Bir sadakat ve bağlılık hikayesi: Körfez Savaşı'nda bir Şabat
Tanınan ve sevilen Rabi ve Rabetzin Schwartz, beraber uzun yıllar Klal Yisrael Sinagogu'nda görev yapmışlardı. Evlerinde kapı zili ve telefon hiç durmazdı. Rav, kitaplarının arasında oturur sürekli çalışırdı. Sağ elinin hemen yanında her zaman bir telsiz telefon bulunurdu.
Bir çoban, ancak sürüsü tehlike altına girdi mi gerçek bir sınamadan geçer. Bu hikayede, Rav ve Rebetzin Tora'ya, birbirlerine ve Klal Yisrael'e olan sadakat ve bağlılıklarını, kelimenin gerçek anlamıyla, 'havada uçanların' ne olacağını kimsenin bilmediği bir zamanda göstermişlerdi.**
Sava? tehdidi ve korkusuna rağmen, Şevat Roş Hodeş'i, Rav ve Rebetzin için simhalarla başladı. O gece, iyi bir arkadaşlarının çocukları için şeva berahos'a gitmişlerdi. Rav ve Rebetzin huzurla birbirlerine iyi geceler dilediler. Başlarındaki belirsiz savaş bulutları bile, bu harika haberin mutluluğunu azaltmadı.
Ancak yine de Rabetzin'in gözüne uyku girmedi. Simhaların mutluluğu ile korku dolu savaş beklentisi arasında, karşısında asılı gaz maskesini görünce gözünü kırpamadı. Torunlarını, yetişkinlere giymeleri söylenen o koruyucu montların içinde, odaya kapanmış bir halde hayal etti.
Bir kaç hafta önce, evli torunuyla birlikte, askerlerden talimatları almak ve düşmanın gaz saldırısı yapması durumunda alınacak tedbirleri öğrenmek için bir saatlik bir film izlemeye, semtlerindeki okula gitmişti. Siyah, plastik gaz maskesini nasıl takacağını, gaz zehirlenmesini önlemek için kendi kendine nasıl iğne yapacağını ve kimıasal yanıklara nasıl özel pudrayı sürmesi gerektiğini öğrenmişti. Kimıasal savaş hakkındaki kitapçığı, Rav'ın okuması için eve getirdi, çünkü Rav, uygulamaları dikkatli bir şekilde seyretmemişti.
"Faygie," dedi Rav evde kitabı görünce, "Neden bunu aldın? Bunlar hakkında bilgi almaya beraber gitmiştik zaten."
"Bak, Hershel, sen de benim kadar iyi biliyorsun ki, o uygulamalar yapılırken hiç dikkat etmedin. Tanrı korusun, eğer günün birinde bunları yapmak zorunda kalırsak, bu kitaba ihtiyacımız olabileceğini düşündüm." Rebetzin, kocasına bakınca yüzünün güldüğünü ve gözlerinin parladığını gördü.
"O videoyu zaten senin seyretmen gerekiyordu, benim değil ki..."dedi alaycı bir suçlamayla.
"Birilerinin sana bakması gerek."
"A, yani şimdi ben kendi kendime mi bakmalıyım?"
Bu konuşma saatler önce gerçekleşmişti ve şimdi karşısındaki duvarı seyrederken, Rebetzin biraz uyuması gerektiğini biliyordu. Aksi durumda, sabahleyin hiç bir şey yapamaz durumda olacaktı. Çocukken, geceleri çok korktuğu zamanlarda, babasının Almanlar'ın elinden nasıl mucizevi bir şekilde kurtulduğunu anlattığını anımsadı.
Babası, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar'ın eline düşmüştü. Polonya vatandaşıydı ama yine de tutuklandı ve bir çalışma kampına gönderildi. Orada bir köprüyü boyaması emredildi ona. Babası, o köprüye çıkması durumunda, düşüp öleceğinden emindi. Bu şekilde ölmeyi istemezdi ama işi yapmayı reddetmesi de imkansızdı. O da kaçmaya karar verdi.
Ormana kadar gitti. Birdenbire, bir Alman askeri belirdi ağaçların arasından ve ona kağıtlarını sordu. Kağıtları yoktu. Bu da onun ya bir casus ya da kaçmış bir tutuklu olduğunu anlamına geliyordu. Her iki durumda da, Alman askeri onu öldürecekti, bu yüzden ölmeden evvel dualarını söylemek için izin istedi. Asker bu ayrıcalığı ona tanıdı.
Avazı çıktığı kadar " Şema Yisral, Aşem Eloenu Aşem Ehad!" diye bağırdı. Ağlamaya başladı Vidui söyledi. Birdenbire, kulaklarına yaklaşan at sesleri geldi. Bir anda, Alman subaylar belirdi etaflarında. Diğerine adamla ne yaptığını sordular. Asker, bir casusun yakaladığını ve şimdi de onu öldüreceğini söyledi.
"Casus olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordular subaylar. "Bırak gitsin- böyle dua eden biri casusu olmaz.."
Rebetzin, babasının bu hikayeyi nasıl her zaman, "Görüyorsun ya Faygele, Her
zaman Haşem'in gözünde doğru olanı yapmalıyız. Tabii ki bazen korkarız ama Tanrı bize yardım eder." diye sonuçlandırdığını hatırladı.
Bu hikayenin umut veren anıları Rebetzin'e, olaylara farklı bir bakış açısıyla bakması için yardım etti. "Faygele" dedi kendi kendine "Şu an kendi evinde, kendi rahat yatağındasın. Bir şeyler olma ihtimali, Tanrı korusun, şu an oldukça düşük. Haydi artık uyumalısın" Sakinleşen Rebetzin, derin ve güzel bir uykuya daldı.
Sabaha karşı saat 3'te, telefonun sesiyle uyandı. Arayan kızıydı. "Merhaba Anne. Sava? başladı. Babamı uyandır ve radyoyu aç. Şimdi çocuklara kimıasal saldırıdan korunma montlarını giydirmek için kapatmam gerek. Sabah seni ararım!"
Rebetzin'in kalbi deli gibi çarpıyordu. Elleri buz kesmiş şekilde yataktan fırladı. Işığı ve radyoyu açtı, Rav'ı uyandırdı. Rav, kimıasal silahlar hakkındaki kitabı 20 dakikada okudu ve gaz maskesini doğru bir şekilde taktı. Talimatlar, maske takılmadan sakalların kesilmesi gerektiğini söylüyordu.
"Maskeyi takmadan sakalları mı kesmeli miyim? " diye homurdandı Rav, "sanırım bunu yapmayacağım..."
O gece saldırı olmadı ama atmosfer çok gergindi. Ertesi gece, saldırının olduğunu haber veren bir siren, geceyi yüksek, tiz sesiyle deldi. Rav ve Rebetzin, izole edilmiş odaya koştular. Rav maskesini taktı ve radyoyu dinlemeye koyuldu. Ancak, karısının maskesini hala kucağına durduğunu fark etti.
"Bunu nasıl kullanacağını sana göstereyim" dedi karısına. Ama tam maskeyi kafasına geçirir geçirmez, Rebetzin paniğe kapıldı ve kısa bir süre nefes alamadı. Çığlık atmaya, "Yardım edin! Beni buradan çıkartın, nefes alamıyorum!" diye bağırmaya başladı. Maskeyi kafasından çekip çıkardı.
"Faygie, ne yapıyorsun?"
"Onun içinde nefes alamıyorum. Eğer onu kafamda tutmaya devam edersem, kesin ölürüm. İlk ölen ben olurum. Seyrettiğimiz videoda, havluya emdirilmiş yemek sodası ve su da kullanabileceğimizi söylemişlerdi" Rebetzin izole odadan mutfağa koştu ve yemek sodası-su karışımını çarçabuk hazırladı. Odaya geri geldi. Şimdi Rav, elinde seferleriyle oturuyor, Rebetzin ise havluyu yüzüne bastırarak nefes almaya çalışıyordu. Ordu radyosu, dinleyenleri sakinleştirmek için hafif parçalar çalıyordu. En sonunda spiker, tehlikenin geçtiğini söyleyen duyurusunu yaptı. Tanrıya şükür, kimıasal bir saldırı olmamış, kimse ölmemişti.
Sabah saatin beşinde, başka bir siren daha çaldı. Bu sefer, Rav'ın öğrencilerinden biri aradı ve haberlerde gördüklerini anlattı. Rebetzin dehşete düşmüştü. Cuma telefon trafiği başladığı zaman sükunetini nasıl koruyacağını düşünüp durdu. Cuma sabahı, çok az bir uykudan sonra, kendini zar zor yataktan dışarı attı.
Bir bardak sabah kahvesinden sonra, kocası kendisine son haberleri verdi: "Tanrı'ya şükür Faygie, kimse ağır yaralanmamış Mala zarar gelmiş ama hiç bir can kaybı olmamış. Asıl önemli olan bu..."
"Şimdi asıl önemli olan," Rebetzin düşündü kendi kendine, "Şabat için hala ekmeğini ne yapacağım?" Dükkanda hiç hala ekmeği kalmamıştı, bu yüzden kendisi yapması gerekiyordu. Ama bu titreyen ellerle nasıl hala pişirebilirdi? Veya ya tam pişirirken bir siren çalsa? Ama Şabat geliyordu, başka çaresi yoktu. Dolaptan un, maya ve ihtiyacı olan diğer malzemeleri çıkarttı. Sabahın 9'una doğru, hala ekmeği fırının içinde kızarmaya başlamıştı bile. Ellerinde kalan son hamur parçalarını da silerken, telefon çaldı. Cevap verdi, telefonun diğer ucundaki ses, sanki ölmek üzere olan birine aitti.
"Rebetzin?"
"Siz misiniz Bayan Lavine? Sesinizi zor tanıyabildim! Sorun nedir?"
"Rebetzin, eşim bana şimdiden sonra her an bir saldırı olabileceğini söyledi. Çünkü düşmanın yakıt ikmali yapması yaklaşık yedi saat sürüyormuş."
Rebetzin, bu korkunç ihtimal karşısında bir panik dalgasının içinde yükseldiğini hissetti ama elinden geldiğince sakin cevap vermeye çalıştı: "Bayan Levine. Got vet helfen. Tanrı bize yardım edecek. Bizleri buraya kadar eriştirdi ve şimdi bizi terk etmeyecek. Şu anda önemli olan Şabat'a hazırlanmak. Eğer, Tanrı korusun, bir saldırı olursa, hemen izole odanıza gireceksiniz ve herşey iyi olacak..."
Rebetzin, iyi dileklerinden söyleyip kapar kapamaz, telefon yine çalmaya başladı. "Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim Rebetzin, ama Şabat'ta radyo dinlemek konusunda Rav ne diyor, onu öğrenmek istemiştim..." Rebetzin, soyadını ve telefon numarasını aldı, Rav'ın cevabını kendilerine iletmek için telefon açacağını söyledi ve mutfağa geri koştu. Elinden geldiğince hızlı bir şekilde yemek hazırlıklarını tamamlamaya çalıştı. Bu sabahtan anladığı kadarıyla, Cuma akşamüstü, asıl görevi telefonlara cevap vermek olacaktı.
Telefon yine çaldı. Arayan Bayan Moskowitz'di. "Rebetzin, başka bir saldırıyı daha kaldıramayacağım. Kalbim için bunlar çok ağır..." Arayan kadın, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerka'dan israel'e göç edenlerin geldikleri geminin ilkiyle varmıştı buraya. 80 yaşlarındaydı ve üçüncü evliliğini yapmıştı.
" A, Bayan Moskowitz, bundan çok daha kötülerini yaşadınız siz. Endişelenmeyin. O nitrogliserin tabletlerinizi gaz maskenizin yanına koyun."
Tam telefonu kapatmıştı ki, yeniden çaldı. Bu sefer, yeni bir anne arıyordu. " Rebetzin, sinirlerim bunları kaldırmıyor. Ne zaman bir tıkırtı duysam, yatağımdan fırlıyorum. Bu sabah bebeğim ağladı ve bunun bir siren olduğunu zannettim. Rebetzin, aklımı kaçırmaya başladığımı düşünüyorum. İyi bir seyahat şirketi biliyor musun? Sanırım buradan gitmek zorundayım..."
"Şimdi bak Sara. Biraz schnaps al ve ılık bir bardak suyla iç. Bu seni sakinleştirecek. Kontrolümüzü kaybetmemeliyiz" dedi gaz maskesini taktığı anda nasıl çığlık attığını da bir yandan hatırlayarak: "Got vet helfen".
Cuma öğledens onra, herkes, Şabat'tan önce radyonun açılabileceğini Ş boyunca açık kalabileceğini öğrenmişti. Arayan her kişiye, Rebetzin, Rav'ın Şabat günü bütün ışıkların yanık durabileceği hakkındaki mesajını iletiyordu. Bu şekilde, eğer bir saldırı olursa, kimse karanlıkta kalmayacak, gaz maskelerini ararken zorluk çekmeyecekti.
Tanrı'ya şükür, gün sirensiz geçti- ve hala ekmeği de harika görünüyordu. Rav, herkese radyolarını kısık seste açık bırakmalarını söylemişse de, kendi evinde radyoyu açık bırakmamaya karar verdi. Şabat Kodeş, Şabat Kodeş'ti.
O gün mumlar saat 4:30'da yakılıyordu. 4:15'te, tam Rav, sinagoga gitmek üzere evden dışarı adımını atmışken, telefon yine çaldı. Sinagogdan tanıdığı yakın bir arkadaşı arıyordu. Rebetzin, kocasının yüz ifadesinin gergin ve dikkatli olmaya başladığı gördü. "Hershel " dedi endişe dolu bir heyecanla, "Lütfen bana söyle. Ne olmuş?"
Rav, telefon ahizesini eliyle kapatıp, "Wolfson'un oğlu orduda.Çok gizli kaynaklardan, Tanrı korusun, bu Şabat günü, şimdiye kadar görmediğimiz kadar korkunç bir saldırının olabileceğini öğrenmiş."
Rav, maskenin ağızlığını kaldırarak, "Tamam bay Wolfson. Radıoyu kısık sesle açık bırakacağım, ama şimdi sinagoga gitmek için çıkmalıyım. Got vet helfen, her şey yoluna girecek."
Rebetzin, belki de sonuncusu olduğunu düşündüğü duasını söylerken korkudan neredeyse titriyordu. Ama dua dünyasından çıktığında, yaklaşan Şabat sayesinde rahatladı. Her şey hazır ve düzenliydi: Masa hazırlanmış, bütün ev temizlenmişti. Rav, radyoyu Şabat masasının yanına koymayı reddettiği için, radyo, arka odalardan birinde yerde, bir yastığın altında duruyordu. Her ne kadar Rebetzin, radyoyu duyamayacaklarını söylemiş olsa da Rav'ı ikna edememişti. "Faygie, bunun Şabat günümüze müdahale etmesine izin vermeyeceğim. Kısık sesle duracak ve kulaklıklarla dinleyeceğiz."
"Ama ya bir saldırı olursa?"
"Got vet helfen, zemin katta değiliz Feygie. Gaz ağırdır, çöker."
En sonunda, bir anlaşma yaptılar. Rebetzin kulaklıkları radyoya taktı. Böylece bütün yayın yerine sadece acil durum çağrılarında radyo duyulacaktı, böylece Şabat günü rahatsız edilmeyecekti.
Son dakikada radyoyu ayarlayan Rebetzin, Rav'ı sinagoga gitmek için dışarı çıkarken kapı eşiğinde uğurladı.
"Hoşçakal Feygie" dedi Rav.
"Hershel, gaz masken nerede? Sinagoga götürmeyecek misin? Wolfson'un oğlu bir saldırı olabileceğini söyledi."
"Feygie, bu uygun olmaz."
İkisi de orada durdular ve bunun beraber geçirdikleri son dakikalar olabileceğini düşündüler.
"Hershel " diye yalvardı Rebetzin, "senin için doğru olmayan herhangi bir şey yapmışsam, lütfen beni affet. "
Rav cevap verdi: "Feygie, lüten sen de beni affet."
Rav, evden çıktı. Sonra arkasına dönüp, büyüyen korkularına rağmen, karısına zafer işareti yaptı. Rav sinagoga gidince, Rebetzin mumları yaktı ve izole odadaki yatağın üzerine oturup saldırıyı beklemeye koyuldu. Beş dakika geçti ve hiçbir şey olmadı. Beş dakika daha.... Hala hiç bir şey yoktu. Kabalat Şabat dualarını söylemeye karar verdi.
Hala saldırı yoktu.....
Holün karşısındaki komşusunun evine gitti. Bir ziyaret onu sakinleştirebilirdi. Her şey hala sessizdi.
Akşam sirensiz geçti, ancak Rebetzin'in sinirleri sınırdaydı. Sessizlik sabaha karşı saat beşe kadar sürdü. O anda, Şabat sabahında, alarmlar yeniden herkesi uyandırdı.
Saldırı olaysız geçti. Ama bittiği zaman, neredeyse saat yedi olmuştu. Rav ve Rebetzin sinagoga gitmeye karar verdiler. Gaz maskelerini evde bıraktılar.
7:20'de, Rebetzin sinagogda otururken yeniden sirenler çalaya başladı. Erkekler aşağıda dua ediyorlardı, kendisi de başka üç kadınla beraber, yukarıda, bayanlar bölümünde oturuyordu. Dördü birden dışarı koştu. Erkekler bölümünün kapısında açmak için durdular, böylece sirenleri duyabileceklerdi. Gaz maskesi olmadığından, kocası için endişeleniyordu. Erkekler hararetle dua ediyorlardı. Bir kez kapıyı açtılar mı, onların da sireni duyup evlere kaçaklarını düşündü kadınlar. Her şey sona erene kadar Rebetzin'in bilmediği de, Rav'ın diğerlerini asla orada bırakmayacağıydı.
Rebetzin, panik içinde bomboş sokaklardan evine doğru koştu. İzole odaya girip, kulaklıkları aldı ve radyoyu dinlemeye başladı.Spiker anons yapıyordu: "Gaz b'chol Ha'aretz-Gaz, bütün ülkeye yayıldı". Rebetzin donakaldı.Panik başlıyordu.
Uykusuzluk, Wolfson'un Şabat öncesindeki telefonu, sirenlerin dehşeti, Rebetzin'in sinir sistemi için fazla gelmişti. "Gaz bütün ülkeye yayıldı" haberini duyunca, bunun sadece ülkedeki herkesin gaz maskesi takması gerektiğini bildiren standart bir anonsun sonu olduğunu unutuvermişti. (maseihot gaz beholha'arets-maskenizi takın). Şimdi, gaz maskesini taktığında, eşi sinagogdan dönene kadar ne olursa olsun çıkarmamaya karar verdi. Ama dakikalar geçiyor, Rav bir türlü geri dönmüyordu.
Birden zıpladı. "Kocam ve diğerleri sinagogda gaz maskeleri olmadan tehlike içindeyken, ben burada nasıl oturabilirim? Burada hayati tehlike var. Hayat kurtarmak daha önemlidir!- burada hiç bir şey yapmadan oturamam".
Kararlılıkla, gaz ve kimıasallardan korunmak için büyük, siyah plastik yağmurluk ile çizmeleri giydi.Hershel'in gaz maskesini ile yemek sodası-su karışımını aldı ve sinagoga koştu.
Sokakta ilk karşılaştığı manzara, iki gaz maskeli askerin sürdüğü, ordunun devriye arabasıydı. Rebetzin'i durdurmaya çalıştılar, eve girmesi gerektiğini özellikle vurguladılar. Siviller, saldırı sırasında kesinlikle sokakta olmamalılardı. Rebetzin, askerlere sinagoga gittiğini söyledi. Askerler, koruyucu kıyafetleri içinde, sanki başka bir gezegenden gelmiş gibiydiler. Elindeki kovasıyla koşuşturan gaz maskeli bir kadınla ne yapacaklarını bilememişlerdi ama en sonunda ona izin verdiler.
Sinagoga vardığında her yer sessizdi. Kocasını bulmak için bakınmaya başladığında, belki de çoktan eve döndüğünü ya da sinagogun sığınağına gittiğini düşündü. Ancak telaşla, sinagogda radyo olmadığını hatırladı. Yani bir saldırı olduğunu bile belki de bilmiyorlardı. Onları uyarmalıydı.
"Gaz b'chol Ha'aretz-Gaz, bütün ülkeye yayıldı" diye çığlık attı. Plastik çizmelerini mermer merdivenlere setçe vurarak ana kapıya geldi.
Duaya geç gelen biri de, merdivenleri çıkarak Rebetzin'in yanından geçti ve ana kapıya doğru ilerledi. Kadının aklını kaçırdığını düşünmüştü. İçeri girince, hahamın Şemone Esre duasını bitirmesini bekledi ve sonra, "Dışarıda gaz maskeli çılgın bir kadın, "Gaz b'chol Ha'aretz-Gaz, bütün ülkeye yayıldı" diye bağırıp duruyor." dedi. Rav dışarı çıkıp baktığında, Rebetzin de son basamağı çıkmıştı. İlk bakışta, Rav, garip kıyafetler giymiş bu kişinin, karısı olduğunu anlamadı. Sonra daha dikkatle baktı.
"Feygie" dedi, "Bu aptal şeyi yüzünden çıkar ve eve git."
"Hershel," dedi Rebetzin rahatlayarak, "Hayatta olduğun için çok mutluyum. Radyoda "Gaz b'chol Ha'aretz-Gaz, bütün ülkeye yayıldı" dediler."
"Feygie, söyledikleri her şeye inanma. Radyoda duyduğun her şeye inanmamalısın. Bugün Şabat ve sinagogda hüzün olmamalı. Şimdi sakinleş ve eve geri dön. Duadan sonra bir de sünnet olacak."
Rebetzin, aklını kaçıracağını hissetti. Bir dakika öncesine kadar, kocasını yerde, Tanrı korusun, gazdan zehirlenmiş bir halde yatıyor bulacağından emindi. Şimdi ise,o, kendisine sünneti hatırlatıyordu! Cevap vermek istedi ama gaz maskesini çıkartamadı. Başını işaret etti, el sallayarak hoşça kal dedi ve yüzünde maskesi, elinde kovaile eve döndü. İzole odaya girdi, dua kitabını ve gözlüklerini aldı, duasını bitirdi. Her şeyin dindiğini bildiren sireni duydu. Rahatlayarak maskesini çıkarttı ve yeniden sinagoga döndü.
Sinagogdan sonra, Rav ve Rebetzin, sünnete gittiler. Oradan evlerine dönerlerken, Rav, "Feygie, neden eve gittin? En güvenli yerin sinagog olduğunu bilmiyor musun?" diye sordu.
"Hershel" diye içini çekti Rebetzin, "bunu neden hava saldırısından önce söylemedin? Bana bunları söylemelisin, yoksa bilemem ki. Neden insanların sinagogdan çıkmalarına izin vermedin?"
"Bak, duamızda yeni evlenen bir çift vardı. Güzel duygularını neden siren sesleri yüzünden boziyim? Bir şey olma olasılığı çok düşüktü. Ve hatırlasana, üçüncü kattaydık. Gaz ağırdır ve çöker. Ayrıca, en güvenli yer de sinagogdur. Bundan eminim."
Daha sonra, Rav, yüzünde büyük bir gülümsemeyle ekledi: "Artık bütün cemaatin bildiği başka bir şey de var...."
"Neymiş o?"
"Rebetzin, Rav için gerçekten endişeleniyormuş !"