Kaderimizi belirleyen ay

Elul ayı, yılın sonuncu ayı olarak bilinmekten çok, geçirdiğimiz yılın bilançosunu ve yaklaşmakta olan Roş Aşana ve Yom Kipur gibi gelecek yılımızla ilgili tüm kararların alınıp onaylanacağı önemli günlere hazırlık yaptığımız ay olarak bilinir.

Durum böyle olunca, herkes kendisini terazinin pozitif yönünde ağır bastırmak için ay boyunca manevi ve sosyal anlamda hatalarını, eksiklerini düzeltmeye başlar.

Peshischa'lı ravın değerli öğrencilerinden biri olan Rabi Şimon, Elul ayını geçirmek, Yamim Noraim'e hazırlanmak için Ravının yaşadığı semte giderdi. Maddi durumu tren biletine yetmediği için de yürüyerek giderdi.

Rabi Şimon uzun yolunda ilerlerken, tarlada çalışan yaşlı adamla torunun diyaloguna kulak misafiri oldu. Yaşlı adam torununa, "bu ay çok iyi çalış, bu ay çalışan bütün sene bereketli ürüne sahip olur" dedi. Bunu duyan Rabi Şimon sözleri aklından bir daha geçirdi, "bu ay - Elul - çalışan, bütün sene bereketli yargıya sahip olur" diye kafasına uyarladı ve titremeye başladı. Yol boyunca yaşlının bu sözlerini tekrar ederek Ravının evine doğru devam etti.

Elul ayı Tanrı ile aramızdaki kutsal bağı hem mitsvalarla, hem de Tora öğrenimiyle ve insanlar arasındaki ilişkilerimizi de pozitif yönde bir adım daha ileri atmamız gereken ay.

Ama hepimizin düzeltmesi gereken o kadar çok nokta var ki, ne de olsa bu kadar büyük bir işin altından kalkamayız deyip hiç başlamıyoruz.

Magid MiDuvna bu konuya açıklık getirmek ve bizleri ümitsizliğimizden kurtarmak için şöyle bir hikaye anlatır.

Kral huzuruna şehrin en tanınmış ve usta kuyumcusunu çağırtır. "Duydum ki, sen şehrin en usta kuyumcusuymuşsun. Senden isteğim, tüm becerilerini ortaya koyacağın, eşi benzeri olmayan paha biçilmez bir kadeh yapman." Kuyumcu bu teklif ile karşı karşıya kalınca gözleri parıldamaya başladı. Kralın isteğini yerine getirebilmek için, "Kral'dan ricam, böylesi bir kadeh için bir yıl süre, bir kilogram saf altın, üç yüz elmas ve değerli taşlar. Ayrıca kadehin tesliminde alacağım ücretten ayrı olarak, her ay bin dolar istiyorum." Kral kuyumcunun isteklerini bir bir yerine getirdi.

Şimdiye kadar hayatını normal bir kuyumcu standartlarında sürdüren bu adam, birden bire kendisini tatillerde, yenilenmiş arabalarda ve evlerde buldu. Kral'ın kadehi üzerinde çalışmaya başladıysa da, başlarda ne de olsa sürem var düşüncesiyle hafife aldı, daha sonraları ciddiyetinden daha da uzaklaşarak kadehi yapması gerektiğini tamamıyla unuttu. O artık tatillerin, lüks restoranların en tanınan müşterisiydi. Yaşam standartları artınca, kraldan aldığı bin dolar da yetmemeye başladı. Bunun üzerine kadehi yapmak için aldığı altınları, sonra da yavaş yavaş elmasları satmaya başladı. Yılın bitmesine bir ay kala, saraydan kuyumcuya bitirmesi gereken kadeh için telefon geldi, "Sayın kuyumcu, hatırladığınız gibi kralımız sizden altın kadeh yapmanızı istedi. Bu kadehi bir ay sonunda sarayımızda görmekten mutluluk duyacağız" dedi.

Kuyumcu ne yapacağını bilememeye, titremeye ve terlemeye başladı. İçine daldığı zevk dolu hayat balonu birden bire gözlerinin önünde sönmeye, sattığı altınlar ve elmaslar birer birer gözünün önünden geçmeye, pahalı tatiller ve restoranlar ise zehir tadına dönüştü.

Kadehi tekrardan yaratabilmek için sadece otuz günü vardı. Ama yeterli miktar için altınlar ve elmaslar artık yoktu. Hiç olmazsa elinde kalanla yetinecek ve bu miktar altın ve değerli taşlarla hünerlerini sergileyecekti.

Bir ay boyunca gece gündüz demeden kadehi yaratabilmek, onu rengârenk taşlarla, güllerle, çiçeklerle donatmak ve kralın değerli tuğrasını işleyebilmek için elinden geleni yaptı. Sonunda beklenenden daha küçük ama yine de gözleri kamaştıran ve eşi benzeri olmayan bir kadeh ortaya çıktı.

Kuyumcu saraya doğru yola çıktığında kadehe hiçbir zarar gelmemesi, hatta tozlanmaması için onu kâğıtlarla sardı. Saraya vardığında ise kendi zevklerine kullandığı altınların ve elmasların farkına varılmaması için dua etti.

Kuyumcu kralın huzuruna çıktı ve kadehi krala uzattı. Kadehin ihtişamı, renklerin uyumu, çiçeklerin ve altınları güzelliği herkesin gözünü büyüledi.

İşte Elul ayında yapmamız gereken budur!

Kral her ne kadar kadehin ihtişamından büyülendiyse de, kadehi hazine müdürüne gerekli ölçümlerin yapılması için uzattı. O da ne?! Kadeh bir kilogramdan çok daha hafif! Kadehin desenlerine bakınca sarayın hesabından verilen elmasların kullanılmadığı görüldü! O da ne?! Bu kraliyetin hazinesinden çalmak değil de nedir?

Kuyumcu ağlamaya, af dilemeye, kralın ayaklarına kapanmaya başladı. Kendisine bir şans daha vermesi için, yaptığı, küçük de olsa, kadehin hatırına kendisini affetmesi için yalvardı.

Kral bu kadehin kendisinde yarattığı hoşnutluğun adına onu affetti ve ona aynı miktarda altın ve elmasları tekrardan verdi. Ancak bu sefer kuyumcu yaptığını hatırlaması için kadehi sürekli olarak gözünün önüne koydu.

Roş Aşana ve Yom Kipur da budur.

Elul ayında Tanrı ile olan bağımızı daha sıkılaştırmak, onu daha da parlatmak ve ovalamak için elimizden geleni yapar ve huzuruna çıkarız. Beraha söylerken ağzımızdan fırlatırmış gibi değil, kelime kelime, tefilini bağlarken tefilin mitsvasını yaptığımızı düşünerek, bundan mutluluk duyarak, Şema söylerken ne dediğimizi anlayarak söyleriz. Diğer yandan iş hayatımızdaki tanıdıklarımızla olsun veya yakın arkadaşlarımızla olsun, ilişkilerimizi daha iyileştirmeye, alınmamaya, laşon ara yapmamaya, kızmamaya, büyüklük taslamamaya gayret ederiz.

Tüm bu çabalara rağmen, bir yıllık hesabı bir ayda düzeltmemiz hiç kolay değil. Salant şehrinin ve Musar akımının öncüsü olan Rabi Yisrael, insanın bir ay sonra sene içinde yaptığı tüm davranışların, her düşüncenin, ağzından çıkardığı her sözün teraziye konulacağını ve gelecek senesinin terazinin ağır basacağı yöne göre belirleneceğini idrak etmesinin bile Tanrı'nın huzurunda çok büyük merhamet uyandırdığını ve bereket, mutluluk ve sağlık dolu seneye yazılması için yeterli olduğunu söyler.

Ama diğer yandan insan bunun bile farkında değilse, kendisi Roş Aşana günü göklerde yargılanırken, yaptıklarının cezası belirlenirken, arkadaşlarıyla eğlenceye gidiyorsa ve tüm bunları umursamıyorsa eğer, Tanrı'nın gazabından kaçamaz.

Sonuç olarak önümüzde çok az zaman kaldı ve yapmamız gereken çok iş var. Yom Kipur günü Roş Aşana'da hakkımızda çıkan karar imzalanacak. Ne yapmamız lazım?

Rabi Yisrael bu soruyu şöyle cevaplar. İnsan bugünlerde çok kolay bir mitsvanın yükümlülüğünü üzerine alsın. Bu mitsvayı layıkıyla ve en güzel şekliyle yerine getirsin ve Yom Kipur günü Tanrı'nın huzuruna, kuyumcunun kralın huzuruna çıkarken sunduğu küçük kadeh gibi bu küçük mitsvasını sunsun.

İnsan bugünlerde herhangi bir yiyeceğe beraha söylerken onu daha yavaş ve anlayarak söyleyebilir. Birkat Amazon'u daha yavaş okuyabilir. Şema duasını daha ciddiyetle söyleyebilir. İnsan uygulanması kolay olan tüm bu mitsvaları toplamalı ve Kral'ın huzuruna çıkmalıdır.

Peki neden kolay mitsvalar? Eğer hayatımız terazideyse, teraziye daha ağır basacak mitsvalar koymamız daha akıllıca değil mi?

Bunu bir örnekle anlatalım.

Kral iki kölesinden kendisine tuğra çizmelerini emreder. Ancak birine altından, diğerine ise çamurdan. Hangisi başarısız olursa cezası daha büyük olacaktır? Tabii ki çamurdan olanın. Çünkü altından bu kadar kısa bir sürede tuğra yapmak zor bir iş ve kölenin bunu bitirememesi çok normal. Ama öte yandan çamurdan yapması gerekenin ne özürü olabilir? Bu kadar kolay bir görevi bile yapamadıysa, ne değeri kalır o kölenin?!

Bizim de daha kolay mitsvaları seçmemizin nedeni bu. Tanrı'nın huzuruna çıkacağımız zaman Tanrı bize yerine getirilmesi kolay olan mitsvaların da hesabını soracak. Elimizin altındayken onları topuğumuzla ezdik.

Tanrı'nın yardımıyla yerine getirilmesi kolay olan bu mitsvalarla teşuva yapmak, Tanrı'nın huzurunda yepyeni bir seneye mutlulukla sağlıkla ve başarılarla yazılmamamız için hiçbir sebep yok.