Bir Soykırım Girişimi Olarak Purim'in ÇağrıştırdıklarıPurim olayının nirengi noktasını Aman teşkil eder. 127 eyalet üzerine imparator olan Pers hükümdarı Ahaşveroş, açıkçası, tüm eyaletleri ve eşit bir ilgi ile yönetirken, onun gözlerini özellikle Yahudiler üzerine çeken başyardımcısı ve veziri Aman'dır.

Kötü yürekli ve kan dökücü bir adam olan Aman, Yahudileri mercek altında tutup incelediğinde onu rahatsız eden iki konu ile karşılaşır. Birincisi; Yahudilerin farklı bir iman tarzı vardır. Gözle görülmeyen bir Tanrı'ya inanılır ve farklı geleneklere sahiptirler. İkincil olarak ekonomik durumları son derece iyidir. İşte bu ayırt edici özellik Aman'a batar ve soykırım müjdecisi gibi orta yere çıkar.

Pers ülkesi 127 eyaletten oluşmuştur. Hükümdar kendinden emin ve güçlüdür. Aman ikinci derecede önemli bir devlet büyüğü iken, Yahudiyi hükümdara bir tehlike imiş gibi anlatır ve tipik bir soykırım girişimi yaratılır. Aman'ın amacı ekonomik gücü geniş toplum adına, hükümdarın eline geçmesini sağlamaktır.

Bu tarihten daha geriye kayıldığı zaman Mısır olayı ile karşılaşılır. Mısır'da, Yahudi'ye karşı bir şeyler oluşturmanın başlangıcında Firavun'u görmekteyiz. Burada Firavun birinci adamdır. "Vayomer paro, lehol amo lemor", "Paro (Firavun) bütün ulusuna hitaben dedi ki" cümlesi ile başlayan uzun açıklamada Firavun'un bir kamuoyu oluşturmaya çalıştığı açıkça gözlenmektedir. Burada Firavun'un savunduğu iki nokta vardır. Yahudi çoğalmaktadır ve ekonomik durumu çok iyidir. Onların düşmanla elbirliği edip Mısır'ı terk edebileceğini ileri sürer. Ayrıca tam o devirde çok putçu dinden, tek putçu dine geçen Mısır yine de Yahudiden farklı bir dini inanışa sahiptir. Çünkü Yahudi cismani olmayan bir Tanrı'ya inanmaktadır.

Firavun ülkesindeki tek dini ve siyasi otoritedir. Elindeki iki gücü de kullanmaya karar verir. İki yol kullanır. İlki Yahudi'nin güç olarak çoğalmasını önler ve ilk doğan erkek çocukları katlettirir. Ve ikinci olarak onlara sürekli korku salıp sindirir ve asimile etmeye çalışır.

Mısır'da Yahudilere karşı oluşturulan mekanizmanın iki fazı vardır. Ekonomik ve dinsel. Mısır'ın Goşen bölgesinde oturan Yahudiler son derece varlıklıdırlar çünkü Goşen memleketin en verimli toprağına sahiptir. Sosyal açıdan asla asimile olmamışlardır ve Semavi bir Tanrı'ya taparlar.

Şuşan olayında ise olay sadece sosyal ve ekonomiktir. Fakat inançla ilgisi yoktur. 127 eyaletten oluşan Pers ülkesinde çok inanışı zaten bir araya getirmektedir, Yahudilerin ayrıldıkları nokta ülkeye entegre olmamaları ve asla asimilasyona uğramamalarıdır. Şuşan'da Yahudilerin oturdukları ülkenin kültürüne hiçbir katkıları yoktur. Yahudiliklerini açığa vurmamak gibi gelenekselleşmiş bir Yahudi tutumları vardır. Durağandırlar, fakat yine de içlerinde son derece tutarlıdırlar ve özlerinden hiç kayıp vermemişlerdir.

Purim olayından birçok yüzyıl sonra İspanya'ya göz atılacak olunursa, burada Yahudilik inanış açısından yine aynı muameleye uğrar. O dönemde İspanya'da koyu bir Katolik dönemi yaşanmaktadır. Yahudi farklı inanışa sahiptir. Sosyal ve ekonomik alanda son derece güçlüdür. Kültür açısından yaşadığı ülkeden son derece etkilendiği halde, kendisi de ülkenin kültürüne önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. Burada sosyal açıdan entegrasyon görülmekte fakat dini açıdan kesinlikle asimilasyona rastlanmamaktadır. Fakat Yahudi'nin kaderi yine değişmez, devletin dinsel bir örnekliğini sağlamak için ya din değiştirmeye zorlanırlar ya da yakılırlar. Bu sindirme ve eritme işlemi sistemli bir biçimde yüz yıl devam eder, istenen sağlanmayınca 1492'de sürgün edilirler.

Ve 1930'ların ortalarında Almanya'da yine aynı olayla karşılaşırlar. Almanya'daki Yahudi toplumunda önemli bir miktarda asimilasyon ve entegrasyon vardır. Yahudiler kendilerini her alanda Alman saymaktadırlar. O derece entegre olurlar ki Almanlar artık onları kendilerinden ayıramamaya başlarlar. Bu Almanlar için tehlike sayılmaya başlanır. Hangi kültür altında olurlarsa olsunlar Yahudiler var oldukları yerde kendi karşıtlarını yaratmışlardır. Yahudinin seçkin bir toplum oluşu özellikle Hristiyan dönemlerde belli bir düşmanlığı kazandırmıştır.

Bu dört olayı birbirleriyle karşılaştıracak olursak Mısır'da Yahudi başta direnmemiş ve sonunda köle olarak çalıştırılmıştır. Şuşan'da Yahudi yine direnmemiştir, sadece devlet katındaki dost (Kraliçe Ester) sayesinde kıyılmaktan kurtulmuştur.

İspanya'da Yahudi büyük ölçüde direnmemiş, hatta belli ölçüde din değiştirmeye bile razı olmuştur.

Almanya'da 1925 yılında yayınlanan "Mein Kampf" (Kavgam) adlı kitabında Hitler Yahudilere olan duygularını ve fikirlerini açık seçik bir biçimde ifade ettiği halde, Yahudi bunu önemsememiş ve inanmıştır. Ve İspanya'da olduğu gibi burada da entelektüel, siyasi ve ekonomik iktidar Yahudilerin elinden alınmaya çalışılmıştır.

Mısır'da ekonomik yönden aynı kaygıya rastlanmakta "Vayasimu alav sare misim..." (Ve üzerlerine vergi sorumlulukları koydular). Bu üç ülkedeki olay Yahudi ekonomik gücünün kendilerine geçirilmesi işlemidir. Çünkü ekonomik güç giderek siyasal haline gelir.

Purim olayında da aynı kaygılara rastlanmaktadır.

Sonuç olarak; en baştan en sona doğru gidildiğinde, Yahudi ister yaşadığı ülkeden kendini soyutlasın, isterse son derece somut olsun, ister kendi kabuğunda yaşasın, ister yaşadığı topluma son derece entegre olsun, yaşanılanlar asla farklılık göstermemiş, her seferinde yaşadıkları ülke içinde kazandıkları güç yüzünden (ekonomik, sosyal, kültürel) aynı işleme tabi tutulmuşlardır.

Bundan çıkarılması gereken önemli sonuçlar vardır!