Annelerin gücü ne kadar da büyüktür! Her şeyi o hayat dolu sıcaklıklarıyla değiştirebilirler...George EliotDerin bir uykudan uyanıp, karanlık odada doğruldum. Dijital saatim 06:01'i gösteriyordu. Kuşlar sabah şarkılarını söylemeye başlamışlardı ...
Annelerin gücü ne kadar da büyüktür! Her şeyi o hayat dolu sıcaklıklarıyla değiştirebilirler...George Eliot
Derin bir uykudan uyanıp, karanlık odada doğruldum. Dijital saatim 06:01'i gösteriyordu. Kuşlar sabah şarkılarını söylemeye başlamışlardı bile. Hiç kıpırdamadan duruyordum, kalbim, sanki heyecanlı düşünce ve duygular içerisindeymişim gibi delicesine çarpıyordu. Onun burada olduğunu, uyuduğum sırada yanımda durduğunu ve en sonunda beni hoşça kal diyerek öptüğünü biliyordum. Sıcaklığını hala yanağımda hissedebiliyor, fark edilmemesi olanaksız kokusunun odadaki varlığını duyumsayabiliyordum.
" Büyükanne" diye fısıldadım. " Büyükanne, neredesin?". Onunla konuşmayı, elini bir kez daha tutmayı o kadar çok istiyordum ki....
Hala uykuda olan eşim bana daha yakınlaştı. Omzuna yavaşça dokundum. "Ray, haydi uyan canım"...Sımsıcak gözyaşları yanaklarımdan süzülürken fısıldamıştım ona. Sanki bir rüyadaymışım gibi, farkında bile olmadan kararlı bir sesle, kendi kendime "Büyükanne Edna tam şu an öldü" dediğimi işittim.
İçgüdümden korkarak, yatağımın yanıbaşında duran lambayı yakmak için uzadım. Komodinin üstünde büyükannemle benim beraber olduğu bir fotoğraf duruyordu. Onunla son kez beraber olduğumda çektirmiştik bu fotoğrafı. O zamanlar 2,5 yaşında olan kızım Lauren'ı kucağına oturtmuştu. Büyükannemin gülümseyen gözlerinde, yıllarca ona acı çektiren katarakta meydan okuyan, derin bir bakış vardı. Fotoğrafa bakınca aramızdaki benzerlikleri çok net bir şekilde fark edebiliyordum. İkimizin de yüzünde aynı tarih vardı.. Sanki farklı zamanlarda gezilmiş bir yerin haritalarına benziyordu yüzlerimiz. Ufak Rus burnu, açık bir ten ve parıldayan muzip gözler.Birbirimizi sorgusuz sualsiz severdik. Onun dünyasının anlamı, benimkisi büyüdükçe azalırken, bana neleri nasıl yapmam gerektiğini söylemeyi hiçbir zaman ihmal etmemişti.
1887'de küçük bir Rus kasabası olan Lutsk'da doğan Edna Wolfe, 18 aylıkken Rusya'yı terk etmiş, iki kız kardeşi, ağabeyi ve babasıyla birlikte Amerika'ya gitmişti. Annesi ise Rusya'da kalmak zorunda kalmıştı, çünkü yaşlı ve kör annesini tek başına geride bırakamazdı. En sonunda o da Amerika'ya gelebildiğinde, sırtındaki giysilerden başka hiçbir şeyi yoktu. "Ama o hepsinin üstesinden geldi" derdi bana büyükannem gözleri parıldayarak. " Bizim Şabat şamdanlarımızı, paltosunun astarının içine sakladı ve o paltoyu New York'a inene kadar üstünden hiç çıkarmadı"
Bu mumlar, farklı bir hayata yapılan bir itiraf, parçalanmış bir ailenin, kendilerine her şeyi vaad eden bir yerde yeniden birleşme zaferlerinin sembolüydü.
Büyükannem bu şamdanlarda her bayramda ve her Şabat'ta mumlar yakardı. Gözlerini kapar, dans eden alevlerin önünde ellerini ileri geri sallar, duayı fısıldardı. Genç bir kız olarak, onun her şeyi bildiğini düşünürdüm. Dünyanın bütün gücünün, mumların sıcaklığını etrafa yayan o küçük kırışıklı ellerde gizlendiğini sanırdım. Onu, hepimizin sahip çıkması ve uygulaması gereken aile geleneğimizin kaynağı olarak görürdüm.
Bazı şeyleri hatırlamak kolaydır.... Örneğin yemek pişirdiği zaman mutfağın nasıl koktuğunu veya beşinci doğum günümde bana Meksika'dan getirdiği kırmızı, deri not defterini, yada gül suyu kokan kolonyasını...
Bazı şeyleri de hiç anlamazdım...Büyükbabam ona sarıldığında neden kaskatı kesildiğini ya da hayatından hiçbir zaman tatmin olmayışının nedenlerini...Şimdi fark ediyorum ki onun en çok sevdiği şey insanlardı. Onun neslindeki kadınların bir çoğu gibi, sadece beşinci sınıfa kadar okula gitmiş, ve kitapların dünyasında hiçbir zaman rahat olamamıştı. Bunun yerine, o insanların yüzlerini okur, ifadelerinin yansıttıklarını, konuşma şekillerini incelerdi. Kendini çocukları yoluyla tanımlamıştı ama artık kendisine ihtiyaç duymadıkları zaman da onlara gücenmişti.
Ben lisedeyken ona hiç bir şeyler yapıp yapmak istemediğini sormuştum. Acaba hiç meslek sahibi olmak ya da bir kitap yazmak istemiş miydi? Bu soruyu hiç duraksamadan yanıtlamıştı " Bütün bunları neden yapayım ki? Ben bildiğim şeyi yaptım. Yemek pişirdim, temizlik yaptım, çocuklarımı büyüttüm. Şimdi ise onların hepsi gittiler, kendi hayatlarıyla meşguller. Her zaman dolular. Şunu hiç düşünmemiştim ki...."Birden sözlerini yarıda kesti ve yüzünde memnuniyetsizliğini yansıtan sert bir ifade belirdi. Anılarında, rahatlığı değil, terk edilmişliği ve aldatılmışlığı buluyordu sanki.
Üniversiteden mezun olduktan sonra, bulduğum her fırsatta onu ziyaret ediyordum. Neden gitmem gerektiğini, neden dünyayı görmeye ihtiyaç duyduğumu anlayamıyordu. Ona göre asıl noktayı gözden kaçırıyordu. " Bir aile kur" derdi bana, " ve yüreğin bir daha asla eskisi gibi olmayacağını gör..."
Artık onunla politika dünyamı, feminizmi ve maceralarımı paylaşmam giderek zorlaşıyordu. Onunla ne kadar zor iletişim kurabildiğimi görmek bende derin bir hayal kırıklığını sebep oluyordu. Ancak ikimiz de yaşlandıkça, artık ona kendi dünyamı anlatmaya çalışmanın çok da önemli olmadığı gördüm, çünkü fark ettim ki bana hala kendi hayatı hakkında söylemesi gereken bir çok şey vardı. Ölümden daha da korkar hale gelmişti ve ölmeden önce,anlamını yakalaması için kendi hayatı hakkında konuşmaya ihtiyacı vardı. Bunca yıl ailesinin arkasındaki merkezi güç olmasına rağmen, neden şimdi kendini bu kadar işe yaramaz ve terk edilmiş görüyordu ki? Neden tek bir evladı bile onu yanına çağırmıyordu?
Ölümünden bir kaç ay önce, onu yaşlılar yurdunda ziyaret ettiğim o günü asla unutmayacağım.Sanki yok olmuştu, ilerlemiş yaşından dolayı değil, hayatının acı çelişkileri yüzünden...Ona eşimden, iki çocuğumdan, evimden bahsettiğim zaman sanki çok mutlu olmuştu. Ama hukuk kariyerim ve hayata dair amaçlarımla hiç ilgilenmemişti. Küçük koltuğunda elimi tutmuştu. Tenini kaplayan büyük kahverengi lekelere bakakaldım. Şimdi hayatının gerçekten anlamlı olduğunu ona kanıtlayacak bir güvenceye o kadar çok ihtiyacı vardı ki.
Konuşurken tırnaklarına oje sürdüm. Eski günleri yad ediyordu. Kız kardeşlerinden, mutfakta beraber gülüşerek geçirdikleri eğlenceli zamanlardan, paylaştıkları sırlardan, Serince Sokak'ta yaşadıkları evlerinden bahsetti bana. Babamdan da söz açtı. Bir zamanlar onun gerçek bir "prens" olduğunu ama artık şimdi kendisini hiç anlamadığını söyledi. Konuşmalarından onun farklı bir zamanda ve farklı bir boyutta olduğunu hissedebiliyordum.
Gitmeye hazırlanırken, yavaşça koltuğundan kalktı. Bana yaklaştı ama bir an fikrini değiştirerek, eski günlerden kalan birkaç parça eşyasını sakladığı dolaba doğru döndü. Küçükken bayıldığım o güzelim bakır şamdanları aldı. " Tatlım" dedi gözünde yaşlarla. "Sen her zaman Yahudilik sevgisiyle dolu oldun. Hayatında yaptığın seçimlerin hepsinde mutluluğu ve gerçek anlamı bulmanı dilerim. Ama şunu her zaman hatırla: Yaptığın hiçbir şey ailenden daha önemli olmayacaktır"Bana şamdanları verdi ve " Bunların şu an sana ait olmaları en doğrusu" dedi.
Şu anda büyükannemin ölümünden neredeyse dört yıl geçti. Sanki şu an onu yeniden hatırlamam için ihtiyacım olan tek şey, bir parça tarçın kokusu ya da bir kavanoz kayısı reçeli... Ama zaman geçtikçe onu hatırlamanın gittikçe zorlaşacağını biliyorum. Bana o şamdanları vermesinin nedeni de eminim ki bu. O şamdanlarda ne zaman mumları yaksam, onun bana duyduğu sevgiyi, mumların alevinde görür gibi oluyorum. Sanki anlamlı ve amaçlı bir hayat kurmanın gücünü bana yeniden söylüyor. Ve böyle yaparak, onun hayat mirasını ve duasının anlamını giderek daha da iyi anlıyorum.
Amı Hirshberg Lederman
**
Amı Hirshberg Lederman, yazar, profesyonel Yahudilik eğirmeni ve eğitim danışmanıdır. 14 yıldan uzun bir süre emlak hukuku eğitimi aldıktan sonra, Tuscon Florence Melton Adult Mini Okulu 'nun yöneticiliğini yapmış, Güney Arizona Yahudi Federasyonunda Yahudi Kimliği ve Eğitimi yöneticiliği yapmıştır. Amerika'nın bir çok yerinde konferanslarda ve Yahudi organizasyonlarında görev almıştır. Ledermen, Birleşmiş Yahudi Cemaatleri 'nin ulusal İletişim Bürosu üyesidir. Kendisine, 520-747-8180 numaralı telefondan, 520-571-7674 numaralı fakstan ve amıThis email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. adresinden ulaşılabilir.