sevginin gucuNefret ve acı, hiç bir zaman korku hastalığını tedavi edemez, bunu sadece sevgi başarabilir.

Nefret, hayatı mahveder; sevgi serbest kılar. Nefret, hayatı karmaşıklaştırır; sevgi, düzenler. Nefret, hayatı karartır; sevgi aydınlatır.

Martin Luther King, Jr.

**

Haziran 1991'de, güneşli bir pazar sabahı, Hazan Michael Weisser ve eşi, yarısı açılmış kutuların bulunduğu yeni taşındıkları evlerinin mutfağında gülüşüp konuşurlarken, telefon çaldı.

Her zamanki sıcak ses tonuyla cevap veren Michael, sert ve öfkeli bir sesin yavaş ve yüksekçe, "O eve taşındığın için çok pişman olacaksın, seni pis Yahudi!" dediğini duydu. Telefon yüzüne kapandı.

İki gün sonra, Weisserler'e, postayla kalın, kahverengi bir zarf geldi. Üzerinde, "KKK sizi izliyor, Scum" yazıyordu. Zarfın içinden Yahudi ve siyahların aşağılandığı çirkin karikatürler, asılıp öldürüldüklerini gösteren resimler, tehdit mesajları, "zamanınız doldu!" ve "başınıza geleceklerin yanında Holocaust hiç kalacak!" gibi çirkin sözler çıktı.

Weisser ailesi polisi aradı. Polis, bunu yapanın büyük ihtimalle, Ku Klux Klan'ının lideri, "Büyük Ejderha" olarak bilinen Larry Trapp olduğunu söyledi. Çeşitli Nazi aktivitelerine de katılan Trapp'in, özellikle Nebraska ve Iowa'da yaşayan Vietnamlı, siyahi ve Yahudi aileleri tehdit eden Klan üyelerine önderlik ettiğinden de şüpheleniliyordu.

"Tehlikeli biridir" diye uyardı polis. "Bomba imal ettiğini de biliyoruz." diyerek, Weisserler'e kapılarını her zaman kilitli tutmalarını, imzasız bir paket aldıklarında, Trapp'in bombalı bir zarf gönderme ihtimaline karşılık, hemen kendilerine haber vermelerini tavsiye ettiler.

44 yaşında olan Trapp, diyabet hastası olup tekerlekli sandalye kullandığı halde, ulusal beyaz aşırı ırkçı hareketlerin Ortabatı'daki esas kişisiydi. Hatta o, Lincoln bölgesinde Afrikalı-Amerikanların evlerine düzenlenen birçok bombalı saldırı ve Omaha'daki Indocin Mülteci Merkezi'nin kundaklanmasının da sorumlusuydu. O zamanlar, Trapp, Weisser'in ruhani başkanı olduğu Bnei Jeshuran Sinagogu'nu bombalama planları yapıyordu.

Trapp, Lincoln'un güneybatı kısmında, tek odalı bir apartmanda tek başına yaşıyordu. Bir duvarında dev bir Nazi bayrağı ve Hitler'in iki dev posteri asılıydı. Bunların yanında, pamuklu beyaz klan kıyafeti vardı. Her an kapıyı kırıp gelebilecek "düşmanlara" karşı, kolay ulaşılabilecek yerlerde, tüfekler ve silahlar bulunuyordu.

Nefret dolu tehdit mektubundan sonra Julie Weisser Klan'a yeni üyeler çekmek için alenen propaganda yapan Trapp'i merak etmeye başladı. Ne kadar yalnız olduğunu, nefreti içinde, nasıl da tek başına kaldığını düşünüp duruyordu. Nerede yaşadığını öğrenmiş, bazı günler arabayla o apartmanın önünden geçmeye başlamıştı. Hem yaptıklarını düşününce çileden çıkıyor hem de nasıl bu kadar kötü kalpli hale geldiğini merak etmeden edemiyordu. Julie, Michael'e bir fikri olduğunu söyledi: Her gün Trapp'a bir mektup gönderecek ve içine Özdeyişler'den bir bölüm ekleyecekti. Bu Tevrat'taki en sevdiği kitaptı ve insanlara nasıl davranılması, hayatın nasıl yaşanması gerektiğini anlatırdı.

Michael bu fikri beğendi ama Julie'nin mektupları imzalamasını istemedi. Arkadaşları da, Trapp'ın deli ve vahşi olduğunu, hatta onu öldürmeyi bile isteyebileceğini söyleyerek uyarıda bulundu.

"İşleri gizlice yapan hep odur" diye cevap verdi Julie. "Ben o şekilde davranmayacağım." Planına sadık kaldı ama daha sonra Trapp, yerel bir televizyon kanalında beyazların üstünlüğü hakkında bir program yayınlamaya başladığında Michael Weisser çok sinirlendi. Ku Kulx Klan'ın merkez numarasını aradı ve Trapp'ın, telesekreterdeki sert, ırkçı konuşmalarını dinledi.

Michael, bir kaç kez sırf hattı meşgul etmek için numarayı aradı, ama daha sonra mesaj bırakmaya başladı. "Larry" dedi, "Neden benden nefret ediyorsun? Beni tanımıyorsun bile, öyleyse benden nasıl nefret ediyorsun?"

Bir başka sefer, "Larry, Hitler'in yürürlüğe koyduğu kanunların ilkinin senin gibi fiziksel özürlü olan insanlara karşı olduğunu biliyor musun? Hitler'in gücü altında ilk ölenlerden biri olacağını fark ettin mi hiç? Naziler'i neden bu kadar çok seviyorsun?" demişti.

Ne zaman aklına gelse, Michael arayıp başka bir mesaj bırakıyordu. Ancak, bir gece, Julie'ye, "Bu adam telefonu gerçekten açsa ne yaparım acaba?" diye sordu.

"Onun için iyi bir şeyler yapmak istediği söyle" dedi, "Onu alışverişe götüreceğini söyle. Ona yardım edeceğini belirten herhangi bir şey... Onu en zayıf yerinden yakalarsın..."

Haftalar boyunca, Michael, Trapp'ın "zencilere", "pis Yahudilere", "çingenelere" küfür ettiği telesekreterdeki sesini dinledi. Her seferinde, Weisser'e bir mesaj bırakmaya devam etti.
Günün birinde, Michal, "Larry, nefretten vaz geçtiğin zaman, sevgi dolu bir dünya seni bekliyor olacak" diye bir mesaj bıraktıktan hemen sonra, bu aramalardan artık çok rahatsız olan Trapp, telefonu açıp, "Ne istiyorsun benden?" diye bağırdı.

"Sadece seninle konuşmak istiyorum" dedi Michael
"Neden beni rahatsız ediyorsun? Bana rahatsızlık vermekten vazgeç!"
"Seni rahatsız etmek istemiyorum, Larry" dedi Michael, "Sadece seninle konuşmak istiyorum".
"Senin sesini tanıyorum. Zencisin değil mi?"
"Hayır, Yahudiyim".
"Beni rahatsız ediyorsun." dedi Trapp, "Ne istiyorsun? Ne istiyorsan çabuk konuş."

Michal, Julie'nin tavsiyesini hatırladı. "Bir yardıma ihtiyacın olabileceğini düşünmüştüm. Sadece bir yardımım dokunabilir mi diye merak etmiştim." dedi. "Tekerlekli sandalyede olduğunu biliyorum. Belki seni alışverişe ya da ihtiyaç duyduğun başka bir yere götürebilirim diye düşündüm..."

Trapp söyleyecek hiç bir şey bulamadı. Michael, sessizliği dinledi. En sonunda, Trapp, boğazını temizledi. Konuşmaya başladığında, sesi daha farklı geliyordu.

"Sorun değil" dedi. "İyi düşünmüşsün ama ben başımın çaresine bakıyorum. Yine de teşekkür ederim. Ama bu numarayı bir daha arama".

Trapp kapatmadan, Michael cevap verebildi: "Yeniden arayacağım..."

Michale'ın aramaları, Trapp'ın duygularının karışmasına neden oluyordu. Ardından, Lincoln'deki eski bir hemşireden aldığı mektuplar da etkilemişti onu. 'Eğer Tanrı'ya sevgini verirsen, "kendini Ku Klux Klan'a verdiğin gibi" diye yazmıştı, "Seni tüm o acılardan, nefretten kurtaracak... Hem de inanamayacağım yollarla."'

Daha sonra, göz doktoruna yaptığı bir gezi sırasında, Trapp tekerlekli sandalyesinin hareket ettiğini hissetti. "Size asansöre kadar yardım etmek istemiştim" dedi genç bir bayan sesi arkasından. Trapp, kadına nereli olduğunu sordu. "Vietnamlıyım" dedi kadın. O gece, Trapp, bir yandan kadının gardenya kokulu parfümünü, bir yandan da hakaret ettiği Vietnam cemaatini düşününce ağlamaya başladı.

"Artık yeni bir şeyler düşünmeye başladım" dedi Michale'a telefon konuşmalarından birinde. Ama bir kaç gün sonra, Trapp yeniden televizyonda, zencilere, Yahudilere vs. hakaret ediyordu.

Michael, sinirli bir şekilde Trapp'ı aradı. "Hiç bir şeyi baştan düşünmediğin çok açık" dedi Micahel bir açıklama bekleyerek.

Trapp, ürkek bir sesle, "Bunu yaptığım için çok üzgünüm. Bütün hayatım boyunca bu şekilde konuştum... Yapamıyorum... Özür dileyeceğim."

O gece, Michael Weisser, sinagogda, dualarına "nefret ve taassup hastalığına yakalanmış birini" de eklemelerini istedi cemaatten. Herkes, onun iyileşmesi için de dua edecekti. Trapp'ın saldırdığı kişilerden biri olan Lenora Letcher da, Trapp için dua edenler arasındaydı: "Sevgili Tanrım, o kalbinde Seni bulsun..."

Aynı gece, Trapp'ın parmaklarındaki gamalı haç yüzükleri o kadar sıktı ki, onları parmaklarından çıkarmak zorunda kaldı. Bunu daha önce hiç yapmamıştı. Bütün gece boyunca yatağın içinde rahatsız biçimde bir o yana, bir bu yana dönüp durdu.

Ertesi gün, akşam yemeği vaktinde, Weisserler'in telefonu çaldı. "Dışarı çıkmam gerek" dedi Trapp, "Ama nasıl yapacağımı bilmiyorum".

Michael, eşiyle beraber Trapp'in evine gitmeyi ve yüz yüze konuşmayı önerdi. Trapp önce tereddüt ettiyse de en sonunda kabul etti.

Çıkmaya hazırlanırken, Julie etrafta koşuşturup bir hediye aramaya başladı. En sonunda Michael'in hiç giymediği, örgü şeklinde, gümüş bir dostluk yüzüğü vermeye karar verdi.

"İyi bir seçim" dedi Michael. "her zaman, birbirine geçmiş bu örgülerin, dünyadaki farklı insanları temsil ettiğini düşünmüştüm." Julie, içinse, yüzük, "birinin hayatının nasıl böyle dolanıp çok güzel bir hale gelebileceğinin" sembolüydü.

Trapp'ın evinin kapısı açıldığı zaman, Michael ve Julie, sakallı Trapp'i tekerli sandalyesinde buldular. Otomatik bir silah kapı kolunda asılıydı ve Nazi bayrakları duvarlardan sarkıyordu. Michael, Trapp'ın elini tuttu. Trapp, sanki elektrik çarpmış gibi irkildi.

İki gümüş gamalı haçlı yüzüklerine baktı. "Burada," dedi, parmaklarında yüzükleri çıkarıp Michal'e vererek, "artık bunları takamam. Alır mısın? "Michael ve Julie, şaşkınlık ve sessizlik içinde birbirlerine baktılar.

"Larry, biz de sana bir yüzük getirdik." Julie dedi, yanına diz çöküp, yüzüğü parmağına geçirerek. Larry ağlamaya başladı. "Yaptığım her şey için özür diliyorum" dedi. Michael ve Julie Larry'e sarıldılar. Onlar da o kadar duygulandılar ki, Larry ile ağlamaya başladılar.

16 Kasım 1991'de, Trapp, Klan'dan ayrıldı ve kısa bir zaman içinde bütün diğer ırkçı organizasyonları bıraktı. Daha sonra, tehdit ya da taciz ettiği birçok kişiye özür mektupları yazdı. "Hayatımın ilk 40 senesini boşa harcadım ve diğer insanlara zarar verdim." dedi Larry. "Şimdi, hepimizin bir ve tek ırk olduğunu öğrendim."

Yılbaşı gecesinde, Trapp, bir yıldan daha kısa ömrü kaldığını öğrendi. O gece, Weisserler, Larry'yi, birlikte yaşamak için kendi evlerine davet ettiler. Oturma odalarını, onun için düzenleyip yatak odası haline getirdiler. Sağlığı kötüleştikçe, Julie işini bırakıp ona bakmaya başladı. Onu besledi, baktı, bazen uzun geceler boyunca başından ayrılmadı.
Vicdan azabı duyan, ölmek üzere ola bir klan üyesinin evde olması, 3 çocuğun, birer köpek ve kedinin de bulunduğu aile düzenini bozmuştu, ama herkes uyum sağladı. Bir keresinde, Trapp, Julie'ye, "Sen ve Michael, bana anne babamın yapması gerekenleri yapıyorsunuz. Bana bakıyorsunuz. " dedi.

Larry, hala gücü yerindeyken, Dr. Rev Martin Luther King'in konuşmalarını dinledi, Gandhi ve Malcolm X hakkındaki kitapları okudu. Hatta Yahudilik hakkındaki kitapları bile incelemeye, ciddi inanç çalışmaları yapmaya başladı.

6 Eylül 1992'de, Larry, Weisserler'in evinde, Michael ve Julie'nin kolları arasında öldü.

Larry'nin cenazesinde, Michael Weisser, "Arkada kalanlarımız, "Tanrım, insan nedir? Bizler gelip geçen nefes, gölge gibiyiz... ' diye soruyorlar. Ama yine de, hepimiz, hayatımızda gözlerimize ilk görünenden çok daha fazlası olduğunu biliyoruz..."

Katherine Watterson