col

Yazanlar: Rabi Nechemia Coopersmith ve Rabi Moshe Zeldman Tanrı Sinay Dağı'nda Tora'yı kime verdi?

İnsanların çoğu "Tanrı Tora'yı Moşe'ye verdi" diye cevap verir.
Peki Moşe Tora'yı alırken Yahudi halkı ne yapıyordu? "Altın Buzağı'ya tapıyordu."

Doğru ama Tora'ya göre DEĞİL!

Yukarıdaki yanıtlar Cecil B. DeMille'in klasik filmi "On Emir"den çıkar. Bir filmin nesiller boyu Yahudi'nin Yahudilik eğitimi üzerinde yapmış olabileceği etki şaşırtıcıdır. Bu büyük bir filmdir ama DeMille orijinalini okumalıydı.

Tora'daki versiyon oldukça farklıdır. Tora, Tanrı'nın Sinay Dağı'nda konuştuğunu bütün halkın duyduğunu belirtmektedir. Tanrı sadece Moşe'ye değil herkese, yaklaşık 3 milyon kişiye göründü. Bu nokta Tora'da defalarca yer almaktadır.

(Moşe Yahudilere dedi): Kendinize ve ruhunuza dikkat edin ki gözlerinizin gördüğü şeyleri unutmayasınız. Bu anıyı hayatınızın günleri boyunca kalbinizden çıkarmayın. Horev'de (Sinay Dağı) Tanrı'nın huzurunda durduğunuzu çocuklarınıza ve çocuklarınızın çocuklarına öğretin...

Tanrı size ateşin ortasından konuştu, sözlerini duyuyordunuz ama bir şekil görmüyordunuz. Size antlaşmasından söz etti, On Emir'e uymanızı söyledi ve onları iki taş tabletin üzerine yazdı. (Devarim 4:9-13)

Gökyüzünden size öğretmek üzere O'nun sesini duydunuz ve yeryüzünde size büyük ateşini gösterdi, O'nun sözcüklerini ateşin arasından duydunuz. (Devarim 4:32-36)

Tanrı sizinle dağdan, ateşin arasından yüz yüze konuştu. (Devarim 5:1-4)

Tora bütün Yahudi ulusunun Tanrı'yı Sinay Dağı'nda duyduğunu ileri sürer. Bu iddia 3.000 yıldan uzun bir süredir ulusun tarihinin bir parçası olarak kabul edilmiştir.

DeMille'in hatası çok önemlidir çünkü Yahudiler kişisel bir vahiy değil, ulusal bir vahiy ileri sürmektedir, bu da Yahudiliği dünyadaki bütün dinlerden farklı kılmaktadır.

Bir ulusun mirasında iki tür öykü vardır: efsaneler ve tarih. Peki efsane ile tarih arasındaki fark nedir?

Efsane doğrulanmamış bir hikâyedir. Doğası gereği doğrulanamaz çünkü çok az tanığı vardır. Yine de bu, efsanenin mutlaka yalan olduğu anlamına gelmez. Ancak kimse efsaneleri güvenilir tarih olarak kabul etmez.

Tarih ise olduğunu bildiğimiz olayları içerir. Güvenilirdir çünkü yanlış ya da doğru olduğunu birkaç yoldan saptayabiliriz. Önemli bir doğrulama olanağı, birçok tanığın bulunmasıdır.

Doğrudan tanık olanların sayısı, neden tarihi anlatıları güvenilir kılan belirleyici bir ana faktördür? Bunu birkaç örnekle görelim.

İNANILIRLIK OYUNU

Aşağıdaki senaryoların güvenilirliğini ölçelim.

Bazı iddialar doğal olarak doğrulanamaz. Örneğin şunu söylesem inanır mıydınız?

Senaryo 1:

"Geçen hafta akşam yemeğinden sonra evimin yakınındaki ormanda yürüyüşe çıktım. Aniden çok parlak bir ışık belirdi ve Tanrı göründü. Beni peygamberi ilan etti ve bunu size bildirmemi istedi."

İnandırıcı mı?

Kuramda böyle bir şey olmuş olabilir. Pek olası değil ama yalan söyleyip söylemediğimi bilemezsiniz. Bana inanır mıydınız? Destekleyici kanıt olmadan neden inanasınız?

Senaryo 2:

"Geçen gece ailemle yemek yerken aniden oda sallanmaya başladı ve hepimiz Tanrı'nın gürleyen sesini duyduk. Beni peygamberi ilan etti ve bunu size açıklamamı emretti."

İnandırıcı mı?

Bu da olmuş olabilir. Ailem olayı doğruladığı takdirde ilk hikâyeden daha inandırıcı gelebilir. Yine de yalan söyleyip söylemediğimi bilemezsiniz.

Bana inanır mıydınız? Tanrı'nın size bunu emrettiğini söylesem bana 10.000 Dolar verir miydiniz?

Hâlâ iddiamı doğrulayacak yeterli kanıt yok çünkü ailemin yalan söylüyor olması çok muhtemeldir.

Senaryo 3:

Sahte olduğunu bildiğiniz başka bir iddia örneği... Size şunları söylesem bana inanır mıydınız?

"On dakika önce, siz bu yazıyı okurken olanları hatırlıyor musunuz? Hatırlayın, birden oda sallanmaya başladı, tavan açıldı, gökyüzü göründü ve birlikte Tanrı'nın gürleyen sesini duyduk. Beni peygamberi ilan etti. Sonra oda normale döndü ve siz okumaya devam ettiniz. Hatırlıyorsunuz, değil mi?"

İnandırıcı mı?

Bu tür iddia tamamıyla farklıdır. Önceki iki senaryonun gerçek olma olasılığı vardı. Onları kabul etmediniz çünkü doğrulanamıyordu. Ama bu üçüncü senaryoya inanmanız mümkün değildir. Olmadığını bildiğiniz bir şeyin başınıza geldiğini ileri sürüyorum. Böyle bir şey olmadığı için, yalan söylediğimi biliyorsunuz. Sizi ikna edemem.

İnsanlar sahte oldukları belli olan iddiaları kabul etmez, özellikle önemli sonuçları olanları...

SİNAY: İMKANSIZ BİR KANDIRMACA

Sinay'daki vahiy parlak bir kandırmaca olabilir miydi? Milyonlarca insan Tanrı'nın onlara konuştuğu yalanıyla kandırılabilir miydi?

Bunu gözünüzde canlandırın. Moşe dağdan iniyor ve diyor ki: "Bugün hepimiz Tanrı'nın konuştuğunu duyduk, hepiniz Tanrı'nın ateşin arasından gelen sesini duydunuz..."

İnsanlar bu masala nasıl cevap verirdi?

"Moşe sen ne diyorsun? Dağdan inip de Tanrı'nın sana göründüğünü söyleseydin sana inanabilirdik ama şimdi yalan söylediğini biliyoruz çünkü öyle bir şey olmadı. Tanrı'nın bize ateşin arasından filan konuştuğunu duymadık!

Eğer Sinay Dağı'nda vahiy gerçekleşmediyse Moşe'nin herkesin yalan olduğunu bildiği bir iddiayı sürdürebileceğini düşünmek mantıksız olur.

VAHİY DAHA İLERİKİ BİR TARİHTE İDDİA EDİLDİ

Belki de bu kandırmacaya tarihin daha ileriki bir döneminde yeltenildi. Belki de ulusal vahiy iddiası Sinay'da değil de 1.000 yıl kadar sonra ileri sürüldü. Belki de, lider Ezra diyelim, sahnede görünür ve Tanrı tarafından yazıldığı ve çok uzun zaman önce Sinay'da kalan bir halka verildiği söylenen bir kitap getirir.

Hiç kimse böyle bir yalanı yutturabilir mi? Örneğin size şunları söylesem inanır mıydınız?

"Size çok az bilinen ana gerçek bir olayı aktarmak istiyorum. 1794 yılında, yani 200 yıldan uzun bir zaman önce, Kuzey Amerika kıtası Mayıs ayında arasında esrarengiz bir şekilde denizin dibine çöktü. Kıta aylar boyunca suyun altında kaldı ve insanlar, hayvanlar ve bitkiler nasıl olduysa kendilerini bu farklı koşullara kendilerini uydurdu. Derken 31 Ağustos'ta kıtanın tamamı yüzeye çıktı ve her şey normale döndü."

Doğru söyleme olasılığım var mı? Ya da yalan olduğunu biliyor musunuz? Ne de olsa çok uzun yıllar önce oldu. Olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz? Bekli bir ara okulda öğrendiniz de sonradan unuttunuz.

Ama Kuzey Amerika'nın yüzlerce yıl önce batmadığını biliyorsunuz. Basit bir nedenden ötürü: batsaydı, duymuş olurdunuz. Öylesine benzersiz ve şaşırtıcı, milyonlarca insanın tanık olduğu, tartıştığı, nesilden nesle aktardığı bir olay, tarihin bir parçası olurdu. Kimsenin duymamış olması, hikâyenin doğru olmadığı anlamına gelir, dolayısıyla da kabul edilemez.

Büyük önem taşıyan ve çok sayıda tanığı bulunan bir olay, kandırmaca şeklinde sürdürülemez. Gerçekleşmemiş olsaydı herkes yalan olduğunu anlayacaktı çünkü kimse ondan söz edildiğini duymamış olacaktı. Başka bir deyişle eğer böyle bir olay tarihin bir parçası olarak kabul edilmişse, gerçekten olmuş demektir.

Bir an için Sinay Dağı'ndaki vahyin gerçekten kandırmaca olduğunu varsayalım; Tanrı Tora'yı yazmadı. O halde Sinay'da vahiy binlerce yıl boyunca nasıl ulusumuzun tarihinin parçası olarak kabul edildi?

Diyelim ki Ezra günün birinde elinde bir yazı rulosu ile göründü.

"Elinde ne var Ezra?"

"Bu Tora'dır."

"Tora mı? O da ne?"

"Kanunlar, tarih ve öykülerle dolu şaşırtıcı bir kitap. Bir göz at istersen."

"Çok güzel Ezra. Bunu nerede buldun?"

"Kitabı açarsan görürsün. Bu kitap binlerce yıl önce atalarımıza verilmişti. Üç milyon insan Sinay Dağı'nda Tanrı'nın konuştuğunu duydu! Tanrı herkese göründü, kanununu ve talimatlarını verdi."

Böyle bir iddiaya nasıl cevap verirdiniz?

İnsanlar Ezra'ya tuhaf tuhaf bakıp şöyle diyecekti.

"Olur mu böyle şey? Olabilecek en önemli olaylardan birini anlatıyorsun ve atalarımızın başından geçtiğini iddia ediyorsun. Neden daha önce bunu duymadık?

"Çok uzun zaman önceydi. Tabii ki duymayacaksınız."

"Hadi canım! Büyükbabalarımız ulusumuzun tarihindeki en önemli olayı bize aktarmaz mıydı? Bütün bir ulusun, 3 milyon insanın Tanrı'nın konuştuğunu duyduğunu ve Tora adlı bir kitabı verdiğini söylüyorsun ama hiçbirimiz bunun sözünün edildiğini duymadık. Yalan söylüyor olmalısın."

Nasıl ki bir kıtanın battığı şakasıyla kimseyi kandıramazsanız, bütün bir halkı atalarının insanlık tarihinde benzersiz bir olaya tanık olduklarına da inandırmak için de şaka yapamazsınız.

Binlerce yıl boyunca Sinay, Yahudi tarihinin merkezi olarak kabul edilmiştir. Başka türlü bunu açıklamak nasıl mümkün olur?

Bir halka böyle bir iddiayı kabul ettirmek ancak gerçekten olduysa mümkündür.

SİNAY: YEGANE ULUSAL VAHİY İDDİASI

Tarih boyunca on binlerce din Tanrı'nın kendisine konuştuğunu inandırmaya yeltenen bireyler tarafından başlatılmıştır. Bütün dinler temelde aynı başlangıca dayanır: kutsal bir kişi yalnızlığa çekilir sonra halkına geri döner, kişisel bir vahye tanık olduğunu ve Tanrı'nın onu peygamberi atadığını ilan eder.

Böyle bir iddiada bulunan birine inanır mıydınız? Doğru olup olmadığını kimse bilemez. İddia, doğası gereği doğrulanamaz. Bu kişi mucizeler yapsa bile gerçek bir peygamber olduğu anlamına gelmez çünkü mucizeler hiçbir şeyi kanıtlamaz. Gerçek olduklarını varsayarsak bile, o kişinin birtakım güçlere sahip olduğunu gösterirler. Peygamberlikle bir ilgileri yoktur.

Maimonides şöyle yazar:

Yisrael Moşe'ye gerçekleştirdiği mucizelere dayanarak inanmadı. İnanç mucizelere dayanırsa, akıllarda bu mucizelerin büyü ya da sihirbazlıkla yapıldığı kuşkusu var olacaktır.

Öyle ise Moşe'ye neye dayanarak inanıldı? Sinay'da, kendi gözlerimizle gördüğümüz ve kulaklarımızla duyduğumuz, başkalarının tanıklığına dayanmayan vahiy ile... (Mişna Tora - Tora'nın Temeli 8:1)

CESUR BİR KEHANET

Hepsi tarihte kaydedilmiş, bilinen 15.000 din vardır. Neden hepsi kişisel vahiy iddiasına dayanır? Biri dininin kabul edilmesini isterse neden en inandırıcı iddiayı, yani ulusal vahiyi ileri sürmesin? Bu çok daha güvenilir olmaz mı? Tanrı'nın herkese geldiğini ve bütün topluluğa filan şahsın peygamberi olduğunu söylediğini iddia etmek niteliksel olarak daha iyi değil midir?

Neden Tanrı bir ulusla tüm ilişkisini tek bir insan aracılığı ile kursun? Hiçbir doğrulama olanağı bulunmayacak, buna rağmen bir ulus körü körüne inanca dayanan bütün bir talimatlar sistemine uysalca itaat edecek.

Yahudilik tarih kayıtlarında iddiaların en iyisini ileri süren yegâne dindir: herkes Tanrı'nın konuştuğunu duydu. Başka hiçbir din ulusal vahiy deneyimini iddia etmez. Neden?

Dahası, Tora'nın yazarı tarih boyunca asla başka bir ulusal vahiy iddiasının olmayacağı kehanetinde bulunmaktadır!

"Senden önceki eski zamanlara sor, Tanrı'nın yeryüzünde insanı yarattığı günden, gökyüzünün bir ucundan diğerine: hiç böylesine büyük bir olay oldu mu, böyle bir şey duyuldu mu? Tanrı'nın sesini ateşin arasından duyup da hayatta kalmış olan başka bir halk var mı? (Devarim 4:32-33)

Varsayalım ki Tanrı Tora'yı yazmadı ve yazarı bir grup insanı sahte bir ulusal vahiy iddiasıyla kandırmayı başardı. Kitabında yazar, tarih boyunca hiç kimsenin benzer bir iddia ileri sürmeyeceği kehanetinde bulunmaktadır. Bu demektir ki gelecekte bu tür bir iddiada bulunulursa kehanetin sahte olduğu ortaya çıkacak ve dini sonra erecektir. Bir din oluşturuyorsanız, öngöremediğiniz bir şeyi yazmazsınız.

Yahudiliğin Sinay Dağı'ndaki iddiası dışında hiçbir ulus bu tür bir ulusal vahiy iddiasında bulunmamıştır.

İki başlıca soruyu özetleyelim:

1. Tarihte kayıtlı olan ve bilinen 15.000 din arasında neden Yahudilik iddiaların en iyisi olan ulusal vahiy iddiasını ileri sürmektedir? Neden diğer bütün dinler kişisel vahiye dayandırmaktadır?

2. Eğer Yahudilik gerçekten başarılı bir kandırmaca örneği olsaydı, başkaları da onu taklit ederdi. Öyle ise neden Tora'nın yazarı başka hiç kimsenin benzer bir iddiada bulunmayacağı kehanetinde bulundu?

Her iki sorunun da basit bir yanıtı vardır. Ulusal vahiy, oluşturamayacağınız bir olaydır. Kimseyi bununla kandıramazsınız. Ancak gerçekten olduysa bu iddiada bulunabilirsiniz.

İddia doğru ise halk zaten bildiği bir şeyi kabul edecek ve buna inanacaktır. Ya kendileri tanık olmuştur, ya da ataları, ulusun tarihinin bir parçası olarak nesilden nesle aktarmıştır.

İddia sahte ise kimseyi ikna edemeyeceksiniz.

Dolayısıyla başka hiçbir din iddiaların en iyisini ileri sürememiştir. Kimse ulusal vahiy kandırmacasında bulunamaz.

Daha da ilginci diğer başlıca dinlerin Yahudilerin Sinay'daki vahini kabul etmesi, Moşe'nin Beş Kitabı'nı kutsal kitaplarına dahil etmesi ve Sinay vahiini dinlerinin kilit bileşeni olarak onaylamasıdır.

Neden kendi dinlerini oluştururken Yahudi iddiası üzerine kurdular? Neden vahiyin gerçekten olduğunu inkar etmediler?

Çünkü ulusal vahiyin uydurulamayacağını biliyorlardı. Bu yüzden gerçekliliği hiçbir zaman inkar edilemez.

Şimdi Tora'nın Yazarı'nın neden güvenle tarihte başka bir ulusal vahiy iddiası olmayacağı kehanetinde bulunduğunu anlıyoruz. Tanrı sadece bir kez olacağını biliyordu: 3.000 yıldan uzun bir zaman önce, Sinay'da.