Bu Hafta İçin Saatler

23 AV

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5778

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:59

20:12

-----

Yeruşalayim

18:52

20:05

Tel Aviv

19:15

20:15

4 AĞUSTOS

Tel Aviv

19:09

20:08

İstanbul

20:04

20:44

2018

İstanbul

19:55

20:34

İzmir

19:58

20:47

İzmir

19:50

20:39

EKEV- עקב



Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Devarim 7:12-11:25)

 

Moşe Bene-Yisrael'e, insanların genelde "topuklarıyla ezercesine" göz ardı ettikleri "az öneme sahip" oldukları varsayılan mitsvaları bile yerine getirdikleri takdirde, yeryüzünün en bereketli toplumu olacaklarına dair söz verir. Moşe halka, Kenaan Ülkesi'ni yavaş yavaş ele geçireceklerini bildirir.

Buna göre, ülke birden boşalmayacak ve bu şekilde vahşi hayvanlar, Bene-Yisrael hakim olana kadar buraları kaplamayacaklardır. Bene-Yisrael'in, Kenaan milletlerinin tapındığı putların hepsini yakmaları ve yok etmeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatan Moşe Rabenu, daha sonra Tora'nın bölünmez bir bütün olduğunun ve sadece belirli bölümlerinin kabul edilmesinin yanlış olacağının altını çizer. Moşe Erets-Yisrael'in buğday, arpa, üzüm, incir, nar, yağlık zeytin ve hurmanın özellikle bulunduğu bir ülke olduğunu belirtir.

Moşe halkı, ileride berekete kavuştukları zaman böbürlenmemeleri ve Erets-Yisrael'deki başarılarının sadece kendi çaba ve kuvvetleri sonucu geldiği fikrine kapılmamaları konusunda uyarır; zira zenginlik ve başarıyı verecek olan, Tanrı'dır. Moşe ayrıca, Tanrı'nın Kenaan'daki milletleri Bene-Yisrael'in müthiş dürüstlüğü sebebiyle değil, bu milletlerin günahları sebebiyle kovalayacağını hatırlatır. Ne de olsa Sinay'dan bu noktaya kadar olan yolculuk, halkın Moşe'ye ve Tanrı'ya yönelik irili ufaklı isyan ve günahlarının bir kataloğu niteliğindedir. Tanrı'nın Sinay'da 10 Emri Bizzat verişini takip eden olayları anlatırken Moşe, Kipur günü ikinci On Emir levhaları ile dönüşüne değinir.

Aaron'un ölümü ve Levi kabilesi mensuplarının Tanrı hizmetine atanmaları hatırlatılır. Moşe, Mısır'a inen 70 kişinin, bu noktada göklerdeki yıldızlar kadar çok üyeye sahip bir ulus haline geldiğine dikkat çeker. Erets-Yisrael'in sıra dışı özelliklerini belirttikten sonra, Moşe, Şema'nın ikinci paragrafını söyler ve bu şekilde, mitsvaların yerine getirilmesinin sonucu olacak bereketi ve aksi takdirde halkı bulacak laneti kavramsallaştırır.

AFTARA
Rav İsak Alaluf
VATOMER TSİYON

 


Bene Yisrael’in en önemli görevlerinden biri toplumlara ışık olmaktır. Ancak günahları nedeniyle manevi büyük kayıp yaşayan toplum Yeruşalayim’in üzgün haykırışı ile Tanrı’nın kendisini terk ettiğini iddia eder. Her şeyin sona geldiğinin zannedildiğinin anında Tanrı aslında hiçbir şeyin bitmediğini güzel ve teselli edici garantiler vermeye başlar. Tanrı’nın bütün yıkımları teselli edeceğine dair sözler yürekleri ferahlatır.

HAFTANIN SÖZÜ

 


Bir öğretmenin öğrencisini uyandırması gibi Tanrı her sabah mesajını dinlemem için beni ve kulağımı uyandırır.
(Yeşayau 50/4)

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
GERÇEK MUTLULUK

 

Bu hafta okuduğumuz Ekev peraşası Tanrı’nın emirlerini dinlememiz ve O’nun yolundan gitmemiz halinde sahip olacağımız berahaların bereketlendirmenin listesiyle başlar.  Tanrı bizlere aslında kısaca “kurallarımı dinle, dediklerimi yap, berahaları kap” demektedir.

Peraşayı okurken başta Raşi olmak üzere bilgelerin düşüncelerini karıştıran “ekev” sözcüğü topluk anlamına gelir. Raşi bu sözcükle aslında berahaların kaynağının nerede olduğuna işaret eder. Önemsenmeyen hatta birçoğumuzun ayağımızla ezdiğimiz ötelediğimiz mitsvalardan bu bereketlendirme gelmektedir. Bilinmesi gereken en önemli şeylerden bir tanesi her mitsvanın kendince çok önemli olduğudur. Hangi mitsvanın daha büyük olduğunu ancak Tanrı bilebilmektedir. Rabi Yeuda Anasi Pirke Avot ikinci bölümün daha ilk Mişna’sında kolay veya zor mitsvalar konusunda dikkatli olmamızı istemektedir. Çünkü mitsvaların kazançları belirtilmemiştir.

Yakın zamanda yaşadığımız bir mitsvadan söz edelim. Bu mitsva yirmi sekiz yılda bir kez yapılabilir. Güneş bu sürede belli bir saatte Tanrı tarafından yaratıldığı konuma geri döner ve bu zamanda da “Birkat Ahama” yapılır. Geçenlerde bir Pesah arifesinde bu olayı yaşadık. Sinagoglar herhalde Kipur günü dışında o kalabalığı ancak o güngörmüştür. Hepimiz çok heyecanlıydık. Yaşamda kaç kez bu olaya denk gelebileceğimizi bilemediğimizden çoğumuz bu mitsvayı yapmaya koştuk. Ama durun bir dakika. Birkat Ahama sonunda verilen ikramda su veya çayımızı içerken kaçımız “şeakol” berahasını söyledik?  Bir tanesi yirmi sekiz yılda gelen bir mitsva. Diğeri günde onlarca kez söylenmesi gereken bir beraha. Mitsvaları yapma isteğimiz alışkanlık ve rutine döndüğünde heyecanını kaybetmektedir.

İsrael’in ilk kralı Şaul Ameleh’dir. Daha sonra hatalar yapsa da bu hataları hem krallığına hem de yaşamına mal olsa da çok büyük bir Tora bilgini, büyük bir insan ve milletini çok seven bir kraldır. Bazı insanların büyüklüğü kendilerinden, potansiyellerinden gelir. Gemara Şaul Ameleh’in büyüklüğünün büyükbabasından geldiğini öğretir. Şaul’un babası olan Kiş’in babası Aviel adlı bir kişidir. TaNaH’ta sadece bir kez bu kişi “ner – mum” adı ile anılır. Bilgeler bunun bir lakap olduğu konusunda birleşir. O zamanlarda öğrenim evine giden yol tamamen karanlıktır. Gece olduktan sonra Tora öğrenimine gidenlerin sayısı gitgide azalmaktadır. “Ner” kendi kazancından kimseden bir şey istemeden o sokağın aydınlatılması için oraya mumlar diker. Yol aydınlanınca öğrenim evine gidenlerin sayısı artar. Basit bir çalışmadır. Sadece sokakları aydınlatmıştır. Gemara işte bu yüzden torununun yani Şaul’un dünyayı aydınlatan bir toplumun kralı olduğunu söyler. Tora’da küçük mitsva yoktur. Daha önce de söylediğimiz gibi bizim aldırmadığımız, görmek istemediğimiz hatta önemsemediğimiz mitsvalar vardır.

TaNaH’ta bir bölüm eğer “vayi” sözcüğü ile başlıyorsa o bölümde bir olumsuzluk vardır. Sözgelimi “Megilat Ester” bu sözcükle başlar ve antisemitizm konusunda hiç de küçümsenmeyecek bir kralın Ahaşveroş’un krallığını tanımlar. Eğer bölüm “veaya” ile başlıyorsa o bölümde mutluluk vardır. Şema’nın ikinci bölümünde veya peraşamızın hemen başındaki bölümde olduğu gibi. 

Pasuk “ivdu et Ad… besimha” derken neyi anlatmak istemektedir? Buradaki “simha – sevinç mutluluk” nedir ve bizler nasıl buna sahip oluruz? Aslında öncelikle bunun ne olmadığını söyleyelim. “Simha” bütün gün gülmek, sırıtmak, espri yapmak, vara yoğa gülmek değildir. Depresyonda olan mutsuz insanlar daha çok güler ve daha çok espri yapar. Çünkü kendi durumlarını maskelemeye çalışır. “Simha” aslında doygunluk, memnuniyet demektir. Bir şeyin üstesinden gelmek, bir projeyi başından sonuna değin yapmak ve başarmak, bir işi becermenin verdiği tatmin bize “simha” olarak tanımladığımız gerçek mutluluğu getirir. Deniz kenarında tatil modunda yatmak mutluluk değildir. O dinlenmek için elbette gereklidir. Ancak birçoğumuzu bir süre sonra “sıkmaya” başlar. Çünkü Tanrı bizi o tembel formda yaratmamıştır. Pasuk “ivdu” çalışın demektedir. Her ne kadar burada yer alan “ivdu” sözcüğü çalışmadan ziyade ibadet anlamında olsa da mutluluk için eylem, çalışmak, hareket ve başarı gereklidir.

Bir gün Amerika’da kadınlar gurubu Erets Yisrael’e yeni bir Sefertora göndermek için harekete geçer. Kadınlar herkesten azar azar para toplayacaklarını ve Sefertora alacaklarını söyleyince Rabi bile buna çok inanmaz. Ancak onlara cesaret vermekten de geri durmaz. Her attıkları adımı cesaretlendirir, başarılarını değerli kılar. Uzun bir süre sonra Sefertora alınır ve Erets Yisrael’e isteyen bir sinagoga gönderilir. “Amathil bamitsva omrim lo gmor – mitsvaya başlayana bunu bitir denir” ilkesi önemli bir genellemedir. Çünkü dağın eteklerinde herkes heveslidir ama tırmandıkça heves bıkkınlığa dönüşür. Bizler çabuk bıkmayı seçen bir zamanda yaşıyoruz. Bu da vazgeçmeyi getirir. En ufak bir mitsvayı yerine getirenleri bile Kızıldeniz’in yarılması kadar önemli kabul etmek gerekir. Çünkü o mitsvayı getirecek, devam ettirecek ve yenilerine ortam hazırlayacak olan istek ve cesarettir.  Mesela bir gün derse geldiniz, bizleri dinliyorsunuz. Belki kafanızda birçok sorun var. Ama bu dakikada derse “isteyerek” geldiğiniz için bir şey başardınız ve mutlu olma şansınız var. Deniz kenarında yatmak da bir seçenektir elbette. Ama o bize “ivdu” kaynaklı mutluluğu getirmez. “İvdu” kaynaklı olmayan da gerçek mutluluk değildir.

İnsanlarla tartışmalarımız eksik olmaz. Söz konusu olan din ise bazı tartışmalar mitsvaları izlediğimiz için alaya kadar gider. Yaptıklarımızla mutluluğu bulabileceğimize inanmadıklarından ve aksini de kanıtlayamadıklarından genellikle dalga geçme ve alay etme yoluna giderler. Derse gitmenin “beyin yıkama”, mitsvaları izlemenin de “gericilik” olduğunu savunanlarla laf kalabalığına girmek bize sadece vakit kaybettirir. Bundan ve bunu tercih edenlerden uzak kalmak en iyisidir.

Tanrı bizleri sever. Bir ebeveynin çocuğunu sevdiği gibi sever. Bizler çocuklarımızı sevdiğimizi söyleriz ama aslında gerçekten onları sever miyiz? Ellerinde cep telefonu, kucaklarında tablet veya bilgisayar bütün gün dizi izlemelerine, hiçbir şey yapmamalarına, sorumluluk almamalarına ses çıkarmayarak, onları sevdiğimizi zannediyoruz. Halbuki onlara küçük sorumluluklar vererek işe başlamak gerekir. Mutlaka itiraz gelecektir bu da normaldir. İşi başardıkları zaman gerçek mutluluğun ne olduğunu göreceklerdir.

İşte Tanrı bizi seven bir ebeveyn olarak boş kalmamızı istemez ve bizlere altı yüz on üç fırsat sunar. Bunlara Rabinik mitsvaları da katarsak fırsat sayısı artar. Şimdi önümüzdeki bu fırsata bakalım. Rabi Hananya ben Akaşya’nın Mişna’sını çoğumuz biliriz. Rabi Moşe Benveniste (Z’’L) bu Mişna’yı açıklarken Tanrı’nın bizleri çok sevdiğinden birçok fırsat sunduğunu öğretmiştir. Mutlaka yapabileceğimiz, mutlu olacağımız bir şeyler olacaktır.    Şimdi pasuğa geri dönelim: “Veaya” – mutluluk mu istiyorsun, “Ekev tişmeun” – Tanrı’nın mitsvalarına odaklan.

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva

 


Geçen hafta okuduğumuz Vaethanan peraşasında, Moşe Rabenu’nun vaat edilmiş toprağa girebilmek için Tanrı’ya yakarışlarını okuduk.  Moşe, tevazu bir şekilde dua ederek, İsrailoğularının başında bir lider olarak başladığı görevi devam etme arzusundadır. Onları vaad edilmiş topraklara götürerek misyonunu tamamlama isteğindedir. Moşe Rabenu,  40 yıl boyunca çölde zor koşullarda yaşamını İsrailoğulları’na adamış ve onları süt ve bal ülkesi, vaad edilmiş topraklara götürmeyi hayal etmiştir.

Tüm kalbi ile yaptığı dua, Tanrı tarafından kabul edilmemiş ve Tanrı’nın İsrail topraklarına girememe kararı yürürlükten kaldırılmamıştır. Tanrı, kendisine dağın tepesine çıkmasını ve uzaktan İsrail topraklarına bakmasını söyler. Moşe’nin maalesef ulaşabileceği en son nokta bundan ibaret olacaktır.

Bu üzücü durum karşısında aklımıza hemen bazı soru geliyor: Tanrı’nın Moşe için aldığı bu karar karşında neden İsrail oğulları hiçbir şekilde tepki göstermedi?  Neden toplumun bireyleri liderleri Moşe için dua etmedi?  Neden her bir ağızdan Tanrı’ya Moşe topraklara girememe durumunda kendilerinin de topraklara girmek istemediklerini söylemediler? Liderlerine karşı bir empati veya onu koruma veya ona bağlılıklarını gösterme adına neden bir işaret gösteremediler?

Moşe’nin yaşamı boyunca onlara karşı yaptıklarına karşılık, Tanrı’nın Moşe’ye karşı merhametini ve şefkatini göstermesi için yalvarmaları gerekirken Tora’da bununla ilgili hiçbir kayda rastlanmamaktadır.

Bu hafta okuduğumuz Ekev peraşasında bu sorulara cevap olarak bir ipucuna rastlamaktayız.  Moşe, İsrailoğullarına 40 yıllık çöl hayatı boyunca Tanrı’nın gökten yağdırdığı manı tedarik ettiğini,  onlara kıyafetleri konusunda yardım ettiğini, çöldeki zor koşullara rağmen yaşamlarını kolaylaştırdığını anlatır. Kısacası, İsrailoğulları günlük ihtiyaçları karşısında hiçbir şekilde endişe etmelerine gerek yoktu.  Tüm maddi ihtiyaçları mucizevi şekilde tedarik edilmişti. Tüm bu güzel şeylere sahip olmak sayesinde doyuma erişmişlerdi. Ama bu doyum başkalarına empati duyma konularında ve başkalarının ihtiyaçlarını algılama hassasiyetini kaybetmişlerdi.  Hepimizin bildiği bir deyim tok olan aç olanın halinden anlamaz sözü bizlere çok şey öğretmektedir.

İsrailoğulları 40 yıl boyunca çölde gezdiler ve tüm arzuları vaad edilmiş İsrael topraklarına girebilmekti. O an için kendi ihtiyaçları üzerinde odaklanmışlardı. Moşe’nin duyguları konusunda konsantre olmaları mümkün değildi. Tanrı’nın adaleti ve aldığı karar üzerinde bir değişiklik yapabileceklerine inanmadılar ve o an için yeni bir heyecan getirmek istemediler. O anda tek düşündükleri kendi yaşamları ve ileri gidebilmek için neler yapabilecekleriydi.

Tora,  aslında bize İsrailoğullarının bu konuda sessiz kalmasının insan tabiatında var olan bir eseri zayıflık olduğunu öğretmektedir. Bu noktada önemli bir ders çıkarmaktayız.  Buradaki sessiz kalma durumu ve Moşe için hiçbir dua etmemeleri onların kötü insanlar olduğu anlamını çıkarmaz. Normal bir insanın yapabileceği olağan bir davranış şekli olduğunu bize göstermektedir. . Ne zamanki Tanrı Moşe’ye vaad edilmiş topraklara giremeyeceğini söylediğinde, İsrailoğulları bu durumda Moşe adına dua ve teselli etmeyi, olaya tepki gösteremediler. Aslında bu insanın genel yapısı ve beşeri zayıflığına bağlı bir durumdur.  Moşe lider olduğu sürece onunla bütünleştiler ve ne zaman ki Moşe’nin görevi biteceğini duydukları an ondan sonra ki liderle yollarını devam edebileceklerini düşündüler.

İsrailoğullarının buradaki davranış şekli normal bir davranış şekli olduğunu belirtsek de, bunun ideal bir davranış şekli olup olmadığı üzerinde durmamız gerekir. Şayet aynı durumda bizler olsaydık, Moşe’ye karşı empati kurabilir miydik ya da kurmalı mıydık? Onun adına dua etmek ister miydik?

 Ona karşı sadakatimizi ve yaptıklarına karşılık memnuniyetimizi göstermek adına Tanrı’nın şefkatini ve merhametini Moşe adına yapabilmesi için istekte bulunmalı mıydık?

Modern dünyamızda, kişilerin birbirlerine olan sadakat ve hoşgörüleri tamamen dış etkenlere bağlı bir durumdadır.  Kişiler maalesef ben odaklı bir durumda olduklarından başkalarına olan tavır davranışlar ve duygular günden güne farklı olabilir. İsrailoğullarının da burada takındıkları tutum bu günkü modern dünyadan farklı olamayıp normal görülen bir davranış şeklidir. Ama bizim izlememiz gereken davranış şekli normal olarak kabul edilen bu şekilden farklı olmalıdır. Dürüst olma yolunda ilerleme adına farklı davranılması gerekir. Ermiş ve dürüst bir insan başkalarına karşı hassas, şefkatli, merhametli, sadakatli ve kendisine yapılanları unutmayıp takdir etmelidir.



GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

Bu haftaki Peraşa’da Moşe Bene-Yisrael’e şöyle der: “[Sonuç olarak] Bilmelisin ki Tanrın Aşem bu iyi Ülke’yi sana onu miras edinmen için erdemin sebebiyle veriyor değil; zira [işin gerçeği,] dik başlı bir halksın sen.” Devarim 9:6. Acaba dik başlı olmak nedir? Ve dik başlı olmak niye bu kadar kötüdür?


Rabi Ovadya Sforno şöyle açıklar: Eğer birirsi dik başlıysa adil  olması imkansızdır, sonuçları dinlemek yerine kendi hislerini takip eder. Birisi kendi zihinsel anlayışına göre hareket etmeye istekli olmalıdır. Güçlü bir istek bir kişinin tutumunu pozitif yönde - esnek olmak ve mantıklı düşünebilmek - değiştirmek için çok önemlidir.   

Hepimiz “Altın Plan Sendromuna” kapılırız. Peki “Altın Plan Sendromu” nedir? Şöyle bir benzetmeyle açıklayalım: Bir kardeş İsrael Ordusunda görev yapan abisine ziyaret sürprizi yapmak için bütün yıl para biriktirir. İsrael’e gitmeden önce valizini hazırlarken bir anda kapı zili çalar. Ve kapıyı açınca karşısına askerden izin alıp ilk uçakla evine dönen abisi çıkar. Kardeş bunun üzerine şöyle cevap verir: “Ağabeyciğim, seni gördüğüme çok sevindim ancak, afedersin ama valizi hazırlamam gerek Seni İsrael’de ziyaret etmek için bineceğim uçağa yetişmem lazım.” Hayatınızın amacı aklınızla hareket etmektir duygularınızla değil. Bu dünyayı daha iyi bir yer haline getirmenin yoludur.  

ÇOCUK PERAŞASI

 

Moşe Peygamberimiz Yahudiler'e: "Çöldeyken Tanrı size iyi baktı. Yakında Erets Yisrael'e varacaksınız.  Orası nefis meyvelerin yetiştiği bir ülkedir. Erets Yisrael'de yedi özel meyve bulunur:

1. BUĞDAY 2. ARPA 3. ÜZÜM 4. İNCİR 5. NAR 6. ZEYTİN 7. HURMA

Erets Yisrael'de Tanrı sizlere beraha verecek, kutsayacak zengin olacaksınız. Tanrı'yı unutmayın! Sahip olduğunuz her şeyi - evlerinizi, tarlalarınızı ve paranızı- size o verdi. Onları sadece mitsvot (iyi işler) yapmakta kullanın!" dedi. Moşe Peygamberimiz şunu öğretti: "Bir yemeği ekmekle yedikten sonra şükretmelisiniz, yani Tanrı'ya teşekkür etmelisiniz."
Bu teşekkür duasının adı "birkat amazon"dur. Çocuklar kısaca şu şekilde teşekkür edebilirler: "Bu ekmeğin sahibi, merhametli, dünyanın Kralı Tanrıımız kutsaldır."  Moşe Peygamberimiz Yahudiler'e şunu hatırlattı: Altından bir buzağı yaptığınızı hatırlayın. Bu korkunç bir hata idi! Elimde iki luhot (tabletler) ile Ar Sinay'dan (Sinay Dağı) gelmiştim. Buzağıyı görünce onları kırdım. O zaman Allah dedi ki: 'Bütün Yahudileri öldüreceğim.'
'Lütfen bunu yapma Tanrım!' diye dua ettim.

Tanrı kabul etti ve bana: 'Yeni luhot (tabletler) yap! Aseret Abidrot'u (On Emir) yeniden yazacağım.'  dedi."
Moşe Peygamberimiz şunu öğretti:
"Her gün dua etmek herkes için bir mitsva'dır." Bir Yahudi erkek günde üç kez dua eder:

*Sabah: Şahrit  *Öğleden sonra: Minha *Gece: Arvit
Şabat, Roş Hodeş (İbrani takvimine göre yeni bir ayın başlangıcı) ve yom tov'da (bayramın önemli kutsal günleri) musaf adı verilen ek bir dua daha ederiz.

BİR HİKAYE
ŞEHİRDEKİ EN GÜZEL ANLAŞMA

 


Telefonu kapattığımda kendimi heyecanlı, biraz da rahatsız hissediyordum. Heyecanlıydım çünkü arkadaşım Beni'den, alışveriş merkezindeki müzik dükkanında bir günlüğüne %40 indirim olduğunu öğrenmiştim. Rahatsız olmuştum çünkü oradan herhangi bir şey için, babamdan bu haftaki harçlığımı iki gün önceden istemem gerekiyordu. 
Şimdi beni yanlış anlamayın. Babam kötü ya da cimri biri değildir. Tam tersine, o harika bir babadır ve birbirimize çok yakınızdır. Sadece harçlığımı ondan erken istersem, "Haftalık Toplantımızı" da erken yapmamız gerekir. Bunun ne demek olduğunu sorabilirsiniz. Babam, haftada en az bir kez ciddi konuları konuşmamız gerektiğini söyler. Bu nedenle bana harçlığımı vermeden önce oturup beraberce sohbet ederiz. Ona haftamın nasıl geçtiğinden, okulda yaptıklarımdan, arkadaşlarımdan, hatta futbol turnuvasından bile bahsederim. Çoğu hafta ona hep aynı şeyleri anlatırım. Babamın bu işten sıkıldığını zannedebilirsiniz ama bu tamamen yanlış olur. Her hafta aynı şey tekrar eder. Toplantımız olmazsa harçlığımı da alamam. 
Genellikle "Haftalık Toplantı"mızdan zevk alırım ama bugün pek de havamda değilim. Belki de ilk kez parayı alıp müzik dükkanına fırlamak istedim. Kim bilir belki de iyi Cdler hemen satılıp tükenebilir. Telefonda arkadaşıma önden gitmesini ve orada buluşabileceğimizi söyledim. Ne de olsa benim evden çıkmamın biraz zaman alabileceğini düşünüyordum. 
Beni'yi düşündüm ve onu kıskandım. Bir keresinde bana harçlığını yıllık olarak tek seferde aldığını söylemişti! Ve görebildiğim kadarıyla epey de memnundu. Babası bir şirketi yöneticisi ve hayat tarzları da bizden çok daha rahattı. 
En sonunda dükkana ulaşabildim. Tahmin ettiğim gibi, babam harçlığımı önceden vermeyi kabul etmişti, ancak toplantımızdan sonra! Beni'yi, aradan uzun vakit geçmiş olmasına karşın orada gördüğüme sevindim. "İyi bir şeyler kaldı mı?" diye sordum. Koşarak geldiğim için nefes nefese kalmıştım. 
"Evet, bayağı çok var. Sen neden bu kadar geç kaldın? Neredeyse senden ümidimi kesecektim."
Kıpkırmızı kesildiğimi hissettim. "Haftalık Toplantılarımız "da bahsetmeye utanıyordum. Eminim arkadaşım, bu durumu öğrendiğinde gülecekti. Ama ben, soru sorulduğunda cevap veren biriyim bu nedenle bütün haftalık toplantılarımızı ve bazen yaşadığım sorunlardan Beni'ye bahsettim. 
Konuştukça arkadaşımın sallandığını fark ediyordum. Of, herhalde gülmemek için kendini zor tutuyordu. Ama tahminlerimin tersine arkadaşım gülmeye değil ağlamaya başladı! Dükkanın arka tarafında, kimsenin bizi göremeyeceği bir yerde olmamız iyi olmuştu. Ama neler olduğunu anlayamamıştım. 
Bir kaç dakika sonra kendini toparladı. "Ne kadar da şanslısın..." dedi 
Şanslı mı?
"Haftada bir babamla buluşabilmek için her şeyi verebilirim..." Beni, bana babasıyla yoğun işlerinden dolayı ne kadar az görüşebildiğini, bazen haftalarca konuşamadığını ve en kötüsü, ayda yılda bir konuşsalar bile kendini ne kadar yabancı ve uzak hissettiğini anlattı. Meğerse babasının ona harçlığını yıllık olarak vermesinin nedeni, bir daha Beni'yi ne zaman göreceğini bilmemesiydi!
Onun haline çok üzüldüm. Bunu itiraf etmem zordu ama bazen babamın en iyi arkadaşım olduğunu hissederdim. Ve ister seveyim, ister sevmeyeyim, harçlığımı almadan yaptığımız haftalık toplantılarımız belki de bunun en önemli sebebiydi. O gün müzik dükkanında çok şey öğrendim. Ama hiç biri evde öğrendiklerim kadar değerli değildi...