New York Şehrinde Dvorah ile Naomi'nin oturduğu bölgede o kadar çok dilenci vardır ki, insanlar artık varlıklarının farkında bile değiller. Ya da, farkında olsalar dahi, dilencinin avucuna parayı koyup hızla oradan uzaklaşırlar.

 Anne kız Dvorah ile Naomi, Broadway'de dolaşırken benzer bir olay başlarına geldi. O zamanlar yedi yaşında olan Naomi annesini durdurarak şöyle demişti: ''Anne, yaptığın gerçek bir mitzva değil.''

''Ne yapmam gerekirdi ki ?' diye sordu Dvorah.

Yahudi okulunda öğrendiği dersler Naomi'nin aklından çıkmamıştı:''O adamın yüzüne bakmadın bile. Ona 'Allah seni takdis etsin', demedin. Bir tzedaka (hayırseverlik) yaptığında, kalbinden gelerek vermelisin.''

Dvorah hemen geri döndü, dilenciye biraz daha para verdi ve gözlerinin içine bakarak: ''Allah seni takdis etsin !'' dedi. Daha sonra olayı anlatırken Dvorah şöyle diyordu: ''Adamın gözlerinin içine baktığımda, bir dilenci değil bir insan gördüm.''

Naomi'nin uyarısı sadece kendinin veya okul öğretmeninin şefkat dolu yüreklerinin yansıması değildi. Bağış yapanın takınması gereken doğru tavır hakkında Yahudiliğin önerdiği prensipleri de temsil ediyordu. Yahudi yasaları, keyifsiz bir şekilde bağış yapanları hor görür. Buna karşılık bu yasalar, yoksul insanlara şefkatle davrananları yüceltir. Moses Maimonides'in onikinci yüzyılda kaleme aldığı Mişne Tora adlı Yahudi kanunnamesinde yazdığı gibi:

''Yoksul bir adama nazik olmayan bir şekilde ve gözlerini kaçırarak bağış yapan, ona bin altın bile verse, yaptığının hiçbir değeri yoktur. Bağış veren insan bunu neşeyle ve nazikçe yapmalı, muhtaç insanın hislerini ve içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışmalıdır...Kullandığı kelimeler de teselli edici ve anlayış dolu olmalıdır...''

Maimonides'e göre, insanın verecek birşeyi olmasa dahi, muhtaç insana şefkatle ve cesaretlendirici bir şekilde konuşması gereklidir. Örneğin: ''Ümit ederim ki, durumun yakında düzelir'', denebilir.

Para, tabii ki, hayırseverliğin en önemli unsurlarından biridir. Ancak tek önemli unsuru da değildir. Anne Frank'ın, Maimonides'ten nerdeyse sekizıüz sene sonra yazılan günlüğünde bize hatırlattığı gibi, ''Kendinden ver... herzaman birşeyler vermek mümkündür... sadece şefkat bile olsa.'' ***