Yazdır

paylasmak

Kendinizi kötü hissettiğiniz anlardan birinde birinin sırtınıza elini değdirip "Neşelen, neşelenmek için her şeye sahipsin!" dediği oldu mu? Büyük ihtimalle o an karşınızdaki kişiye bir yumruk atmak istemişsinizdir. Neden? Çünkü yardım etmeye çalışıyor olsa bile, asla sizin ne hissettiğinizi anlayamayacaktır.

Nosay b'ol havero 'nun anlamı "arkadaşınızın sıkıntısını paylaşın" dır. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, farkında olun ve başkalarının acılarını paylaşın. Hayatı bir engel gibi düşünerek yaşayamazsınız: dikkat et, burada bir insan var, onu idare et, onu it... Doğru olan yol bu değildir. Sıkıntıları paylaşmanız gerekmektedir.

Birisi, fiziksel olarak yaralanmışsa, insanlar ona yardım edecektir. Ortada bir parmak yarası varsa, herkes su, bandaj gibi o anda gerekli olan şeylerin peşine düşer. Fakat acı duygusal ise, bizler o anda ne yapacağımızı bilemeyiz, uzak durmaya çalışırız. Aslında bu zamanlar, kendimizin ötesine giderek başkalarının acılarını paylaşmayı öğrenmenin zamanıdır. Çünkü genellikle kırık bir kalp kırık koldan daha kötüdür.

Eğer "medeni" bir dünyada yaşamak istiyorsanız, kendinizi aşıp, başka insanların acı çekme sebeplerini hissetmelisiniz. Bu dünyada gözlerinizi kapatıp, "burada benim dışımda kimse yaşamıyor" mantığıyla yaşayamazsınız. Bu sizi hayatın temel tecrübelerinden alı koyar. Barbarcadır... Medeniliğe aykırıdır...

KENDİNİZİ BAŞKASININ YERİNE KOYUN

Sıkıntıları paylaşmanın ilk adımı, başkalarını eşya gibi değil, gerçek bir insan gibi görmektir. Genelde, insanları kalptenmiş gibi görünen "Nasılsın?" sözcüğü ile selamlarız. Bu kabul gören sosyal bir davranıştır - fakat isteyeceğimiz en son şey bu sorunun cevabını dinlemektir!

Kendinizi onun yerine koyun. Onun problemlerinin sizin problemleriniz olduğuna inanın. İşteki ilk gününde kendisini nasıl hissediyor? Yeni bir eve taşınmak nasıl bir duygu? Kendinize sorun: Ben o olsaydım kendimi nasıl hissederdim? Postanede çalışan gencin zor bir işi var. Acaba neler yapıyor?

Sadece fark etmek yetmez. Bunu hissetmek de gerekir. O kişiyle birlikte bunu hissetmelisiniz. Onun problemi sizin de probleminizdir. Eğer sıkıntılıysa, bu sıkıntıyı onunla birlikte hissedin. Yaşlı olmak nasıl bir his? Zayıflık mı? Duyma zorluğu mu? Dişsizlik mi? Hastalıklar mı?

Konsantre olun ve gerçeğe dönüştürmeye çalışın. Örneğin yaşlı insanlarla konuşurken, onların sizin gibi bir zamanlar genç yaratıcı ve dinamik olduklarını düşünün. Peki ya çocuklar? Onlara küçük oyun oynayan yaratıklarmış gibi bakmak aynı zamanda hassas birer canlı olduklarını unutmak çok kolaydır.

HER İNSANIN SIKINTILARI VARDIR

Her insanın - farkında olsa da olmasa da - savaşmakta olduğu onlarca sıkıntısı vardır.

Hepimizin kişisel saygınlıkla, hayata geçirilememiş planlarla, başarısızlıklarla, endişelerle sorunları vardır. Bunlar hayatımızın birer parçasıdır.

Sıkıntılarına rağmen, insanlar çoğunlukla gerçek duygularını saklarlar. Dışarıya yansıyan her davranışın içeride düşünülenin bir yansıması olduğunu düşünmeyin. Dışarıdan çok saf görünen bir kişi aslında tam tersi olabilir.

İnsanlara dikkatle bakın ve içlerinde neler olabileceğini düşünün. Başka insanların sorunlarının, umutlarının, hayallerinin ve arzularının en az sizinki kadar gerçek olduğunu fark edin. Aynen sizin gibi onlarında birçok sorunu vardır. Kendinize "Onların sıkıntıları nelerdir? " şeklinde sorarak olaya konsantre olmaya çalışın. Hayal gücünüzü kullanın.

Dikkatli olun. Bu kişi mutlu mu yoksa mutsuz mu? Güçlü mü yoksa zayıf mı? Korkak mı yoksa kendine güvenli mi? Dikkat ederseniz, o kişinin problemlerini paylaşabilirsiniz.

NEREDEN GELİYOR?

Hepimizin insanları değerlendirmek için kullandığımız farklı algı güçlerimiz vardır -- içgüdüsel, duygusal ya da entelektüel— Bizler bunu bilinçsizce yaparız. Uçakta yan koltuğunuza biri oturduğu zaman, o kişiyi tanımaya çalışırız. Bu gücümüz vardır. Şimdiden sonra bunu daha bilinçli kullanmaya çalışın.

Hepimiz başka insanlarla tartışmalara girer ve o konu hakkında savundukları fikirlere şaşırırız. İşte bu, dünyaya karşı taraftan bakmanın gerekliliğini bize gösterir.

Örneğin aileniz size zamanınızı boşa harcadığınız konusunda konuşma yapıyor. (Başka bir anlatımla, sizden bekleneni yapmamaktasınız.) Misilleme yapmayın, onların kötü yönlerini bulmaya çalışmayın. Bunun yerine kendinizi onların yerine koymaya çalışın, onların hissettiği endişeyi hissedin ve hayatı konusunda endişelendiğiniz bir çocuğunuz olsaydı kendinizi nasıl hissedeceğinizi anlamaya çalışın. Onları rahatsız eden nedir? Benim hakkımda neden endişeleniyorlar? Peki ne görüyorlar? Endişeliler, hayatımı harcayacağımı düşünüyorlar ve bu konuda kendilerini kötü hissediyorlar.

Diğer insanların kendi aralarında sizinkinden çok farklı bakış açıları olan kocaman bir dünyayı oluşturduğunu fark edin. Onların dünyalarına girebilmek ve ne düşündüklerini anlayabilmek için zaman harcayın. Kendi fikrinizi empoze etmeye çalışmak için fazla aceleci davranmayın; diğer insanlarınınkini de dikkate alın. Dinleyin.

Olayları, başka insanların bakış açılarından görmek, öfkenizi azaltmanızı sağlayacaktır.

HASSAS KAVGA

Birisiyle bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüz zaman, sadece kendi düşündüğünüz mantık ve adalete odaklanmayın. Karşınızdakinin probleminin ne olduğunu anlamaya çalışın. Gerçeği görmesine engel olan bir etmen mi var?

Arkadaşınızın nerede takıldığını hissetmeniz gerekir. Bir hata yaptığını kabul etmek istemeyecektir. Öyleyse üstelemeyin. Huzursuz olacağı için sonuçtan hoşlanmamaktadır. Öyleyse onu rahat bırakın.

İnsanlara onlar birer objeymiş gibi misillemeler yapmayın. İşçiniz işini yapmıyorsa, belki de kendisine rehberlik edecek birine ihtiyacı vardır, ya da takdire ihtiyacı olabilir.

Buna benzer olarak, bir şey öğretirken tek yönlü anlaşmayın. Sizi dinliyor mu, duyuyor mu, konuyla ilgileniyor mu, kabul ediyor mu yoksa red mi ediyor, etkileniyor mu, mutlu mu? Bunu hissetmelisiniz.

Bu anlayıştır.

Olay tam ters olarak da işleyebilir. Sizinle iletişime geçen bir öğretmen varsa, kelimelerine kulak verin. Kişisel seviyede size ifade ettiğiyle mutlu olmaya çalışın. Böylece farklı bir boyuta adım atmış olursunuz. Bu bilgeliği öğrenme yoludur.

SIKINTILARI PAYLAŞIN

Kör bir kimsenin yaşadığı sorunları anlayabilmek için, kendinizi onun yerine koymaya çalışın. Ya da hastaneye gidip organlarını kaybetmiş hastaları ziyaret edin. Başkalarının acılarını gerçekten anlamaya başladığınız zaman, insanlara daha kolay yardımcı olmaya başlayacaksınız.

Karşınızdaki kişi, sizin onun o anda ne hissettiğini anladığınızı fark ettiğinde, sıkıntısı otomatik olarak hafifleyecektir. Bir arkadaşınızın ailesinden birinin vefat ettiğini farz edin. Oraya gidersiniz ve konuşmak istemiyorsa bile, yanında durup oturmak bile arkadaşınızın acısını hafifletecektir. Sizin orda olmanız ve onun duygularını paylaşmanız onu rahatlatacaktır.

Bu durum hasta insanlar için de aynıdır. Ziyaretiniz hasta kişinin kendini daha iyi - hatta daha sağlıklı hissetmesini sağlayacaktır. Eğer vaktinizi onun için harcıyorsanız ve karşınızdaki kişi onun sıkıntılarını paylaştığınızı biliyorsa, sıkıntıları hafifleyecektir. İnsanlara sıkıntılarını paylaştığınızı gösterin: "Kendini kötü hissediyorsun. Ne hissettiğini biliyorum." deyin. O anda öyle düşünmüyor olabilirsiniz fakat bu cümleyi söylemeniz işe yarayacaktır. Acısını hafifletecektir.

BİR KEZ DAHA ORADAYDINIZ

Fakir insanlar sonradan zengin olabilir. Zengin olduktan sonra, fakir insanların yanında durmaktan kaçarlar. Çünkü eski günlerini hatırlamak onlara acı verir.

Yahudilik tam tersini söyler: Birinin acı çekmekte olduğu şeyden dolayı biz daha önce acı çekmişsek, kendimizi o kişinin yerine koyma yükümlülüğümüz vardır.

Bu mantık "Mısırda yabancı olarak yaşadığınız için yabancıları sevmelisiniz." cümlesini de açıklar. Mısırda yaşanan tecrübeler bizlerin gerçekleşen olaylara daha hassas yaklaşmamıza yardımcı olur. Bunu hissederiz çünkü bizler oradaydık. Onlar bizim atalarımız olsa bile, bizler olaylara karşı duyarlı davranmakla yükümlüyüz.

HERŞEY EVDE BAŞLAR

Bu fikirler ilk olarak aile ve arkadaşlar üzerinde uygulanmalıdır. Anlayış eksikliği ve kendini karşındakinin yerine koymama ailede çıkan kavgaların temel sebebidir. Eve geldiğiniz zaman, eşinizin aklından geçenleri tahmin edebilmek için kendinizi onun yerine koyup onun gibi düşünmeye çalışın. Ailede her şeyin yolunda gitmesini sağlamak için aklından neler geçiriyor? Bunun hakkında konuşun ve onun ne kadar ağır çalıştığını fark ettiğinizi ona gösterin. Yardımcı olacak yeni yollar bulmaya çalışın.

Gencin evine gelip, yemek tabağını doldurup televizyonun karşısına geçmesi aileye yapılmış bir hakarettir. Bu, mobilıalarla dolu bir evde sadece mobilıaları görüp insanları görmemeye benzer. O insanlar sadece faturaları ödemek için orada durmuyorlar. Karşılaştığınızda annenize bir bakın. Aklından neler geçiyor?

Odaklanın.

Özellikle de sürekli karşılaştığınız insanlara odaklanın:

*Öğretmeniniz bugün ne hissediyor?

*Müşteriniz ne hissediyor?

*Bakkal, kasap, güzellik uzmanı ne hissediyor?

*Aileniz ne durumda? Yorgun mu? Stresli mi? Endişeli mi?

*Eşiniz nasıl? Ona yardımcı olabileceğiniz bir nokta var mı?

Üzerine en çok düşeceğiniz, onlar için endişeleneceğiniz varlıklar çocuklarınızdır. Onları gerçekten sever ve onlar adına gerçekten endişelenirsiniz. Fakat kendinizi onların yerine hiç koyuyor musunuz? Bu bazen işin en zor noktasıdır. Çünkü onlar artık bağımsız varlıklardır ve kendi var oluşlarından sorumludurlar. Demek ki kendi isteklerinize odaklanmaktan vazgeçmelisiniz. Çocuğunuzun başarmak istediği, sizin ondan beklediğinizle aynı olmayabilir.

Ne yazık ki milyonlarca anne baba bu noktada çocuklarla savaşıyor. Çocuklarını çok seviyorlar - fakat bu konuda çocuklarına negatif enerji yayıyorlar. Bu korkunç değil mi? Sebepse sadece kendilerini karşılarındaki yerine koyamamaları.

İNSANLIĞA ULAŞMAK

Ufkunuzu genişletmeniz gerekir. Başka insanların acılarını hissetmelisiniz. Aksi takdirde duyarsız olursunuz. Yahudilik bize özellikle incinmeye müsait olan insanların duygularını paylaşmayı öğretir --örneğin yetimlerin ve dulların.

Acı çeken herkese karşı duyarlı olun - haberleri dinlerken duyduğunuz haberlere karşı bile.

Yaralanmış ve ölmek üzere olan birini duyduğunuzda hissetmeye çalışın. Kendi evine hapis olmuş ve kıpırdayamayan birinin yaşadıklarını anlamaya çalışın. Fakir olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışın ve bunun kişinin kendine saygısında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu hissetmeye çalışın.

İyi bir insan olmaya çalıştığınızı söyleyebilirsiniz... Bu konu hakkında konuşabilirsiniz... fakat aslında bunu içinizde hissetmeniz gerekir.

Toplumun kurbanının ne hissedeceğini hissetmeye çalışın. Cinayetin kurbanının. Ayrımcılığa kurban giden kişinin neler hissettiğini. Asla tanışamayacağınız kişilerin acılarını yaşamaya çalışın - dünyanın öbür ucunda kötü koşullarda yaşayanların hissettiklerini hissedin. Aksi takdirde gerçeklerle yüzleşemezsiniz.

Başkalarının acılarını paylaşmak, bizle karşımızdaki dünya arasında kurulan köprüdür.

TANRIYA KARŞI HASSASİYET

Tanrı'nın acısını da görmeye çalışın. İnsanoğlu acı çektiğinde Tanrı da acı çeker. Tanrı kendi çocuklarını şaşkınlık içerisinde görür.

Kendi çocuklarınız olduğunda, onları söz dinlemeye zorlayamayacağınızı anlayacaksınız. Onlara kendi hatalarını yapmaları için fırsat vermelisiniz. Bu onların iyiliği içindir. Onlar bağımsız olmalıdırlar.

Biz insanlar birçok hatalar yaparız ve Tanrı bizim hatalarımızdan dolayı acı çeker. Tanrı'yı hissedin. O mükemmel bir dünya yarattı. Bizlere bakın! Tanrı bir sürü güzel şey yarattı - ve şimdi bunların harcanmasını izleyerek acı çekiyor.

Belki de siz bu konuda bir şeyler yapabilirsiniz.

SEVİNÇLERİ PAYLAŞMAK

Bir Yahudi düğününde, herkes gelin ve damadın mutluluğunu paylaşır. Bu onların sevinçlerini paylaşmanın yoludur. Neden mi? Bir bebek sahibi olduğunuzu ve etrafınızda bunu paylaşacak kimseniz olmadığını farz edin. Ya da kızın "evet" dediğini fakat bunu paylaşacak kimsesinin olmadığını düşünün. Yolda yürürken hey - ben nişanlandım! Umurunda olan kimse var mı? Diye düşünürsünüz.

İnsanoğlu sevincini paylaşmak ister. Sevinci paylaşamamak acı vericidir. Düğünde gelin ve damadın mutluluğunu paylaşmak için bulunursunuz. Sadece yemek yemek için değil. Paylaşılan sevinç daha da büyür. Olayı tamamlar ve gerçek yapar.

Nihayetinde, başkalarının olumsuz düşüncelerini paylaşsak bile, sevinç paylaşmış oluruz. Neden mi? Çünkü insanlara yardımcı olmak başlı başına bir mutluluktur. Ve bir arkadaşımız sorununun üstesinden geldiğinde bunun sevincini onun kadar biz de hissederiz.

NEDEN "BAŞKALARINA KARŞI HASSAS OLMAK" BİLGELİKTE GEREKLİDİR?

Herkes iyi insan olup, insanlığa yardım etmek ister. Medeni bir dünya istiyorsanız, başkalarına karşı hassas olun ve onların duygularını paylaşın. Başkalarına yardımcı olabilmek için, onların nereden geldiğini bilmeniz gerekir. Eğer karşınızdakinin bakış açısından bakmazsanız olayı çözümleyemezsiniz. Kendinizi nerede bulursanız bulun - sınıfta, işte, ya da sosyal herhangi bir ortamda - yakın çevrenizde bulunan insanlara dikkat edin. İsimlerini öğrenin, onlarla konuşun, bakış açılarını öğrenin ve onları dinleyin. Eğer kendinizi karşınızdaki kişi yerine koyamıyorsanız onun sıkıntılarına sıkıntı eklememeye çalışın - o acı çekerken ters bir şey söylemeyin. Sıkıntılı olan birinin sıkıntısını paylaştığımızda, bunu kendimiz yaşamış gibi oluruz. Hayatı daha objektif gözlerle görmeye başlarız. İnsanların bizle aynı şeyleri hissettiğini ve yaşadığını görmek bizlere ayrı bir huzur verecektir. Başkalarının sorunlarını paylaşmak, bizi insanlığa ve dünyaya bağlar.