Bu Hafta İçin Saatler |
13 TİŞRİ |
Gelecek Hafta İçin Saatler |
||||
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
5779 |
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
Yeruşalayim |
18:01 |
19:12 |
----- |
Yeruşalayim |
17:52 |
19:03 |
Tel Aviv |
18:18 |
19:14 |
22 EYLÜL |
Tel Aviv |
18:09 |
19:04 |
İstanbul |
18:49 |
19:27 |
2018 |
İstanbul |
18:37 |
19:17 |
İzmir |
18:49 |
19:37 |
|
İzmir |
18:38 |
19:26 |
AAZİNU- האזינו |
||||||
|
Peraşa
Özetİ |
Aazinu peraşasının büyük bölümü, 70 dizelik bir şarkıdan oluşur. Bu şarkı, Moşe tarafından, dünyadaki hayatının son gününde Bene-Yisrael'e söylenmiştir.
Yeryüzü ve gökleri tanık olarak davet eden Moşe, halkı "Eski günleri hatırla / Tüm nesillerin yıllarını anlayın / Babana sor ve o sana anlatsın / Yaşlılarına [sor] ve sana söylesinler" sözleriyle teşvik etmektedir. Bahsettiği, Tanrı'nın onları çölde nasıl bir ulus haline getirdiğinin, Kendi Halkı olarak seçtiğinin ve onlara bollukla mübarek kılınmış bir ülkeyi bahşettiğinin halk tarafından hiçbir kuşkuya yer olmadan bilinmesinin önemidir. Şarkı aynı zamanda bir uyarıda bulunur: "Yeşurun [Yisrael] şişmanladı ve tekmeledi / Yağ bağladın, kalınlaştın ve kabalaştın / Onu meydana getiren Tanrı'ya sırtını döndü / Ve kurtuluşunun Kayası'nı hakir gördü". Bu durumun sonucu, akıl almaz felaketler olacaktır. Tanrı bunu Tanrı'nın "Yüzü'nü Saklaması" olarak tanımlar. Yine de Moşe bir söz verir: Sonunda Tanrı, Kulları'nın kanlarının intikamını alacak ve Halkı ile Ülkesi ile teselli edecektir.
Peraşa Tanrı'nın Moşe'ye, Nevo dağının zirvesine çıkması konusunda talimat vermesiyle sona erer. Moşe buradan, ölmeden önce Erets-Yisrael'i görebilecektir. Ancak oraya, Tanrı'nın Bene-Yisrael'e verdiği Ülke'ye giremeyecektir.
AFTARA |
David Ameleh tarafından kaleme alınan bu şarkının TaNaH içinde iki versiyonunu
görmek mümkündür. Birincisi Aftara olarak bu hafta okuduğumuz Şemuel kitabında
yer alanı, diğeri de Teilim 18’de yer alanıdır. Birçok görüşe göre burada yer
alan şarkı gençliğinde diğeri ise yaşlılığında yazılmıştır. Aazinu şarkısının
okunduğu bu günde David’in şarkısının Aftara olarak okunması anlamlıdır.
HAFTANIN SÖZÜ |
“Yaşarken ölü gibi tevazu içinde
olan kişiyi methederim.” (Kohelet 4/2)
Mİ-DRAŞ YİTSHAK |
Haftanın peraşasının eski bir broşüründe Rabi Eli Mansour tarafından aktarılan Hasidik bir öykü vardır.
Bir adam Rabi'ye gider ve teşuva için bir reçete ister. İşlemiş olduğu birçok ciddi günahın listesini Rabi'ye uzatır ve Rabi listeyi dikkatlice okur. Rabi bütün bu günahlardan bağışlanmak için katlanması gereken uzun ve zor bir süreç hakkında adamı uyarır ve ayrıntıları vermeden önce, adamın her söyleneni tam olarak yapması için söz vermesini şart koşar. Adam bunu kabul eder ve Rabi ona gelecek yıl her gün kuvvetli bir kahvaltı ile çeşidi bol güçlü bir akşam yemeği yemesini emreder. Ayrıca özel konforlu yataklar ve en yumuşak yorganları satın almasını ister.
Oruçlardan ve kendine eziyetlerden oluşan bir reçete bekleyen adam bu talimatı duyunca olağanüstü sevinir. Rabi'nin söylediklerini tam olarak uygular ve en besleyici yemekleri yiyerek, en konforlu yataklarda yatar. Ama birkaç hafta sonra lezzetli bir kahvaltının tadını çıkarırken, aniden titremeye başlar. "Bu kadar lezzetli bir yemeği nasıl yiyebilirim? Nasıl böyle bir zevk ve mutluluk yaşamayı kabul edebilirim? Ben günahkâr biriyim! Tanrı'ya ihanet ettim - ama işte O bana ne büyük bir şefkatle karşılık verdi!" Adam büyük bir pişmanlık ve utanç duygusuna kapılarak iştahını kaybeder ve yemek yiyemez. Ama eşi Rabi'ye verdiği sözü ona hatırlatır, bu yüzden adam kendini yemeye zorlar. Her öğünde ve her rahat uykuda suçluluk duygusu artmaya başlar. Nihayet bir sene sonra, Rabi'ye gidip yaşadıklarını anlatır. Rabi şöyle cevap verir: "İşte şimdi teşuva yapmış birisin. Şimdi gerçekten pişmanlık ve suçluluk hissettiğine göre, teşuva sürecini tamamlamış bulunuyorsun."
Asırlar önce, Yahudiler arasında fiziksel varlığı bastırma ve kendine acı çektirme bir teşuva yöntemiydi. Birçok Kabalist her hafta birkaç gün oruç tutardı. Fiziksel olarak daha narin ve dayanıksız olduğumuz ve sırf sabah kahvemizi içmediğimiz için kendimizi işimize vermekte güçlük çekecek kadar zayıfladığımız günümüzde ve çağımızda bu tür uygulamalar mümkün ve uygun değildir. Söz konusu teşuva yaklaşımını yılda sadece bir gün, Kipur gününde kendimizi arındırma ve temizleme yöntemi olarak, kendimize fiziksel konforu ve zevki kısıtlayarak izleriz. Ama bunu bütün sene boyunca yapamayız. Günümüzde bir Rabi, cemaatine karda yuvarlanmayı ve haftada birkaç kez oruç tutmayı tavsiye etseydi, herkes bunu gerçek dışı ve anlamsız bulacak, söylediklerini göz ardı edecekti.
Bizim için teşuva yapmanın en etkili yolu, hikâyedeki Rabi'nin kendi takipçisine verdiği talimattır. Kendimize eziyet etmek yerine, aksine, her sabah güzel bir kahvaltı etmeli, mantık sınırları içinde, aşırı lükse kaçmaksızın giysiler satın almalı, kendi evlerimizde yaşamalı, fiziksel ve maddi zevkler tatmalıyız. Ama her alış veriş yaptığımızda, her mükellef sofraya oturduğumuzda kendimize şunu sormalıyız: "Gerçekten de ben bunu hak ediyor muyum?" Bunu yapan bir kişi için, her zevk anı bir teşuva anı, içten bir pişmanlık anı olarak yaşanacaktır. Bu tutum içinde hayatımız boyunca her gün birkaç kez teşuva yapmış oluruz.
Sukot bayramında Kohelet okunması önerilir. Kohelet Şlomo Ameleh tarafından yazılan felsefi bir eserdir. Hayatın bütün zevklerini sıralayan ve bu fiziki keyfin aslında boş olduğu kanaatine varan Şlomo Ameleh son cümlesiyle aslında varması gereken noktaya ulaşır: “Sof davar akol nişma et AE.loim yera veet mitsvotav şemor ki ze kol aadam – her şey söylendi ve duyuldu. Tanrı’dan korkan ve emirlerini yerine getiren. Kişi zaten budur.”
Kohelet’in okunma nedeni Suka gibi geçici bir yerde ikamet ederken hayatın geçiciliğini anlamaktır. Ancak Kohelet bize teşuva yapmanın ne kadar önemli olduğunu da öğreten bir rehber gibidir. Bu da teşuva kavramı üzerinde hassasiyetle durulması gereken Sukot bayramında kitabın okunmasının bir başka sebebidir.
Bilinmelidir
ki gerçek teşuva Sukot'ta başlar. Kipur gününün tam aksine, Sukot gününde bize
en güzel yemekleri yememiz, sevinmemiz, kutlamamız, şarkı söylememiz, dans
etmemiz eğlenmemiz söylenir. Birkaç gün önce Kipur gününde günahlarımızı
defalarca itiraf ettikten sonra, bu sevinç ve kutlama deneyimi bizi huzursuz
etmelidir, çünkü Tanrı'nın, bize tüm bu kutlamaları, kusurlarımıza rağmen
verdiğini aklımızda tutmalıyız. O halde Sukot bizi yıl boyunca sürecek devamlı
bir teşuvaya hazırlar; zira bize bahşedilen her güzellik, teşuva yapma ve
Tanrı'ya yaklaşma gerekliliğinin birer hatırlatıcısıdır. Kipur günü yapılan
zorlu, fiziksel zevklerden uzak teşuva yıl içinde bir gün uygundur. Sukot'taki
teşuva ise senenin diğer her günü için geçerlidir.
DİVRE
TORA |
Aazinu peraşası
Kutsal Sefer Toramızda bir şiir tarzında yazılmıştır. Bu peraşanın önsözü
Vayeleh peraşasının 31/19 babında Tanrı’nın Moşe Rabenu’ya söylediği sözler
içinde görmekteyiz.
Şimdi bu şiiri yazıp Bene Yisrael’e öğreteceksiniz. Bu şiir Bene Yisrael’in ağızlarında her zaman var olacak. Zira bu şiir, halkın davranışlarının Ulu Tanrımız karşısında her zaman tanıklığını yapacaktır. Bulunacağınız her durumda, acı günlerinizde, şiirde geçen sözler ile güç bulacaksınız, Tanrı’ya sığınacaksınız. Bu nedenle Tişabeav da iki maabetimizin yıkılışına ağıtlarla beraber Aaazinu peraşasını okuruz.
Moşe Rabenu, Aazinu şiirini yazar ve bütün Bene Yisrail’ e öğretir. Bu peraşanın bizlere verdiği mesajı şöyle tanımlayabiliriz: Dürüst bir insanın ağzından bilgi ve güzel davranış sözleri dinleriz. Dürüst insan her zaman meyve veren, yemyeşil yaprak ve dallarıyla meyvelerini koruyan bir ağaca benzer. Kuraklık olsa da, güneş bu ağacı yakmaz ve kurutmaz.
Gerçek bir eğitmen halkın seviyesine inebilen eğitmendir. Aynı şekilde iyi bir anne ve baba çocuklarının seviyesine inen ve onların his ve duygularına tercüman olabilen anne ve babadır. Bu nedenle kişi basit ile çok şey öğretebilen kişiyse “işte o gerçek bir rehberdir.
“Hayatın amaçlarını bilmeden kimse ne öğrenmesi gerektiğini bilemez. Pirke Avot kitabında okuduğumuz gibi; im en kemah, en Tora im en Tora en kemah. Geçim sıkıntısı olursa bilgi olmaz, bilgi olmazsa geçim sıkıntısı başlar. Bilgi olmazsa geçim sıkıntısı başlar. Bu iki unsur birbirine kenetlenmiştir. Önce ne öğreneceğini tespit edip, sonucunda bir mesleğe sahip olmak amacını kendine mal etmektir. Dürüst insan davranışlarını iyi duygulara göre yönlendirir.
İnsanın
bedeni topraktan yaratılmış ve canı ise Tanrı katından bedene inmiştir. Bu
nedenle insan hayatta olduğu sürece bedeninin topraktan oluşması onun maddi
bölümünü, canı ise Ulu Tanrı’nın katından gelmesi neden ile manevi bölümünü
teşkil eder. Bu bilgiler doğrultusunda peraşamızın ilk pasuğu, ilk cümlesinin
Aazinu aşamayim vaadobera, vetişma aarets imre fi. Moşe Robenu peraşamızda yerle
göğü tanık olarak göstermesi, Tanrı’nın bizleri yarattığı kaynakların, bizim
davranışlarımızın tanıklığını yapacağını belirtmiştir. Peraşanın bir cümlesinde
de Moşe Rabenu şöyle der: Yaarof kamata likhi tizal katal imrati. Benim
sözlerim yağmur gibi üzerinize damlasın, sözlerim çiğ gibi sizleri etkilesin.
Yağmur ve çiğ bitkilerin taze kalmasını sağlar. Tora sözleri, bilgi sözleri de
insanları her zaman mutlu eder. Peraşamızda
“Moşe Rabenu Tanrı’yı çok güçlü, dürüst bu güzel özellikleri yanında
Tanrı bağışlayıcıdır, aynı zamanda adildir. Dünyada dürüstlük, adalet, Tora
oldukça dünyaya hiçbir afet gelmez. Tsadik ve yaşar “ Tanrı doğru ve sadıktır. Bu sözü Moşe Robenu
ölümü dünyaya getiren adam arişon, ilk insan ithafen söylemiştir. Bu nedenle,
bu sözlere Moşe Rabenu ölümüne çok yakın günlerde şöyle söylemiştir. Aynı
zamanda Moşe Rabenu Tanrı adildir demiştir. Tanrı adam arişona adil
davranmıştır. Adam arişonun günahı neydi? Tanrı ona” lo tohal”, “yemeyeceksin”
demişti. O da yedi. Lo olumsuzluk
gösteren lo kelimesine önem vermedi.
Yemeyeceksin yerine yedi yani İbranicede lo tohal yerine ahol. Bir
kelimeye sadık kalmadı. Buradan çıkan sonuç ne bir harfin, ne bir hecenin, ne
de bir sözcüğün hakkını yiyemeyiz. Ve emrin tersine hareket edemeyiz.
GENÇ NESİLDEN
ÖĞRENİYORUZ |
“Kaya! Eylemi mükemmeldir, Zira tüm yolları adalettir.” Devarim 32:4. Hafets Hayim, Rabi Yisrael Meir Kagan, bir keresinde birisine her şeyin nasıl gittiğini sorar. Ve Adam şöyle cevap verir, “ Eğer her şey daha iyi olsaydı canım yanmazdı.”.
Hafets Hayim bunun üzerine şöyle cevap verir: “Onun canını acıtmayacağını nasıl bilebilirsin ki?”. “Her şeye gücü yeten Tanrımız her şeyi senden daha iyi biliyor. O merhametli ve bağışlayıcıdır. Eğer senin için her şeyin daha iyi olmasının sana daha iyi olacağını hissetseydi, her şeyi daha iyi yapardı. Kesinlikle her şey olduğu gibi olursa senin için iyidir.”
Her zaman her şey dilediğimiz gibi
olmayabilir, ama hepsi bizim iyiliğimiz içindir. Bu farkındalık hayatınızda çok
zevk alacağınız bir hissiyat yaratacaktır. Durumu düzeltmeye çalışmanız için
bütün yetki sizdedir. Ancak, her ne kadar elinizden geleni yaparsanız ve durum
yine istediğiniz gibi gitmiyorsa, Tanrı’nın sizin yararınıza olacak şekilde
yaptığı bilinci ve bu hissi içselleştirmeye çalışın.
ÇOCUK PERAŞASI |
Moşe Peygamberimiz ve Yeoşua Bene Yisrael'e bir
şarkı öğrettiler.
"Aazinu / Dinle" sözcükleri ile başlar ve "Aazinu Şarkısı"
adını taşır.
Bu şarkının bize söylediği bazı şeyler
şunlardır:
Sorarız: Neden bazı iyi insanlar yoksuldurlar?
"Bazen bize Tanrı adil değilmiş
gibi görünür.
Neden bazı tsadikim (dürüst
insanlar) hastadır?
Neden masum insanlar erken ölürler?
Şunu hatırlamalıyız: Tanrı ne yaptığını
bilir. Her şey en iyisi içindir. Ama biz bunu anlayacak kadar büyük
değiliz."
"Ne olursa olsun, 'Tanrım haklısın!' demeliyiz." Şarkı bize şunları da söyler: "Bir
Yahudi averot (hatalar) işlediğinde, Tanrı'yı incittiğini
düşünmemelidir. Sadece kendini incitir. Tanrı'nın yapmamızı söylediği her
şey bizim için iyidir. O bizim babamızdır." Tanrı Moşe Peygamberimiz'e: "Sen Erets
Yisrael'e giremezsin ama orayı görmene izin vereceğim." dedi. "Dağa tırman. Oradan Erets
Yisrael'i göreceksin." Moşe Peygamberimiz öldüğü gün kutsal
toprağı gördü.
BİR HİKAYE |
Çocuklar oyun odasında uyuyorlardı, böylece
büyükbaba sessiz odada yatabiliyordu. Babaları da yemek masasına hep beraber
rahat rahat oturabilmeleri için bir parça ekleyip, büyütmüştü.
Hayat dolu, yaşlı büyükbaba geldiğinden beri,
eve özel, sıcak bir duygu yayılmıştı.
Büyükbaba bahçe ile ilgilenmeyi çok severdi ve
bir şekilde, her bitkinin, sağlıklı büyümesi için, neye ihtiyacı olduğunu çok
iyi bilirdi. Ama her şeyden çok, büyükbaba torunlarıyla zaman geçirmeye bayılırdı.
Onlara, hiç boşalmayan ceplerinden bol bol şeker çıkarıp verir, çocukluğu
hakkında sonu gelmez, heyecanlı hikayeler anlatırdı.
Roni, Büyükbabasının hikayelerini çok sevdiği
halde, erkek kardeşi Jeff için bunların hepsi "eski tarih"ti. Bazen
hikayelerin ortasında esnemeden duramazdı.
Bir pazar sabahı, çocuklar, yakınlardaki kulübün
yüzme havuzuna gitmek için bisiklete binmek üzere garajda hazırlanıyorlardı.
Büyükbabaları, garajdan içeri girdiğinde, yola çıkmak üzereydiler. Elinde,
bahçede kullandığı küreği tutuyordu.
"Hey, çocuklar" dedi Büyükbaba
gülümseyerek, "Sabahın bu erken saatinde nereye gidiyorsunuz
bakalım?" diye sordu.
Daha çocuklar cevap vermeden devam etti:
"Biliyor musunuz, çocukken benim de bir bisikletim vardı. Tabii ki
sizinkiler kadar güzel değildi..." dedi parıldayan iki bisikleti de
göstererek.
Ardından, bir yere gideceği zaman, yanında her
zaman bozuk para almayı adet edindiğini ve gitmek istediği yere sağ salim
ulaşınca, parayı birine yardım etmek için bağışladığını anlatmaya başladı.
"Böylece, ne zaman yola çıksam, iyi bir amaç için çıkmış oluyordum. Bu da
olabilecek en güzel 'seyahat sigortasıydı!' dedi gülümseyerek.
Roni, büyükbabasının sözlerini içercesine
dinlerken, Jeff sıkılıp sürekli saatine bakıp durdu. Bir kaç dakika sonra,
Büyükbaba hikayesini bitirdi ve bahçeye geri döndü.
"Haydi artık gidelim" dedi Jeff
sabırsızca. "Belki hala havuz daha kalabalıklaşmadan oraya varma şansımız
vardır."
Ama Roni onu durdurdu. "Bekle bir dakika.
Hemen geleceğim" diyerek evin içine daldı. Kısa bir süre sonra, elinde
bozukluklarla geri geldi. "İşte" dedi, "Bu bir seyahat
sigortası...Tıpkı büyükbabanın söylediği gibi. Bu parayı, klüpteki bağış
kutusuna koyacağım. Sen de bir tane ister misin?"
Jeff sadece güldü, "Ne için alayım
ki?" "Büyükbaba bizlere sadece eski tarihi hikayelerinden birini
anlatıyordu. Eminim bisikleti o kadar eskiydi ki, gitmek için gerçekten
"sigortaya' ihtiyacı vardı. Benim yepyeni dağ bisikletim, kesinlikle tek
başına gideceği yere varır."
Roni, omuzlarını silkti ve iki oğlan yola çıktı.
Karşılarına yolun kapalı olduğunu belirten sarı bir işaret çıktığında, sadece
bir kaç sokak gitmişlerdi. Polis, onlara yolda çalışma olduğunu ve oraya varmak
için, çok daha uzun olan Hilldale yolundan gitmeleri gerektiğini anlattı.
Çocuklar, Hilldale yoluna saptılar. Uzun,
yokuşlu yol, çocukları epey zorlamıştı. Çocuklar, kısa bir mola vermek için
durdular. Yeniden yola çıktıklarında, Jeff'in bisikleti yerinden
kımıldamadı.
"Vites sıkıştı. Sen önden git. Seni hemen
yakalarım" dedi Jeff zinciri gevşetmeye çalışarak. Biraz sonra, gitmeye
devam etti. Ama bir kaç dakika sonra, bisikletin arka lastiği patlayıverdi.
"Buna inanamıyorum" diye içini çekti.
Tekerleği tamir etmeye çalışırken,
Büyükbabasının hikayesi aklına geldi. Belki de gerçekten ondan öğrenebileceği
bir şeyler vardı. Bugün de tıpkı büyük babasının zamanında olduğu gibi
yapabileceği güzel şeyler vardı. Tekerleği tamir etmesi epey uzun zamanını
aldı. Havuza vardığında kulüp kapanıyordu. Kardeşi Roni, güzel bir yüzüşün
ardından canlanmış şekilde soyunma odasında çıktı. "kaçırdığına çok
üzüldüm" dedi anlayışlı bir şekilde.
Jeff başını sallayıp, "Belki yüzemedim ama
Büyükbabamın hikayelerine kulak vermeyi öğrendim. Şimdiden itibaren, onun
bilgilerine daha çok değer vereceğim." dedi.