Bu Hafta İçin Saatler |
11 TEVET |
Gelecek Hafta İçin Saatler |
||||
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
5784 |
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
Yeruşalayim |
16:00 |
17:20 |
----- |
Yeruşalayim |
16:24 |
17:24 |
Tel Aviv |
16:19 |
17:21 |
23 ARALIK |
Tel Aviv |
16:23 |
17:25 |
İstanbul |
17:24 |
18:05 |
2023 |
İstanbul |
17:29 |
18:09 |
İzmir |
17:34 |
18:24 |
|
İzmir |
17:38 |
18:29 |
VAYİGAŞ- ויגש |
||||||
|
Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Bereşit 44:18-47:27)
Kadehin Binyamin'in çuvalında bulunmasıyla kardeşler şaşkınlığa kapılırlar. Yeuda tek başına öne çıkar ve nazik ama kararlı bir şekilde, kendisini sunarak Binyamin'in serbest kalmasını talep eder. Bu fedakarlık hareketi, Yosef'in, kardeşlerinin kendisini kuyuya atan insanlardan çok farklı hale geldiklerini anlaması için yeterlidir; hemen kimliğini açıklar.
Kardeşler utançla büzülürler, ama Yosef onları teselli ederek, tüm olanların aslında Tanrı'nın bir planı olduğunu söyler. Yaakov'a onlarla bir mesaj gönderir ve tüm aileyi Mısır'daki Goşen bölgesine yerleşmeye davet eder. Tanrı Yaakov'a Mısır'a gitmekten, buranın manevi olumsuzluklarından korkmamasını söyler. Çünkü Tanrı Bene-Yisrael'i, ahlaksızlığın ve yozlaşmışlığın çok yaygın olmasına karşın burada büyük bir millet haline getirecektir.
Tora daha sonra Yaakov'un ailesini listeler ve Moşe Rabenu'nun annesi Yoheved'in doğumunu ima eder. Mısır'a toplam 70 kişi iner ve Yosef, 22 yıl ayrı kaldığı babasına kavuşur. Onu kucaklar ve sevincin verdiği duygusallıkla ağlamaya başlar. Yosef, babasını ve kardeşlerini Paro'yla tanıştırır; Yaakov Paro'yu mübarek kılar. Yosef, kıtlığın etkilediği halka, buğday karşılığında, sahip oldukları her şeyi - hatta köle olarak kendilerini - Paro'ya vermeleri gerektiğini bildirir. Bene-Yisrael ülkeye yerleşirler ve sayıları gittikçe artmaya başlar.
Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
KENDİMİZİN YILDIZI OLMAK
Ben Yosef: Vayigaş peraşasında kardeşlerinin bütün kuşkularına, korkularına, endişelerine ve ortamın garipliğine sadece iki sözle son verilir. “Ani Yosef – Ben Yosef’im.” Tora peraşamızda kardeşlerin ona cevap veremediklerini çünkü ondan korktuklarını yazar. Aslında buradan son derece önemli bir ders çıkarmak mümkündür. Hayatımızdaki bütün bilinmezlere, sıkıntılara, garipliklere, kabul edilemez olaylara Tanrı benzer iki sözcükle açıklık getirecektir. “Ani Ad…” yine benzer bir durumda yüz yirmi senelik ömrümüzü tamamlayıp yargı için Tanrı’nın önüne geldiğimizde yaptıklarımızdan dolayı haklı olarak korkacak ve O’na cevap veremeyeceğiz. Unutmayalım ki Yosef kabileler arasında en küçüklerden biridir. Ancak kardeşlerini korkutmuştur. Çünkü ona karşı suç işlemişlerdir. Tanrı’ya karşı yaşam boyu yaptıklarımız düşünülünce evrenin hakiminin huzurunda nasıl duracağımızı düşünmek teşuva yapmak için seçenekleri ortaya koymak anlamına gelecektir.
Kardeşlerin Yosef’in kimliğini açıklamasından dolayı duydukları dehşetle Tanrısal yargı huzurunda duyacağımız korku arasında nasıl bir ilinti kurmak mümkündür?
Yosef’in kardeşleri karşılarında kendilerine eziyet eden ve türlü oyunlar kuran biri olduğunu düşünmekteydiler. Yosef’in sözleri kardeşlerin tamamen haksız olduklarını göstermiştir. Karşılarındaki hiç de öyle biri değildir. Tanrısal yargı gününde ise bizlere yaşadığımız hayatın aslında bizim için belirlenen hayat olmadığı gösterilecektir. Bizler genellikle kendi hayatımızı yaşamaktansa başkalarının hayatını kendimize adapte ederek yaşamayı tercih etmişizdir.
Pasukların devamında Yosef kim olduğunu daha detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Kendisinin yirmi yıl önce Mısır’a sattıkları Yosef olduğunu söylemektedir. Yosef yine aynı kişidir. İlkelerinden, değerlerinden taviz vermeden yaşamayı tercih eden, yalnız kalsa da bunlardan ayrılmayan hatta hapiste olduğu günlerde ilkelerini bozmayan aynı Yosef’tir.
Yaşamımızı uzun ve sağlıklı bir şekilde tamamladıktan sonra benzer bir soru bizlere sorulacaktır. Bu soru son derece ürkütücüdür. “Siz miydiniz?”
Bir durup düşünelim. Ne yapıyoruz. Yosef gibi yaşamamız gereken ilkelerin ışığında mı ilerliyoruz yani bizim için belirlenen hayatı yaşıyor muyuz? Yoksa etrafımızdaki insanların bizlere dikte ettikleri yaşamı yaşamayı mı tercih ediyoruz? Bu gerçekten korkutucu bir soru çünkü hemen hepimiz kendimizin yani yaşamamız gereken hayatları yaşamıyoruz.
Bir tecrübe: Öğretmenlik hayatımda birçok öğrenci ile karşılaştım. Özellikle erkek çocuklar mutlaka bir sporla ilgilenmeleri gerektiği konusunda kendilerine dikte edilen bir hayatın peşinde gitmektedirler. Hatta veliler durumu o kadar abartmışlardır ki çocuklarına nefes alacak vakit bile bırakmamaktadırlar. Çocuklarımız anne babaları tarafından belirlenen veya etrafındakilerin belirlediği şekilde kurstan kursa, etkinlikten etkinliğe sürüklenmektedirler. Hele söz konusu Tora öğrenimi, Yahudi değerleri gibi manevi konular olduğunda asla buna ayıracak vakitleri olamamaktadır. Çocuklarımız bu konuda velilere bir şey söylemediklerinden veya söyleyemediklerinden oldukça mutsuz, telaşlı, keyif vermeyen ve yorucu bir hayatı yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Anne babaların pek de anlayamadığı çocuk neden ilgi duymadığı şeyleri yapmak zorunda olduğudur. En büyük tehlike yakın çevremizin çocuğun bunları yapmadığında “normal” olmadığını düşünmesi ve çocuğun yalnız kalabilme tehlikesinin ortaya çıkmasıdır.
Topluluğumuzdaki pek çok insan kararlarını diğer insanların yaptıklarına göre verir. İstemedikleri veya "herkes alıyor" diye karşılayamayacakları şeyleri almaktan geri kalmazlar. Aldıkları evleri kendi zevklerine göre değil çevrenin ne diyeceğini düşünerek döşerler. Çünkü “herkes bunu yapmaktadır.” Belki de en tehlikeli olanı çocuklarının eğitimiyle ilgili kararları, çocuklar için doğru olana göre değil, "herkesin yaptığına" göre verirler.
Yapılması gereken: Başkalarının ne yaptığına aldırış etmeden bize uygun hayatı yaşamak çok daha iyi ve doğrudur. Bize uygun olmayan bir kalıba girmeye çalıştığımızda bu rahatsız edici olur. Kendi kalıbımıza girdiğimizde, bizim için doğru olanı yaptığımızda, hayatımız çok daha özgün ve gerçek hale gelir. Böyle olduğunda endişe ile etrafımızı izlemeyiz. Diğer insanların ne yaptığı ve onlara nasıl daha çok benzememiz gerektiği konusunda yersiz kuşkulara kapılmayız. Başkasının hayatını yaşamaya çalışmak yerine kendi hayatımızı yaşamaya odaklandığımızda kısaca rahat ederiz.
Kendimizin yıldızı olmak: Tanrı atalarımıza onlardan yeryüzündeki kum ve gökteki yıldızlar kadar büyük bir milletin oluşacağını vaat eder. Bizler bir yandan kum tanelerine diğer yandan da yıldızlara benzetiliriz. Bir kum tanesi, diğer birçok kum tanesi ile birlikte değilse görünmezdir, halbuki yıldızlar hiçbir zaman yan yana gelmezler ama yine de parlarlar. Bizlerin her ikisini de tecrübe etmemiz gerekir. Bir yandan, birlikte çalışan sıkı sıkıya bağlı bir topluluk oluşturarak kum gibi; öte yandan ise, yıldızlar gibi tamamen bağımsız, benzersiz, özel birer bireyler olarak parlamak gerekir.
Kendimizin yıldızı olmaktan asla korkmayalım. Her insanın katkıda bulunacak özel bir şeyi vardır. Başka biri gibi olmaya çalışmak yerine bu dünyada olmamız gereken kişi olmak hedefimiz olmalıdır.
DİVRE TORA
Rav Selim Eskenazi
Ben İş Hay'ın Peraşa Açıklaması
"Veaya Ki Yikra Lahem Paro veAmar Ma Maasehem. VaAmartem Anşe Mikne Ayu Avadeha miNeurenu vead Ata, Gam Anahnu Gam Avotenu." (Bereşit 46:33-34)
"Paro Sizi Çağırtıp "Ne İş Yaparsınız" dediğinde, "Kullarınız, Hayvan Tüccarlarıdır, Çocukluğumuzdan Şu Zamana Kadar; Hem Biz Hem Babalarımız" diyecekseniz. Böylece Goşen'de Yerleşebilmeniz Mümkün Olacak zira Davar Çobanlığı Mısır'da Tabudur."
Besiata Dişmaya şu şekilde açıklayacağım: Bu dünya, Halk Pazarı gibidir. Bazıları pazara satmaya bazıları da satın almaya gelirler.
Bu dünya da aynen bu şekildedir. Bazı insanlar yani Tsadikler, bu dünyaya sadece satın almaya gelirler. Her insan bu dünyaya eksiklerini doldurmak için gelir. Bu eksikler o kişinin Nefeş Ruah Neşama'sına ait olan kutsiyet kıvılcımlarıdır. İşte bu değerli mal uğruna insan bu dünyaya gelir ve bu malı bu dünyadan alıp Gelecek Dünyaya götürür. Ama bu kutsiyet kıvılcımlarından küçük bir kısmını bile bu dünyada satamaz, yani günah işleyemez.
Raşalar da bu dünyaya sadece satmaya gelirler, eksiklerini kapatacak bir Mitsva bile yapmadıkları gibi, sadece yaptıkları günahlar yüzünden bütün kutsiyet kıvılcımlarını satarlar.
İşte yukarıda belirttiğimiz pasuğun açıklaması da bu yöndedir.
Pasukta geçen 'Mikne' kelimesi 'Kinyan' ("Kişinin herhangi bir şeyi başka bir kişinin iyeliğinden kendi İyeliğine Geçirmesi") kelimesinden gelmektedir.
Yani pasuğun açıklaması şu şekildedir: Biz bu dünyada Satıcılar değil Alıcılarız, Çocukluğumuzdan şimdiye kadar Yolumuz Budur, 'Gam Anahnu' Hem Bizler derken Kadınlarımızı da katmaktadır, 'Gam Avotenu' Hem Atalarımız derken daha evvelki dünyaya gelişlerimizi (Gilgulim) katmaktadır. Yani bu dünyadaki işimiz bize ait olan kutsiyet kıvılcımlarını satın almaktır. Bu sebeple Atamız Avraam Avinu da Malki Tsedek tarafından bu şekilde bereketlendirilmiştir. Bereşit 14:19'da söylediği gibi "Baruh Avram leEl Elyon, Kone Şamayim vaArets" çünkü Avraam Avinu, 'Kone' yani Alıcıdır ve 'Moher' yani Satıcı değildir. 'Kone Şamayim VAarets' derken de Avraam Avinu'nun hem Şamayim'e hem de Yeryüzüne ait kutsiyet kıvılcımlarının alıcısı olduğu ifade edilmektedir. Nasıl ki bir objenin maddiyat dünyasında bir kişiden başka bir kişinin iyiliğine geçme işleminin yolları var ise ki bunlar Meşiha (kişinin o objeyi kendi iyeliğine çekmesi) Agbaa (kişinin o objeyi kaldırması) ve Kesef (Para ödenmesi karşılığında o objenin satın alan kişinin iyeliğine girmesi) dir. Kutsiyet kıvılcımlarının da iyiliğe geçirme yolları bu yollardır.
Tsadik; kötüden iyi kısmı çeker. Cansız Varlıklardan, Bitkilerden ve Hayvanlardan, kutsiyet kıvılcımlarını Kaldırır. Kesef(Para) ile de "Atsilut Beria Yetsira ve Asiya" Dünyalarındaki Noga'dan kutsiyet kıvılcımlarını alır. Bu kıvılcımların ayrılması yemek ve içmek ile değil ancak Tora öğrenimi ile gerçekleşebilir ki Mişle kitabında Tora Öğrenimi, Kesef'e benzetilmiştir.
"İm tevakşenu kaKasef" (Mişle 2:4), Tora'yı ancak parayı arzular gibi arzularsan, ona sahip olabilirsin.
Rabilerimiz Kiduşin bölümünde Birinci Mişna'da, "Kesef" (Para), "Ştar" (Döküman), "Bia" olmak üzere 3 yolla Kiduşin (Nişanlanma) Kinyanı'nın gerçekleşeceğini öğretmişlerdir. Neşama'ya ait olan kutsiyet kıvılcımları da bu şekildedir. "Kesef" yani Para "Mahşava Teora"ya yani Manevi olarak Saf olan Düşünce'ye karşılık gelir. Teilim 84:3 pasukta söylediği gibi (Kesef kelimesi Kisufim (Özlem, arzulamak) kelimesi ile aynı kökten gelir) "Nihsefa vegam kaleta nafşi''. ''Ştar'' yani Doküman "Dibur"a yani Konuşmaya karşılık gelir ki dokümanda ticaretin nasıl gerçekleştiği belirtilir. "Bia" da "Maase" yani harekete karşılık gelir.
Öncellikle Kesef'ten bahsedilirken asıl olanın "Mahşava" olduğu anlatılmak istenmiştir, iyi bir Mahşava'dan gelecek fayda Dibur ve Maase'den gelecek faydanın binlerce katıdır. Talmud'un Kiduşin bölümünde 40a'da belirtildiği gibi, Akadoş Baruh U, iyi bir düşünceyi, hareketle birleştirir. Yani bir anlık iyi bir düşünce sayesinde binlerce mitsva kazanılabilirken konuşma ve hareket için aynı şey söylenemez.
Şabat Alahaları'nı inceleyen biri, düşüncenin ne kadar büyük avantajlar sağladığını görecektir. Eğer bir insan Şabat'tan evvel, bir taşı Şabat'ta kullanma amacıyla düşünürse, bu şekilde düşünce sayesinde o taşı Şabat'ta kullanılabilecek bir 'Keli' haline dönüştürür. Bu şekilde fiilen hiçbir hareket yapmasa da bu eşyanın üzerinden Şabat'taki "Muktse" yasağı kalkar. Bu paralellikte kutsiyetle ilgili şeylerde de düşüncenin sağladığı avantaj büyüktür.
Bir insan yapmayı düşündüğü bir mitsva sayesinde, fiilen halen o mitsvayı yerine getirememiş olsa bile, mitsvayı yapacağı organın üzerine kutsiyet getirmiş olur. Düşünce, o organa kutsiyet kuvvetini getirmeyi sağladığı gibi o organdan "Koah aTuma" yani Manevi Kirlilik Kuvvetini kaldırmayı da sağlar, çünkü biri diğerine bağlıdır.
GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: Rabilerin öğretilerinden)
Rav İzak Peres
Başkaları için dua veya güzel söz söylemeye özen gösterelim. Vayigaş
İnsan olarak ağzımızdan güzel ifadeler çıkarmamız gerekir. Olumlu olmayan sözler söylemek doğru değildir. Örnek olarak bir anne yükseğe çıkmış çocuğuna “düşeceksin” yerine “düşmemeye dikkat et” demeli ve olumlu ifadeler kullanmalıdır. Mişle 22/9’da “tov ayin u yevorah” ifadesi yer alır. Bu ifade iyi gözle bakanın her zaman kutsandığını öğretir. Bereşit kitabında Tanrı’nın Avraam’a ifade ettiği gibi “vaavareheha mevareheka – kutsayan kutsanır” bu konudaki hassasiyetin ne kadar önemli olduğunu vurgular. Tora da ifadelesinde genellikle “laşon teora – temiz ve olumlu bir dil” kullanır.
YETMİŞ İKİ’ DEN SEÇMELER
(Rav Palaçi’nin 72 kitabı olduğu kabul edilir.)
Rav İsak Alaluf
“Kol dodi ine ze ba medaleg al earim – Sevgilimin sesi işte dağların üzerinden atlayarak geliyor” cümlesini “Zehira LeHayim” kitabında açıklayan Rabi Hayim Palaçi (Z’Ts’K’L’) Moşe Rabenu’nun Bene Yisrael’e glerek bu ay içinde ilk geula dediğimiz Mısır’dan çıkışı yaşayacaklarını söylediğini anlatır. Toplum bu konuda bunun nasıl olacağını sorar. Çünkü Bene Yisrael Mısır’da putperestlik günahını işlemişlerdir. Moşe Tanrı’nın onların kurtuluşunu istediğini ve yaptıklarına bakmayacağını ifade eder. Çünkü dağlardan atlayarak gelen ses onları kurtaracaktır. Oşea peygamberin öğretilerinde “dağlar” putperestlik yapılan yer olarak bilinir ve Tanrı onları aşmaktadır. Gemara Masehet Megila 17/B’de “Geula” berahasının Amida duasında “Refua – sağlık” berahası ile yan yana olduğunu öğretir. Bene Yisrael Geula’yı yaşayınca üzerlerindeki bu olumsuzluktan da kurtulmuşlardır.
HAFTANIN SÖZÜ
“Artık bir durumu değiştiremeyeceğimiz zaman, kendimizi değiştirmemiz istenir.” (Viktor E. Frankl)