Sahne: Şabat akşamı, mumların yakılmasından hemen sonra. Sofi, kollarında en küçük torununu tutup ona şarkı söylüyor.
"Maidle, iyi Şabatlar, sen Kral'ın kızısın..."Bebeğin gözleri de ipeksi sesin tınılarını takip eder görünüyor.
Bu küçük torunun varlığına, Şabat mumlarının şahitliğinde, kaç neslin sevgisi ve mesiras nefeşi (kendini feda etme) katılmıştır acaba? Ve kim bilir bu çocuk büyüdüğünde, acaba zaman içindeki bu anın içsel kaynaklarını hatırlayacak mıydı? Gelecekte seçim yapacağı zaman büyükannesinin sözleri onu nasıl etkileyecekti?
Büyükanneden, toruna- Sofi sarsılmaz güvenini nereden kazanacaktı? Torunu, onun hikayesini ancak yıllar sonra öğrenecek...
Rusya'da savaş zamanıydı ve Gelbsteinler'in yiyecek hiç bir şeyleri yoktu. Ancak, 12 yaşındaki kızları Sofi, onlar için umut kaynağıydı. Hem hızlı, hem de özenle dikiş dikebiliyordu. Fabrikalar da, o günlerde askerlere üniforma yetiştirebilmek için haftada yedi gün, uzun saatler çalışıyordu. Belki bu fabrikaların birinde iş bulabilirdi.
Sofi, Pazar günü çalışmaya başladı ve büyün hafta işe gidip geldi. Herkesten daha çok giysi dikebiliyordu.
Sonra ilk Şabat günü geldi. Ne için dua edeceğini bile bilemiyordu. Eğer Şabat günü çalışması gerekiyorsa, işini sürdürebilmek için nasıl dua edebilirdi? Ama işi kaybetmek için de dua edemezdi, ailesinin yiyecek hiçbir şeyi yoktu. O gün işe, hiç bir şey taşımayarak yürüyerek gitti.
Fabrikaya vardığında epey geç olmuştu. Dikiş makinesine doğru yürürken herkes ona bakıyordu. Herkes, Sofi'nin hahamın kızı olduğunu biliyordu. Kız, makinenin başına oturdu, ipliklere, iğnelere, kalın kumaşları esmek için kullanılan büyük metal makaslara baktı. Elleri buz kesmişti ve titriyordu. Yüzü ise utançtan yanıyordu.
Sessizce, hiç bir şey yapmadan oturdu ve bekledi. Birdenbire fabrika yöneticisinin, yumruk yapmış sağ elini havaya kaldırarak kendine doru geldiğini gördü. "Seni hain!" diye bağırdı, "Seni bu işten attıracağım ve bu civardaki hiç bir dikiş işine alınmamanı sağlayacağım!"
Yaşına göre olgun biri olarak bilinmesine rağmen, Sofi gözyaşlarına boğuldu. Evindeki Şabat'ı, babasının dualarını, titreyen mumları ve söylenen şarkıları düşündü. Şabat sabahları, sıcak kömür sobasının başında, annesinin yanında dua ettiğini hayal etti. Oturma odasındaki ahşap dolabın içindeki Sefer Tora'yı düşündü. Bu, sinagogda yangın çıktığı zaman babasının oradan kurtardığı Sefer Tora idi. O zamandan beri, köydeki minyan, onların evlerinde toplanırdı. Ekmek için bile yeterli paraları yokken, sinagogu yeniden inşaa etmeyi maalesef düşünemiyorlardı.
Sofi, uzun yürüyüşün ardından acıkmıştı. Ağlamaktan da başı dönüyordu. Bir hayat kurtarmanın Şabat'ın yanında önceliğe sahip olduğunu biliyordu. Yemek için para kazanmak da hayat kurtarmak anlamına gelmez miydi? Makasa dokunmaya çalıştı, ama eli kımıldamadı. "Dikişten başka ne yapabilirim?" diye düşündü, "Nasıl yemek yiyeceğiz?"
O anda, sanki anne babasının yanında durduğunu gördü. Sanki babası, her Cuma akşamı onu kutsarken yaptığı gibi, elini Sofi'nin başının üstüne koymuştu. Her zamanki gibi, Sofi'nin kulalarına fısıldıyordu sanki: "Sen Kral'ın kızısın, Benim değerli yavrum, sen Kral'ın kızısın..."
"Hayır" diye çığlık attı Sofi içinden, "Kral'ın kızı Şabat günü çalışmaz. Yemek Tanrı'dan gelir, Rus hükümetinden değil!". Sofi, elini kaldırdı ve etrafına baktı. Bir şekilde, yönetici yerine dönmüştü, iş arkadaşları kendi işlerine dalmışlardı. Kimse onu dövmedi. Kimse onu işten çıkarmadı.
Rahatlayarak iç çekti ve dualarını söylemeye başladı.
**
Yıllar sonra, Sofi, çocuklarına, her Şabat gününün aynı olduğunu anlattı. Yönetici bağırıp tehdit ediyor, bütün gözler ona dönüyor ve yarım saat içinde işler, her zamanki gibi devam ediyordu. Sadece Sofi dışında... Her Şabat, Sofi sadece oturdu, başını dikiş makinesinin yanında koyup ağladı...