Yazdır

Amerika'da halk arasında anlatılan bir öyküye göre, fazla konuşmayı sevmeyen bir kişi olarak tanınan Başkan Calvin Coolidge, günlerden bir gün kiliseden eve döndüğünde, karısı ona şöyle sormuş:

"Bugün papaz ne hakkında konuştu ?"
"Günah", diye cevap vermiş Başkan.
"Peki, bu konuda ne dedi ?"
"Günahın aleyhinde olduğunu söyledi."

Tzedaka konusunda yazmaya çalışan birinin de, Coolidge'in papazı gibi söyleyecek pek bir şey bulamayacağı düşünülebilir. Çünkü, tzedaka vermenin iyi bir şey olduğunu söyledikten sonra geriye konuşacak ne kalıyor acaba?

Yahudi kaynakları incelendiğinde aslında söyleyecek pek çok şey olduğu anlaşılmaktadır. Hepsinden ziyade tzedaka, hayırseverlikten daha üstün bir meziyettir. Hayırseverlik, kalbimizden gelerek yaptığımız gönüllü bir bağıştır. Bağış yapan hayırseverdir, yapmayan ise hayırsever değildir. Tzedaka sözcüğü ise, İbranice'de tzedek (adalet) kelimesinden türemiştir. "Adil" eylemlerde bulunmak, dini yasaların Yahudilere emrettiği en önemli görevler arasındadır. Tora bize şöyle öğretmektedir: "Tzedek, tzedek (adaletin) ardınca yürüyeceksin" (Devarim 16:20). Yüzyıllar sonra da Talmud, şu öğretiyi sunmaktadır: "Tzedaka, bütün diğer emirlerin toplamına bedeldir" (Bava Bathra 9a).

Bu anlayışa göre Yahudi görüş açısından bakıldığında tzedaka veren adil davranmakta, vermeyen ise adil davranmamaktadır. Yani, Yahudi yasalarına göre tzedaka'dan kaçınmak, sadece çirkin değil, aynı zamanda yasaya aykırıdır. Tarih boyunca, Yahudi toplumlarının kendi kendilerini yönettiği dönemlerde, bugünkü vergi sistemine benzer bir uygulama ile Yahudilere tzedaka tahakkuk ettirilirdi.

Tzedaka verme fiili, ilk olarak Tora'da yasallaşmıştır. Devarim 26:12'ye göre Yahudiler, kazançlarının yüzde onunu üç senede bir, buna ek olarak da her sene hasatta elde ettikleri ürünlerin belli bir yüzdesini muhtaç insanlara vermekle yükümlüdürler (Vayikra 19:9-10). Tora bunların dışında manevi cömertliği de teşvik etmeye çalışır: "Aranızda muhtaç bir insan varsa...yüreğini katılaştırmayacaksın...ve fakir kardeşine elini kapamayacaksın..." (Devarim 15:7-8). Ve eğer insanlar kazara fakirlerin ısrarlı isteklerinden bıkarsa diye Tora bize şu hususu ayrıca hatırlatmaktadır: "Çünkü memleketin içinden fakir eksik olmayacaktır; bunun için ben: 'Mutlaka kendi memleketinde kardeşine, hakirine ve fakirine elini açacaksın', diye sana emrediyorum."

Tapınak yıkıldıktan ve rahiplerle Levilerin geçimi için halkın ödemekle yükümlü olduğu yüzde on vergi uygulaması geçerliliğini yitirdikten sonra dahi Yahudi yasaları, net gelirin yüzde onunun muhtaç insanlara bağış olarak verilmesi gerektiğini vurgulamaya devam etti (Maimonides, Mişne Tora, "Fakirlere Yapılan Bağışlarla İlgili Yasalar," 7:5).

Yahudi yasaları acaba neden gelirin belli bir yüzdesinin bağış olarak verilmesini bu kadar çok vurgulamaktadır? Belki de şu düşünülmektedir: Eğer belli bir yüzde kesin olarak tespit edilmezse, insanlar gereğinden çok daha az vermeye meyilli olacaktır. Gerçekten de [Amerika'da] milıonlarca insan, bağış olarak gelirlerinin yüzde üçünden daha az bağış yapmakta, büyük bir kısmı ise hiçbir şey vermemektedir.

Sonuçta şu anda, eğer gelirimizin yüzde onundan azını bağış olarak veriyorsak dahi, bu yüzdeyi zaman içinde yavaş yavaş yükselterek, gittikçe daha fazla iyilik yapmış olmanın mutluluğuna erişebiliriz. ***