NBC'nin "ata"sı sayılan önde gelen radyo şirketlerinden RCA'in efsanevi kurucusu David Sarnoff şöyle demişti: "Rekabet, ürünlerin en iyi yönlerini, insanların ise en kötü yönlerini ortaya çıkarır."

Yahudi etik öğretileri, insanların bazen oldukça acımasız olabilecekleri bilinci ile, rekabet dürtüsünün ortaya çıkardığı aşırı eğilimleri frenlemeye çalışır: "Eğer fakir bir adam [satın alma amacı ile] bir pastayı inceliyorsa ve diğer biri gelip [fakirin pastayı satın almak üzere olduğunu bile bile] pastayı [satın alırsa]... o adam kötü bir insan sayılmalıdır" (Talmud Bavli, Kiduşin 59a).

Pastayı satın alacak kişinin fakir olduğunun vurgulanması, bu pastanın yokluğunda başka bir pastayı satın almaya gücünün yetmeyebileceğinin altını çizmek içindir. Ancak Yahudi geleneği bu prensibin sadece muhtaç kişiler için geçerli olmadığının bilincindedir. Dolayısıyle, bir iş anlaşması sonuçlanma aşamasındayken (yani daha kontrat imzalanmadan) araya girip işi "çalma"yı ahlaksız bir davranış sayar: "Eğer kişi taşınır veya taşınmaz bir değeri satın almak için pazarlık halindeyse ve biri araya girip o değeri satın alırsa [veya kiralarsa] bu ikinci kişi kötü bir insan sayılmalıdır. Aynı şekilde bu hüküm, iş arayan bir kişi örneğinde de geçerlidir" (Şulhan Aruh: Hoşen Mişpat 237:1).

Yani, tanıdığınız biri bir iş başvurusunda bulunmuşsa ve işe alınması muhtemel görünüyorsa, sizin aynı iş için müracaat etmeniz haksız rekabet sayılır. Ya peki bu iş için daha uygun olduğunuza inanıyorsanız? Yani, bu etik standart o kadar da gerçek dışı veya "safça bir yaklaşım" mı acaba? Bu soruların cevabı kesin değil. Ancak şöyle düşünmek doğrudur herhalde: Eğer bu iş fırsatını başvuruyu yapanın kendisinden öğrenmişseniz, araya girip aynı iş için başvuruda bulunmanız doğru değildir.

Başkasının sonuçlandırmış olduğu bir iş anlaşmasını "erken" davranıp kendi lehine çevirme çabasına bir örnek:

Bir kitap şirketinin pazarlama görevlisi olan kadın, bir yayınevi ile bir kitabın yayın hakları konusunda sözlü anlaşmaya varmıştır. Tam o sırada, diğer bir yayınevi, ona daha cazip bir teklifle yaklaşır. Kadının patronu kontrat daha imzalanmamış olduğu için ilk anlaşmaya kendini bağlı hissetmemesi gerektiğini ve daha yüksek teklifi veren yayınevi ile anlaşmasını önerir. Kadın ise, bir kere söz verdikten sonra sözünü geri almanın ahlak anlayışına uymadığını öne sürer.

Bu kadının düşünme şekli yukarıda sözü edilen Şulhan Aruh hükmüne tam olarak uygundur. Söz verdikten sonra sözünüzü geri almaya sizi zorlayan herhangi bir kişi, Yahudi yasasına göre, acımasız davranmaktadır. Yahudi etik anlayışı rekabeti ne kadar tasvip ederse etsin, acımasız rekabete kesinlikle karşıdır. ***