Museviliğe göre, Roş Aşana'nın bir yılbaşı günü olması ile birlikte, Hüküm Günü olarak da bilinir.
Bu olayı bize bildirmesi için Tora'mıza gereksinim duyuyor olmamız bile, bu bayramın eşsizliğinin bir göstergesidir.
Tora'da, öbür Musevi bayramlarının geçmişleri ve amaçlarıyla ilgili açıklamalar bulunmaktadır; kimileri uzun uza diye anlatılır, kimilerinden ise birkaç kez söz edilir. Oysa Tora'da Roş Aşana'nın amacı ve niyetiyle ilgili olarak yalnızca ufacık bir ipucu bulunur.
Tanrı Moşe'ye konuştu ve şöyle dedi: Bene-Yisrael'e şöyle konuş: Yedinci ayın ilk günü, sizin için bir iş bırakma günü - hatırlama [ve şofar] sesi [eşliğinde] bir bayram olacak. (Vayikra 23:24)
Bu pasuğun, üstü örtülü bir dille hüküm gününden söz ettiğini ancak hahamların yorumları ve Sözlü Tora'nın sayesinde anlayabiliyoruz. Bu okuyacağınız yazının konusu da, burada sözü geçen hükümle ilgili ipucunun ne denli açıkça çözülebileceğidir. Şimdilik, Tora'nın Roş Aşana'dan söz edişinin sıra dışılığına yoğunlaşalım. Neden Tora bize öbür bayramları anlatıp da, bu bayramın anlam ve önemini açıklamamış olabilir?
Ramban - Nahmanides'in öğrencilerinden ve Tora'nın ünlü yorumcularından biri olan Rabenu Bahıe, şöyle yazmıştır:
Yom Kipur'la sona eren onuncu günün ilki sayılan, ayın birinci gününde (yani, yedinci ayın -Tişri - birinci günü olan Roş Aşana ve aynı zamanda On Teşuva Günü'nün başlangıcı) tıpkı öbür yüce konularla ilgili sırları gizlediği şekilde, Torat'nın gizli tutması gereken bir sır yatmaktadır. Bu yüzden Tora'da asla, ruhların dünyasıyla ilgili açıklamalar yapılmaz, yalnızca üstü kapalı ipuçları verilir, çünkü Tora yalnızca seçilmiş bir kesime değil, tüm Musevi toplumuna verilmiştir ve bu dünyanın gerçek doğası, seçkinler tarafından bile tam olarak kavranamamışken, bunun geniş halk kitleleri arasında nasıl algılanacağını bir düşünün. Nasıl ki suyun içinde yaşayan bir balık, ateşin ne demek olduğunu anlamazsa, saf anlıkçı düşünlerden oluşan ruhlar dünyasının da, özdekçilik çamuruna saplamış varlıklar tarafından anlaşılması beklenemez.
Yani Roş Aşana, sıradan insanların bilinçlerinin öylesine üstünde bir düzeyde yer alır ki, açık seçik anlatılamaz, yalnızca üstü kapalı bir biçimde sözü edilebilir. Bunu bize açıklamak, tıpkı ateşe yabancı olan ve suda yaşayan balıklar gibi, tamamen yabancı olduğumuz ruhlar dünyasına girmemiz anlamına gelir. Fanilere Roş Aşana'nın ne demek olduğunu açıklamaya çalışmak, balıklara ateşi anlatmaya benzer!
Peki ama neden?
RUHUN DÜNYASI
Hiç kuşkusuz biz ölümlüler, yargıya çağırılmanın ne demek olduğunu biliriz. Mahkemelere ve hükümlere aşinayız, yasalara ve kanunlara uyarız. Hepimiz Tora'nın içinde yer alan emirlerin, Tanrı'nın emirleri, yani uyulması gereken yasalar olduklarını biliriz. Bu emirlere uyanlar ödüllendirilmeli, karşı gelenlerse caydırılıp, cezalandırılmalıdır ve onlara gerektiği şekilde uyulması için, sürekli değerlendirmeler yapılması gerekir. Peki ama tüm bunların ruhun dünyası hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmakla ne tür bir ilgisi olabilir?
Açıkça görülen şu ki, Rabenu Bahay'a göre, Roş Aşana'nın temsil ettiği yargı türü bu değil. Sırrın nedeni, Roş Aşana'nın ruhların hükmü ile, yani tamamen farklı bir yöntemle olan ilgisi olabilir. Peki ama bu nasıl mümkün olabilir? Okuduğumuz gündüz duasından, Roş Aşana'nın bu dünyadaki olaylarla ilgili olduğunu biliyoruz:
Bu gün, ülkeler hakkında, kimin savaşıp, kimin barış içinde yaşayacağına, kimin açlık çekip, kimin bolluk içinde yaşayacağına karar verilecek ve tüm yaratıklar yaşamda ve ölümde bunları hatırlamaya çağırılacaklar. (Musaf duası)
Kaçının bu dünyadan göç edip, kaçının yaratılacağı Roş Aşana'da yazılıp, Yom Kipur'da mühürlenecek; kimin yaşayıp, kimin öleceği; kimin önceden tayin edilen zamanda ölüp, kimin zamanından önce öleceği... (Nesane Tokef duası)
Peki ama tüm bunların ruhlar dünyası ile ne tür bir ilgisi olabilir?
Haham Kruspedoy, Haham Yohanan adına şunları öğretmişti: "Roş Aşana'da üç kitap açılır, biri ruhunda kötülük besleyenin kitabıdır, öbürü dürüstün kitabıdır, üçüncüsü ise ikisinin arasındakilerin kitabıdır. Dürüst ve adil olanların adları, yaşam kitabına yazılıp, hemen mühürlenir, kötü ruhluların adları, ölüm kitabına yazılıp, hemen mühürlenir, aradakilerin adları ise Roş Aşana'dan, Yom Kipur'a kadar askıya alınır. Hak ederlerse, adları yaşayanlar arasında yer alır, aksi halde öleceklerin arasında yer alırlar." (Roş Aşana, 16b)
Tosfot hemen şunu sorar: Üçüncü kitap aradakilerin kitabıysa, bunun anlamı, bu düzeyin azıcık dışında kalan insanların, kesinlikle dürüst ya da kesinlikle kötü olarak nitelendirildikleridir. Öncelikle, neden böyle olması gerekir? Nasıl olur da, kesinlikle iyi ya da kesinlikle kötü olan insanlar arada kalanların bir üst ya da alt sınıfını oluşturuyor olabilirler? Üstelik kişisel deneyimlerimize göre bu doğru değil - adil ve dürüst insanlar ölürken, kötüler çoğunlukla başarılı oluyorlar.
Kötüyü ve iyiyi, en basit sözcük anlamlarında kavrayabiliyor olsaydık, bu farklılıktan rahatsızlık duymazdık; çünkü kusursuz insanların sonsuza dek yaşayacaklarını bilirdik, oysa bu insanlar arada kalanlarla sürekli kıyaslandıkları için, bunun asla gerçekleşmeyeceğinin farkındayız ve buna göre de Haham Yuhanan'ın ifadesini yanlış olarak niteleyebiliriz - deneyimlerimiz bize bunun aksini ispat ediyor.
Tosfot bu soruyu şöyle yanıtlıyor: Tora'ın sözünü ettiği yaşamla ölüm, bu dünyadaki değil, Öbür Dünyadaki yaşamla ölümdür.
YENİ SORULAR
Oysa bu cevap, yeni sorular doğuruyor. Tosfot ne demek istiyor? Hiç kuşkusuz, Tosfot'u yazanlar, dua metinleri ve Roş Aşana hükmünün bu dünyayla ilgili olduğunu bildiren, hahamların ortak görüşlerini en az bizler kadar iyi biliyorlardı. Üstelik savları, başka bilgilerle çelişmenin yanı sıra, pek bir anlam da ifade etmiyor. Bir insanı henüz ölmeden, Öbür Dünyanın yasalarına göre yargılamak olanaksızdır. İnsanlar ölene dek özgür bir iradeye sahiptirler ve değişebilirler. Bir insanın, Öbür Dünyaya göç ettiğinde, adil mi, yoksa kötü ruhlu mu olacağına Roş Aşana gününde nasıl karar verilebilir?
Roş Aşana hükmü, kesinlikle bu dünyayla ilgili bir hükümdür. Ama ilahi adalet, kararını, insanın gelecekteki durumuna göre verir. Her şey Tora'nın, Tosefos tarafından alıntı yapılmış satırlarında sözü edildiği gibi geçer:
Her kimin ki, günahtan fazla erdemi varsa, ona Tora'nın kasten yakmış bir insana verilen felaketlerle dolu bir yaşam verilir ve her kimin ki, erdemden fazla günahı varsa, ona da Tora'nın her sözcüğünü ezbere bilen bir insana bağışlanan refah dolu bir yaşam verilir. (Talmud, Kiduşin 39b)
İlahi adalet, asla tek başına dünyayla ilgilenmez. Bedenden çok, ruha odaklanır. Öbür Dünyada yaşamasına karar verilen bir ruh, oraya kesinlikle adil bir biçimde gelmelidir. Yalnızca dürüst ve erdemli olanların adları Yaşam Kitabında yer alır. Peki ya ruh bu denli saf değilse?
RUHU ARINDIRMAK
Roş Aşana'da, ruhu arındırma kararı alınır. Ruh, acıya duyarlı olan bedene ıstırap çektirerek arındırılır. Öte yandan, Öbür Dünyada yaşamına devam etmeyecek bir ruhun, bu aşamada acı çekmesine gerek yoktur. Aksine, bu dünyadaki erdemleri için ödüllendirilmelidir, ne de olsa adı, kötü ruhlu insanlarla birlikte Ölüm Kitabında yer alacaktır. Böylece Öbür Dünyaya, tüm erdemlerinin karşılığı verilmiş, geriye yalnızca günahları kalmış halde varacaktır.
Roş Aşana gününde, Öbür Dünyayla ilgili nihai bir karar verilemediği gibi, aynı şekilde bir insan ölünceye dek onun hakkında kesin bir yargıya varılamaz, çünkü insanlar yaşadıkça, değişmek için özgür irade gücüne sahiptirler, öte yandan insanın izlediği yolun doğru olup olmadığı hakkında geçici bir tanım getirilebilir. Ve insanın bu dünyada yaşadığı sürece, kendisini nasıl bir hayatın beklediği, bu geçici tanıma bağlıdır.
Ruhun gidişatı doğru yöndeyse, manevi sorunlarını halledip, tinsel saflığa erişebilsin diye, ona dünyevi dertler ve kederler vererek yardımcı olmak gerekir. Ruhun gidişatı yanlış yöndeyse, ona dertler ve kederler vermenin hiçbir anlamı yoktur, ait olmadığı tinsel dünyayla ilgi hiçbir hak iddia edememesi için, ona verilmesi gereken tek şey refah ve huzur dolu bir yaşamdır.
Roş Aşana'da kendisine ne tür bir yaşam verilmiş olursa olsun, her iki durumda da insan, ruhunun gidişatını iyi ya da kötü yönde değiştirme özgürlüğüne sahiptir. Yine de, yaşamınızdaki olaylar sizi belirli bir yöne doğru ittiğinde, hedefinize varmanız kolaylaşır. Roş Aşana'da verilen hüküm, insanın izlediği yönde gösterdiği kararlılık ve İlahi Takdir'in, bu yolda ilerlerken kendisine gösterdiği yardımla ilgilidir.
Aslında Roş Aşana'yı, o güne dek yapılan işlerin değerlendirmesi anlamında, bir "yatırım incelemesi" olarak görmek daha doğru olurdu.
ADEM'İN YARADILIŞININ YILDÖNÜMÜ
Roş Aşana, Adam'in yaratıldığı günün yıldönümüdür. İnsanoğluna büyük oranda ilahi güç ve düşünce harcandı. Tüm evren, sayısız galaksi ve yıldızlar, gerek maddi, gerekse manevi tüm karmaşık yaşam türleri, insanoğlunun uygun bir ortamda yaşayıp, fiziksel ve ruhsal gelişimini tamamlaması ve sonuçta ödüllendirilebilmesi için yaratıldı. Büyük yatırımlar, sürekli inceleme ve değerlendirmeler gerektirir. Her yıl, Adem'in yaratılışının yıldönümünde Tanrı, ilahi mahkeme üyeleriyle birlikte oturup, gelecek yılla ilgili yatırım poliçelerini düzenler.
Bu durum, Roş Aşana'da okuduğumuz duaların sıradışlığını açıklamaya yeterlidir.
Bu dualar, Roş Aşana'nın anlam ve önemini kavramış olan biz Musevi Toplumunun üyelerinin okuması için yazıldı. Ölümle yaşam arasında gerçek bir hükümle karşı karşıya isek, öyleyse Roş Aşana'da okuduğumuz Şemoneh Esrey duasında, bu konudan neden bu kadar kısaca söz ediliyor dersiniz. Teorik olarak, o günümüzü yaşamımızı kurtarmak için dua ederek geçiriyor olmalıydık. Oysa Cennet Krallığı hakkında konuşuruz. Peki bunun, karşı karşıya olduğumuz hükümle ilgisi ne?
Yanıtı çok açık, özellikle de buna Tanrı'nın bize vermiş olduğu sorumluluğun değerlendirmesi gözüyle bakarsak. Böylesi bir değerlendirmeye hazırlanmanın en iyi yolu, Tanrı'nın bize yaptığı yatırımın anlamını kavramak ve hedeflerine ulaşmaya kararlı ve azimli olduğumuzu O'na göstermektir. Tanrı'ya ne denli azimli, başarılı ve niyetli olduğumuzu gösterirsek, yenilediği değerlendirmeler sırasında, bize daha büyük yatırımlar yapacaktır.
Yeryüzünde bir Cennet kurma kavramına gelince... Tanrı'ya hizmet etmek söz konusu olduğunda, birçoğumuz Tanrı'yı bir Kral gibi değil de, bir işveren olarak görür. Ne de olsa, görevimizi yerine getirmemiz için bize emirler verdi; görevimizi başarıyla yaparsak bizi ödüllendirir, başarısız olursak da hepimizi kovabilir. Eğer Tanrı'ya hizmet etmek demek buysa, onu bir Kral olarak nitelendirmemiz yanlış olur.
İşin gerçeği, bizler Tanrı için çalışmıyoruz. Bizler O'nun İlahi İhtişamının somut halleriyiz. Tanrı bizleri kendi görüntüsünde yarattı. Biri bize baktığında, Tanrı'nın neye benzediğiyle ilgili bir düşünce sahibi olur! O'nun karakter özelliklerini taşırız. Tora'da sözü geçen emirleri yerine getirdiğimizde, ilahi niteliklerimizi sergilemiş oluruz. Bizler, yalnızca görevlerimiz çerçevesinde şirketimizi temsil eden işçiler değiliz. Kral'ın sarayındaki nedimleriyiz ve Hükümdarımızın saygınlığı ve şanı bizlere bağlıdır!
Nihayet, Tora'da Roş Aşana ile ilgili olarak sözü edilen, "Şofar sesleriyle yankılanan bir anımsatma" dizesinin özünü açığa çıkartmaya hazır sayılırız.
İnsanın yaratılışı, Başlangıç Kitabında tanımlanır (2:7):
Ve Tanrı, toprağın tozundan insanı yarattı ve ona yaşamın ruhunu üfledi ve böylece insan canlı bir varlığa dönüştü.
Şofar, insan soluğunun bir koçboynuzuna üflenerek çıkarttığı sestir. İnsan, Tanrı'nın toprağın tozuna üflediği soluğunun sesidir. Tanrı, insanı yarattığı günün yıldönümünde, yaptıklarının sonucunu görmek ister. İnsana, Tanrı'nın soluğunu geri üfleyip, çıkarttığı sesi dikkatlice dinlemesini söyler. Bu ses bize Tanrı'nın soluğunu anımsatır.
Yani kısacası, Tanrı bu evrende yer alır ve parlak görkemi, çevresine ışık saçar.
Yazan: Haham Noson Weisz