Her bireyin Tanrı'nın suretinde yaratılmış olduğu inancı, kendimizi daha değerli hissetmemizi sağlamalıdır. Tanrı'nın suretinde yaratılmış olmanın anlamı ise şudur: İyiyi kötüden ayırma konusunda Tanrı gibiyiz.

Ancak bu becerimizin bir dezavantajı vardır. İyiyi kötüden ayırabildiğimize göre, davranışlarımız bize anne, baba, patron veya komutanımız tarafından emredilmiş olsa bile, yaptığımız kötülüklerin sorumluluğunu yine kendimiz taşırız.

Talmud, bu bağlamda, bulduğu bir oyuncağı sahibine iade etmektense kendine saklaması anne babası tarafından önerilen bir çocuğun, onlara itaat etmemesi gerektiğini hükmeder (Bava Mezia 32a). Tora bulduğumuz bir eşyayı sahibine geri vermemizi buyurur. Yukardaki örnekteki anne veya baba çocuğuna Tanrı'nın bir kuralına karşı gelmeyi önermektedir. Bunu ondan istemeye hakları yoktur. Doğal olarak, Tora yasalarını bilse de, küçük bir çocuğun ebeveyninden gelen bir emre karşı gelmesi beklenemez. Ancak olgunlaştıkça çocuk, anne veya babasının onu hırsızlığa teşvik etmesine izin vermemelidir.

Çoğu insan işçisine yasal olmayan bir iş (müşterinin ödediği bedele göre daha kalitesiz hammadde kullanmak gibi) öneren patronun suçun asıl sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğine inanır. Ancak Yahudi yasalarına göre asıl suçlu, eylemi bizzat yapan kişidir. Talmud'un dediği gibi, "Bir suç işlendiğinde aracı kabul edilmez" (Kidduşin 42b). Taşıdığı haberin içeriği ne kadar kötü olursa olsun onu getiren haberci genelde suçlanmaz. Asıl kızılması gereken, haberi gönderen kişidir. Ancak bir kişi suç işlemek üzere görevlendirildiğinde başkasına aracılık ettiği bahanesini öne sürerek kendini savunamaz. "Bir suç işlendiğinde aracı" kabul edilmediği için de suçu işleyen onun sorumluluğunu üstlenmelidir. Talmud, cevabı belli olan şu soruyu sorar: "Ustanın [Tanrı] söyledikleriyle öğrencinin [insan] söyledikleri çatıştığında, kimin sözlerine itaat edilmelidir? [Muhakkak ki ustanın]" (Kidduşin 42b).

Aynı etik düşünce şekli askeri suçlar konusunda da geçerlidir. Nazi savaş suçları ile ilgili mahkemelerde sanıklar "sadece verilen emirleri yerine getirdiklerini öne sürerek" sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışmışlardı. Yahudilik açısından bu iddiaların hiçbir anlamı yoktur. Bir Nazi subayının "katledeceksin" emri mi, Tanrı'nın "öldürmeyeceksin" buyruğu mu daha üstündür?

Mısır'a karşı yürütülen Sinay harekatının başında İsrail hükümeti, İsrailli Araplara evlerinden çıkmamalarını emretmişti. Sokağa çıkma yasağının belki de farkında olmayan Kfar Kassim köyünden bazı Araplar, işe gitmek için dışarı çıkmışlardı. Köylülerle karşılaşan İsrail birlikleri üzerlerine ateş açmışlar ve kırk dokuz kişiyi öldürmüşlerdi.

Askeri mahkemede askerler, sadece verilen emirleri yerine getirdiklerini iddia etmişlerdi. Bu iddialarını kabul etmeyen mahkeme askerlerin sekizini suçlu bulmuştu. Hüküm: Bir üstün verdiği emir masum insanları öldürmeyi haklı kılmaz.

Bir "üstünüz" size kötü bir şey (veya bir haksızlık) yapmayı emrettiğinde asıl üstünüzün emri verenin de üstü olan Tanrı olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. ***