Bu Hafta İçin Saatler

26KİSLEV

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5784

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

15:55

17:15

-----

Yeruşalayim

15:57

17:17

Tel Aviv

16:14

17:16

9 ARALIK

Tel Aviv

16:16

17:18

İstanbul

17:21

18:02

2023

İstanbul

17:22

18:02

İzmir

17:29

18:20

İzmir

17:31

18:21

VAYEŞEV-וישב

Aftara: Roni Vesimhi


8-15 Aralık 2023 Hanuka

13 Aralık 2023 Çarşamba Roş Hodeş Tevet

 

Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Bereşit 37:1-40:23)


Yaakov Kenaan'a yerleşir. En sevdiği oğlu Yosef, kardeşleri hakkında sürekli olarak eleştirel raporlar getirmektedir. Yaakov'un Yosef'e çok renkli yün şeritlerden bir gömlek yapmasının ardından, Yosef kardeşlerine görmüş olduğu bazı rüyaları anlatır ve onların kendisine duyduğu kıskançlığı arttırır. Rüyalarının ilkinde kardeşlerin bağladığı buğday demetleri, Yosef'in demetine doğru eğilmekte; ikincisinde ise güneş, ay ve onbir tane yıldız Yosef'e eğilmektedirler. Bu rüyaların verdiği açık mesaj, Yosef'in aile üzerinde hakimiyet kuracağı şeklindedir. Kardeşler Yosef'i gıyabında yargılarlar ve ölüm cezasına çarptırırlar. Yosef babasının emri üzerine kardeşlerine bakmak için Şehem'e geldiği zaman fırsat ellerine geçer, ancak araya giren Reuven'in tavsiyesi üzerine, onu öldürmek yerine bir kuyuya atarlar. Reuven'in amacı daha sonra gelip kardeşini kurtarmaktır. Bu arada Yeuda, Yosef'i kuyudan çıkararak uzaktan gelen bir Yişmaeli kervanına satmayı teklif eder. Teklif kabul edilir ve Yosef satılır. Olay sırasında orada olmayan Reuven kuyuyu boş bulunca yastan elbisesini yırtar. Kardeşler Yosef'in gömleğini, kestikleri bir keçinin kanına buladıktan sonra Yaakov'a gösterirler; Yaakov oğlunun vahşi bir hayvana yem olduğu sonucuna varır. Yaakov'un teselli bulması imkansızdır. Bu arada Mısır'a indirilen Yosef, Paro'nun Şef Kasabı Potifar'a satılır. 

Yeuda'nın oğlu Er, eşi Tamar'ın hamile kalmasını engellemesi sebebiyle erken yaşta ölür. Yeuda'nın ikinci oğlu Onan, arkada oğul bırakmayan kardeşinin yerine Tamar'la evlenir. Fakat aynı günahı işleyince o da ölür. Yeuda'nın karısı öldüğü zaman, Tamar bu aileden bir çocuk sahibi olabilmenin tek yolu olarak Yeuda'ya yönelir. Bu birliktelikten, ileride David'in ve daha ileride Maşiah'ın geleceği Perets ile ikizi Zerah doğar.

Diğer yandan, Yosef, Mısırlı efendisinin evinde önemli bir pozisyona yükselir. Yakışıklılığı, ev sahibesinin istenmeyen tekliflerine neden olur. Reddedilmeyi hazmedemeyen ev sahibesi Yosef'i, kendisini baştan çıkarmaya çalışmakla itham eder ve hapsettirir.

Yosef hapisteyken, Paro'nun orada bulunan içki sorumlusunun gördüğü bir rüyayı doğru yorumlar ve bu kişi serbest kalır. Paro'nun Unlu Mamuller sorumlusunun rüyası ise pek hayra alamet değildir; adam asılır. İçki sorumlusu, Yosef'e vermiş olduğu söze karşın, özgürlüğüne kavuştuktan sonra onu hatırlamaz. Bu Yosef için hapiste fazladan iki yıl anlamına gelmektedir.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf

ÜÇ TANE HARF

Trende yolculuk: Trene bindik ve kompartımanda veya koltuklarda tek başına bir adam biraz ileride de tek başına bir kadını gördüğümüzü varsayalım. Kısa bir süre sonra adam da kadın da belki biz de başımızı cep telefonumuza gömmeye başlarız. Kimimiz haber okur, kimimiz müzik dinler kimimiz de film seyreder. Tanıdık değil mi? Bu manzarada ilk bakışta yanlış bir şey yok gibi gelebilir. Çünkü bu yolculuk sırasında kendimizi meşgul etmek için bir şeyler yapıyoruz. 

Karmaşık sorular: Yosef'in kardeşleri ondan kurtulmak isterler ve onu boş bir kuyuya atarlar. Bu peraşamızda yazıyor. Sonra da orada bırakmak istemezler. Bir kervana satmaya karar verirler. Tora o çukur hakkında “veabor rek en bo mayim – kuyu boştu ve içinde su yoktu” ifadesini kullanır. Gemara boş kuyunun içinde zaten su olmadığının açık olduğunu söyler ve neden ifadenin böyle olduğunu sorgular. Gemara kuyuda su olmadığını ancak yılan ve akrepler olduğunu paylaşır. Yani su olmasa da Yosef’e zarar verecek hayvanlar kuyudadır. Tanrı Yosef’i bu hayvanlardan korumuştur. Ancak bu açıklama bile sıkıntılıdır. Neden Yosef’in kuyuya atılmasına Tanrı izin vermiştir de sonra ona zarar gelmesini önlemiştir. Şimdi de Hanuka ile ilgili bir soruya yer verelim:

Bilindiği gibi Hanuka Haşmonaim tarafından kazanılan zafer ve yağ mucizesinin kutlandığı bayramdır. Yunanlılar Yahudiler için birçok sıkıntı veren kararlar almışlardır. Bu kararlardan bir tanesi de Yahudilerin öküzlerin boynuzlarına “en lanu helek BeE.loe Yisrael – Yisrael’in Tanrı’sında hiçbir payımız yok diye yazılmasıdır.  Oldukça saçma. Her Yahudi’nin bunu giriş kapısına yazmalarının istenmesi akla çok daha yakındır. Öküz boynuzlarının bununla nasıl bir ilgisi olabilir?  

Son olarak, Yosef'in hikayesi ile Hanukah'ın hikayesi arasındaki gizemli bağlantıyı anlamamız için küçük bir Gematriya bilgisi verelim. Yosef sözcüğünün sayısal değeri yüz elli altıdır. Benzer şekilde “meleh Yavan – Yunan kralı” sözcüklerinin de sayısal değeri aynıdır. Zamanın kralı Antiyohus’un isminin de sayısal değeri aynıdır.  Yosef, Yunan kralı ve Antiyohus arasında nasıl bir ilgi kurabileceğiz?

Bazı çözümler: Rabinin biri bir kadınla günümüzde çocuklarımızı büyütürken karşılaştığımız benzersiz zorluklar hakkında konuşur. Kadın bıkkın bir ifadeyle "neden bu kadar zor olmak zorunda" şeklinde soru sorar. Rabi hayatın aslında zor olduğunu ve yaşarken sayısız sınav ve denemeyle karşılaştığımızı kadına söyler. Aslında hayat kolaylaşıyor gibi görünürken aslında çok daha zor bir konuma gelir. Günümüzde hayat daha kolay gibi görünür. Bir düğmeye basarak birçok işimizi halletmek mümkündür. Ancak bazen bu düğmeler bile bazı zorlukları yaşamamız adına sorunlar çıkarabilmektedir.  Çünkü her neslin belirli bir çekiciliği, bir cazibesi, zorlu bir mücadelesi vardır.   Bizim neslimizde en büyük zorluk “saçma sapan şeylere karşı gösterdiğimiz bağımlılık” olarak kaydedilebilir.

Günümüzde enerjimizi boş şeylere harcamayı severiz. Ünlülerin hayatı bizleri hiç ilgilendirmese de bazen bununla ilgili haberlere takılırız. Bazen bir filmi defalarca izleriz. Video oyunlarına, sosyal medyada yer alan vakit öldüren şeylere resmen bağımlı olduğumuzu söyleyebiliriz.   Aynı ortamda bulunan gençlerin konuşmak yerine mesajlaştığını düşünürsek ailemizle, arkadaşlarımızla konuşmak için ayırdığımız zaman gerçekten çok sınırlı kalıyor. Bu arada bu saçma yaşam şeklini sadece çocuklarla sınırlandırmamak gerekir biz büyüklerin de onlardan geri kalır yanı pek yok. Zamanla teknoloji esiri ve bu yolda tüketilen bir toplum halini alıyoruz.  

Kasım 2017'de, New York Times'ın ünlü köşe yazarı David Brooks, "Teknoloji Ne Kadar Kötüdür" başlıklı büyüleyici bir makale yazar. Ona göre kısa bir süre öncesine kadar teknoloji en havalı iş bulunması gereken yerlerin başında gelir. Ancak zamanla insanlar bu ruh halini terk etmeye de başlar. Teknoloji de sigara gibi bir bağımlılık yaratmış durumda. Bazıları bu bağımlılığı satarak milyarlar kazanırken aslında arkalarında insan enkazı bırakır hale gelirler. Yani sigara bağımlılığı gibi.  

Benzer makalelerde yer alan sıkıntılara göz attığımızda gençlerin bu bağımlılıkla kendilerini tükettiğini görürüz. Sosyal medya yalnızlığa son vermeyi vaat etse de aslında yalnızlığı arttıran ve yoğun bir sosyal dışlanma yaratır. Akıllı telefonun yaygınlaşmasından bu yana, gençlerin arkadaşlarıyla takılma olasılıkları, flört olasılıkları çok daha düşük seyretmeye başlar.

Teknoloji, hayatı daha kolay ve daha verimli hale getirmenin bir yolu olarak "havalı" bir şey olarak başlamıştır. Ama sonunda beyinlerimizi doldurur ve zamanımızı bağımlılık yaratan saçmalıklarla tüketerek gerçekten önemli olan şeylere odaklanmamızı engeller.  

Hadi bu zorlamalarla mücadele edebilmek için Yosef’in hikayesinden kendimize dersler çıkarmaya başlayalım.  

Tora Mısır’da köle olan Yosef’i tanımlarken “yefe toar vife mare – çok yakışıklı” ifadesine yer verir. Yosef gerçekten çok yakışıklıdır ancak yabancı bir ülkede kendini daha özenli olmak zorunda hisseder. Ancak bu özenme Potifar’ın eşinin dikkatini çeker ve Yosef zor zamanlar yaşamaya başlar. Hatta son gelinen noktada Yosef tam teslim olacak iken birden bire giysisini kadının elinde bırakarak kaçmayı başarır.

Bırakmayı bilmek: İlk mesajımızı burada almaya çalışalım. Belli bir noktaya geldiğimizde bırakmayı bilmemiz gerekir. Toplum bazı şeylere takıntılı bile olsa o an gelmeden önce bazı şeyleri bırakıp uzaklaşmak gerekir.   Evet bu dünyada medeni bir toplumda yaşadığımız doğrudur. Ancak zaman harcamak uğruna birçok takıntıya kafa yormak zorunda olmadığımız da açıktır. Her en yeniyi en moderni yaşamak zorunda değiliz ve buna ulaşmak için de kendimizi tüketmemiz doğru değildir. Çünkü hayatımız bütün bu teferruattan daha önemlidir. Hayatımızda neyin önemli olup olmadığının kararını verebilmek gerekir.  

Yani tren yolculuğu sırasında çok daha anlamlı şeylere kafa yormak varken vakit harcamak uğruna telefona başımızı gömmek oldukça üzücü.  Mutlaka başarmak istediğimiz bir şeyler vardır.

Hepimizin belli alışkanlıkları aşırılıkları vardır. Zamanı geldiğinde kendimizi kontrol altına almamız gerekir. Bunu yapamadığımız zaman kendimizi tüketmeye devam ederiz. Farkına vardığımızda da iş işten geçmiş olur.  

Kuyuda ne vardı? Yosef’in hikayesine devam edelim. Yosef akrep ve yılanların olduğu kuyudan sağ çıkmıştır. Mesaj açıktır. Yakında başka türlü akrep ve yılanların olduğu yabancı bir medeniyette yaşamak zorunda kalacaktır. Buradaki zehirler daha çok manevidir. Ancak Yosef burada bunlara karşı direnebileceğinin bilgisini almıştır.   

Bizim için de burada bir öğreti vardır.   Toplumdaki tüm "yılanlar ve akrepler", saçmalıklar kibir, kendini beğenmişlik tarafından "ısırılmamıza" gerek yoktur.   Bundan kaçınma yeteneğine sahibiz ve bundan tamamen kaçınmamız yapmamız gerekendir.  

Hepimiz biliyoruz. Hanuka olayında Yunanlılar bizi ortadan kaldırmak istemez. Bu noktada Purim’den olayından amaç olarak farklılaşır. Hanuka hikayesinde amaç Yahudiler’i asimile etmek, kültürlerini yok etmektir. Hatta birçok Yahudi Yunanlaşır.

Üç tane harf: Yunanistan'ın İbranice karşılığı olan “Yavan” sözcüğü her biri bir öncekinden daha uzun olan üç harfle yazılır. Yunanlılar, Yahudileri yavaş ama emin adımlarla, onlar tarafından tüketilene kadar kendi kültürlerine çekmek istemişlerdir.  

Çevremizdeki güncel kültür de bizi içine çekiyor.   Önce bir cihaz alıyor, bir uygulama indiriyoruz. Sonra bir başkasını ve bir başkasını. Sonra sıra oyunlara geliyor. Bir oyun diğerini izliyor. Bir sosyal medya hesabına abone oluyoruz. Yani açıkçası bunun esiri haline geliyoruz.  

Hem Yaakov Avinu hem de Moşe Rabenu, on iki kabileyi kutsadıklarında, Yosef'i bir öküzle karşılaştırdılar.   Yunanlılar Yahudilere, Yahudilikle hiçbir ilgilerinin olmadığını öküz üzerinde beyan etmelerini söylediler.   Yahudilerin aslında "Yosef" kavramını, yani salıverme, geride kalma ve içine çekilmeme gücünü reddetmelerini isterler. 

Ancak Hashmonaim buna karşı gelir.    Yosef’in izinden giderek Yunan kültürünün “yılanları ve akrepleri” tarafından çekilmeyi, ısırılmayı kabul etmemişlerdir.   

Hanuka mucizesi, diğer sıvılarla karışmayan tek sıvı olan yağda meydana gelir.   Bu, Haşmonaim’in büyük gücüdür.   Ayrı kalmayı bilirler ve suda batmazlar.    Bu nokta da bizim için ders niteliğindedir.

Yosef Potifar’ın eşinden son anda kaçtığında bu gücü Gemara’ya göre Yaakov’un kendisine görünen suretinden alır. Biz de benzer davranabiliriz.  Biz de ebeveynlerimizin ve büyükanne ve büyükbabalarımızın imajından güç alabiliriz. Onların zamanında daha anlamlı işlere imza attılar. Zamanlarını bizim aksimize önemsedikleri şeylere harcadılar.       

Dijital teknoloji Yunanlılar gibidir.   Küçük bir ”yud” harfi olarak başlar. Bu adım iletişimi ve bilgi paylaşımını daha kolay ve rahat hale getiren güzel ve kullanışlı bir şeydir. Bu durum biraz daha gelişerek kısa zamanda boyunu uzatır ve “vav” haline gelir. Hemen sonrasında ise gitgide büyür ve sonunda “nun sofit” olarak zirveye yerleşir.   

Yosef ve Haşmonaim bize yaşamlarımıza ışık, daha fazla netlik,  odaklanma,  güç, cesaret ve anlam getirmek için çalışmamız gerektiğini öğretirler.  Işık eklemeye, kendini uzaklaştıracak güce sahip olmaya ve hayata çok daha değerli ve önemli bir şeymiş gibi davranmaya karar verelim.

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva

Hanuka Bayramını sekiz gün kutlarız. Yalnızca bir adet yağ kavanozu kalmasına rağmen, bir mucize gerçekleşir ve kavanozun içindeki yağ ışığın tam sekiz gün boyunca yanmasına yeter. İşte bu nedenden Hanuka bayramını sekiz gün kutlarız.

Bu sekiz günlük kutlama şöyle bir espri ile dile getirilir. “Bu kadar büyük bir kutlama, bu kadarcık yağ yüzünden midir?”

Hanuka Bayramı çok önemlidir. Bu kadar önem verilmesinin nedeni, tarih boyunca insanoğlunun din özgürlüğü uğruna yaptığı ilk başarılı isyanı temsil ettiği içindir. Bu bayram bizlere inanç ve ibadet özgürlüğümüzün değerini hatırlatır.

Hanuka özünde insan hakları ile ilgili en önemli iki doküman olan Magna Carta ve İnsan Hakları Deklarasyonu görülmektedir. Ayrıca, Hanuka’da Bağımsızlık Deklarasyonundaki Makabi isyanı ile de paralellik vardır. Çünkü ilk Yahudiler dinsel hakları için savaşmasalardı, özgürlük uğruna yapılan akımların hiçbiri gerçekleşmeyebilirdi. Dolayısıyla, yalnızca Yahudiler değil, tüm insanlık Hanuka’nın bu süregelen mucizesine paydaşıdır.

Hanukiya yakarken elimizdeki tek mum sayesinde bütün diğer mumlara yanmaları için kıvılcım veririz. Kıvılcım vermek çok önemlidir. Bu önem, şimdi anlatacağım öyküde vurgulanmaktadır:

Bir demircinin yanında çırak olarak çalışmaya başlayan genç bir adam, orada maşa tutmayı, çekiç kaldırmayı, örs kullanmayı öğrenir. Bu genç adam, çıraklık eğitimini tamamladıktan sonra, kraliyet demirhanesinde işe kabul edilince sevinçten çılgına döner. Ancak, çok geçmeden genç adamın sevinci kedere dönüşür, çünkü her şeyi öğrendiği halde bir kıvılcımla ateşi tutuşturmak gibi basit bir işlemi öğrenmemiş olduğunu fark eder. En basit gözüken işi, yani kıvılcım vererek ateş yakmayı öğrenmemiş olduğundan, aletleri kullanma becerisi ve bilgisi boşunadır. 

Bu yıl, Danimarkalı Yahudilerin, Yahudi olmayan Danimarka halkı tarafından kurtarılmalarının yetmiş dördüncü yılını kutluyoruz. Halkın Nazilere karşı gösterdiği bu direnç ve cesaret Kral X Cristian’ın halka verdiği kıvılcım sayesinde gerçekleşmiştir.

Şöyle ki; 1943’de Naziler her Yahudinin David’in yıldızını taşımasını şart koşmuşlardı. Kral X Cristian bunu duyar duymaz radyoda bir bildiri yayınlar. Bizzat kendisinin yaptığı konuşmada der ki : “ Yahudi Cemaati, Danimarka halkının bir parçasıdır. Bizim Yahudi cemaatiyle hiçbir alıp veremediğimiz yoktur. Yahudilere karşı hiç aşağılık kompleksimiz yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır. Bu nedenle, şayet Yahudilerin bu sarı yıldızı takması şart koyuluyorsa, ben ve benim tüm ailem de bu yıldızı şeref göstergesi sayıp üzerimizde taşıyacağız.”

Tahmin edileceği gibi kralın bu konuşmasından sonra David’in yıldızını taşımak Danimarka’da söz konusu olmadı. Üstelik Almanlar Yahudilerin Danimarka’dan atılmaları konusunda baskı yaptıklarında pek çok Danimarkalı asker ve komutan Yahudi arkadaşlarını korumak isterken hayatlarını kaybettiler.

Söz buraya kadar gelmişken, Türk Musevilerini Nazilerin elinden kurtaran Sayın Selahattin Ülkümen, Sayın Necdet Kent, Sayın Namık Kemal Yolga’yı rahmet ve minnetle anmaktan kendimizi alamıyoruz. 

İşte Hanuka ruhu bu kıvılcımı taşıma bilincidir. Yaşamında bu kıvılcımı, ruhu taşıyan her kim olursa olsun, kadın erkek hiç fark etmez, inancı uğruna hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz. Dünya tarihine baktığımızda, her insanlık başarısının altında yatan da bu ruh değil midir?

Hanuka Bayramında söylenmesi gelenek haline gelmiş bir söz de şudur: “Ne güç ile ne de kuvvet ile, yalnızca ruhum ile” (Zeharya 4:6)

Yuda Makabi bir savaş kahramanıydı. Makabiler güç kullanarak savaşı kazandılar. Tarihin bu evresine baktığımızda, zafer kazanmak için en gerekli unsur “ruh” idi. Gerçekten de Makabilerin özgürlük ruhu ve Yahudiliğe inançlarına bağlılıkları olmasaydı savaşmak için ne cesaretleri ne de yeterince kuvvetleri olurdu. Ruh yoksa güç de yoktur; ruh yoksa insanın ya da toplumun hedefleri rüzgarlı bir günde çarçabuk dağılan bir duman gibi yok olur.

Hanuka sıkça “ışık ve karanlık arasındaki sürtüşmenin anılması” gibi tanımlanır. Gerçekten de Hanuka’yı kutladığımız günler senenin en kısa günlerini yaşadığımız bir döneme denk gelir. Geceler uzun gündüzler kısadır. Karanlık ışığın yerini almış gibi gözükür. Oysa Hanuka bayramı günlerin yeniden uzayacağını ve ışığın yeniden parlayacağını haber verir bizlere. Zaman zaman fazla iyimser gibi gelse de bu imaj özellikle bu yılki Hanuka kutlamamıza çok uygun düşüyor. Ama en sonunda ışık karanlığa galip gelecektir. Buna inanıyoruz. 

Yaşlı bir hahamın etrafındakiler ondan kendilerine son bir mesaj bırakmasını istemişler. Yaşlı haham bunun üzerine demiş ki: “ Tüm insanlara saygı duyun.” Etrafındakiler itiraz etmiş: “Tanrı’dan önce değil herhalde !? ” diye. Haham hemen yanıtlamış: “Tüm insanlara saygı duyarsanız, Tanrı’ya da saygı duymuş olacaksınız zaten.” 

Fiziksel olarak küçük ancak sembolik olarak bakıldığında olağanüstü büyük olan Hanuka ışıkları bize içimizdeki ışığı keşfetmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. Bu içsel ışığa özellikle bizim, toplumumuzun en önemlisi dünyamızın çok ihtiyacı vardır. Ancak ve ancak böylesi bir ışık insan ruhundaki karanlığı aydınlatacaktır. Ancak o zaman insanlar şu sözlerin etrafında birleşeceklerdir:

Gecenin gölgesinin içinden

Dünyamız ışığa kavuşur.

Ve her yer aydınlanır!

Bu duaya hepimiz Amen diyelim.

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: Rabilerin öğretilerinden)
Rav İzak Peres

Güneş battıktan sonra Teilim okumakta sakınca var mıdır? 

Rav Ovadya Yosef Yabia Omer kitabında sıkıntılı ve zor zamanlarda  Teilim okunmasının çok yararlı olduğunu öğretir. Burada amaç Tanrısal merhameti üzerimize çekmektir.  Gündüz saatlerinde bu merhamet düzeyi oldukça yüksektir. Bu yüzden tercihan Teilim gündüz vakti okunur. Ancak güneş batımızdan sonraki saatlerde merhamet seviyesi düştüğünden  geleneğimizde gece Teilim okunması pek önerilmez. 

Zor zamanlarda ise her zaman merhamet talebinde bulunmak amacıyla gece de okunabilir. Rav Ovadya Yosef bir yazısında gecenin yarısı yani “hatsot” sonrasında Teilim okunmasında sakınca olmadığını yazar. 

YETMİŞ İKİ’ DEN SEÇMELER
(Rav Palaçi’nin 72 kitabı olduğu kabul edilir.)
Rav İsak Alaluf

“Hayim Tehila” kitabının ön sözünde Rav Palaçi Şir AŞirim’de yer alan “eviani el bet ayayin – beni şarap evine getir” ifadesine açıklama yapar. Bu ifadenin “Sinay” dağına gönderme yaptığını öğreten Rabi açıklamasında “yayin – şarap” sözcüğünün Gematria değerinin yetmiş olduğuna dikkat çeker. Tora’nın yetmiş farklı açıklamasının olduğu bilginlerce öğretilir. Ancak “Ezor Eliyau” kitabının yazarı bazen bir pasuğun yetmişden daha fazla açıklaması olabileceğini öne sürer. Söz gelimi “Megale Amukot” kitabında “vaethanan” peraşasının ilk pasuğuna ilişkin iki yüz elli iki farklı açıklama vardır. Rav Palaçi yetmiş sayısının İsrael toplumunun her bir ferdinin yetmiş farklı şekilde Tora’yı anlayacağı ve açıklayabileceği yönünde görüş bildirir.

Buradan çıkan sonuç da önemlidir. Çünkü öğrenmemiz gereken çok fazla şey olduğunun farkında olmamız Tora öğrenimine özen gösterilmesi yönünde iyi bir başlangıç yapmamızı sağlayacaktır.

HAFTANIN SÖZÜ

"Taraf tutmalıyız. Tarafsız kalmak zalime yardım eder, mazluma değil. Sessizlik, eziyet edeni cesaretlendirir, eziyet edileni değil." (Elie Wiesel)