Ölmekte olan bir hastaya doktoru veya yakını, gerçeği söylemeli mi?Ölmekte olan bir hastaya doktoru...

Bir hastaya "gerçeği, bütün gerçeği ve sadece gerçeği" söylemenin harap edici etkileri olabilir.

Yahudi gelenekleri bu nedenle, ciddi ve ölümcül hastalıklara yakalanan kişilere yalan söylemeyi hoşgörü ile karşılar. Tora'ya göre, eski Aram krallarından Ben Haddad hastalandığında, Nebi Eliyau'ya bir haberci göndererek iyileşip iyileşemeyeceğini sordurmuştu. Gelen haberciye Eliyau, Kral'ın mutlaka öleceğini bildirmiş, ancak ona şöyle söylemesi gerektiğini tembihlemişti: "Kesinlikle iyileşeceksin" (Melahim 2 8:7-10).

Hukukçu Rav J. David Bleich, ortaçağda yaşamış olan filozof Gersonides'in Tora'nın bu bölümünü yorumlarken, aşırı dürüstlüğün hastanın ölümünü hızlandırabileceğini öne sürdüğünü belirtir. 

Bleich'a göre Yahudi yasaları, hastanın moralini bozabilecek her türlü bilginin hastadan gizlenmesini emreder. Dolayısıyla Talmud, hasta olan birine (kendi ölümünü hızlandırabilir endişesi ile) bir yakının ölümünün bildirilmemesi gerektiğini öğretir (Mo'ed Kattan 26b).

Bleich'a göre, "aksi bir tepki olasılığı, tam açıklama yapılmasına yeterli engeldir." Diğer yandan, korkunun kendisi de ölüme sebep olabilir. Az miktarda (öldürücü dozajın altında) zehir yutmuş veya kendilerini hafif yaralayan kişilerin ölümü, sık rastlanan bir gelişmedir. "Bu durumlarda ölümün tek sebebi, yaklaşan sonun korkusudur."

Ancak, ölümcül bir hastalığa yakalanmış olan bir kişiden bu bilgiyi esirgemek doğru mudur? Bu gibi insanları önceden uyararak işlerini yoluna koymaları veya tövbe etmeleri için kendilerine bir fırsat verilmesi daha doğru olmaz mı?

"Şulhan Aruh"a dayanarak Bleich, hastanın işlerini yoluna koyması ve gerekli hazırlıkları yapması için önceden uyarılması gerektiğini, ancak bu uyarının içinde bulunduğu durumla hiçbir ilgisinin olmadığının hastaya söylenmesi gerektiğini belirtir. Ölümden önce "viduy" söylenmesinin (günah çıkarma) Yahudi yasalarınca teşvik edilmesine rağmen, bu durumda bulunan bir kişiye "birçok insanın günah çıkarmış olmalarına rağmen ölmediğinin, günah çıkarmayanların ise ölebildiğinin" söylenilmesi gerektiği vurgulanmıştır (Şulhan Aruh, Yoreh Deah 335:7 ve 338:1).

Abraham Danzig'in on dokuzuncu yüzyıl başlarında kaleme aldığı Hohmat he-Adam adlı Yahudi yasaları kanunnamesi, "Berlin'deki Hevra Kadişa [ölü ve ölmekte olan insanlarla ilgilenen kuruluş] görevlilerinin bütün hastaları, hastalıklarının üçüncü gününde ziyaret ettiklerini" anlatır. "Bu şekilde de, genel bir cemaat geleneği çerçevesinde, hastalığın ciddiyet derecesine bakılmaksızın her bir hastaya, ölüm hakkında ve yapılması gereken son hazırlıklarla ilgili bilgi verilirdi." 

Rav Bleich, bu on dokuzuncu yüzyıl Berlin cemaati politikasının, ağır hastalarla ilgilenen bugünkü modern doktorlar için bir model teşkil etmesi gerektiğine inanmaktadır. Doktorlar, hastalığın ciddiyetine bakılmaksızın bu tür bilgilerin bütün hastalara verildiğini özellikle açıklamalıdır. "Bu şekilde hastalar ne aşırı derecede teskin edilecek, ne de gereksiz yere korkutulmuş olacaktır." 

Rav Bleich'ın öne sürdüğü yöntemler durumların çoğunda geçerlidir. Ancak bazı istisnalar da mevcuttur. Tora'daki şu örneği inceleyelim: Kral Hezekiah (MÖ 701 senelerinde), ağır bir hastalığa yakalandığında Nebi Yeşaya ona şu mesajla gönderilmişti: "Tanrı diyor ki, 'Ev işlerini düzene sok. Çünkü iyileşmeyecek, öleceksin.'" (2 Melahim, 20:1).

Belki de Tanrı, Yeşaya'nın bu kadar açık konuşmasını özellikle istemişti. Zira bir milletin lideri bahis konusu olduğunda, ondan sonra gelecek kişilerin seçimi ile ilgili hazırlıklarını yapabilmesi için kendisine acı gerçeklerin bir an önce anlatılması gereklidir. Hasta olan bir lider, eğer iyileşeceği hissine kapılırsa, gereken hazırlıkları yapmayabilir.

Ancak bunun dışında bazı istisnalar da vardır. Psikiyatr Samuel Klagsburn, kendisine tedavi için gelen bir adamın dramını şöyle anlatır:

"Çift elli yıldan beri evliydi. Nerdeyse bütün özel ve iş yaşamlarını birlikte geçirmişlerdi. Birlikte, bilimsel eserler konusunda ihtisaslaşmış küçük bir yayınevi işletiyorlardı. İkisi de Almanya'da dünyaya gelmiş, geleneklerine bağlı, çok dürüst insanlardı. Kadının vücudundaki kanser yayılmıştı. Kadın ölüyordu. Doktoru, durumunun ciddiyeti hakkında eşine yalan söylemesini adama öğütlemişti. Ancak bu stratejinin dehşet verici sonuçları olacaktı."

"Yaşamları boyunca birbirlerine hiç yalan söylememiş kişilerdi. Ancak onkolog, eğer tedaviye devam edilmesini istiyorsa, durumunun ciddiyetini hastaya tam olarak açıklamama stratejisine uyması konusunda kocasını uyarmıştı. Aksi takdirde, tedaviye devam edemeyecekti. Bu kadar ünlü bir doktorun tedaviyi kabul etmiş olmasına son derece minnettar olan kocası, doktorun bütün dediklerini kabul etmek zorunda kalmıştı."

"Ancak kadın, eşinin doktorla yaptığı sohbetlerde nelerden bahsedildiğini bilmek istiyordu. Kocası ise, daha çok sağlık sigortasından ve doktorun faturalarından bahsettiklerini söyleyerek kaçamak cevaplar uyduruyordu. Sonra da karısına: 'Çok iyi durumdasın, her şey çok iyi gidiyor,' diyordu."

"Kocasını çok iyi tanıyan kadın, konuşulanların bunlardan ibaret olmadığını çok iyi anlamıştı. Kendi durumunu ve vücudunda olup bitenleri çok iyi biliyordu. Doktorla kocasının arasındaki anlaşmayı bilmediğinden, evlilik yaşamlarında ilk kez kendisinden bir şeyler saklandığını hissediyordu. Bir süre sonra kadın sayıklamaya başlamış, anlamı belli olmayan gelişigüzel sözler söylemeye koyulmuştu. Paranoyasının etkisi altında kocasını suçluyor, kendisine ihanet ettiğini sayıklıyordu. Aslında bu tam olarak yanlış değildi. Giderek paranoya durumu daha da artıyor, korkunç hayaller kadının beynini kemirmeye başlıyordu."

"Eğer eşine gerçeği söylerse, doktorun karısını artık tedavi etmeyeceğinden korkan adam, sesini çıkartmıyordu. Sonunda kadın bu ruh hali içinde, kocasına karşı kalbi öfke ve nefret dolu bir şekilde vefat etmişti. Adam karısının ölümünden sonra yayınevine bir daha geri dönemedi. Karısının hayalini her yerde görmeye başladı. İşini çok ucuz bir fiyata satmak zorunda kaldı. Derin bir depresyona giren adam psikiyatrik tedavi için sonunda bana geldi. Hayatı boyunca davrandığının aksine hareket etmesine sebep olan doktora karşı biriktirdiği öfkeyi açığa vurmanın yollarını göstererek, onu bu yöntemle tedavi etmeye çalıştım. Kadının ölümü koca bir yalana bürünmüştü. Doktorun dehşet verici öğüdüne uyan eşinin yarattığı bir yalan."

Yahudi ahlak kurallarına göre, hastaya yalan söylemek veya onu bazı bilgilerden mahrum etmek, gerçeği söylemenin hastaya zarar vereceği hallerde ve ancak hastaya yardımcı olacağı düşünüldüğünde uygulanabilecek bir yöntemdir. Ancak, Dr. Klagsburn'un bize hatırlattığı gibi, bu kurallar sadece yol gösterici mahiyettedir. Bazen çirkin bir gerçek güzel bir yalandan çok daha iyi neticeler verir.