Bu Hafta İçin Saatler

 27 TİŞRİ

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5779

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

17:43

18:54

-----

Yeruşalayim

17:35

18:45

Tel Aviv

18:00

18:55

6 EKİM

Tel Aviv

17:51

18:47

İstanbul

18:25

19:05

2018

İstanbul

18:14

18:54

İzmir

18:27

19:15

İzmir

18:16

19:05

BEREŞİT- בראשית


9 - 10 EKİM 2018 ROŞ HODEŞ HEŞVAN

Peraşa Özeti

[www.chabad.org]
(Bereşit 1:1-6:8)

Tanrı evreni altı günde yaratır. İlk gün karanlık ve ışığı var eder. İkinci gün “üst sular” ile “alt suları” ayırarak gökleri oluşturur. Üçüncü gün karalar ve denizlerin sınırlarını belirler; yeryüzünden ağaçlar ve yeşilliklerin çıkmasını emreder. Dördüncü gün güneş, ay ve yıldızları yaratıp hareketlerini belirler ve onları dünya için birer zaman belirleyicisi ve aydınlatıcı olarak atar. Balıklar, kuşlar ve sürüngenler beşinci günde, hayvanlar ve en sonda insan, altıncı günde yaratılır. Tanrı yedinci günde yaratmayı durdurur ve bu günü bir dinlenme günü olarak kutsal ilan eder.

Tanrı insan bedenini yeryüzünün toprağından yoğurur ve burun deliklerinden içeriye bir yaşam ruhu üfler. Başta İnsan tek kişi olarak yaratılır. Fakat sonra “insanın tek başına olmasının iyi olmadığını” söyleyen Tanrı, insanın bir “tarafını” alır ve erkek ile kadın yaratılmış olur. Tanrı bu ikisini evlendirir.

Adam ve Hava, Eden bahçesine yerleştirilir ve “İyi-Ve-Kötüyü-Bilme Ağacı”nın meyvesinden yemeleri yasaklanır. Yılan, Hava’yı bu emri ihlal etmeye teşvik eder; Hava bu meyveden yer ve kocasına da yedirir. Günahları sebebiyle, insanoğlunun ölümlü olmasına karar verilir; kaynağı olan toprağa geri dönecektir. Ayrıca bir şeyi elde etmek için çok çaba göstermek durumunda kalacaktır. İnsan, Eden bahçesinden kovulur.

Hava iki oğul doğurur: Kayin ve Evel. Kayin, Evel ile tartışmaya girer ve sonunda onu öldürür. Tanrı onu sürekli göçebe yaşamaya mahkûm eder. Adam’ın üçüncü bir oğlu olur: Şet. Şet’in soyundan gelen, Adam’a göre onuncu nesildeki kişi Noah’tır. Kendi dönemindeki yozlaşmışlığa katılmayan Noah, Tanrı’nın gözünde beğeni kazanır.

Zahor Et Yom Aşabat – Şabat Gününü Hatırla

Bu sene broşürümüzde Şabat günü ile ilgili bir başlığa yer vermek istedik. Yahudiliğin en önemli temeli olan Şabat günü binyıllardır Yahudi toplumunu ayakta tutan en önemli kavram olmuştur. Şabat’ı hatırlamak ve korumak için yapılması gerekenleri, Şabat gününün önem ve gizemlerini bu başlık altında paylaşmaya çalışacağız. Bazen Şabat Tefila’sından bir bölümü açıklayacak bazen de Şabat geleneklerini görmeye çalışacağız. Bazen de Şabat sofranızda paylaşacağınız bir öykü aktaracağız.  Şabat gününü koruyarak ebedi Şabat olan Geula’nın günlerine erişmek dileği ile…

Haftanın Sözü

“Tsedaka yani hayırseverlik insanın icraatı ile dünyamızda gelişecek, Tanrı katında ise sonsuza kadar korunacaktır.”(Rav Moşe Benveniste (Z’’L)’nin ifadelerinden.)

Mi-Draş Yitshak

Rav İsak Alaluf
AĞAÇ, MEYVE VE ETROG

Besimana Tava. Yine ve yeniden Tora’yı okuma ve öğrenme fırsatı veren Tanrı’ya şükranlarımızı sunarak en baştan Bereşit diyerek sohbetimizi açıyoruz. Peraşamızda işlenen ilk günaha odaklanarak durumu daha yakından görmeye çalışacağız.

Tanrı Adam’a her ağaçtan yiyebileceğini ancak “ets adaat” dediğimiz ağaçtan yememesi gerektiğini yediği gün öleceğini bildirir. Henüz Hava yaratılmamıştır ancak yaratıldıktan sonra yılan ile olan diyaloğunda Hava’nın bu konuda bilgi sahibi olduğunu görmek mümkündür. Büyük bir ihtimalle bu uyarı kendisine Adam tarafından yapılmıştır. Raşi’nin görüşüne göre Yılan Hava ile olan diyaloğuna provokatif bir giriş yapar ve ağaçlardan yemediklerini iddia eder. Bu doğru değildir. Amaç Hava ile olan diyaloğu devam ettirmek ve onu tuzağa çekebilmektir. Burada Hava’nın yapacağı en iyi hareket bu doğru olmayan provokatif soruyu geçiştirmek ve yola devam etmektir. Bu durumda yılan onu tuzağa çekecek konuşmasına devam edemeyecektir. Ancak Hava tuzağa yakalanır sorunun doğru olmadığını kanıtlarcasına yılana konuşmak için fırsat tanır. Bu uzayan konuşma onu önce tuzağa sonra da günaha çeker.

Her sene okuduğumuz ve aşina olduğumuz bu hikayede gözden kaçan önemli bir detay vardır. Tanrı Adam ile olan konuşmasında “ağaç” kavramından söz etmektedir. Bu konuşmada “pri – meyve” kavramı yoktur. Zaten ağaç ve meyve farklı şeylerdir. Hava yılan ile olan konuşmasında nereden geldiği bilinmeyen “pri – meyve” sözcüğünü kullanır. Daha sonra yine “ağaç” kavramına ve tekrar “meyve” kavramına geri döner. Bu karışıklık hikayeyi bilen bizler tarafından çok fazla dikkat çeken bir detay değildir. Çünkü senelerdir bilinen ve okunan hikayeye artık gözümüz de bilincimiz de alışıktır. 

Ağaç ve Meyve

Bu sorunun cevabını bulabilmek için öncelikle yaratılış bölümüne yakından bakmak gerekir. Peraşamızın on birinci pasuğunda Tanrı’nın yeryüzüne, toprağa verdiği talimatta çimenlerin çıkması ve “ets peri” dediğimiz kavramın oluşması gerekmektedir. Raşi bu kavramı değerlendirirken “taam aets ketaam peri – ağacın lezzeti meyvenin lezzeti gibi” ifadesini kullanır.   Tanrı’nın verdiği emir bu yöndedir. Ancak nedendir bilinmez toprak bu emre itaat etmez ve oraya “ets ose peri” ifadesi çıkar. Bu ifadeye göre ağaç kendisi gibidir ancak meyveleri farklıdır. Raşi açıklamaya devam ederken ileride okuyacağımız toprağın lanetlenmesinin nedenini de öğretir. Adam yaptığı günahtan dolayı lanetlenince toprak da bu itaatsizliğinden dolayı lanetlenir. Bunu anlamak mümkün olsa da asıl soru burada Rav Hida tarafından sorulmaktadır. Eğer toprak itaatsizlik ettiyse neden cezalandırma ancak Adam’ın günahından sonra “gecikmeli” olarak gelmiştir?

Roş David kitabında Rav Hida büyükbabası Rav Avraam Azulay’ın el yazmalarında Rabenu Ha Ari’nin de görüşü olan bir açıklamaya yer verir. Yılanın iddiası Tanrı’nın ağacı yemeyi yasaklamasıdır. Burada yasak olan ağaçtır meyve değil. Hava bu yasağı aynı zamanda meyve için de yasak olarak algılamıştır çünkü Adam ona bu şekilde aktarmıştır. Bunun üzerine yılanın da kafa karıştırıcı ve provokatif söylemi gelince büyük bir karışıklık yaşanmıştır. Hava’nın “ets adaat” için gördüğü önemli bir farklılık vardır. Bu ağaç Tanrı emrine itaat eden tek ağaçtır. Ağaç ve meyvesi aynı lezzettedir. Yaratılış bölümünde o günün sonunda “vayi hen – öyle oldu” ifadesi kullanılır. Eğer ağaçlar itaatsizlik ettiyse Tora nasıl “öyle oldu” ifadesini kullanabilir sorusuna Rabi Eli Mansour, “ets adaat”ın itaat eden tek ağaç olduğunu ve bu yüzden “vayi hen – öyle oldu” ifadesinin kullanıldığını söyleyerek yanıt verir. Şimdi yeme bahsindeki pasuğa bakalım: “Vatere aişa ki tov aets lemaahal, vei taava u laenayim venehmad aets leaskil.” Burada Hava’nın gördüğü farklılık ağaç ile meyvesinin aynı lezzette olduğu gerçeğidir. Bu yüzden “meyvesinden” yemek ve Adam’a yedirmek konusunda bir kuşku duymamıştır. Çünkü yasak ağaç için geçerlidir meyve için değildir.  Yılanın ilk söze girişi “af ki amar E.loim lo tohelu mikol ets bagan – Tanrı bahçedeki hiçbir ağaçtan yemeyeceksiniz” şeklindedir. Aslında giriş yanlış değildir. Diğer ağaçlardan insanın yemesi imkansızdır çünkü itaatsizlik sonucu onlar sadece odun gibidir. Ancak “ets adaat” zaten yasaklanmıştır. Hava durumu ağacın meyvelerine getirince yılan istediği cevabı almış olur ve onları günaha iten yolculuk başlar.

Şimdi toprağın neden hemen ceza almadığını daha iyi algılayabiliriz. Eğer toprak itaat etmiş olsaydı ağaçlar ile meyvalar arasında bir fark olmayacak, Hava o ağaç için ikilem yaşamayacak ve Adam da o ağacın meyvesinden yememiş olacaktı. Toprak bu günaha sebebiyet verdiği için lanet ile cezalandırılmayı hak etmiştir.

Ve Öncüler…

Bu olaydan çok sonra Moşe Rabenu Erets Yisrael’e on iki öncü gönderdiği zaman orada “ağaç” olup olmadığını sorar. Bu açıklamaya göre Moşe Erets Yisrael’e giden öncülerin ağaçların yeniden olmaları gereken ilk duruma dönmeleri için “tikun olam” yapmalarını istemişir. Yoksa bir toprağa bakmaya giderken o toprağın meyvelerinin güzelliği ve büyüklüğü yerleşmek için bir kriter olamaz. Hele söz konusu olan Erets Yisrael ise burada meyvelerin hiç bir önemi yoktur.

“İmre Yosef” adlı kaynak bu düşünceyi savunurken “untatem kol ets maahal – yemek için ağaç dikiniz” emrine odaklanır. Buradaki amaç ağaçların yaratılışta öngörüldüğü ancak toprağın itaatsizliği nedeniyle gerçekleşmeyen ilk duruma geri dönüşü sağlamaktır. Oraya giden öncülerin hepsi tsadik olduğundan hepsinin amacı “kavanot” yolu ile ilk günahın tamir yolunu açmaktır. Durum neredeyse başarıya ulaşmıştır. Pasuk “vayihretu mişam zemora vaeşkol anavim ehad – üzerinde bir salkım üzüm olan asma dalı kestiler” demektedir. İmre Yosef’e göre asma dalı olan “zemora” ile meyvesi olan “anavim – üzüm” artık “ehad” yani bir olmuşlar o günah tamir edilmiştir. O halde şimdi neden Maşiah günlerini yaşamadığımız sorusu doğal olarak gündeme gelir. Pasuk “vayisauu – taşıdılar” diye devam ederken “yükseldiler, gurura kapıldılar” demek istemektedir. Pasuk “bamot bişnayim” ikiye düştüler şeklinde devam eder. Bir araya gelen “peri” ve “ets” gurur yüzünden yeniden iki parçaya bölünmüştür.  

Etrog

Pasuk Sukot ile “ulkahtem lahem peri ats adar” demektedir. Basit anlamıyla Midraş Sukot’un birinci gününü günahların başlangıç günü olarak değerlendirmektedir. Kipur gününde günahlar temizlenir. Sukot gelene kadar günah düşünecek fazla zaman yoktur. Ancak Sukot gelince yeniden günahların hesabı tutulmaya başlar. Bu basit anlamın yanında Rabiler daha derine inmek ihtiyacı hissederler.

Roş Aşana ile başlayan uzun süreç aslında Adam Arişon’un günahının tamiri “tikun olam” içindir. Adam Roş Aşana günü yaratılmış ve o günde hatasını yapmıştır. Yom Adin ile başlayan uzun bir tikun süreci Sukot’a kadar devam eder. Sukot’un birinci günü “peri ets” demekte ve yeni bir fırsattan söz etmektedir. Meragelim’in başaramadığını Tefilot, Naanuyim, Oşanot ile başarmak için fırsat önümüzdedir. Çünkü meyvesi ağaç gibi kalan tek meyve Etrog’dur.

Ancak burada ciddi bir uyarı vardır. Etrog’un güzelliği, fiyatı, kusursuzluğu ile ilgili konuşarak Meragelim’in düştüğü hataya düşmemek “gaava”ya kapılmamak gerekir. Teilim “al tevoeni regel gaava” derken Rabiler ilk harflerin “Etrog” olduğuna dikkat çekerler. 

Tarihimiz boyunca birçok kişi bu “tikun” için çalışmıştır. Adam’a olan benzerliği ile tanıdığımız Yaakov bu konuda en fazla çaba gösterendir. Rabi Akiva da bunun için çaba göstermiştir. Yaakov ile Akiva aynı harflerle yazılmaktadır. Rabi Akiva her zaman Suka’ya çok güzel bi Etrog ile gelmeye özen gösteren bir bilgedir. Çünkü bu “tikun” için anahtarın Etrog olduğunun farkındadır.

Divre Tora

Rav Naftali Haleva

Tora’mızda ‘olağanüstü gerçekleşen bir olay’ nedir diye sorduğumuzda hepimizin aklına dünyanın yaratılışından başka bir olay gelebilir mi? Bereşit Bara Elo-im Et Aşamayim Veet Aarets. Dünya bomboştur ve Tanrı’nın emri üzerine Tanrı her şeyi yaratır, şekillendirir ve evrendeki her şeyi isteyeceği uygun konuma getirir. Bütün yaratılış olayı, her an karşılaşabileceğimiz basit bir olay olmadığı gibi hayal gücümüzle de açıklanması mümkün olamayan olağan üstü Tanrısal boyutta bir mucizedir. Tüm dünya Tanrı’ya ait ve dolayısıyla biz insanlar da ona aitiz. Tanrı var olan her şeyin üstünde ve evrende var olan herhangi bir varlığın yaşamının devamlılığı da Tanrı’nın isteğine bağlıdır.

İspanya’daki altın çağ döneminde günlerden birinde Tanrı inancı olmayan Don Hose adında biri, büyük bir Tora alimi, şair ve düşünür Rabi Yeuda Alevi ile tartışır. Don Hose Rabi’ye Tanrı’nın dünyayı yarattığına nasıl inanabilirsin ve ısrarla dünyanın bir Yaratıcı tarafından değil tesadüf ve doğa kanunları ile yaratılabileceğini iddia eder. O an için Rabi Yeuda Alevi cevap vermez. Bir gün sonra Rabi Yeuda Alevi tekrardan karşılaşırlar. O anda Don Hose mükemmel bir tablo görür ve bu resmi kim çizdi diye sorar.

Rav Yeuda resmi kendisi çizmesine rağmen cevap olarak şöyle der; kazara! Rabi Yeuda, masada bulunan boyaların kedinin dokunması ile kaza sonucu düştüğünü ve düşen boyalar sayesinde tesadüfen bu güzel resmin ortaya çıktığını dile getirir. Don Hose böyle güzel bir tablonun tesadüf eseri olmasının mümkün olmadığını ve bunu ancak bir sanatkar tarafından çizilebileceğini ifade eder.

Rabi de cevap olarak nasıl bir evin varlığı onu yapan bir ustanın olduğunu, bir giysinin varlığı onu diken bir terzinin olduğunu, bir resim onu çizen bir ressamın olduğunu, bir şiir varsa onu yazan bir şairin olduğunu gösterirse, dünyanın varlığı da onu yaratan bir Gücün olduğunu gösterir diye karşılık verir.

Bir insanın görme duyusunu düşündüğümüzde gözün kendisiyle beraber bunu sağlayan çeşitli elementler aklımıza gelir. Gözbebeği bir optik aletin içinden geçerek göze ulaşan veya bir fotoğraf görüntüsünün oluşumuna yol açan ışınların konisini sınırlayan çember, göz merceği, gözün ön tarafında bulunan ve dışardaki cisimlerin görüntüsünün ağ tabaka üzerine düşmesini sağlayan mercek biçiminde saydam organ, göz kapakları gözü koruyan organlar, gözyaşı yabancı maddelerin gözden çıkmasını sağlar. Bütün bu terimlerin dışında beynin gözle arasındaki oluşan bağlantı dünyamızdaki her türlü şeyi görmemizi sağlamaktadır. Bu söylediğim ifadeler duymak, düşünmek, koku almak, tatmak, dokunmak ve yemek yemek gibi insanın sahip olduğu faktörler aynı şekilde mükemmel bir sistemle insan vücuduna inşa edilmiştir. Böyle bir sistemin insan vücudunda bulunması bu evrenin tesadüfü değil, Yaratan’ın kendisini bize kanıtlamaktadır. Bizler de çok iyi planlanmış amaçlı bir dünyada yaşıyoruz. İnsan gibi son derece karmaşık bir varlığın kendiliğinden oluştuğunu ve Yaratan’ı olmadığını düşünmek mümkün müdür?

Yeşaya’da şöyle geçer: Yapı, kendini yapan için; beni O yapmadı der mi? Kendine şekil verilen şey; şekil veren için; O’nun anlayışı yoktur der mi? Sadece yapmamız gereken, doğru soruları sormaktır. “Gözlerinizi yukarı kaldırın ve bunları kim yarattı görün “ (Yeşaya 40:26)

İnsanın Tanrı’nın mükemmelliğini görebilmesi için, kendisini incelemesi yeterlidir. Örneğin düşünebilmemiz; bu, gerçekten olağanüstü bir şeydir. Tanrı’ya inanmayan bir kişi küçük çocuğa sorar. Nerden biliyorsun bütün bu dünyayı Tanrı’nın yarattığını?

Çocuk cevap verir. Ben deniz kenarında yaşıyorum ve ben kumsaldayken bir ayak izi görürsem benden önce oradan birisinin geçtiğini anlarım. Aynı şekilde gökyüzüne baktığımda; güneş, ay, yıldız ve tabiat bana dünyanın Yaratıcısının Tanrı olduğunu gösterir.

Teilim de şöyle geçer: “Sana şükrederim; çünkü heybetli ve şaşılacak şekilde yaratılmışım.”

Genç Nesilden Öğreniyoruz

Beri Bahar

“Başlangıçta Tanrı … yarattı.” Bereşit 1:1. Tanrı Tora’ya “Bet” harfiyle başlayan “Bereşit - Başlangıçta”  kelimesiyle başlamasını öngörmüştür. Midraş alfabenin ilk harfi olan “Alef’in” üstünden geçildiği için hiç memnun kalmadığını öğretir. Ve Alef şu şekilde yakınır, “Ben alfabenin ilk harfiyim yine de Tora’nın başında değilim!” Ve Tanrı Alef’e şöyle bir söz verir: “Adaletin nasıl yerini bulacağını göreceksin. Çocuklarıma Sinay Dağın’da Tora’yı verdiğim zaman, Alef harfiyle başlayacağım.” Tanrı Bene-Yisrael’e On emri verdiğinde başlangıca Alef harfini yerleştirmiştir: Anohi “Ben sizi Mısır….”.

Tanrı neden Tora’nın başında Alef’i görmezlikten gelir de, Tora’yı verirken olması gereken konumda olmasını sağlar?

Yaratılmış olan bu fiziksel dünyada yaşarken, fiziksel ihtiyaçlarımıza daha çok önem verme eğilimindeyiz. Doğru düzgün bir iş bulabilmek için, ev bulabilmek için veya ne kadar çok kazanç sağlayabileceksek o şeyleri bulabilmek için uğraşırız. Ancak bunlar bir düzene oturunca, Tora öğrenmek veya dua etmek için evimizin yakınında bir yeşiva veya bir sinagog ararız - gerçek standartlarımız ne olursa olsun. Biz birincil endişe olan “Alef’e” bağlanırız ki tatmin edici bir maddi yaşam standardını elde etmek için. Tora’ysa “Bet’e” yani “ikinci sıraya” düşürülür. Ancak, Mişna’da şöyle yazar: Tora öğrenmek bir insanın birincil uğraşı olmalıdır. Birisi iş planını günlükTora öğrenimini yerine getirme amacıyla düzenlemelidir - tam tersi değil. Tanrı bu yüzden Alef’i başta görmezlikten gelir ve bir Bet harfi ile fiziksel dünyanın yaratılışının altı gününün sayımını kasıtlı olarak başlatır. “Alef” birincil endişemiz, Tora için olmalıdır.

Tanrı Sevgisi

(Pele Yoets’ten Derlemeler)

Bu sene broşürümüzdeki yeniliklerden biri Rabi Eliezer Papo tarafından kaleme alınan “Pele Yoets” adlı kitaptan aldığımız bazı bölümlerin çevirisinin paylaşımı olacak. “Alef Bet” düzeninde yazılmış olan bu kitap Yahudiliğin belli başlı kavram ve terimlerine açıklamalar getirir.

Kitap “Tanrı’yı sevmek mitsvası”nın açılımı ile başlar. Bu mitsva altı yüz on üç emirden bir tanesidir. Rabi bu kişisel özellikten daha iyi bir özellik olmadığını belirterek sözlerine başlar. Bu mitsva her saniye insanın aklında olmalıdır. Kişi bu şekilde birçok mitsvayı yerine getirme şansına sahip olur.
İnsanın başına bazen olumsuz olaylar gelebilir. Kişi bu sıkıntılar içinde bile Tanrı sevgisini hiçbir zaman aklından ve kalbinden eksiltmemeli Tanrı’nın kendisine yaptığı iyilikleri hatırlamalıdır. Teilim yüz ellinci bölümün en sonunda “kol aneşama tealel Y.a” derken her “neşima” yani her nefeste Tanrı’yı yüceltmenin gereğini vurgulamaktadır. Gemara Masehet Nida 31’e göre kişi her zaman Tanrı’yı büyük bir sevgi ile sevmelidir. Çünkü Tanrı Bene Yisrael’e çok değerli bir mücevher olan Tora’yı, ve mitsvaları vermiştir.

İnsanlar bazen maddi keyiflerin peşinden koşar. Bu doğaldır. Ancak bu keyiflerin geçici olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarmamalıdır. Bir gün bunlara sahipken diğer bir gün bunları kaybedebilir. Rabi Papo asıl sevginin kaynağının Tanrı sevgisi olduğunu paylaşır.