Mısır'da Yahudi Kimliği

Yosef ve tüm kardeşleri ölür. Atalarından, geçmişinden hiç haberi olmayan yeni bir nesil yetişir ve hızla Mısır'da asimile olmaya başlar. Mısır'da da, eskiden Yosef'in ülkeye yaptığı tüm hizmetleri unutmuş bir Mısır halkı vardır. İsrailoğulları, Mısırlılar tarafından, küçük fakat ilerde tehlikelere yol açacak kadar güçlü bir azınlık olarak görülür. Mısırlılar, onları hem kıskanır hem de onlardan korkar. Bu nedenle tüm İsrailoğullarını köle yaparlar.

Yahudi sürgününün yüzlerce yılı içinde; asimilasyon ve hoşgörünün yerini katliam ve baskı alır.

19. yüzılın sonlarına doğru, Prusya'nın Almanya ile birleşmesinde finansal desteği sağlayan en ünlü kişi, Yahudi bir banker olan Gerson Blechroder idi. Blechroder'in çocukları, Hıristiyanlığa geçmiş ve karışık evlilikler yapmışlardı. Fakat torunları, Autchwitz kampına gönderildiler.

İbranice'de 'adam' için kullanılan sözcüklerden biri de 'zachar'dır. Hatırlamak için kullanılan sözcük ise 'zecher'dir. Hafızamızı, sadece anahtarlarımızı nereye bıraktığımızı hatırlamak için kullanmayız. Hafızamız ayrıca, bizim kim olduğumuzu da söyler. Bizler, kendimizi oluşturan tecrübelerin bir toplamıyız. İsrailoğulları, atalarını unuttukları zaman, kendi kimliklerinin anlamını da unutmuşlardı.

Bundan sonra da bildiğiniz gibi, köle oldular...

PARO'NUN YÜREĞİNİN SERTLEŞMESİ

Şemot 9:12

6. beladan ( vücuttaki yaralar ) sonra, Tora der ki: " Tanrı, Paro'nun yüreğini sertleştirdi" Ama bu tamamen haksızlık gibi gözüküyor! Tanrı nasıl Paro'yu emirlerine uyması için uyardıktan sonra, onun yüreğini sertleştirir, onu daha da acımasız yapar? Paro artık Tanrı'yı dinlemeyecektir ki...

Tanrı, İsrailoğullarını bırakması için Paro'yu zorlamak istemez. O, Paro'nun yanlış olduğunu kendisinin anlamasını ister. Ama belalar o kadar kötüdür ki, Paro neredeyse artık isteği dışında pes edecektir. Bu nedenle, Tanrı, Paro'nun tamamen kendi istediğini yapması için yüreğini sertleştirir ki İsrailoğulları'na 'Hayır' demeyi sürdürebilsin...

Bunun bir açıklaması daha vardır. Uzun süre inatçılık yapan Paro, değişme yeteneğini kaybetmiştir... Eğer, siz de gerçeği anlayıp, bildiğiniz gibi davranmazsanız, kendinizi her an daha da derine indiğiniz bir çukurda buluverirsiniz.

EXODUS - ÇIKIŞ

Şemot 12:6-7

Tora, her İbrani ailesinin nasıl bir koyun aldığını ve bir kenarda sakladığını anlatır. İsrailoğulları, Mısır'dan çıkacakları akşam, koyunlarını kurban eder ve yerler. Kurbanların kanlarıyla, evlerinin kapılarını işaretlerler ki, oralarda yaşadıkları anlaşılsın.

'Pesah' ismi de bu kurbandan gelir. Tanrı, Mısırlıların ilk doğanlarını öldürdüğü zaman, kurban kanıyla işaretlenmiş olan evleri atlar. Pesah da atlamak demektir.

Peki Tanrı, işaret olmadan, kim nerde yaşıyor bilemez miydi?

Baskı altındaki insanlar özgürlüklerine kavuştuğu zaman, bir süre için, kendilerine baskı uygulayanlar kadar kaba olurlar. Karşı çıktıklarının 'baskı' olmadığı ortaya çıkar, sadece kırbacın diğer tarafında olmak isterler.

Toplum değerleri, eğer onları açıkça reddetmezsek bizleri etkiler. Tanrı özgürlüklerinin bir bedeli olarak, İsrailoğulları'ndan Mısır'dan çıktıklarında, oraya ait tüm değerleri terk etmelerini ister. (Aynı olayı, Noah'ın, tufandan kurtulmak için kendini yaptığı gemiye atmasını ve Lot ila karısının arkalarına bile bakmadan Sodom'u terk etmelerinde de görüyoruz.)

İbraniler, Mısır'dan ayrılışlarını, evlerinin içine girerek, kapılarını kapayarak ve kurbanlarının kanıyla kapılarını işaretleyerek belirtmişlerdir. Bu, onların Tanrı'ya bağlılıklarının bir işareti olmuştur.

YAHUDİLER ŞİKAYET EDİYOR

Şemot 15:22

İsrailoğulları, çölde dolaşmaya başlar. 3 gün boyunca hiç su bulamazlar ve Moşe'ye şikayette bulunurlar. Tanrı su temin eder. Yola devam ederler, bu sefer yemek bulamazlar ve yenide Moşe'ye yakınırlar. Tanrı, bu sefer yemekleri sağlar. İsrailoğulları, yolculuğa devam eder ve yine su bulamazlar. Bu sefer Moşe'ye öyle bir saldırırlar ki, Moşe kendisini öldüreceklerini zanneder.

Çöldeki İsrailoğulları gibi, çevremiz, Tanrı'nın bizi sevdiğini ve koruduğunu gösteren işaretlerle doludur. Bizler yaşıyoruz! Düşünebiliyor, konuşabiliyor, hareket edebiliyor, nefes alıyor, görüyor ve duyuyoruz. Fakat hala, sahip olmadığımız şeylerin acısını içimizde hissediyoruz.

Birisi, morali bozuk olduğu için bana yakınmıştı.

" Eğer tüm bu problemlere yine sahip olup da, bir de üstüne kör olsaydın, yeniden görmeye başlamak seni sevindirmez miydi? " diye sordum ona.

" Tabii ki sevinirdim!"

" Tahmin et ne oldu? Tekrar görebiliyorsun! "

" Evet ama ben her zaman görebiliyordum zaten. Herkes de aynı benim gibi görebiliyor..."

İşte bu acının sırrıdır. Sahip olduğunuz her şeyi doğal karşılayıp, sahip olamadıklarınızın üstünde yoğunlaşırsanız, her zaman acı çekersiniz.

Çocuklu olan herkes, eğitimsiz kişilerin sorununun tatminsizlik olduğunu bilir.

Çocuklarınızı Disneyland'a götürürsünüz. 97 tane oyuna katılıp, günü dondurma yiyerek geçirirler. Akşam yemeği için onlara pizza verirsiniz ve yatmadan önce 17 tane hikaye okursunuz. Sonra sizden kurabiye isterler ve olmadığını söylediğiniz zaman da gözyaşlarına boğulurlar...

DİĞERLERİNİN ACISINI YOK ETMEK İÇİN ÇALIŞMAK

Şemot 22:20 -23

" Yabancılara hakaret etme ve baskı kurma, Mısır'da sen de bir yabancıydın... Öksüz ve yetimlere acı çektirme. "

Zayıfın üstüne gitmek doğal bir dürtüdür. Baskı altında kalmış biri de bu acısını çıkartmak ve öç almak için başkalarını ezmeye çalışır. Tora, bizi, kendilerini korumaktan aciz kişileri özenle korumamız için uyarır.

Bazı insanlar dünyada çok fazla acı ve sefalet olduğundan Tanrı'ya inanmadıklarını söylerler. Ama bu kişiler, acıları yok etmek için verilen uğraşılara hiç katılmazlar. Ve bu uğurda çalışanların ise bu şekilde konuştukları görülmez. Hayatınız sadece kendi etrafınızda dönüp duruyorsa, dünya; soğuk, izole ve yabancı bir hal alır. Eğer hayatınızı, başkalarına bir şeyler kazandırarak geçiriyorsanız, yaşamın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlarsınız.

Holocaust'tan kurtulmuş biri olan Bart Stern, Auschwitz'deyken bir dilim ekmeğini çaldırmış bir adamdan söz eder. Toplama kamplarında açlıktan bir deri bir kemik kalmış bir insan için, bu ölüme mahkum olmakla aynı şeydi. Bart, kendi ekmeğinden bir parça ona verir. Bana demişti ki "Savaş sonrası Tsedaka'ya bağışladığım binlerce dolar, o küçücük ekmek parçası yanında hiçbir şeydir."

Bart'ın ayıracak hiçbir şeyi olmamasına karşın, yine de kendinde verme gücünü bulmuştu. Belki de bu yüzden, Bart, hayatında gördüğüm en nazik ve en mutlu insanlardan biridir. Auschwitz, onu daha sefil yapmamış, aksine zenginleştirmiştir.

BARINAK...
ANLAM İÇİN İNŞA ETMEK

Şemot 25: 8-9

Tanrı, Moşe'den bir 'barınak' inşa etmesini ister. Çölde, Yahudiler'in ulusal ve ruhani yaşamlarının merkezi olacak bir mekan oluşturması ve geçici bir mabet olarak kullanılması için...

Buna kim aldırıyor ki? Eğer bir Indiana Jones filmi çekmiyorsanız, bunun günümüzle bağlantısı ne olabilir ki?

Yaşamın anlama ihtiyacı vardır. Anlam olmadan, en rahat yaşamın bile zevki yoktur. 'Varoluşsal Psikoterapi' adlı ders kitabında, psikiyatrist İrv Yalom, şu intihar notuna yer vermiş:

"Kendilerini işlerine vermiş bir grup mutlu moronu düşünün. Açık bir arazide tuğla taşıyorlar. Tüm tuğlaları bir tarafta toplar toplamaz, hepsini diğer tarafa taşımak için harekete geçiyorlar. Bu hiç durmadan devam ediyor. Her yılın her günü aynı işle uğraşmaya devam ediyorlar. Günün birinde, moronlardan biri, durup kendi kendine ne yaptığını soruyor. Bu tuğlaları neden taşıdığını merak ediyor. Ve o ondan itibaren artık yaptığı işten eskisi gibi zevk almıyor " Ben, tuğlaları niçin taşıdığını merak eden bir moronum""

Hayatımıza nasıl anlam kazandırabiliriz? Anlam, Tanrı'yla olan ilişkilerimiz sayesinde ortaya çıkar. Tanrı'yla olan ilişkilerimizde, yaptıklarımız birdenbire daha geniş bir çerçeveye sahip olur. Seçimlerimizin önem kazanır. Varlığımız süreklilik duygusuyla zenginleşir.

Tanrı her yerdedir, fakat geçici bir mabet yaratarak İsrailoğulları, Tanrı'nın her an yanlarında bulunduğunu onlara gösterecek, elle tutulabilir bir sembol yaratmışlardır. Bu geçici mekan, Tanrı'yla ilişkilerinde bir araç olmuştur.

ALTIN BUZAĞI
MOŞE AYAĞA KALKAR

Şemot 24: 15-18

10 Emri aldıktan sonra, Moşe, Sina Dağı'na çıkar ve orada 40 gün kalır. Moşe'nin ne zaman döneceğinden haberi olmayan İsrailoğulları, Moşe'nin öldüğünü düşünüp endişelenirler ve kendilerini kaybolmuş, başıboş ve lidersiz hissederler. Kendilerine altından, buzağı şeklinde bir put yaparlar. Sonradan sarhoş olup zevk alemine dalarlar.

Müzik, bir rock konserinde olayın sadece bir kısmıdır. Kalabalık sarhoştur, etraf karanlıktır ve ses de inanılmaz yüksektir. O kargaşa ve tutku ortamının etkisiyle, hassas kişiliğimizi bir an kaybedip, kendimizi kalabalığın gücüne kaptırmış bulabiliriz. İsrailoğullarının altın buzağıya taparken yaptıkları da kendilerini salıvermekti.

Tanrı, Moşe'ye İsrailoğulları'nın ne yaptığını söyler ve der ki: "Şimdi, Beni durdurmaya çalışma, çünkü bütün ulusu yok edeceğim"

Moşe cevap verir: "Neden Kendi gücünle Mısır'dan kurtardığın Kendi insanlarına bu kadar sinirleniyorsun? Neden Mısır " O, insanlarını dağlarda öldürmek ve dünyadan silmek için buradan çıkardı" desin? Avraam, Yitshak ve Yaakov'u hatırla... Onlara yemin etmiştin... Onlara demiştin ki " Neslinizi gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım, ve bahsettiğim tüm bu toprakları çocuklarınıza vereceğim ve burası, onların sonsuza kadar mirası olacak..." Ve Tanrı, İsrailoğullarını yok etmekten vazgeçer. ( Şemot 32: 7 - 14 )

Moşe'nin tartışmasının 2 tarafı vardır:

İsrailoğulları, Vaadedilmiş topraklara ulaşmazlarsa, bu, Tanrı'nın zayıf olduğunu veya sözlerinin güvenilir olmadığını gösterecektir. ( İsrail Devleti'nin 1948'de kurulmasına kadar, Hıristiyan teolojisi, Yahudiler'in sürgününü ve acılarını, Tanrı'nın, Avraam'la yapmış olduğu anlaşmayı geçersiz kıldığının işareti olarak yorumlamıştır.. )

İsrail çok büyük bir hata işlemiş olmalarına rağmen, bu onların gerçek yüzlerini göstermemektedir. Günahlarına rağmen onlar hala, Avraam, Yitshak ve Yaakov'un çocuklarıdır.