Yazdır

Bu Hafta İçin Saatler

29 TEVET

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5784

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:15

17:35

-----

Yeruşalayim

16:21

17:40

Tel Aviv

16:34

17:36

13 OCAK

Tel Aviv

16:40

17:42

İstanbul

17:42

18:23

2024

İstanbul

17:51

18:32

İzmir

17:50

18:41

İzmir

17:57

18:48

VAERA- וארא

Aftara: Bekabetsi

 

Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Şemot6:2-9:35)

Tanrı, Moşe ile temasa geçer. "Dört kurtuluş sözü" ile Bene-Yisrael'i Mısır'ın yükü altından çıkaracağına ve Mısırlılar'ın köleleştirici işlerinden serbest kılacağına, büyük bir güç gösterisi ve sert yargılar eşliğinde Yahudiler'i özgürlüğe kavuşturacağına ve Sinay dağında onları Kendisi'ne Halk olarak alacağına söz verir. Bunun ertesinde Tanrı, Bene-Yisrael'i, Avraam, Yitshak ve Yaakov'a söz vermiş olduğu Ülke'ye getirip burayı onlara ebedi bir miras olarak vereceğini bildirir. 

Moşe ve Aaron tekrar tekrar Paro'nun huzuruna çıkıp, Tanrı adına "Halkımı salıver ki Bana ibadet edebilsinler" talebinde bulunurlar. Fakat Paro da tekrar tekrar reddeder. Aaron'un asası bir yılana döner ve Mısırlı büyücülerin sihir asalarını yutar. Tanrı bunun ertesinde Mısırlılar'a bir dizi bela gönderir.

Nil'in suları kana dönüşür, ülkeyi kurbağalar istila eder, insan ve hayvanlar bitlerin saldırısına uğrar. Vahşi hayvan sürüleri şehirlere doluşur, bir salgın hastalık evcil hayvanları telef eder, Mısırlılar'ın vücutları, acı veren çıbanlarla kaplanır. Yedinci belada göklerden buz ve ateşin bir arada bulunduğu yıkıcı bir dolu yağar. Buna karşın Paro'nun inadı sürer ve Tanrı'nın daha önce Moşe'ye bildirmiş olduğu üzere, Bene-Yisrael'i salıvermeyi reddeder.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf

KURBAĞA İLE UĞRAŞMAK

Mısır üzerine gönderilen belalardan yedi tanesinin işlendiği peraşamızda ikinci bela olan “tsefardea – kurbağa istilası” ile ilgili ilginç bir Midraş vardır. Tanrı cezanın başlangıcında büyük bir kurbağanın Nil nehrinden çıkmasını sağlar. Mısırlılar mızrak ve oklarla kurbağayı öldürmeye çalışırlar. Ancak kurbağanın içinden çıkan milyonlarca kurbağa Mısır ülkesini istila eder. Mısırlılar kurbağaya vurdukça kurbağa üretiminin sayısı o kadar artar.

Hepimizin aklına gelen soru Mısırlıların durumun kötüleştiğini görmelerine rağmen neden hala kurbağayı vurmak konusunda ısrar ettikleriyle ilgilidir. Ona vurdukça kurbağalar çoğalmaktadır. O halde neden Mısırlılar buna “dur” diyememişlerdir?

Öfke ve çözümsüzlük: Bu soruya farklı cevaplar vermek mümkündür. İlk cevabımız öfkenin sonuçlarıyla ilgilidir. Öfke etkisini göstermeye başladığında duyular kaybolmaya başlar. Bunun kaybı da mantıksız hareketleri beraberinde getirir. Durum daha da kötüleşse bile öfkeyle vurmaya devam ederiz. Çünkü öfke bizim kontrolümüzü ele geçirmiştir.

Bazen çözümsüzlük içinde olduğumuzda herkes asıl çözümün anahtarının kendisinde olduğunu etrafındaki kişilerin de çözümsüzlüğün nedeni olduğunu farz eder. Mısırlıların kapıldığı duygu da bundan farklı değildir. Herkes kendi yöntemiyle bu kurbağayı bertaraf edeceğini zanneder ve etrafındakileri küçümser. Halbuki attıkları her adım durumu kötüleştirmekten başka bir işe yaramamıştır.  Hepimize tanıdık geldi mi? Evet. Çünkü çoğumuz Mısırlılar gibi yapmaya devam ediyor ve kurbağaya oklarımızı fırlatıyoruz. Durum kötüleşse de yaptıklarımız değişmiyor.  

Yaşantılarımızı düşünelim mi? Çoğumuz her şeyi doğru yapabileceğimizi, her şeye gücümüzün yeteceğini düşünerek bir şeyler yapmaya devam ediyoruz. Ancak asıl olan bir süre sonra o kadar şaşkına dönüyoruz ki sanki yaşamıyor gibi davranıyor hayatımızı robot gibi devam ettiriyoruz.  

Neler yapıyoruz? Bir kısa mesaj sonra bir tane daha. Telefon görüşmeleri arasında sosyal medya gruplarına cevap yetiştirme. Başka bir uygulamayı indirme arada bir iki oyun oynama. Bir başka sosyal medya grubu sonra bir tane daha. Etkinlikler, toplantılar, iş gezileri, ofiste yeniden toplantı, yetmezmiş gibi akşam saatlerinde internet üzerinden toplantılar etkinlikler ve daha fazlası. Hayatı gerçekten yaşamak için zaman kalmayana kadar zamanımızı tüketiyoruz. Yani kurbağaya vurmaya devam edip daha fazla sıkıntı üretiyoruz.  

Peraşamızın hemen başlarında Tanrı sayısız vaat ile Moşe’yi Bene Yisrael ile konuşmaya gönderir. Kehanetler şahanedir. Önce fiziksel olarak kurtulacaklar, daha sonra boyunduruk kalkacak, ardından özel bir halk olacaklar ve Erets Yisrael’de süt ve bal akan diyarda huzura ereceklerdir. Halk Moşe’yi dinlemeyi reddeder. Çünkü inanılmaz büyük bir baskı altındadır. Tora bu durumu “velo şameu el Moşe miotser ruah umeavoda kaşa – ağır yük ve sıkıntılı bir ruhtan dolayı Moşe’yi dinlemediler” şeklinde verir.  

Baskı altındayken, gerçekten neyin önemli olduğunu, hayatta gerçekten neyin önemli olduğunu düşünmeyi bırakırız. Mısır'daki BeneYisrael  gibi, baskı altındaki bir kişi tam o anda sahip olduğu sorunları çözmeye odaklanır ve başka bir şey düşünemez.

Köle miyiz? Bu gün köle değiliz gibi görünüyor ama aslında birçok şeyin kölesi sayılırız. Birçok sorunla yaşıyoruz. Hayatımızı idame ettirebilmek ve iyi bir yaşam yaşamak için belli bir miktar para kazanmamız gerekiyor. Bunun için işimizde yükselip bunu hak etmek için de çok çalışmak şart. Çocuklarımızın iyi eğitim almaları için okula göndermek gerekiyor ki günümüzde bu hiç de kolay değil. Zamanı geldiğinde çocuklarımızın iyi bir evlilik yapmalarını istiyoruz bu da günümüz şartlarında her gün daha da zor oluyor. Bu listeyi uzatmak hepimizin elindedir ama her sorunu birden çözmek için çaba harcadığımızda sadece zamanı tüketiyoruz. Şimdi yaşamanın zamanıdır bunun için de kendimize fırsat yaratmamız gerekir.

Kurbağa ile uğraşmak: Bugün, sahip olduğumuz stresler, sorunlar, baskılar ve zorluklar ne olursa olsun, tam da bu an, hayatın tadını çıkarma ve hayata anlam katma zamanıdır.   Bugün eşimizle, çocuklarımızla, Tanrı ile bağ kurma günüdür.  Bunu yapmak için, çılgınca "kurbağayı dövmeyi", her şeyi yapmamız gerektiğini düşünmeyi ve her şeyi yapmamız gerektiğini düşünerek kendimizi kandırmayı bırakmalıyız.

Bazen bizden bir şey istendiğinde “çok meşgulüm” deriz. Aslında kişi bunu diyorsa ondan ne isteneceğini ve bu isteği nasıl yapacağını bilmediği için endişe duyduğu anlamına gelir. Zamanını nasıl düzenleyeceğini bilemediği için bu kaçamak cevap en iyi kaçış yollarından biridir. Eğer yapamayacağı bir şey ise “ne düşünürler” korkusu ile “hayır” demekten çekiniyor demektir. Yaşam tarzını değiştirmek istemediği veya kendini zorlamak istemediği zaman kullanılan bir bahanedir. Yani meşgul olmak veya bunu söylemek marifet değildir.  

Kurbağa ile uğraşmayı bırakalım. Kendimize stres yaratmak için çaba göstermeyelim. Bu dünyaya “sınırlı” bir süre için gelen bizler hayatımızı anlamlı kılabilmek için adımlar atalım. Bu “sınırlı” süreyi verimli, huzurlu ve güzel yaşayabilmek için bir şeyler yapalım.

DİVRE TORA
Rav Albert Gerşon

Bu haftaki peraşamızda Akadoş Baruh u Moşe'ye ve Aaron'a  firavuna konuşmalarını emretmiştir. Aaron Firavuna konuşacak ve şöyle diyecektir "Çünkü Firavun seninle konuşacak, diyecek ki, Sana bir işaret  ver ve sen Aaron'a dedin ki, değneğini al ve Firavun'un önüne at, bir yılan olsun" ve Tora  bize durumun gerçekten böyle olduğunu söyler "Ve Moşe  ve Aaron Firavun'a geldiler ve Tanrı  emrettiğinde bunu yaptılar ve Aaron asasını Firavun'un ve hizmetçilerinin önüne attı ve bir yılan  olmasına izin verdi. Ve Firavun da bilge adamlara ve büyücülere seslendi ve onlar da aynı hareketi  yaptılar, evet ve asalarından birini yere attılar ve yılan oldular ve Aaron'un asası onların değneklerini yuttu. Ve Gemara Şabat'ta şöyle der: "Rabi Elazar mucize içinde mucize dedi" ve Raşi'nin burada yazdığı gibi, "Asa eski haline geldikten sonra onların asalarını yuttu."‎

‎Hatam Sofer, değneği bir yılana  dönüştürürken, Firavun'un Tanrı'nın elinde bir değnek olduğuna dair temel bir ifade olduğunu şu  sözlerle açıklar: "Ona, şu anda ininde yatan büyük bir yılanın Bene Yisrail'de avlaması için ona verdikleri bir değnekten başka bir şey olmadığını ima edin." Ve Rabi Yaakov Ariel Shlita burada insanın kaderi ve rolü hakkında derin bir tartışma olduğunu açıklıyor. Mısırlılar, insanı, tek amacı ve işlevi onun ihtiyaç ve arzularını tatmin etmek olan bir tür yılan olarak gördüler. Moşe  ve Aaron ise insanı bir değnek, yani Tanrı'nın dünyadaki isteğini yerine getirmek için tasarlanmış Tanrı'nın elinde bir araç olarak görürler.‎

‎Mısırlılar, insanı bir değnek olarak gören kavramı küçümsediler, çünkü değnek kuru bir ağaçtır. Kendine ait bir yaşamı yoktur, sevk edenin iradesine bağlıdır, kişiliğini ifade edemez ve kendini gerçekleştiremez. Böyle bir hayatın, tek amacı başka bir elde bir kap olmak olan ölü bir asanın hayatının bir anlamı yoktur. Öte yandan Aaron, onlara Tanrı'nın elinde olmanın yılan  olamayacağı için değil, kendini isteyerek geri çevirdiği için olduğunu ve ancak bunu yaparak hayatının derin ve gerçek bir anlam kazandığını gösterir. Ve böylece Aaron asasını bir yılana dönüştürür ve şöyle der: "Tanrı'nın isteğini yerine getirsem de, bu benliğimle, neşe ve zevk kapasitemle çelişmez, sadece onları yüceltir, oysa siz Mısırlılar, yılan  ve şehvetlerinizin kölesi olmaya gebesiniz. Ve yılanı yutmak için çubuğun ucu (gerçekten olduğu) gibi.'‎

‎Avot'taki Mişna şöyle der: "Senin özgür oğlun yok, Talmud Tora ile meşgul olan biri." Ve Tiferet Yisrael şöyle açıklar: "Sadece o ne köleleştirilir ne de fizikselliğin kölesidir. Ve bu, ruhu bedensel şehvetin kölesi olmayan özgürlüktür, tek başına gerçek özgürlüktür, şehveti serbest bırakıldığında ve ruhu şehvete yazgılı olduğunda değil" – yani, insan yaratılmış olması nedeniyle köleleştirilmiştir, çünkü o Yaratıcısının kölesidir ve bu nedenle soru, bir kişi olarak kendimden daha büyük, daha güçlü ve daha yüksek bir şeyin kölesi ve hizmetkarı olup olmayacağım değil, yalnızca hizmet etmeyi seçtiğim kişidir.‎

‎Tanrı'nın iradesinden ve Tora'dan "özgür" olan bir kişi, tamamen onun arzularına, dünyevi zevklerine, gururuna ve bencilliğine köle olur. O kadar köleleştirilmiştir ki, dünyevi, anlık zevklerden zevk alır, bu zevkler ona daha büyük zararlar verse ve bu dünyadaki yaşamında zaten büyük üzüntülere neden olsa bile. İncinmiş ve kızgın, incinmiş ve kıskanç, bu şeyler ruh halini ve mevcut yaşam kalitesini incitse de. Çünkü yemek, para ve ensest şehvetinin, şeref, prestij ve takdir aşkının esiri olmuştur.‎

‎Aaron, Firavun'a şöyle der: "Biz Tanrı'nın elindeyiz ve bu nedenle hayatımızın değeri var, işimizin ve yaratılışımızın bir anlamı var, ama siz, Mısırlılar, yılanlar, tüm işiniz onurunuzu ve gururunuzu artırmak içindir ve bu nedenle yaptığınız her şey değersizdir ve değersiz olan her şey sonunda düşecektir. Dahası, Tanrı dünyayı yönettiği için ve O'nun yüceliği için yarattığı her şey olduğu için, Tanrı'nın eline düşenlerin sonu, yılanın işinden zevk almak ve yutmaktır. Ve gerçekten de sonunda olan buydu "ve sonra büyük mallarla dışarı çıktılar" ve Mısırlıların tüm parası, "Kötülüğü hazırlayacak ve doğruları giyecek" anlamında Bene Yisrail tarafından alındı.‎

‎Herkes kendine gerçek bir şekilde soracak: 'Neden köleleştirildim? Neye hizmet ediyorum? Kimin için çalışıyorum?' diye sorduğunda Rahal'ın sözlerini hatırlayacaktır: "Zamanın hizmetkarları kölelerin köleleridir ve yalnızca Tanrı'nın hizmetkarı özgürdür."‎

‎O'nun iradesine köle olmayı ve O'nun isteğini yapmayı, ihtiyaçların kölesi değil, değerlerin kölesi olmayı, İlahi ideallere tamamen bağlı olmayı ve kişisel haysiyetimize bağlı olmamayı hak edelim.‎

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: Rabilerin öğretilerinden)
Rav İzak Peres

Şabat seudalarında iki tam ekmek yoksa ne yapılabilir?

Çölde her gün yağan man gıdası Şabat yağmayacağından Cuma günleri iki misli yağmıştır. Buna “lehem mişne” adı verilir. Bunu anmak amacıyla Şabat seudalarının tümünde masaya iki tam ekmek (hala) konur. Eğer tam ekmeği yoksa matsa veya 27 gram tutarında parve kek ile  ile ikinci ekmeği tamamlayabilir. Ancak amotsi ekmeğe söylenmelidir. Buzlukta bulunan donmuş ekmek veya “pita” bu amaçla kullanılabilinir. Bunlardan hiç biri yoksa iki bütün dilim ile yapmak mümkündür ancak dilimlerin 27 gram civarında olması gereklidir.

YETMİŞ İKİ’ DEN SEÇMELER
(Rav Palaçi’nin 72 kitabı olduğu kabul edilir.)
Rav İsak Alaluf

Rabi Hayim Palaçi (Z’Ts’K’L’)’nin yine Pirke Avot üzerine yazdığı “Peulat Tsadik LeHayim kitabı da bulunmaktadır. Pirke Avot’un on ikincisi Mişna’sında İllel bizlere Aaron AKoen’in öğrencilerinden olmamız gerektiğini öğretmektedir. Bu öğrencilerin özelliklerinden biri de insanları Tora’ya yaklaştırmalarıdır. Rabi Palaçi burada öfkeli olan bir öğretmenin veya Rabi’nin öğretme konusunda yeterli olamayacağını paylaşır. Pirke Avot’un ikinci bölümünün beşinci Mişna’sı da “öfkeli olan öğretemez” derken bu görüşü destekler. Aaron AKoen ‘in öğrencileri ile ilgili olarak da Rabi Aaron’un Bene Yisrael’in yararına kullanabileceği büyük bir meziyeti olduğunun farkında olduğunu söyler. Aaron’un evden eve dolaşarak bilmeyenlere öğretmenlik yaptığını ve Tora’yı onların yaşamına adapte ettiğini Rabi Palaçi’nin açıklamalarında görürüz. Aslında bu da bizler için bir mesaj niteliği taşır.

HAFTANIN SÖZÜ

"Bu, dünyanın dört bir yanına dağılmış ama yine de tek bir aile olarak kalan bir halkın, defalarca yok olmaya mahkum olan ve yine de harabelerden yeni bir hayata yükselen bir ulusun hikayesi." (Abba Kovner)