Bu Hafta İçin Saatler

16VEADAR

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5776

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

17:15

   18:35

-----

Yeruşalayim

18:20

19:40

Tel Aviv

17:35

    18:37

 26 MART

Tel Aviv

18:40

19:42

İstanbul

18:09

    18:52

2016

İstanbul

19:16

19:59

İzmir

18:08

18:58

İzmir

19:15

20:05

            TSAV-צו

                                                                                                                                                       

                                                                                             

                                                                                          PeraşaÖzetİ
                                                                                      [www.chabad.org]

Tanrı; Moşe’ye, Mişkan’daki korban ibadetini gerçekleştiren Koenler olarak, Aaron ve oğullarına görev ve haklarını bildirme talimatını verir.

Mizbeah’taki ateş her zaman yanar durumda tutulmalıdır. Bu ateşte, “Ola –Yükselen” olarak getirilen hayvanlar tümüyle, “Şelamim – Barış”, “Hatat – Hata” ve “Aşam – Suç” korbanlarının iç yağları, unla yapılan Minha korbanlarından da üç parmak dolusu yakılır.

Hatat ve Aşam korbanlarının etini ve Minha korbanlarından da geri kalan kısmı Koenler yer. Şelamim korbanı, Koen’e verilen belirlenmiş parçalar hariç, korbanı getiren kişi tarafından yenir. Korbanların kutsal eti, manevi olarak saf kişiler tarafından, belirlenmiş kutsal yerlerinde ve belirlenmiş zamanda yenmelidir.

Aaron ile oğulları yedi gün boyunca Mişkan sınırları içinde kalır; bu süre içinde Moşe onları Koenlik görevine atar.

 
 

                                                                                                                   

                                                   Mİ-DRAŞ YİTSHAK

                                                            Rav İsak Alaluf

                                                                                                   EMRET

Tsav peraşasında daha ilk pasuklarda şöyle bir ifade vardır: Tanrı Moşe’ye [şunları] söyleyerek konuştu: “Aaron ve oğullarına [şunları] söyleyerek emret: Ola’nın kanunu şöyledir…” (Vayikra 6:1-2)

Vayikra kitabının başlangıcında okunan aynı ismi taşıyan peraşa korban konusunda detaylı bilgiler verir. Bu hafta okuduğumuz Tsav peraşası da bu bilgilere devam eder görünümdedir. Bu hafta okunan peraşada da yine korban türleri sıralanmakta ve nasıl uygulanacağı öğrenilmektedir. Bu korban türlerinden bir tanesi “ola” korbanıdır. Ola korbanı her gün iki kez sunulan bir korban türüdür. Bu korban sabah ve öğleden sonra arz edilmektedir. Günümüzde bu korban Bet Amikdaş olmadığından yerini Şahrit ve Minha adını verdiğimiz dualara bırakmıştır.

Raşi, pasukta kullanılan “emret” sözcüğünün, Koenler’i özellikle teşvik ya da zorlama amacında olduğunu belirtir. Neden böylesi bir teşvike ihtiyaçları vardı? Çünkü bu emri yerine getirmek hem çok zordur hem de  para kaybına yol açacaktır. Dolayısıyla emri yine de yerine getirmeleri için onları dürten bir şeyler olmalıdır. Tora zor emirleri ifade edeceği zaman “emret” anlamına gelen “tsav” sözcüğünü kullanır. Bunları Tora’nın çeşitli yerlerinde görmek mümkündür.

Bir başka açıklamaya göre kayıp, Ola korbanı için Mizbeah’taki ateşin sürekli canlı tutulmasıyla ilgili gereklilikten kaynaklanmaktaydı. Ateşin sürekli yanması, sürekli (ve görünürde gereksiz) odun kullanımı anlamına gelmekteydi ve bu da bir para kaybını ifade etmekteydi.

Kayıp nerede olursa olsun, ortak nokta, insanın belirli konularda eğilimlere sahip oluşundadır. “Doğru olanı yapmak” çoğu durumda bazı kayıplara, ya da kazanç eksikliklerine sebep olması anlamına geldiğinden, insanın doğası bunun yanında bazı teşvikleri gerektirmektedir.

Ateşin sürekli olarak canlı tutulması emrini sadece maddi değil manevi anlamda da irdelemek mümkündür. Toplumda Tora ateşini her zaman canlı tutmak, temel ve sürekli bir Judaik eğitimi çocuklarımıza  kazandırmak gerekir. Bunu  yaparken  bazen  maddi bazen de manevi fedakarlıklarda bulunmamız   kaçınılmazdır. Bu  da  çok kolay değildir. Ancak  bilinmelidir ki bu fedakarlıklar sayesinde çocuklarımıza iyi ve daha güvenli bir gelecek kurma şansını tanımaktayız.

Bunun yanında Mizbeah sürekli faaliyette olan bir yerdir. Üzerinde hiçbir zaman sönmeyen ateş vardır ve devamlı olarak yanmaya devam etmektedir. Bu bir mucizedir ama Sefer Ahinuh’un öğretisine göre bu kapalı olan bir mucizedir. Çünkü Kohenler her sabah Mizbeah’ın ateşini canlandırmak için odun atmakla görevlendirilmişlerdir. Her ne kadar bu atılan odunlar bu kadar güçlü ve devamlı bir ateşi yakmaya muktedir olmasalar da bu işlem gerçekleştirilmektedir.

Bu olay Tanrı’nın mucizelere ilişkin görüşünü ve dünyayı nasıl idare ettiğini göstermesi yönünden önem taşımaktadır. Bu söylediğimizi örnekleme yaparak kanıtlamaya çalışalım:

Noah tufanı öncesinde inşa edilen gemi üç futbol sahası büyüklüğünde devasa bir gemidir. Ancak bu kadar büyük bir gemi bile bu kadar çok hayvan türünü barındırabilecek yeterlilikte değildir. Onların bir arada barınması kesinlikle bir mucize sonucu olmuştur. Ancak Tanrı gemi inşası ile mucizeyi minimalize etmiştir.

Kızıldeniz geçişi açık bir mucize gibi görünür ama burada da mucizeyi kapalı hale getiren bir adım vardır. Bir gece önce devamlı olarak esen doğu rüzgarı denizin yarılması için önemli bir gerekliliği sağlamıştır. Elbette sadece esen rüzgar ile bu adar büyük bir ayrılmanın bu kadar uzun sürmesi mümkün değildir ama mucize biraz daha kapalı konuma getirilmiştir.

Yaşamın kendisi bir mucizedir. Ağaçların köklerinden yukarıya su çıkması bir mucizedir. Görüp görebileceğimiz her şey bir mucizedir ve Tanrı’nın bir hediyesidir. Ancak Tanrı sadece mucizelere güvenmememiz için bunları kapalı konuma getirmektedir.

Bu sözcükle ilgili olarak  19. yüzyıl Hasidik lideri ve büyük Tora bilgini Sefat Emet şöyle bir açıklama yapar: Bu sözler, uzun yıllar Diaspora’da yaşamış olan Yahudiler’e yönelik söylenmiştir. Yahudi karşıtları, Yahudiler’i yüzyıllar boyu zor durumda bırakmış, hayatlarını kazanmalarını engellemiş ve Tora’yı uygulamalarını fazlasıyla zor hale getirmiştir. Yoksulluk ve ekmek kaygısı sebebiyle mitsvaları yapmak  çok zorlaşmıştır. Dolayısıyla Tora, her ne olursa olsun, onları dayanmaya ve yine de emirleri uygulamaya teşvik etmektedir. Bu da kültürün devamı için elzemdir.

Aynı sözler günümüz dünyası için de pekala geçerlidir. Batılı dünyada çoğumuz, atalarımıza oranla öylesine rahat bir yaşam sürüyoruz ki, kendimizi bazen “oyuncaklarımızla” oynamaya fazlasıyla kaptırabilmekteyiz. Ancak bu konforu devamlı kılabilme ve ekonomik güveni kaybetmeme konusundaki  kaygılarımız, bizleri oldukça sık olarak Tora öğrenimi ve mitsvaları  yerine getirme konularından uzak tutmaktadır. Hepimiz, [Tanrı korusun]  maddi bir konuda kayba uğradığımızda kesin bir üzüntüye  ve hayal kırıklığına düşeriz. Diğer yandan aşırı doza ise hiçbir  şekilde karşı da çıkmayız. Oysa söz konusu olan şey manevi  düzlemdeki  bir kayıpsa, bu bizi neredeyse hiç etkilemez  hale  gelmektedir. Hatta  aşırı doz bir yana, bu konudaki  en temel  gereklilikler ve bilgiler, temel Yahudi  kültürü ve bilinci bile bize “aşırı doz” ya da “fanatizm” gibi görünmeye başlamaktadır. Bu şekildeki davranışlar bizleri kimliğimizden ve varoluş nedenlerimizden uzaklaştırmaktadır. Ne yazık ki bu konuda bilinçli olan kişilerin sayısı her geçen gün daha da azalmaktadır.

Sefat Emet’in hitap ettiği topluluk, büyük bir çoğunlukla, Tora’nın ve Tanrı hizmetinin, varolan güçlerinin asıl kaynakları olduklarının bilincindeydiler. Tüm maddi zorluklarına rağmen. Ve şimdi bizler – onlara nazaran daha rahat yaşayabilen nesiller – bir başka sınavla karşı karşıyayız. Onların eksiklik içinde farkında oldukları gerçeği, acaba biz rahatlık içinde görebilecek miyiz? Ufak maddi fedakarlıkların bizleri manevi anlamda nerelere taşıyacağının bilincinde miyiz?
Rabi Yosi Ben Kisma’nın Pirke Avot’un altıncı bölümünde yer alan  sözlerini hatırlamakta fayda vardır: “zira bir insan bu dünyadan ayrıldığı zaman, ona hiçbir şey eşlik etmez – ne altın ne gümüş, ne değerli taşlar, ne de inciler. Sadece Tora (eğitimi) ve iyi işler” (Pirke Avot 6:9) Artık, toplumun kendisi için yarattığı “yeni tanrılar”a bakmayı düşünmeksizin, gerçek mutluluğu ve ebedi serveti – Tora öğrenimi ve mitsvaları – tekrar keşfetmenin zamanıdır.

Her gün yeni bir başlangıç için iyi bir fırsattır. Bu fırsatı kullanıp kullanmamaya ise kişi kendi özgür iradesi ile karar verir. Şimdi çok geç olmadan bu kararı verme zamanıdır.

                                                                                            DİVRE TORA

                                                                                         Rav Berti Derofe

Bu… büyük ateşte duran Ola (Yükselen) korbanıdır…(Vayikra 6:2)

Akadoş Baruh U şöyle dedi: Kim ki kendini başkalarının gözünde yükseltir sonunda ateşe düşer. Pasukta yazdığı gibi: “Bu, büyük ateşte duran Ola(yükselen) korbanıdır.”

Yalkut Sipurim kitabı “Kibir”in ne kadar kötü birşey olduğuyla alakaları bir hikaye getirir:

Yiftah A-Giladi, Amon Kralı ile yaptığı savaşa çıkmadan evvel uygun olmayan bir söz verir ve eğer savaşta galip gelirse, savaştan döndüğünde karşısına çıkacak ilk canlıyı Tanrı’ya kurban etmeye ant içer. Savaşı kazanır, fakat evine dönerken karşısına çıkan ilk canlı kendi kızı olur. Pinehas ben Elazar o günlerde halkın lideridir. Yiftah, Pinehas’a gidip verdiği sözü iptal edebilir. Fakat “Ben bütün Yisrael Halkı’nın kralıyım, bunun ayağına mı gideceğim” der. Pinehas da “Ben Kohen Gadol oğlu Kohen Gadol’um, böyle bir cahilin ayağına mı gideceğim? Onun bana ihtiyacı var ben mi ona gideyim?” der ve sonunda kızın kurban edilmesine sebep olurlar.

İkisi de bu olay yüzünden cezalandırılır. Pinehas’tan Ruah Akodeş yani peygamberlik ayrılırken, Yiftah da bu yaptığını parça parça edilip birçok farklı yere gömülerek öder.

İkisinin de kibiri hem genç bir kızın yaşamına, hem de kendi yaşamlarına mal olmuştur.

Peki Yiftah nasıl olur da biricik kızını kurban etmek pahasına da olsa Pinehas’a gitmeyi reddetmiştir? Normal bir insan canından çok sevdiği yavrusunu sadece bir kibir uğruna nasıl kurban edebilir? Buradan gördüğümüz, kibir insana normalde yapmayacağı şeyleri yaptırıp onun yok olmasına sebep olabilir. Mantıklı bir insanın asla yapmayacağı bir hatayı, o kişiye rahatlıkla yaptırıp bir de üzerine bunun bir hata değil de aslında olması gereken olduğuna kolaylıkla inandırır. 

Zoar bize “Kibirlenen kişi sanki Tanrı’nın kıyafetini alıp giyiniyor gibidir” der. Talmud’da da öğrenildiği gibi: Tanrı kibirli kişinin olduğu yerde “Ben ve o aynı yerde barınamayız” der. Rambam, bu yüzden Mişne Tora kitabında insanın bütün karakteristik özellikleri ölçülü biçimde bünyesinde barındırması gerektiğini öğretirken, kibir özelliğini bunların dışında bırakır ve o konuda uç olup kibirden her zaman için kaçılması gerektiğini öğretir. Moşe Rabenu’nun, yaşamın tek anlamı olan Tora’yı alabilmesinin yegane sebebi, Tora’nın da belirttiği gibi dünya üzerinde gelmiş geçmiş en alçak gönüllü insan olmasıdır. Bu yüzden kişi maneviyatta yükselmek ve Tanrı ile birlikte yaşamak istiyorsa, üzerinden kibiri tamamıyla atması ve alçak gönüllülük konusunda kendisini eğitmesi gerekmektedir.

                                                          ASE   LEHA   RAV : KENDİNE RAV SEÇ

                                                   RAV ELİYAU KOEN Z’’L:MAHAZİKE-TORA

                                                                                              EMET(3)

B-Yalan konuşma çeşitleri (Devam):

Yalan konuşmanın yaygın olduğu ortamlardan biri, “Ticaret”tir. Alım satımla uğraşan iş adamları, tüccarlar ve serbest meslek sahipleri, çoğu zaman parasal çıkarları için kendilerince, yalan konuşmayı mübah sayarlar. Kötü bir malı bile bile iyi diye satmak veya ucuza satılması gereken bir malı, pahalıya satarak bunu normal fiyat diye göstermek gibi örneklerde, bariz yalan konuşulduğu açıktır ve Tora`mızın bunu yasakladığı tabiidir.

Ancak Tora, daha da ileri giderek, aşağıdaki örnekleri de yasaklamaktadır. İlerde ithal edeceği veya da üreteceği bir malı, belli birine  satmayı veya da tersine, ondan satın alacağını vaad eden biri, esasında bunu yapmamayı düşünüyorsa, yalan konuşmuş demektir.

Vaad ettiği anda, vaadinde ciddi olan biri, geçen zaman zarfında meydana gelen piyasa değişikliklerinden dolayı, sözünde durmak zorluğu ile karşılaşırsa dahi, verdiği sözü tutmalıdır. Bunu Rabilerimiz Tora`nın “Efat Tsedek ve in tsedek yiye lahem” (Vayikra 19/36) (Ölçülerinde ve vaatlerinde dürüst ol ) emrinden öğrenmişlerdir. (Masehet Baba Metsia 49) . Kısaca herzaman “Evet” imiz evet, “Hayır” ımız hayır olmalıdır. Aksi takdirde yalan konuşmuş oluruz.

          

Yalan konuşma çeşitlerini iki büyük grupta toplıyabiliriz.

A-Başkalarına   zarar veren yalanlar  B- Başkalarına zararı dokunmayan yalanlar.

A-Başkalarına zarar veren yalanlara birkaç örnek verelim:

-          -Aldığı borcu inkâr etmek

-          -Arkadaşının çıkarı için, yalancı şahitlik etmek

-          -Bir malı almak için fikir soran birine, kendi şahsi çıkarı için doğruyu söylememek.

Başkalarına zarar veren yalanlardan bahsederken, zararın muhakkak parasal olması şart değildir. Zarar, karşısındakine zorluk çektirmek, sıkıntıya sokmak ve utandırmak gibi ruhsal da olabilirler. Örneğin: 

         

-İki veya birkaç kişinin arasını açmak maksadı ile, belli bir olayı aktarırken, olmayan şeyleri söylemek.

-Tatil için seyahate çıkacak birine, gideceği yerin veya gördüğü bir filmi,tiyatroyu veya dinlediği bir konser hakkında iyi veya kötü diye yanlış fikir vererek                                                                            onu caydırmak veya biran evvel görmesini sağlıyarak, onu hayal kırıklığına uğratmak.

-Bir kadının arkadaşına veya komşusuna methettiği bir yemeği veya pastanın formülünü, bile bile eksik veya yanlış vererek başarısızlığa uğratmak.

B-Başkalarına zarar vermeyen yalanlar:

Bu tür yalanları söyleyenin amacı, işiten kişilerin ilgisini çekerek, onların önünde böbürlenmek ve şahsiyetinin kıymetini hissettirmektir. Bu amaçla, olmayan şeyler ilâve eder veya değiştirir. Bunları anlatırken, başkalarına zarar vermemesine rağmen, doğruyu konuşmadığı için, Tora`ya aykırı hareket etmiş olur. Böyle konuşmaya alışmış olan biri, çevresindekilerin gözünde zamanla inandırıcılığını yitirir ve doğruyu söylediği vakit bile, kimse ona inanmaz.

Her ne pahasına olursa olsun yalan konuşmamak Tora`nın bir emri ise de, bazı durumlarda olayları değiştirerek aktarmayı Rabilerimiz müsaade etmişlerdir. Bunları önümüzdeki yazımızda açıklamaya çalışacağız.

                                                                     TARİHİMİZDEN

                                           RAV DAVİD ASSEO (İKİNCİ BÖLÜM)

1955'de Hasköy Yeşiva'sının müdürlüğüne getirilen David Asseo, Hasköy'de kurulmasına yardım ettiği bu kurumun uzun yıllar boyunca iyi bir şekilde yönetilmesine katkı sağlamıştır.

196o'da Hahambaşı Rav Rafael Saban'ın vefatının ardından, yapılan seçim ile seçilmiş ve 7 Aralık 1961'de Neve Şalom Sinagogu'nda gerçekleşen İsat Töreni ile Yahudi Cemaati'nin Hahambaşısı olarak göreve başlamıştır.

Yahudi dini hakkında derin bilgiye sahip olan Rav David Asseo, İbranice, Fransızca, Ladino, İtalyanca, Yunanca dillerini bilmekte olup, Avrupa'nın en uzun süre görevde kalmış Hahambaşısıydı. Avrupa Hahamlar Konferansında (CER) Türkiye'yi temsil etmiş ve Genel Sekreterliği görevini yürütmüştür.

41 seneden fazla bir süre boyunca Türkiye Hahambaşılığı görevini ifa eden David Asseo (1961 - 2002), Türk Yahudi Toplumunu, Cumhurbaşkanları, Başbakan, Bakanlar, Parti Liderleri ve yerel temsilcileri nezdinde temsil etmiş, kendisiyle tanışanlar tarafından büyük saygı ve sempati ile karşılanmıştır.

                                                                                      MİMAAYAN

                                                                               Rav İsak Alaluf

                                                                                      ÇAMAŞIR SEPETİ

Talmud “erdemlerin en yükseği iyilik yapmaktır” demektedir. Bu yazımızda sizinle Chava Weiss tarafından derlenen bir öyküyü paylaşmak istiyoruz. Bu öyküyü benimle paylaşan Edith Çeliktaş’a teşekkürlerimi sunuyorum.

İsrael Savunma Kuvvetleri, askeri mükemmelliğini korumak için her zaman en son teknolojik gelişmeleri takip etmesiyle dikkat çekmiştir.

Ancak birçok askeri üste önemli bir teknolojik makinenin bulunmadığını birçok kişi bilmez: Bunlar çamaşır makineleridir. Israil ordusunun genç üyeleri, sabırsızlıkla beklenen hafta sonu izninden önce toprağa bulanmış üniformalarını toplarlar, kirli çamaşırlarını da çantalarına  yerleştirip eve getirirler.

Dünya  birçok açıdan değişmiş olsa da çoğu zaman çamaşırları yıkamak yine annelere düşer.

Her cuma günü, Israil’in ana caddeleri ve oto yolları, eve dönmek için araç arayan, ellerinde kocaman çantalar bulunan asker erkek ve kızlarla dolar.

Birçok ana  kavşakta otobüs yollarında askerlerin otostop Çektikleri görülür.

Bir cuma öğleni, askerlerden biri eve dönmek için araç bulabilecek kadar sanslı ama kirli çamaşır çantasını bindiği arabanın bagajında  unutacak kadar şansızdı.


Neyse ki ertesi gün çantadaki etiketten askerin ismini ve telefon numarasını öğrenen sürücüden telefon geldi.
Araba sürücüsü, askerle, otostop yaptığı köşede buluşmayı önerdi. Planladıkları gibi buluştular ve genç asker çantasını getirdiğiiçinadamaçokteşekkürederekayrıldı. 
Çantasını geri alabildiği için rahatlamış olsa da üssüne yine o kirli eşyalarla gideceği için sıkıntı duymuyor da değildi.

Üsse geri dönünce asker çantasını o korkunç manzarayla tekrar karşılaşmayı göze alarak açtı.
Ama bunun yerine, çantanın içinde  tertemiz ütülenmiş mis kokulu üniforması, iç çamaşırları ve çorapları görünce şaşkınlıktan dona kaldı. Bunların yanında bir kap kurabiyeye iliştirilmiş bir de not buldu. İmzalanmamış bu not birinin annesinden gelmişti ve üniformaları kendi oğlununkilerle birlikte yıkadığını söylüyordu. “Umarım  kurabiyeler hoşuna gider” diyordu not. Kendine iyi bak ve dikkatli ol…”

                                                                                         HAFTANIN SÖZÜ

                                   Ey tembel kişi, git karıncalara  bak onların yaşamından bilgelik öğren. (Mişle 6/6)