Kaşer: Şemini peraşasının büyük bir bölümü Kaşer olan yenmesi mümkün hayvanlarla yenmesi mümkün olmayan hayvanların listelenmesini içerir. En son pasuk böcek yemenin yasak olduğuna vurgu yapar ve Mısır çıkışını hatırlatan net bir cümle ile Tanrı imzasını atar. Bu imza Mısır diyarından bizleri çıkaranın Tanrı olduğunu, Kendi’sinin kutsal olmasından dolayı bizlerin de bu kutsallığa uygun hareket etmemiz gerektiğini açıklamaktadır. Burada “çıkış” belirten sözcük aslında “yükselme” sözcüğü olarak kullanılmaktadır. Genellikle “leotsi” kullanılırken burada “laalot” yükselmek ifadesine yer verilir. Hatta bir anlamda Tanrı Kaşer kurallarına göre yaşayabilmemiz için bizleri Mısır’ın düşük ortamından daha yukarılara taşımıştır.
Zorluk: Hepimiz Pesah’ın yedinci günü meydana gelen Kızıldeniz’in yırtılması olayını biliriz. Gemara, evlilik için bir erkekle bir kadını bir araya getirmenin Tanrı için Kızıldeniz’in bölünmesi kadar "zor" olduğu şeklindeki ünlü yorumu yapar. Bu aynı zamanda geçim dediğimiz “parnasa” için de geçerlidir. Bir kişinin geçimini sağlamak aslında Kızıldeniz mucizesinin gerçekleşmesi kadar zordur. Bunları söylüyoruz da gerçekten Tanrı için Kızıldeniz’in yırtılması “zor” olabilir mi? Her sabah güneşin doğması, havanın kontrolü, doğanın uyum içinde çalışması ve bizlerin yeniden hayata döndürülmesi kimin tarafından gerçekleştirilir? Evrendeki her en küçük bileşenin kontrolü kimin elindedir? Elbette ki Tanrı’nın. Bütün bunların yanında bir denizi yırtıvermek bu kadar zor olabilir mi? Gemara’nın verdiği yanıt farklıdır. Asıl zorluk Mısır ordusu tarafından takip edilen ve denizin kıyısında kapana kısılan Bene Yisrael’in gözünden görülen zorluktur.
Bene Yisrael’in gözünden görülen zorluk: Midraş, Mısırlılar onları kovalarken toplumun korku içinde durumu izlediğini anlatır. Melekler Tanrı’nın Bene Yisrael’i neden kurtarmak istediğini anlamazlar ve karşı gelirler. Meleklere göre Bene Yisrael’in kurtulmayı Mısırlılar’ın ise boğulmayı hak etmeleri doğru bir karar değildir. Çünkü Bene Yisrael de asimilasyona uğramış ve Mısır’da komşuları gibi putlara tapmıştır. Meleklere göre kurtarılmaları için bir neden yoktur. Ancak Bene Yisrael dua ederek, yalvararak ve fedakarlık yaparak Kızıldeniz geçişinde kurtarılmayı hak ederler. Elbette ki Tanrı için bir denizi yırtıvermek çok basittir. Ancak etraftakileri Bene Yisrael’in buna layık olduğuna inandırmak çok zordur. Bu "zorluk", hepimizin çok sık deneyimlediği bir şeydir. Hepimiz Yahudi Ulusu ile ilgili yanlış olan her şeyi duymaya ve konuşmaya alışkınız. Sürekli olarak nasıl anlaşamadığımızdan, bu kadar çok Yahudi’nin inancını nasıl terk ettiğinden, kendilerini dindar sayan bu kadar çok Yahudi’nin ibadetlerinde daha az titiz olduklarından, dahası Yahudilerin başkalarını nasıl hor gördüklerinden söz edilir. Bizim yapmamız gereken her gün bir adım geriye çekilmek ve ne kadar inanılmaz bir toplum olduğumuzu görebilmektir.
Yahudilik öyle bir dünyadır ki, ne kadar özel olduğunu ve ne kadar şanslı olduğumuzu fark edemeyiz. Ne zaman bir Yahudi bir tür sorun veya krizle karşı karşıya kalsa, yardım etmeye hazır düzinelerce Yahudi vardır. Birçok zaman ve yerde kendi çevremizde buna tanık olmuşuzdur. Karşılık beklemeden ihtiyacı olan insanlara yardım etmeye adanmış onlarca “hesed” kuruluşumuz vardır. Bir aile ister hastalık, mali sıkıntı veya başka herhangi bir ciddi sorunla kuşatılmış olsun, yardım etmeye hazır büyük insan grupları vardır. Bu, toplumsal hayatımızın o kadar çok bir parçasıdır ve bu durumu hafife almamak gerekir.
Şu denizin yırtılması olayına bir kez daha dönelim. Geçiş sırasında Bene Yisrael için gerçekleştirilen birçok mucize listelenmiştir. Pirke Avot 5/4 bölümünde her kabilenin kendi yolunda ilerlediğini yani denizin on iki yola ayrıldığını herkesin de birbirini görebilmesi için denizin şeffaf duvar halinde sağlarında ve sol taraflarında olduğunu öğretmektedir. Aslında herkes güvenli bir şekilde karşıya geçerken başkalarını görmek neden bu kadar gereklidir sorusunu sormak burada mantıklıdır. Yanıt toplumumuzun özel olmasının bir gereği olarak karşımıza çıkar. Bizler Bene Yisrael’iz. Tüm kardeşlerimizin de güvenli bir şekilde karşıya geçmesini sağlamadan içimiz rahat bir şekilde karşıya güvenli bir şekilde geçemeyiz. Biz birbirimizi kollamak için programlandık. Bu da bizleri “harika” yapan bir özelliğimiz.
Bizi harika yapan özellikler: Övünç duymak hakkımız ama bunu insanların gözünün içine sokarak yaşamak mantıklı değil. Büyük millet olmanın bir parçası da tüm insanlara karşı saygılı, duyarlı aynı zamanda nazik davranmak ve onları küçümsemeden konuşmaktır. Tabi ki düzeltmemiz gereken sorunlarımız vardır. Her sabah kim olduğumuz, nasıl bir ulusun parçası olduğumuz konusunda heyecanlı hissederek uyanmak gerekir.
Şimdi yine Kaşerut’a dönüyoruz. Tanrı Mısır çıkışında bizleri yüceltmiştir. Bu sadece bir çıkış, kaçış değildir. Bu da Kaşerut kurallarının özünde yatan sebeplerden biridir. Kasaptan alınan eti buzdolabına koymak yerine dışarıda bırakırsak o et bozulur. O eti de yemeğe kakarsak bizi hasta eder. Dışarıda kalan bu eti kuşlar, hayvanlar böcekler istila eder ve yerler. Onlara bir zarar gelmez. Ancak insanlar daha yüksek seviyeli olduklarından bedenlerimiz de daha hassas durumdadırlar. Bedenlerimiz, Tanrı’nın suretinde yaratılmış olan eşsiz yapımızdan dolayı daha rafine ve narindir.
Mısır çıkışı ve Tora’ya sahip olmak sayesinde daha özel konuma gelen Bene Yisrael de diğer insanların her zaman yiyebilecekleri her yiyeceği yemek şansına sahip değildirler. Seviye bu olaylarla daha da yükseldiğinden bendenler de daha hassas kılınmıştır.
Kaşerut kurallarında balıklar, kuşlar ve kara hayvanları konusunda kural farklılıkları vardır. Kaşer bir balık avlandıktan sonra pişirilip yenebilir. Farklı bir şey yapmaya gerek yoktur. Ancak kuşlar ve kara hayvanları ancak bir “şohet” aracılığı ile kesilebilirler. Bir adım daha ileri gidelim. Kuşların kesiminde “kane” veya “veşet” kesimi o kesimi Kaşer yapmak için yeterlidir. Kara hayvanlarında durum daha karmaşıktır. Hem “kane” hem de “veşet” kesilmelidir. Kısaca bunların nedenine bakalım.
Doğal su kütlelerinde yaşayan balıklar "saf" olarak kabul edilir. Doğal su kütleleri mikve görevi görebilir ve böylece saflık getirebilir. Bu nedenle, bir anlamda, balıklar saf olarak kabul edilir ve bu nedenle, bir Yahudi tarafından tüketilmeye uygun olmaları için herhangi bir işlem gerektirmezler.
Kuşlar esas olarak gökyüzünde bulunur ve bu nedenle maneviyata daha yakındır. Bu nedenle, tüketime uygun olmaları için, dünyayı dolaşan ve tamamen dünyevi olan kara hayvanlarından daha az yoğun bir hazırlık gerektirirler.
Kaşerut yasaları nasıl bir Yahudi olmamız gerektiğini de anlatır. Bunun için de adı güzel ama yenmesi yasak olan bir kuştan söz eder. “Hasida” yani leylek. Raşi bu kuşun bu isimle anılmasının sebebinin arkadaşlarına yiyecekle iyilik yaptığı için olduğunu öğretir. Yani leylek iyiliksever olarak kabul edilir ama bu özelliğini sadece kendi yakınlarına ve hemcinslerine gösterir. Yakın çevresi dışında paylaşmayı veya iyiliği düşünmediği için Tora bu kuşu Kaşer olmayan hayvanlar listesine eklemiştir. Bu olmamamız gereken bir insan şeklidir.
Nezaket, cömertlik ve iyilikseverlik söz konusu olduğunda daha geniş çevrelere doğru genişlemek şarttır. Çok önemli konularda fikir ayrılığına düştüğümüz, yaşam tarzları bizimkinden farklı olan insanlara bile duyarlı ve cömert olmak Yahudi gibi yaşamanın bir gerekliliğidir.
Gemara bizlere Tanrı’nın Tefilin’inden de söz eder. Bizim Tefilin’imiz bu obje ile ilgili peraşa bölümlerini içerir. Tanrı’nın taktığı Tefilin’de ise “mi keameha Yisrael goy ehad baarets” ifadesi yer almaktadır. Biz Tefilin kuşandığımızda Tanrı’nın büyüklüğünü düşünürken Tanrı Tefilin kuşandığında bizim toplum olarak büyüklüğümüzü över.
Rav İsak Alaluf’un Haftanın Peraşası Şemini 5784 yazısından alınmıştır