kaptan

Yoksulluk: Bir zamanlar mali çöküntüye saplanmış, borçları yüzünden çok zor durumda olan bir adam oğlu ile beraber bir dükkanın önünden geçmektedir. Oğlu birden susadığını söyleyince içeriye girerler ve adam oğluna bir şişe soda alır.  Adam çok fakir olduğunu, faturalarını ödeyemediğini ancak oğlu susadığı için bir şişe soda almak istediğini söyler ve sodanın parasını veremeyeceğini ima eder. Dükkan sahibi durumu anlar ve nezaketle bunu kabul eder. 

Neden sonra fakir adam elini cebine sokar biraz bozuk para çıkarır ve dükkan sahibine sodanın yarısını verebileceğini söyler. Dükkan sahibi takdirini sıcak bir şekilde dile getirir ve parayı alır. Çocuk oldukça şaşkındır. Parası olduğunu bilmesine rağmen neden babasının sodayı para vermeden almak istediğini dükkan sahibine söylediğini anlayamamıştır.  

Babası cevap verir: “Görüyorsun, dükkâncıya bir kutu fiyatının sadece yarısına sahip olduğumu hemen söyleseydim ve o fiyata bana verip veremeyeceğini sorsaydım, bu çok kaba olurdu.   Büyük ihtimalle bu şekilde davranmama izin vermezdi. Ancak fakir olduğumu söylediğim için bana yapılan bu jesti karşılıksız bırakmak çok doğru gelmediği için bu şekilde davrandım” der.

Bu hikaye, geçtiğimiz yıl boyunca davranışlarımızdan dolayı yargılandığımız Roş Aşana'ya hazırlanırken Elul ayı boyunca okuduğumuz Selihot dualarının anlamını açıklamak için iyi bir örnek olarak görülmektedir.  

Bir başka açıdan durumumuz fakir adamı anımsatmaktadır. Hepimiz parası olmayan adam gibi mitsvot konusunda oldukça yoksul durumdayız.   Her zaman olması gerektiği gibi davranmıyor, gerektiği gibi konuşmuyoruz. Elbette bu hiçbir şeyimiz olmadığı anlamına gelmez. Hepimiz birçok mitsvayı yerine getirmek için çaba gösteririz. Ancak hikayedeki adam gibi biz Tanrı’nın huzuruna çıktığımızda öncelikle hiçbir şeyimiz olmadığını söyleyerek merhamet bekliyoruz. Selihot dualarında kusurlarımızı kabul ederek bunları dile getiririz. Beklentilerin çok gerisinde kalmamıza rağmen yine de Tanrı’nın bizleri bağışlaması için dua ederiz. Roş Aşana günü geldiğinde ise Tanrı’nın karşısına yaptığımız azıcık mitsvot ile çıkarız. Yani yarı fiyat veya elimizde ne kadar varsa onu gösteririz. Ne mutlu bize ki Tanrı bizleri geri çevirmez ve O’na yaklaşmamız için bir fırsat daha verir.

Elul geldi:  Rabi Yisrael Salanter, kendi zamanında, hazan Roş Hodeş Elul ile ilgili “yei ratson” okunduğunda, insanların titremeye başladığını iletir.   Elul anons edildiğinde Hafets Hayim gibi olağanüstü bir Rabi’nin ağlamaya başladığı anlatılır. Bunu anlamak zor değildir. Çünkü Elul doğal olarak yukarıdaki minik hikayede anlatmaya çalıştığımız gibi bir endişe yaratmaktadır. Bizler adı geçen büyük Rabilerin seviyesinde değiliz. Ancak bu ay bizlerin gönül rahatlığını biraz bozmalı ve bizlere nereye yaklaştığımızı anlatmalıdır. Yargının başlayacağı zamanda “ödeme” zamanının geldiğini bilmeli ve buna göre hareket etmeliyiz.

Alaha bizlere önemli bir şey öğretir. Teşuva için atılması gereken ilk adımlardan biri düşünmektir. Önce düşünmeyi öğrenmeliyiz. Davranışlarımızı, yaşamımızı daha uygun ve anlamlı bir hale getirmek için neler yapmamız gerektiğini düşünmeliyiz. “Otomatik pilot” modunda yaşamayı, düşüncesizce,  hareket etmeyi bırakmalı ve işleri gerektiği gibi yapıp yapmadığımızı ciddi olarak düşünmeye başlamalıyız. İşte Elul ayı ile birlikte düşünmenin de zamanı gelmiştir.  Elul, belki de bazı şeylerin değişmesi gerekip gerekmediğini düşünmenin zamanıdır.

Kaptan geçiyor: Bir grup arkadaş kumsalda oynarken içlerinden bir çocuk kıyıya yanaşır ve merakla gözlerini ufka diker. Çocuğun arkadaşlarından ayrı kalması bir adamın dikkatini çeker ve ona bunu nedenini sorar. Çocuk geçecek bir gemiyi görmeyi beklediğini söyler. Adam buna şaşırır. Neticede gemiler kıyıya çok yakın geçmezler. Ancak çocuk kendinden emindir. Büyük bir gemi birazdan geçecektir. Adam gemiyi neden görmek istediğini sorunca çocuk onu şaşırtan başka bir cevap verir. Çocuk gemi kaptanına el sallayacak o da çocuğa karşılık verecektir. Kaptanın el sallayacağından bu kadar emin olması adamı şaşırtır ve bunun nedenini sorunca gerçek ortaya çıkar. Kaptan çocuğun babasıdır. Denizde olduğundan uzun zamandır birbirlerinden uzak kalmışlardır. Kaptan gemisini kıyıya yanaştıracaktır ve birbirlerine el sallayarak özlem gidereceklerdir.

Tanrı aslında gemi seyahatine çıkan babamızdan farklı olarak hep aynı yerdedir ancak bizim düşüncelerimiz ve eylemlerimiz tatile çıkmıştır. Bizler sene boyunca Tora öğrenir veya mitsva yaparken bile olması gerektiği kadar Tanrı’ya yakın durmayız. Elul ayında ise gemi kıyıya yanaşmaktadır. Tanrı’nın bizden istediği O’na yakınlığımızı göstermek için el sallamamızdır. 

Büyük şirketlerin hep zirvede kalmaları için çalışmalar yaptıkları sır değildir. Bu çalışmalardan biri sürekli olarak daha iyi yerlere gelebilmek için bir iyileştirme içinde olabilmektir. Bunun için çaba gösterilir ve yeni projeler üretilir. Bazıları başarılı olurken bazıları ise sonuç vermeyebilir. Ancak cesaret kırılmadan daha iyi olma çabası sürdürülür.  

Yani anlaşılacağı üzere hepimiz daha iyi insanlar daha iyi Yahudiler olmak için çaba göstermek zorundayız. Bunda başarılı olmamızın yolu, sürekli yeni adımlar atmak, işleri daha iyi yapmanın yeni yollarını denemektir.   Başarsak da başaramasak da bizden beklenen bu yolda kalıcı adımlar atabilmektir.  

Önemli olan, başarılı bir şirket gibi yeni bir şeyler deniyor olabilmektir.   Büyük, kalıcı bir yaşam değişikliği ihtimalinden korkmaya da gerek yoktur.   Yaptığımız değişiklik büyük olmak zorunda değil ve geçici olması da sorun değildir.   Sadece bir şeyler deneyebileceğimizi gösterebilmek gerekir.  Sevgi dolu Babamız “Kaptan”, bu özel Elul ayı boyunca yanımıza gelirken bunu ister.

Bir öykü ve final: Rav Shimshon Pincus Roş Aşana günü sinagogu terk ederken koridorda oturan ve ağlayan on yedi yaşında bir öğrenci görür.  Rabi çocuğun yanına gider ve neden üzgün olduğunu sorar. Genç, “Her Roş Aşana, kendisine önümüzdeki yılın farklı olacağını söylediğini, yıllar boyunca değişime hazırlandığını ancak bir türlü değişimi yakalayamadığını söyler. Genç adamın artık cesareti kırılmıştır.

Rabi Kipur savaşında yaşanan bir olayı anlatır. Bir asker yaralı bir şekilde hastaneye getirilir ve ameliyat edilir. Asker bir süre sonra taburcu edilmek istenir ama o bunu reddeder. Herkes savaş alanında son derece kritik mücadeleler verirken evde oturmayı kabul etmez. Arkadaşlarına yardım için yeniden cepheye gider. Evet asker başarılı olamamış ve yaralanmıştır ama esas olan mücadeleyi kazanmaktır. Bu yüzden savaşmaya devam etmek amacıyla yeniden cepheye gitmiştir. Yeniden denemiştir.

Hayat sonu gelmez bir mücadeledir.    Üstesinden gelmemiz gereken zorluklar vardır.   Bazen bunlarla baş eder bazen de edemeyiz. Asıl olan denemeye devam etmektir. Her düşüş yeni bir kalkışın habercisi olmalıdır. Mesele bundan ibarettir. İşte Elul budur - deneme zamanı.   Geçen yıl, ondan önceki yıl, ya da son yirmi yılda ne olduğu önemli değildir.   Önemli olan şu anda ne olduğu, Tanrı gemi ile yanımızdan geçerken nasıl davrandığımızdır. Tanrı azmimizi de, çabamızı da, iyi niyetimizi de bilmektedir.