Haftanın Peraşası Bülteni

Behukotay peraşasında Tanrı, Yisrael halkı emirlerine uyduğu takdirde, onların maddi refaha kavuşacaklarına ve anavatanlarında güvenli biçimde yaşayacaklarına söz verir...

Lütfen Peraşa Kağıtlarını Dua Sırasında Okumayınız

               Bu Hafta İçin Saatler              

24 Mayıs

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

2008

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

7:00

8:16

-----

Yeruşalayim

7:04

8:21

Tel Aviv

7:15

8:19

19 İyar

Tel Aviv

7:19

8:24

İstanbul

8:10

8:50

5768

İstanbul

8:16

8:56

B E H U K O T A Y

 Hatırlatmalar:

ü Omer sayımı devam ediyor.

ü 2 Haziran Pazartesi: Yom Yeruşalayim

ü 4 Haziran Çarşamba: Roş Hodeş Sivan

 

Bu HP  .....'nin aziz ruhuna ithaf edilmiştir.

 

 

Peraşa Özeti (Vayikra 26:3-27:34)

[www.chabad.org]

 

Behukotay peraşasında Tanrı, Yisrael halkı emirlerine uyduğu takdirde, onların maddi refaha kavuşacaklarına ve anavatanlarında güvenli biçimde yaşayacaklarına söz verir. Kendisi ile anlaşmalarını terk etmeleri durumunda sürgün edilecekleri, zulme uğrayacakları ve başlarına başka kötülükler geleceği konusunda sert bir uyarıda bulunur. Ancak "düşmanlarının topraklarında bulundukları zaman bile onları terk etmeyeceğim; onları hiçbir zaman hor görmeyecek, yok etmeyecek ve onlara Anlaşmamı bozmayacağım çünkü Ben, onların Tanrısıyım" demekten de geri kalmaz. Peraşa, Tanrı'ya verilen çeşitli antların değerinin nasıl hesaplanacağı konusundaki kurallarla sona erer.

 

DEVAR TORA

["Drasha" / Rabi Mordehay Kamenetsky - www.torah.org]

 

Saklanacak Kimse Yok

 

Bu hafta Tohaha'yı, yani önceden tüm açıklığı ile öngörülen ve Bene-Yisrael sürgünde iken başlarına gelecek bir dizi belâyı listeleyen kısmı okuruz.

 

Engizisyon anlatılarını, haçlı seferlerinin zulmünü ve Soykırım'ın dehşetini bir dinleyin. Bu olayların her biri, Tora'nın, miras aldıkları topraklardan uzak kalan asi halka yönelik sert uyarılarının gerçeğe dönüşmesidir. Tora, şehirlerin yıkılışını ve sakinlerinin açlıktan ölüme mahkûm olmalarını anlatır. Tohaha kısmının içerdiği lânetlerden bir tanesi de, düşmanlarımızdan kaçmakla ilgilidir. "...[aslında] takip eden [bile] yokken, kılıçtan kaçar gibi kaçacaklar ve düşecekler" (Vayikra 26:36) Bunu basit bir şekilde açıklamak gerekirse, Tora bize, başımızdan geçen dayanılmaz acılar yüzünden içimize işlemiş olan korkudan söz etmektedir. Sürgündeyken Bene-Yisrael, peşlerinde kimse yokken bile, en küçük bir kuşkuda kaçacaklardır. Akla bir soru geliyor: Gerçek bir takipçiden kaçmak yerine, bir hayal ürününden kaçmak daha tercih edilir değil midir? Ne de olsa, hayal ürünü olan, bir silahı bize doğru sallayamaz!

 

Bir Soykırım kurtulanının kurtuluşunun ve sonrasının şu öyküsüne bir göz atalım.

 

Al Feurstein Yeşiva'mızın malî bölümünde gönüllü olarak çalışan emekli bir iş adamıdır. Ama aynı zamanda, çalışma kamplarındaki zorlukların ve 16 yaşındaki bedenini tüketen, ancak inancını ve imanını yenemeyen ölüm yürüyüşlerinin öyküsünü anlatan bir Soykırım kurtulanıdır da.

 

Yıllarca tarif edilemez, dehşet dolu günlere tahammül ettikten sonra, savaş bitmiş ve Al, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelmişti. Akrabalarının yardımı ile kuzeninin sinagogunda bir konuşma yapması için davet edildi. Kişisel öyküsünü anlatırken ve Nazilerle sivil cellâtların uyguladıkları vahşetin tüm ayrıntılarını verirken, tüm ağızlar gerçek bir inanamazlıkla açık kaldı.  Kitle cinayetlerin ve barbarlığın haberleri ABD'ye ulaşmıştı, ama sinagoga duaya gelen bu insanlar hiçbir zaman, birer insan olan annelerden doğmuş o adamların nasıl böyle korkunç cinayetler işleyebileceklerini tüm ayrıntıları ile dinlememişlerdi.

 

Ama konuşmasından sonra olanlar Al için yaşamış olduğu dehşet ve korkuyu yüz misli arttıracak şekilde daha da üzücü oldu. Sinagogdaki birkaç ileri gelen kendisine yaklaştı. "Al, sevgili oğlum; bu anlatmış olduğun olayları görmüş ve yaşamış olamazsın. Anlaşılan yaşadığın korkunç şartlar yüzünden şoktasın. Ama ne olursa olsun, anlattığın kadar da kötü olmuş olamaz."

 

Belki de en büyük lânet, yaşanan felaketlerin yaşanmış olduğuna kimsenin inanmamasıdır. Belki de Tora'nın söz konusu lanette dile getirdiği "seni takip eden yokken" sözleri de bunu ifade etmektedir.

 

Büyük bir Roş Yeşiva kendini iyi hissetmemekten şikâyetçiydi. Bazı iş arkadaşları ilk önce onu ciddiye almadılar ve acıların bedeninden çok zihninde olduğunu söyleyerek, onunla şakalaştılar. Bu acılar daha sonra canını alacak olan hastalığın belirtisi olarak teşhis edilmeden önce, halinden şikâyet ediyordu: "Talmud, (Baba Batra 15a) [Tanah'ta adına bir kitabın mevcut olduğu] İyov'un tarihin hangi aşamasında yaşadığını ele alır. Bazıları onun Moşe zamanında yaşamış olduğunu söylerler, bazıları Hâkimler döneminde yaşadığını ileri sürerler, bazıları da Purim döneminde yaşadığını iddia ederler. Ancak, İyov'un aslında hiç yaşamadığını ve o kitapta anlatılanların sadece ders verme amaçlı bir öykü olduğunu ileri süren bir görüş de vardır."

 

Roş Yeşiva, kederle, alaycı bir yorum yaptı: "İyov hayatı boyunca büyük ıstıraplar çekti. Ama sanırım ona en çok ıstırap veren şey, işte bu son görüştür. Düşünsenize! Yaşadığı bütün acılardan ve ıstıraplardan sonra, İyov'un hiç yaşamadığını ileri süren bir görüş var!"

 

Belki Tora bu hafta başka bir lânet şeklini ima etmektedir. "Acı ve ıstırap, zulüm ve baskı olduğu zaman, yine de dünya - sanki "hiç kimse kovalamıyormuş gibi"-  acı çekenlerin yakarışlarından habersizdir ve bu da korkunç bir lânettir. Belki de bu lânet, zalimlerin açıkça ne tür insanlar olduklarının kabul edilmemesi kadar kötüdür. Çok zaman, en büyük düşmanlarımızın birer düşman olduğu kabul edilmeyebilir. Bize onların ortaklarımız oldukları ve korkularımızın sadece birer takıntıdan ibaret olduğu söylenir. Eski deneyimlerimiz bile kuşkucular, inkârcılar ve alaycılar tarafından göz ardı edilir.

 

Bizi hor görenlerin gözlerini ve kulaklarını kontrol edemeyiz, ama bu öykümüzü anlatmak ve aktarıldığından emin olmak için elimizden geleni yapmalıyız. Ve bize yakaranların acılarını ve ıstıraplarını duymak ve acıların ardındaki hayali takipçileri anlamak için elimizden geleni yapmalıyız.

 

İKİLEM

Bu kısımda bazı ikilemler ve sorular sunacağız. Bunları Şabat masasında ailece tartışma konusunun bir parçası yapabilirsiniz. Peraşa broşürünün sonunda bu soruya Yahudilik'in gözüyle verilebilecek bir cevabı bulabilirsiniz.

 

Bir arkadaşımın misafiri olarak, bana ikram edilen çorbanın son derece tatsız olduğunu fark ettiğim zaman şok oldum. Böyle bir durumda yapılacak en doğru şey nedir?

DEVAR TORA

[Rabi Eli Mansour - www.dailyhalacha.com]

 

"Eğer Hükümlerimden İğrenirseniz..."

 

Behukotay peraşası Bene-Yisrael'in Tora'ya uymadıkları takdirde, Tanrı'nın Bene-Yisrael'e göndermekle tehdit ettiği felâketlerle ilgili uyarıları içerir. Tanrı bu bölüme "Eğer Hükümlerimden İğrenirseniz..." sözleriyle giriş yapar. Dikkat edileceği üzere, burada Tanrı sadece itaat etmemekten veya mitsvaları ihlal etmekten değil, aynı zamanda hor görmekten ve nefret etmekten söz etmektedir.

 

O zaman da şu soru ortaya çıkar: Acaba gerçekten mitsvaları "iğrenç" bulanlar var mıdır? Evet, belki birçoğumuz Tora'ya olmamız gerektiği kadar bağlı değiliz. Ama nefret etmek? İğrenmek? Tora mitsvalardan "nefret" sözünü ettiği zaman, ne tip bir insanı ima etmektedir? Kim mitsvalardan nefret eder?

 

Tora belki de birçok insanın, mitsvaları daha büyük bir titizlik ve ödünsüzlükle yerine getirenlere karşı takındıkları alaycı ve hor gören tavırları kastetmektedir. Bazen insanlar, sadece diğerlerine göre Tora'ya birazcık daha yakın bir yaşam tarzını benimsedikleri zaman, küçümseme veya tiksinti ile karşılaşırlar. İnsanlar onları züppelik, gösterişçilik veya yobazlıkla suçlarlar ve onlarla hiçbir ilgilerinin olmamasını dilerler. Onlara hoşgörü ve kabul ile yaklaşacaklarına, onları reddedip alay ederler.

 

Böylece, Tora'ya bağlı yaşam tarzına karşı genel olarak takınılan ve çok tehlikeli olan alaycı ve nefret dolu bir tavır vardır. Şüphesiz, Tora uygulaması konusunda diğerlerine göre biraz daha özenli olup daha sıkı bir standarda uyanlar, henüz o seviyede olmayanlara karşı hoşgörülü ve anlayışlı davranmalıdırlar. Kişi kendinden daha az dindar olanlara karşı saygılı davranmalıdır. Ama tersi de doğrudur: Bir kişi kendisinden daha sıkı bir standardı izlemeyi tercih edenlere karşı da hoşgörülü ve saygılı davranmalıdır. Eğer Tora'ya daha üst düzeyli bağlılık seviyeleri nedeniyle insanlarla alay edersek, o zaman yaptığımız, esasında bize Tora'yı veren ve elimizden geldiği kadar mitsvalara uymamızı emreden Tanrı'nın ta Kendisi ile alay etmiş oluruz.

 

O halde, Tanrı Bene Yisrael'in "Hükümlerini iğrenç buldukları" bir dönemden söz ettiği zaman, belki de doğrudan mitsvalardan nefret etmekten değil, mitsvaları samimi bir gayret ile yerine getirenlere karşı gösterilen soğuk alaycılıktan söz etmektedir. Tanrı korusun, bu tavır peraşada tanımlanan o yıkıcı lânetlerle sonuçlanabilir. Kurallara daha sıkı itaat edenlerden nasıl hoşgörü bekliyorsak, biz de onlara nefret etmek yerine, kendilerine saygı ve takdir göstermeliyiz.

 

MİTSVA / UYGULAMA / MAase

[Rabi Şemuel Holstein - www.komemiut.org]

 

Mitsva: Tanrı'ya her gün dua etmek, Tora'nın "yap" şeklindeki bir emridir. Pasukta söylendiği gibi "O'na ibadet etmelisin". Ve geleneksel bilgilere göre bu, Tefila'yı, yani duayı ifade eder. Pasukta söylendiği gibi: "O'na tüm kalbinizle ibadet edin". Hangi ibadet kalple yapılır? Tefila.

 

Uygulama: Şulhan Aruh'ta (Orah Hayim 98) Tefila ile ilgili şunlar yazılıdır: "Dua eden kişi, kalbinde, dudaklarından çıkardığı sözcüklerin anlamlarına konsantre olmalı ve sanki Şehina'nın Huzuru'nda duruyormuş gibi düşünmelidir. Dua sırasında, aklını kurcalayan her türlü düşünceyi söküp atmalıdır - ta ki dua sırasındaki düşünceleri ve niyeti tamamen saf ve arı olana kadar. Etten kemikten bir kralın karşısında olsaydı sözlerini nasıl tek tek söyleyeceğini, bir hata yapmamak için her birini ağzından çıkarmadan önce nasıl tartacağını düşünmeli, insanın tüm düşüncelerini süzgeçten geçiren Krallar Kralı Kral, Kutsal ve Mübarek Tanrı'nın karşısında bunun kat kat fazlası özenli olması gerektiğini aklında tutmalıdır... Dua sırasında aklına yabancı bir düşünce geldiği takdirde, bu düşünce geçene kadar susmalıdır. Dua esnasında, insanın kalbini teslimiyete sevk edecek ve onu Göklerdeki Babası'na bağlayacak konulara yoğunlaşmak gerekir. Kişi, hafif başlılık içeren konuları aklına bile getirmemelidir." Rabi Moşe İserliş, Rema, bu sözlere şunları ekler: "Duaya başlamadan önce Tanrı'nın Yüceliği'ni ve insanın alçak düzeyini düşünmeli, her türlü insani zevk düşüncesini kalbinden söküp atmalıdır."

 

"Kişi, duasını, tıpkı kapıda yardım bekleyen bir yoksul gibi, yaranma gayreti içinde ve sakin bir şekilde yapmalıdır. Dua onun için sırtından atmak için can attığı bir yük gibi olmamalıdır."

 

Bet-Amikdaş zamanında ibadet korbanlar ve dua ile yapılırdı. Günümüzde korbanlar olmadığı için elimizde ibadetin sadece dua yönü kalmıştır. Bu haliyle, dua, korbanların eksikliğini de kapatacak şekilde daha kuvvetli bir biçimde edilmeli, sanki bir korban sunuluyormuşçasına teslimiyetçi bir ağırbaşlılıkla yapılmalıdır. Bir korban yapıldığı zaman çeşitli gerekliliklere uymak gerekirdi. Örneğin, niyet olmadan yapılan korban geçersizdi. Aynı şekilde dua da niyet ve konsantrasyonla yapılmalıdır.

 

Bunun yanında Tefila (yani Amida) sırasında ayakta durmak, temiz ve uygun giysiler giymiş olmak gerekir. Tıpkı Koenler'in Bet-Amikdaş'taki ibadet sırasında giymeleri gereken özel kıyafetler gibi.

 

Kişi, "Duamı büyük bir konsantrasyonla ettim. O halde Tanrı'nın bu duayı kabul etmesi benim hakkım" gibi bir düşünceye kesinlikle kapılmamalıdır. Böyle bir düşünce Tanrı Katında ona karşı sert yargıların uyanmasına yol açabilir; zira bir kişi böyle düşündüğü zaman, Tanrı Katında bu düşünce değerlendirilir, ama bu değerlendirme sadece o dua anı ile sınırlı tutulmaz ve kendisinden böylesine emin olan bu kişinin hayatı boyunca nasıl bir tavır içinde olduğu da en ince ayrıntısına kadar değerlendirilerek, söz konusu düşüncenin gerçekten elle tutulur olup olmadığı incelenir. Bu nedenle kişi böyle bir tavır içine girmemeli, bu dünyadaki her şeyin aslında Tanrı'nın hayırseverliği ve şefkatinin bir yansımasından ibaret olduğunu, insanın bunların en basitini bile hak etmek için hayatı boyunca yapacağı hiçbir şeyin yeterli olmadığını ve bir insanın Tanrı'dan bir şey dilediği zaman bunu "ben hak ediyorum" tavrıyla değil, "hak etmiyorum; ama Senin büyük iyilikseverliğinle bana bunu bahşetmeni umuyorum" tavrıyla yapması gerektiğini bilmelidir.

 

Maase: Kasabadaki küçükten büyüğe herkesin yüzündeki heyecan okunmayacak gibi değildi. Ne de olsa ünlü Rabi Yisrael Baal Şem Tov, o öğleden sonra kasabadan geçecekti. Baal Şem Tov kasabaya ulaştığı zaman, kalabalık kitle onu Minha duası için sinagoga götürdü. Duanın bitiminden sonra, tüm kasaba halkı saygıdeğer konuklarının söyleyeceği sözleri duyabilmek için toplandı. Baal Şem Tov, oradakilerin üzerinde gözünü şöyle bir gezdirdikten sonra hafif bir gülümsemeyle "Size şunu söylemek isterim ki, sinagogunuz dua ile dolup taşıyor..." Dinleyenlerin arasından hafif memnuniyet sesleri duyuldu. Baal Şem Tov sözlerine daha geniş bir gülümsemeyle devam etti: "Dualarınızı niyetsiz ve duygusuz bir şekilde ediyorsunuz ve bu halleriyle o kadar ağırlar ki göklere yükselemeyip bu duvarların arasında sıkışıp kalıyorlar!..." Sonra Baal Şem Tov, duanın ve dua sırasında konsantrasyonun önemini ele alan uzunca bir konuşmaya girişti...

 

*

 

Cesurca bir adımla, genç öğrenci Rabi Şelomo Zalman Auerbach'a yaklaştı ve "Saygıdeğer Rav'ın ruhani ibadeti nedir?" diye sordu. Öğrencinin aslında söylemek istediği, şüphesiz Rabi Auerbach gibi bir Gaon'un, bir Dâhi'nin, artık mükemmellik seviyesine ulaştığı, böyle biri için sırada hangi aşamanın olduğunu merak ettiğiydi. Ancak Rav gülümseyip ona "Şunu bil ki oğlum" dedi, "ne kadar da duanın kolay bir şey olduğu düşünülürse de, hiç de öyle değil! Tefila, büyük çabaları gerektirir. Duanın tüm sözlerine konsantre olduğum bir gün, benim için bir bayram günüdür!"

 

Rabi Şelomo Zalman Auerbach'ın yakınları, yaşlandığı zaman duasının daha da çok vakit aldığına dikkat ettiler. Bir keresinde biri bunun sebebini sordu kendisine. Rav ona şöyle cevap verdi: "Artık gençliğimde olduğu gibi tefilanın tümüne bir kerede konsantre olacak gücü kendimde bulamıyorum. Bu nedenle her berahadan önce, önceki paragrafın anlamına yoğunlaşmak için durup dinlenmek zorunda kalıyorum. Bu nedenle duam biraz daha uzun sürüyor."

 

İKİLEME CEVAP

[Rabi Mendel Weinbach / gatewaysonline.com]

 

Bir hahamın evinde yemek yerken Hafets Hayim'in başına gelen de budur. Hizmetçi, ev sahibesinin misafire saygı olarak şahsen pişirdiği çorbaya tuz atmış olduğundan habersiz olarak, her zamanki gibi çorbaya tuz atmış ve böylece çorba olması gerekenden iki kat tuzlu olmuştu.

 

Hafets Hayim hiç gözünü kırpmadan bütün kâseyi içti. Hâlbuki ev sahibi ilk kaşıktan sonra yüzünü buruşturmuştu. Misafir ev sahibinin elini kavradı ve tek bir söz etmeden çorbayı içmesini rica etti. Eğer ev sahibesi hizmetçinin hatasını görseydi, onu muhtemelen azarlayacak ve bu da uygunsuz bir anlaşmazlığa yol açacaktı. Onun yerine, Hafets Hayim bütün bu olayı sessizce geçiştirmeyi ve ev sahibesinin lezzetli çorbasına iltifat etmeyi önermiştir.

 

YAHUDİ EVİNİN TEMELLERİ

[Dini Uygulama Rehberi - Rabi Nisim Behar]

                                                                                        

Yemek Öncesinde El Yıkama Kuralları

1.             Sadece ekmek yeneceği zaman eller yıkanıp beraha söylenir. 59gr.'dan daha az miktarda ekmek yenecekse eller yıkanır ama beraha söylenmez.

2.             Eller, mükemmel derecede temiz olsa bile, ekmek yeneceği takdirde yıkanmalı ve beraha söylenmelidir.

3.             Elleri yıkamak için gerekli olan su, en az 1/8lt.'dir. Ellerimize bol su atmamız emredilmiştir, ancak suyun çok kıt olduğu bir zamanda 1/8lt. su yeterlidir.

4.             Yemek için eller şu şekilde yıkanır: Su dolu maşrapa ya da başka bir kap sağ elle sol ele verilir. Birbiri ardına sağ ele iki kere su dökülür; kap sol elden sağ ele aktarılır ve aynı şekilde sol ele iki kere dökülür. Fakat su bir başkasının eline dökülüyorsa her ele bir kez atmak yeterlidir. Eller yıkanıp Netila yapıldıktan sonra şu beraha söylenir. "Baruh Ata AD... E-loenu Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitsvotav Vetsivanu Al Netilat Yadayim". Sonra eller birbirlerine oğuşturulur ve kurutulur.

                       

Haftanın Sözü

[Rabi Yeuda A-Levi - "Kuzari"]

 

İnancımızın üç unsuru vardır: Korku, sevgi ve neşe. Kişi, Tanrı'ya, bunların herhangi biri ile yaklaşabilir.

 

Haftanın Peraşası'nı, t  e  b  e  r  r  u  d  a     b  u  l  u  n  a  r  a  k, ölmüşlerinin ruhuna veya hasta bir yakınının şifasına ithaf etmek isteyenlerin,

 ilgililer (050 - 538 41 30) ile temasa geçmeleri rica olunur.

Peraşa kağıtları Tora ile ilgili yazılar içerdiğinden çöpe atılmamalıdır.

Lütfen Geniza'ya getiriniz.