutsal kılabiliriz? Tora ve mişna çalışarak, güzel yiyecekler yiyerek, güzel giyinerek ve dinlenerek.

Şabat’ı ihlal etmenin olası sebeplerinden biri de insanların, bunun çok pahalıya mal olacağını düşünmesidir. Bazı kimseler, eğer Şabat’a bakarsam, para kaybederim diye düşünmektedir. Bu çok kısa vadeli bir düşünce tarzıdır. BU bakış açısını bir hikaye ile örneklendirebiliriz.

Zengin bir iş adamının birçok sayıda marketi vardır. İş yaptığı adamlardan biri de ona yumurtaları tedarik eden çiftçidir. ‘Bana gönderdiğin her yumurta için sana ödeme yapacağım. O yüzden her bir yumurtanın hesabını tut.’ der iş adamı çiftçiye.

Çiftçi mahcup bir şekilde cevap verir. ’Hesap tutmakta pek iyi değilimdir. Sürekli kayıtları kaybediyorum.’ der.

‘O zaman şöyle yapalım: Bana gönderdiğin her bir yumurta için sepete bir ‘peni’ koy. Bir ara geldiğimde penileri sayarım. Sana güveniyorum. Sepetteki her 10 peni için sana 1 sent vereceğim.’ der iş adamı.

Çiftçi bu teklifi kabul eder. Tavuğu her yumurtladığında sepete bir peni koyar. Bir süre sonra sepette bayağı bir peni birikir. Çiftçi sepete bakıp ‘Bu kadar çok peninin burada kullanılmadan durması aptallık değil mi?’ diye düşünür. ‘Tamam, adam bana paraları burada tut dedi ama bir kaçını harcarsam nereden fark edecek?’ diyerek parayı harcamaya başlar. Ne yazık ki, çiftçi kendini kandırdığının farkında değildir. Sepetten aldığı her bir peni ile 10 sent kazanma hakkını da kaybetmektedir.

İşte buna benzer bir şekilde, para kazanmak için Şabat günü çalışan kişiler kendilerini kandırmaktadır. Doğrudur, o an için kullanacakları parayı kazanmaktadırlar ancak ruhani zenginlikleri ve gelecek dünyadaki refahları için olan birikimlerden kaybetmektedirler.

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: Rabilerin öğretilerinden)
Rav İzak Peres
 

Ekmek hamurundan yapılıp su buharında pişirilen gıdaya hangi beraha söylenir?

Rabiler ekmek hamurundan yapılmasına rağmen su buharında pişen bu yemek için “mezonot” berahasının söylenmesini uygun bulurlar. Bu gıda için beraha aharona “al amehiya” olarak söylenmelidir. Aynı malzeme fırında pişmesi durumunda “amotsi” berahası söylenerek yenir. Bu durumda beraha aharona birkat amazon’dur.

YETMİŞ İKİ’ DEN SEÇMELER
(Rav Palaçi’nin 72 kitabı olduğu kabul edilir.)
Rav İsak Alaluf

Yahudi yaşamının en önemli kurallarından biri “netilat yadayim” dediğimiz ellerin yıkanmasıdır. Özellikle sabah yataktan kalktığımızda bu işlem mutlaka yapılır. Soru netilat yadayim yapmış olan birinin ellerini yıkamamış biri ile fiziksel temas etmesi mesela elini sıkması durumunda ne yapması gerektiğidir. Rabi Hayim Palaçi’nin (Z’Ts’K’L’) en bilinen kitaplarından biri olan “Lev Hayim” 65. Kısımda bu durumda kişinin tekrar Netilat Yadayim yapması gerektiğini öğretir.

HAFTANIN SÖZÜ

"Bir insandan bir şey dışında her şey alınabilir: İnsan özgürlüklerinin sonuncusu olan herhangi bir koşulda kişinin tavrını seçme, kendi yolunu seçme hürriyeti." (Viktor Frankl)