"İnsanın yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür" diye öğretir Tora (Bereşit 8:21). Bu sözcüklerden insanların doğuştan kötü oldukları anlamı çıkarılmamalıdır. Kastedilen, insanların ahlak açısından "tarafsız" olarak dünyaya geldikleri, ancak kötülüğe olan meyillerinin çok güçlü olduğudur.

Durum böyle olunca anne babalara çocuklarını iyi birer insan olarak yetiştirme sorumluluğu düşmektedir. Zira Tora'nın öğrettiği gibi, insanın doğal benliğinin bu görevi yerine getirmesine güvenilemez. Anne babalar, örneğin, başka çocuklarla alay etmemeleri konusunda çocuklarını sürekli olarak uyarmalıdırlar. Çocuklar ne yazık ki çoğu zaman, farklı olanlara tahammül edemezler. Bu yüzden de anne babaların çocuklarını özürlü veya şişman, sportif olmayan, utangaç veya sosyal açıdan beceriksiz arkadaşlarıyla alay etmemeleri yönünde yetiştirmeleri gerekir.

En acı durumlardan biri ise, çocukların fakir bir aileden gelen bir arkadaşlarıyla alay etmeleridir. Wendı on üç yaşındaydı ve ailesi ile birlikte ev tipi römorkların park edildiği bir yerleşim biriminde oturuyordu. Gittiği okul ise genellikle zengin ailelerden gelen çocuklardan oluşmuştu. Okuldakiler çoğu zaman bu kızla alay etmekte, onu küçük düşürmekteydi. Örneğin çocuklardan biri otobüste onu yerinden etmeye çalışırken ona "Kımılda biraz, römork kızı" diye hitap etmişti. Wendı kız arkadaşına o nefis yeni gömleği nereden aldığını sorduğunda ise arkadaşı ona "Neden bilmek istiyorsun ki?" diye karşılık vermişti. Wendı o gömleğin fiyatının onu fazlasıyle aştığını bilmesine rağmen sohbetin bir parçası olabilmek için arkadaşına bu soruyu yöneltmişti.

Diğer bir arkadaşı ise, uyumsuz giysileri ve römork parkındaki mütevazı evini yüzüne vurarak alay ediyordu onunla. Sonunda dayanamayıp bir tekme atmıştı çocuğa Wendı. Çocuk okul yönetimine şikayetini götürdüğünde ise cezalandırılan Wendı olmuştu.

Genellikle insanlar Tanrı'ya inandıklarını iddia ederler. Wendı ile alay eden çocuklar da Tanrı'ya inanıyorlardı herhalde. Ancak bu ne anlama geliyor? Yaptıklarının Tanrı tarafından onaylandığına mı inanıyorlardı, yoksa Tanrı'nın varlığına inanmalarına rağmen O'nun isteklerini gözardı mı ediyorlardış

Eğer anne babalar çocuklarına "empati"yi, yani başkalarının duygularını anlayabilmeyi öğretemiyorlarsa o zaman, onları akademik açıdan en üstün okullara göndermek, veya onlarla birlikte "nitelikli zaman" geçirmek gibi bütün yüce çabalarının hiçbir anlamı yoktur. Yukardaki örnekteki çocuklar "empati" duygusunu anne veya babalarından öğrenmedikleri gibi, çevrelerinden (belki de anne ve babalarından) kaptıkları tek şey kibirdi. Onlar, bu kızın başına gelenlerin kendilerine asla olamayacağına inanıyorlardı. Çocuklara verilmesi gereken Yahudi bakış açısı ise bundan çok farklıdır ve çocuklarda bir "empati" duygusunun oluşmasını sağlar:

Rav Hiya eşine şöyle diyordu, "Kapına fakir bir adam geldiğinde ona hemencecik yemek ver ki, senin çocuklarına da aynı şekilde davransınlar." Eşi ise şöyle karşılık veriyordu haykırarak, "Çocuklarımızı [birer dilenci olacakları varsayımı ile] lanetliyorsun." Rav Hiya da şöyle cevap vermişti, "Bu dünyada bir tekerlek vardır, hep döner."

- Talmud Bavli, Şabat 151b

Eğer yukardaki örnekteki çocuklara genç yaşlarından beri bu tür metinler öğretilseydi büyük olasılıkla bu çocuklar, fakir öğrenci Wendı'i "römork kızı" diye küçük düşürmeyecekler, uyumsuz giysileri ile alay etmeyeceklerdi. Belki de kendi güzel elbiselerini o kızla paylaşacaklardı.

Ancak bu tür metinlerin kesinlikle öğretilmesi gerekir. Zira "empati" öğretilmelidir, insanın doğasında yoktur. ***