Haftanın Peraşası BülteniMoşe, Kenaan ülkesine on iki casus gönderir...

Lütfen Peraşa Kağıtlarını Dua Sırasında Okumayınız

               Bu Hafta İçin Saatler              

26 Sivan

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5772

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

7:12

8:29

-----

Yeruşalayim

7:13

8:30

Tel Aviv

7:27

8:32

      16Haziran

Tel Aviv

7:29

8:33

İstanbul

8:25

9:05

2012

İstanbul

8:27

9:07

Ş E L A H   L E H A

 Hatırlatmalar:

ü  20-21 Haziran Çarşamba-Perşembe: Roş Hodeş Tamuz

 

 

Bu HP .....'nin aziz ruhuna ithaf edilmiştir.

 

Peraşa Özeti (Bamidbar 13:1-15:41)

[www.chabad.org]

 

Moşe, Kenaan ülkesine on iki casus gönderir. Casuslar kırk gün sonra ellerinde devasa bir üzüm salkımı, bir nar ve bir incirle dönerek, ülkenin bereketli ve bolluk içinde olduğunu bildirirler. Ancak casusların on tanesi, ülkede yaşayanların "bizden daha güçlü" devler ve savaşçılar olduğu konusunda uyarıda bulunur; sadece Kalev ve Yeoşua, ülkenin, Tanrı'nın söz verdiği şekilde fethedilebileceği konusunda ısrar ederler.

Halk ağlayarak Mısır'a geri dönmelerinin daha iyi olacağını söyler. Tanrı, Bene-Yisrael'in ülkeye girişinin kırk yıl boyunca ertelenmesine ve bu süre içinde o neslin tümünün çölde ölmesine karar verir. Bir grup pişman Yahudi, ülkenin sınırındaki dağa çıkar ve Amalekler ile Kenaaniler tarafından bozguna uğratılır.

Menahot (un, şarap ve yağ korbanları) kanunları ve ekmek yaparken bir hamurdan bir parçanın Tanrı'ya adanması mitsvası (Hala) verilir. Bir adam çalı çırpı toplayarak Şabat'ı ihlal eder ve idam edilir. Tanrı, mitsvaları (İlahi emirler) yerine getirmeyi hatırlamamız için giysilerimizin dört ucuna tsitsit (püsküller) koymamız talimatını verir.

UZUN BİR SIRIK

[Rabi Yaakov Tauber / tannentorah.com]

 

Bir Saat İçin Kaşer

Rabi Şimşon Astropolia'nın çalışmalarından uyarlanmıştır.

 

Sıra Dışı Bir Açıklama

 

Peraşamız Moşe tarafından Erets-Yisrael'e gönderilen on iki casusun öyküsünü anlatır. Tora konunun nihayetinde ulusu umutsuzluğa sürükleyen casusların, sonraki olumsuz raporlarına rağmen, asil niyetlerle işe başladıklarını teyit etmektedir. Raşi'nin deyimiyle "onlar o saatte kaşer idiler." Raşi neden onların bir saat için kaşer olduklarını dile getirir?

Kırk Gün Kırk Sene

Tanrı olumsuz rapora inanan halkın ceza olarak Erets-Yisrael'e girmeden önce kırk sene boyunca dolaşmasına ve neslin bu süre boyunca değişmesine karar vermiştir.

Casusların Erets-Yisrael'i kırk gün boyunca enine boyuna arşınladıklarını biliyoruz. Bu hesaba göre, halk da casusların seyahatindeki her bir güne karşılık bir sene ile cezalandırılmışlardı. Böylece yolculuklarının her saati, halka başıboş dolanmakla geçen yarım aylık süreye mal olmuştur. (40 yıl = 480 ay. 40 gün = 960 saat. Dolayısıyla her saat yarım aya denk gelmektedir.)

Eksik Olan On Beş Gün

Ancak atalarımızın çölde kalış sürelerini göz önünde bulundurduğumuz zaman ortaya bir sorun çıkar. Halk Mısır'dan 14 Nisan tarihinde yola çıkmış ve Erets-Yisrael'e bundan kırk sene sonra 10 Nisan'da girmişlerdir. Bu hesaba göre, toplam kırk yıllık yolculukta dört gün eksiktir!

Bunun yanı sıra, Tora'nın kendi ifadesine göre, Sinay'dan Erets-Yisrael'e yapılan normal bir yolculuk on bir gün sürerdi. İşin doğrusu, o on bir gün de çıkarılmalıdır, çünkü onlar cezalandırılmasalardı bile, o günlerde de yolculuk edeceklerdi.

Kırk Gün Eksi Bir Saat

Görünen odur ki, kırk yıllık karardan toplam on beş gün, yani yarım ay çıkarılmıştır. Ancak casusların ilk bir saat boyunca dürüst ve kaşer, yani iyi niyetli olduklarını düşünürseniz, bu farklı olur. O durumda, halk casusların o bir saatlik yolculuğu için cezalandırılmayacaktı ve haklı olarak toplam yolculuktan yarım ay çıkarılacaktı.

Raşi tek bir sözcükle kırk yıllık bir kararın esasında neden eksi on beş gün olduğunu anlamamızı sağlamıştır.

DEVAR TORA

 [Rabi Yaakov Menken]

[Haftanın Peraşası 5760 - Şelah Leha]

"Kalev halkı Moşe karşısında susturdu ve ‘kesinlikle (Erets-Yisrael'e) çıkıp onu miras edineceğiz çünkü kesinlikle üstesinden gelebiliriz' dedi" (Bamidbar 13:30)

Casuslar Erets-Yisrael'e yaptıkları turu tamamlamışlar; aralarından on tanesi olumsuz bir rapor vermişler ve halkın gücünün, bu ülkeye girip ele geçirmeye yeterli olmayacağını ileri sürmüşlerdi. Raşi (Rabi Şelomo Yitshaki) Talmud'dan (Sota 35a) alıntı yaparak Kalev'in "Amram'ın oğlunun (Moşe) bizim için yaptığı tek şey bu mu?" diye halka bağırdığını belirtir. Kalev'in sözleri, sanki onun da bir şikayeti varmış hissi uyandırmaktadır. Zaten Moşe'yi karşılarına almış ve şikayet "moduna" geçmiş olan halk, hemen sessizleşir ve Kalev'in kendilerini destekleyecek ne sözler sarf edeceğini merak eder. Ancak Kalev karşı takımdadır. Susan halka seslenmeye devam eder: "Bizi Mısır'dan çıkardı, Sazlık Denizi'ni bizim için ayırdı, göklerden Man yağmasını sağladı..." Kalev'in sözleri, Tanrı'nın, tüm bu olaylar sırasında Moşe aracılığıyla mucizeler gerçekleştirdiğini hatırlatır niteliktedir. Kalev "Alo Naale - Kesinlikle Çıkacağız" sözleriyle "Laalot - Çıkmak, Yükselmek" fiilini ikileyerek, "Eğer Moşe bize kendimize merdivenler yapıp göklere çıkmamızı söylese bile, bunu yapmalıyız; çünkü onun bize söylediği her şeyde kesinlikle başarılı olacağız" mesajını vermektedir.

Casuslar ve isyanları konusunu derinliğine inceleyen Rabi Moşe Feinstein, manevi gelişimin doğası ve gelişme konusunda ümitli olduğumuz takdirde ne yapmamız gerektiği konusunda iki temel ders çıkarır.

Acaba Talmud'un, yukarıda atıfta bulunulan parçasında merdivenlerden bahsedilmesinin amacı nedir? İşe merdivenleri karıştırmasa ve sadece "göklere çıkmaktan" bahsetse, konu daha az karışık olmayacak mıdır?

Rabi Feinstein, bu soruya cevaben, manevi yükseklikleri hedefleyen kişilerin, kendi paylarına düşeni yapmakla yükümlü olduklarını vurgular. İnsan olarak elimizden gelen her şeyi yaptığımızdan emin olmamız gerekir - Tanrı'ya, bize yardım edip kalan işi yapması konusunda ancak o zaman kesinlikle güvenebiliriz. Sırtımızı koltuğumuza yayıp, Tanrı'dan bizi alması için göklerden altın bir yürüyen merdiven göndermesini bekleyemeyiz - öncelikle bir merdiven yapmayı ve harekete başlamayı denemeliyiz.

Rabi Feinstein ikinci bir soru sormaktadır: Sayısız mucizeye şahit olmuş olan çöldeki neslin, böylesi bir isyanı akıllarından bile geçirebilmeleri nasıl mümkün olabilir? "Dor Dea - Bilinç Nesli" adıyla anılan, Tanrı'ya şahit olmuş olan bu nesil değil midir? Hakkında "Bir hizmetkarın Deniz'de gördüğünü peygamber Yehezkel bile görmemiştir" denilen nesil bu değil midir? Nasıl olmuş da bu kadar düşmüşlerdir?

Merdiven kavramı işte burada da konuya ışık tutmaktadır. Rabi Moşe, bir kişinin, Tanrı'ya en üst düzeyde bağlanabilmesinin ve maneviyatın zirvesine ulaşabilmesinin, bir anda gerçekleşecek şeyler olmadığını vurgulamaktadır. "İman sıçraması" diye bir kavram, Yahudi felsefesine tamamen yabancıdır. Bir anlık şevkin getirdiği sıçrama, aynı düzeydeki bir şevkle kolayca silinebilir.

Mısır'da bulundukları sürece, Yahudiler, zevk düşkünü ve ahlaksız bir toplum içinde tamamen köleleştirilmişler ve "Tuma'nın 49 Kapısı"nı geçmişlerdi. Daha sonra bu durumdan aniden alınarak aradan sadece 50 gün geçtikten sonra, Tanrı'nın Sesi'ni duymuşlar ve aksi yöne doğru hızlı bir atılımla, "Keduşa'nın 50. Kapısı"nı geçmişlerdi.

Rabi Moşe, Bene-Yisrael'in, bu denli kısa sürede gerçekleşmiş olan böylesi bir değişim sürecindeki her noktayı özümsemesinin, anlaşılacağı üzere mümkün olmadığını söylemektedir. Bu sebeple, Tanrı'nın kendilerini bir ülkeye getirecek olmasının, sadece "yol masrafını" içeren değil, bunun yanında transferler, kalacak yer, güvenlik, yiyecek, içecek ve her türlü ihtiyacın karşılanması şeklinde "Tam Pansiyon" bir "deal" olduğunu kavrayamamışlardı. Yaşadıkları tecrübeler öylesine bir şok şeklinde gelmişti ki, düşünüş tarzlarını değiştirmeleri, bu hıza yetişememişti.

Biz, üzerimize düşeni gerçekleştirmeliyiz. Gelişme konusunda çalışmalı ve gayret göstermeliyiz. Yerimizde oturup, Tanrı'nın bizi bir anda, kör edici bir ışığa çekmesini bekleyemeyiz. Aksine, bizi merdiven üzerinde, şu halimizle belki ulaşmayı hayal olarak gördüğümüz yükseklere güvenle taşıyacak olan, dengeli ve ölçülü adımlardır.

MAASE

[Talmud - Şabat 88]

Bakış Açısı

 

Bir keresinde Nikolsburg'den Rabi Şmelke "Mezeritch'in ünlü Magid'ine" bir soruyla geldi.

"Talmud bize, kişinin iyi şeyler için olduğu kadar kötü şeyler için de Tanrı'yı mübarek kılması gerektiğini söyler, bu durum insani açıdan nasıl mümkündür?" diye adam sorar. "Hahamlarımızın bize, kişinin, Tanrı'nın uygun gördüğü şeyleri şikâyet etmeden kabul etmesi gerektiğini söylemelerini anlayabiliyorum. Sonunda her şeyin bir hayır için olduğunu bile kabul ediyorum ve hayatımızda oluşan olumsuz gelişmeler için Tanrı'yı mübarek kılmamız ve O'na teşekkür etmemiz gerektiğini biliyorum. Ancak bir insan iyi olarak deneyimlediği şeylerle kötü olarak deneyimlediği şeylere nasıl aynı tepkiyi verebilir? Bir insan sevinçlerine olduğu kadar belalarına da nasıl müteşekkir olabilir?"

Rabi Dov Ber şöyle cevap verdi: "Soruna cevap bulabilmek için Anipoli'li öğrencim Reb Zuşa'yı gidip görmelisin. Ancak o sana bu konuda yardımcı olabilir."

Reb Zuşa misafirini içtenlikle ağırladı ve onun evinde rahat etmesini sağladı. Misafir sorusunu sormadan önce Reb Zuşa'nın davranışını incelemeye karar verdi. Kısa bir süre sonra, ev sahibinin Talmud'daki o kafasını çok karıştıran vecizeye örnek teşkil ettiğini fark etti. Reb Zuşa'dan daha fazla acı çeken bir insan düşünemiyordu: çok yoksul biriydi, Reb Zuşa'nın evinde hiçbir zaman yeterli yiyecek yoktu ve ailesi her türlü dert ve hastalıkla uğraşmıştı. Buna rağmen Reb Zuşa her zaman keyifli ve neşeliydi; sürekli Tanrı'ya bütün iyilikleri için minnettarlığını dile getiriyordu.

Onu sırrı neydi? Bunu nasıl başarıyordu? Misafir sonunda sorusunu sormaya karar verdi.

Bir gün ev sahibine: "Sana bir şey sormak istiyorum," dedi. "Esasında ziyaretimin amacı buydu. Bizim Rebbe bana bir cevap verebileceğinizi söyledi."

"Ne soracaktın?" diye Reb Zuşa sordu.

Misafir Magid'e sorduklarını tekrarladı. Reb Zuşa konuyu bir süre düşündükten sonra "İyi bir noktaya değindin," dedi. "Ama bizim Rebbe neden seni bana gönderdi? Ben nasıl bilebilirim? Seni acı çekmiş olan birine göndermeliydi."

Rab Şmelke cevaplanmış olan bu soru ile Magid'e döndü. Şimdi kişinin hayatında oluşan iyi şeyleri olduğu kadar kötü şeyleri de olumlu karşılaması gerektiğiyle ilgili öğretinin anlamını kavramıştı. Çünkü kişi bir İlahi emri tam bir inanç ve güvenle kabul ettiği zaman yaşanan deneyimlerde artık kötü bir şey algılamaz.

ŞABAT ALAHALARINA GİRİŞ

[Rabi Daniel Schloss - www.pidyon.org]

Şabat alahalarıyla ilgili bu yazı dizisi Mişna'da (Şabat 7:2) listelenen 39 melahaya dair temel prensipleri, Rabinik yasaklamalarla birlikte ele alacaktır. Bu dizi Şabat kanunlarını orijinal kaynaklarından öğrenmenin yerini tutma amaçlı değildir. Amaç, Şabat'ın ayrıntılı kanunlarını anlamakta, hatırlamakta ve uygulamakta yardımcı olacak bir rehber sunmaktır. Şabat çok önemli bir konu olduğundan, burada yazılanlardan uygulamasal sonuçlara varılmamalı, çıkabilecek sorularda bir Rav'a başvurulmalıdır.

Melaha 11:  OFE - FIRINDA [VE BAŞKA ŞEKİLLERDE] PİŞİRMEK (Devam)

 

Şabat gününde ısıyla yiyecek hazırlama kuralları

 

B. Pişirmeyi mümkün kılan ortam temel ısı kaynağından ne kadar uzak olmalıdır?

Pişirmenin bir melaha sınıfına girmesi, ancak doğrudan veya dolaylı ateşle mümkündür. Bu nedenle alaha, kişi bu ısı kaynağından uzaklaştıkça değişecektir.

Pişirmeye neden olan asıl ateşe bağlı seviyeler ve bunlara bağlı "pişirme" güçlerinin seviyeleri şöyledir:

1.      "Keli Rişon - İlk Kap": Doğrudan ateşin (ocağın vs.) üzerinde duran bir kap veya doğrudan bir ısı kaynağı üzerindeyken oradan yeni alınmış bir kap (ve hâlâ Yad Soledet Bo halinde [elin ona değmekten geri kaçacağı sıcaklıkta - en az 45 derece] olan bir kap), içine konan herhangi çiğ bir yiyeceği pişirme yeteneğine sahiptir ve ona "Keli Rişon - İlk kap" denir.

Eğer kişi hala ateşin üzerinde olan o kaptan yiyeceği çıkarmak için bir kepçe kullanırsa, o kepçe de "ilk kap" haline gelir. (Ama eğer kişi kepçeyi ilk kap ateşten alındıktan sonra içine sokarsa, birçok görüşe göre o kepçe "ikinci kap" sayılır.)

2.      Tora, Yad Soledet Bo halinde olan ilk kaptan, doğrudan çiğ bir yiyeceğin üzerine sıvı dökmeyi yasaklar, çünkü böyle bir sıvı, yiyeceğin dış katmanını pişirme yeteneğine sahiptir. ("İruy Keli Rişon - İlk Kaptan Dökme")

3.      Kural: İlk kaptan, soğuk ve boş olan ikinci bir kaba yiyecek döküldükten sonra, o ikinci kap, sıcaksa bile pişirme gücüne sahip değildir. Bu kurala göre, kişi herhangi bir çiğ yiyeceği o ikinci bir kaba koyabilir.

PERAŞADAN DERSLER

[Rabi Şelomo Ressler - www.weeklydvar.com]

On iki casusu gönderme kararı, Tanrı'nın daha önce Bene-Yisrael'e her şeyle ilgileneceğine dair garanti verdiği için, halkın kendisi tarafından verilmişti. Ülkeyi kendi gözleriyle görmekte ısrar etmişler ve casusları kendi rızalarıyla göndermek için onay nitelikli bir talimat almışlardı (13:2). Casuslar Ülkeye girdiler ve Bene-Yisrael'i ürküten ve Mısır'a geri dönmeleri için uyaran korkunç bir raporla geri döndüler. Ne olmuştu? Tanrı'ya olan inanca ve Onun bütün açık mucizelerine ne olmuştu? Kenaan'da olup biten her şeyin esasında bir bereket olduğunu göremeyen casuslara ne olmuştu? (1. Dev kaleler görmüşlerdi ama bu da içinde oturan insanların bir şeyden korktukları anlamına geliyordu. 2. Ölen insanlar görmüşlerdi, ama Tanrı bunu casusların geldiğini insanların fark etmemesi için ayarlamıştı, böylece insanlar ölüleri gömmekle meşgul olacaklar ve casusları fark etmeyeceklerdi vs.)

Bunun cevabı ilk hatalarında yatar. Toprağı KENDİ gözleriyle görmek istemişlerdi ve görmeleri gereken buydu. Doğru bakış açısı olmadan bazı şeyleri görmek, insanların güvendiği bir kabile lideri olsanız bile, hayatınızda sayısız mucizelere tanık olmuşsanız bile, Tanrı size sizin tarafınızda olduğunu söylemişse bile, olumlu şeylerin kötü görünmesine neden olabilir! Zararsız gibi görünen bir rica, Bene-Yisrael'in 39 sene daha çölde kalmalarına neden olan bir felakete dönüşmüştü! Ve Yeoşua'nın yaptığını (Tanrı'nın İsmini başa koymak) yapmış olsalardı, bunu doğru yapmış olabileceklerini düşünebilirdik...(Tanrı'yı simgeleyen Yod harfi, asıl ismi Oşea olan Yeoşua'nın başına eklenmişti). Bizler de dünyaya ve kendi hayatlarımıza bakıp Tanrısız ve Torasız yaşadığımızı düşünebiliriz ve bu çok kötü görünmeyebilir. Ama sonunda daireler halinde başıboş dolaştığımızı ve doğa ile arzularımızın kölesi olmamızı sağlayan "özgür" olmanın bizim kararımız olduğunu keşfederdik. VEYA Tora'nın bize gösterdiği hedefi bulup onu hep göreceğimiz bir yere asabiliriz. O zaman, zorluklar ve diğer şeylere rağmen, doğruyu görmemiz garantili olacaktır.

Haftanın Sözü

[www.weeklydvar.com]

 

Bir duvar halısındaki tek bir iplik, rengi parlak olmasına rağmen, büyük tasarım içindeki kendi katkısını hiçbir zaman göremez.

 

Haftanın Peraşası'nı, t e b e r r u d a b u l u n a r a k, ölmüşlerinin ruhuna veya hasta bir yakınının şifasına ithaf etmek isteyenlerin,

 ilgililer (050 - 38 41 30) ile temasa geçmeleri rica olunur.

Peraşa kağıtları Tora ile ilgili yazılar içerdiğinden çöpe atılmamalıdır.

Lütfen Geniza'ya getiriniz.