Bu beni düşündürdü. Tanrı'ya inanmamız nasıl emredilebilir? İnsan Tanrı’ya inanıyorsa emir gereksizdir, inanmıyorsa dinleyecek bir Emir yoktur! Temel olarak, bir kişi Tanrı'ya ya inanır ya da inanmaz. Bir komut nasıl bir fark yaratır?

Rabi David Rosenfeld yanıt verir.

Bu çok zekice bir soru. Bu konu, ortaçağ otoriteleri arasında, aşağıda özetleyeceğim ünlü bir anlaşmazlığa yol açmış gibi görünüyor.

On Emir şöyle başlar: “Ben sizi Mısır diyarından çıkaran Tanrınız’ım.  Benim önümde başkalarının ilahlarını tanımayacaksınız. Kendine oyulmuş bir suret yapmayacaksın... Onlara secde etmeyeceksin ve onlara tapmayacaksın..." 

Bu nedenle, On Emir bize açıkça Tanrı'ya inanmamızı emretmez. Sadece Aşem’in bizim Tanrımız olduğunu - bir gerçek beyanı olarak ifade eder. Buna karşın, Tevrat'ta putperestliğin yasaklanması oldukça açık bir şekilde emredilmiştir. Bununla birlikte RaMBaM 613 emri sıralarken, yukarıdaki ilk pasuğa dayanarak Tanrı'ya inancı ilk pozitif (yap denilen) emir olarak listeler.

Bununla birlikte, diğer erken dönem yetkilileri, kısmen gündeme getirdiğiniz sorun nedeniyle RaMBaM ile aynı fikirde değillerdir. Eğer Tanrı'ya inanıyorsak, bir emir amaçsız ve gereksizdir ve eğer inanmıyorsak, Tanrı'nın söylediği gerçeği O'na inanmamız da aynı derecede anlamsız olur. 

Önerilen farklı açıklamalar duydum. Birincisi, Tanrı'yı ​​"bilmek", basit inanç ve inancın ötesine geçmeyi ima eder. Sadece Tanrı'nın var olduğuna inanmak yeterli değildir. Onu bilmeliyiz. Bu, Tanrı'nın var olduğunu ve başka türlü olamayacağını kendimize kanıtlamak için çaba göstermemiz gerektiği anlamına gelir.

Aslında RaMBaM kendisi, Tanrı'nın var olduğunu "bilme" yükümlülüğünü belirttiğinde, daha da detaylandırır: Tüm evrenin - ve dünyanın - başlangıcı ve sonu olan sonlu bir yer olarak sonsuz bir İlk Nedeni olduğunu bilmeliyiz. - hem önceden var olan hem de onu sürekli olarak koruyan bir Sonsuz Varlık olmadan ne var olabilir ne de işlevini sürdürebilir. Bu Varlık, tüm sonlu gerçeklikten, yani var olan diğer her şeyden daha “doğrudur”. Diğer bir deyişle RaMBaM, bu yükümlülüğü yalnızca Tanrı'ya inanmamız değil, aynı zamanda Tanrı'nın varlığının ne olduğunu anlamamız olarak tanımlar.

Duyduğum başka bir öneri de, Tanrı'nın var olduğunu bilmenin, Tanrı'ya olan inancımızın sadece soyut bir kavram olamayacağı anlamına geldiğidir. Aktif ve pratik anlamda “bildiğimiz” bir şey olmalı. Tanrı'ya "inanmak" sadece entelektüel bir mesele olabilir.  Tanrı'yı ​​"bilmek", Tanrı'nın benim için gerçek olduğu anlamına gelir. Yaşamımla ve davranışlarımla aktif olarak ilgilenen bir Tanrı'nın var olduğunun bilinçli farkındalığıyla yaşıyorum.

Rav İsak Alaluf'un 5783 Bo Peraşası, Aklımızdan Geçenler bölümünden alınmıştır. “www.aish.com sitesinden yararlanarak yazılmıştır.