Bu Hafta İçin Saatler

9 AV

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5778

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

19:08

20:23

-----

Yeruşalayim

19:04

20:18

Tel Aviv

19:25

20:26

21 TEMMUZ

Tel Aviv

19:21

20:21

İstanbul

20:16

20:56

2018

İstanbul

20:10

20:50

İzmir

20:10

21:00

İzmir

20:05

20:54

DEVARİM-דברים


22 TEMMUZ 2018 TİŞA BE AV
27 TEMMUZ 2018 TU BE AV

Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Devarim 1:1-3:22)

 

Bu peraşa, Tora'nın Beş kitabının sonuncusunun başlangıcıdır. Devarim kitabı aynı zamanda "Mişne Tora - Tora'nın Tekrarlanışı" olarak da bilinir. Bu kitap Moşe'nin, hayatının son beş haftasında, Yarden (Ürdün) Nehri'ni geçerek Erets-Yisrael'e girmeye hazırlanan Bene-Yisrael'e söylediklerini kaydeder.

Moşe mitsvaları tekrar gözden geçirerek, halkın yeni ülkelerine girince başlayacağı yeni yaşam tarzını vurgular: Moşe'nin rehberliğindeki doğaüstü çöl yaşantısından, Yeoşua'nın yönetiminde, Erets-Yisrael'de, bildiğimiz yerleşik normal yaşam düzenine geçeceklerdir.

Bu hafta, peraşanın merkezi teması, casusların (Meragelim) işledikleri günahtır. Peraşa, Moşe'nin, çölde ölen bir önceki neslin günahlarına gönderme yapmasıyla başlar. Moşe casusları Erets-Yisrael'e göndermemiş olsalar ne olacağını halka açıklar. Böyle olsaydı, Tanrı, tüm ülkeyi, Akdeniz'den Fırat Nehri'ne kadar, Amon, Moav ve Edom'un toprakları da dâhil olmak üzere, hem de hiçbir çarpışmaya gerek kalmadan Bene-Yisrael'e verecekti. Moşe daha sonra, casusların günahının dolaylı olarak sebep olduğu diğer günahları açıklar ve konuyu özetler: Tüm nesil çölde ölecek ve Moşe, Erets-Yisrael'e giremeyecektir.

Moşe daha sonra, halka, Tanrı'nın kararını duydukları andaki ilk tepkilerinin, günahı affettirme amacıyla "gidip savaşma isteği" şeklinde gerçekleştiğini hatırlatır. Moşe onlara, artık düşmanlarını mucizevi bir şekilde yenme haklarını kaybettikleri gerekçesiyle gitmemelerini öğütlemiş, ancak onu dinlemeyen topluluk, toplu bir katliama maruz kalmıştır.

Moşe devam eder: Bene-Yisrael'e, Esav (Edom), Moav ve Amon milletleriyle savaşmaması emredilmiştir - zira bu topraklar o dönem için Erets-Yisrael'in parçası olarak öngörülmemişti. Kenaan'ın fethi Sihon ve Og savaşlarıyla başladığında ise, savaş doğal yollarla gerçekleşecekti.

AFTARA
Rav İsak Alaluf
HAZON YEŞAYAU

 

Yeşayau peygamberin ilk bölümünün okunduğu bu hafta üç musibet haftasının sonuncusu ve doruk noktasıdır. Tişa be Av öncesinde okunan bu Aftara Yeşayau’nun yıkım kehanetleri ve uyarıları ile doludur. Bu uyarılar daha çok yıkım nedenleri üzerine odaklanmakta aslında hiçbir şeyin değişmediği günümüze de gönderme yapmaktadır.

HAFTANIN SÖZÜ

 

 

Bir daha savaş sanatı öğrenilmeyecek. (Yeşayau-2)

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
NEFRETİN BEDELİ

 

Devarim peraşasının okunduğu hafta Tişa be Av öncesidir ve bu Şabat “Şabat Hazon” olarak bilinir. Her ne kadar bu Şabat gününde bu konudan söz etmek gerekse de tarih boyunca tsadikler Maşiah’ın gelişi ile ilgili umutlarını hep gündemde tutmuşlardır. Rabi Levi Yitshak de Berdichev kızının düğün davetiyesinde ilginç bir ifade kullanır. “Düğün üçüncü Bet Amikdaş’ta Yeruşalayim’de falanca gün ve saatte olacaktır. Ancak eğer de Maşiah gelmeyecek olursa o zaman düğün aynı tarih ve saatte Berdichev’de falanca yerde gerçekleşecektir.” Bu tsadiklerin bu umutlarını kaybetmediklerine güzel bir örnek teşkil edebilir.

Bilindiği gibi ikinci Bet Amikdaş’ın yıkılma nedeni “sinat hinam – sebepsiz nefret” olarak bilinir. Aslında her nefretin mutlaka bir nedeni vardır. Ancak bu nedenlerin hepsi bu nefretin verdiği zarar karşısında yetersiz ve “nedensiz” kalmaktadır. Bu nefret Geula’yı ve Maşiah’ın gelişini geciktirmektedir. Peygamber “sinam nimkartem velo bekesef tigaelu” derken satılmamızın galuta düşmemizin nedenini sinat hinam olarak vermekte yapılan iyi davranışların, Tora öğrenmenin, mitsvaların nefret oldukça hiçbir işe yaramayacağını öğretmektedir. İkinci Bet Amikdaş zamanındaki bilgi düzeyi inanılmazdır. Yapılan mitsvalar, iyilikseverlik hat safhadadır. Ancak bütün bunlar bu nefret yüzünden gerçekleşen yıkımı önlemeye yetmemiştir. Bu nefret ortadan kalkmadıkça yararı olacağı da şüphelidir.

Midraş Tanrı’nın da Tora’nın kurallarına riayet ettiğini öğretir. Bene Yisrael bunun üzerine Tanrı’ya serzenişte bulunur. Sözgelimi bir kanatlı kesildiğinde kanı toprakla örtülür. Tanrı’nın Yeruşalayim sokaklarında, diasporanın o sıkıntılı yıllarında, Holocaust’ta kanımız sokaklarda akarken neden onun örtülmesini sağlamadığını sorgularlar. Bir başka kural, aynı günde annesi ile çocuğunun şehita yapılamayacağı yönündedir. Bene Yisrael aynı günde aynı aileden nice insanın katledildiğini ve Tanrı’nın bunlara neden engel olmadığını sorgularlar.  Midraş bu sorulara Tanrı’nın verdiği yanıtı paylaşmaz ama Arizal Tora’da yer alan bir pasuğun bu sorulara yanıt niteliğinde olduğunu öğretir.

Devarim 17/8’de yer alan pasuğun tercümesine bakalım: “Bir yargı konusu senin için belirsizse bir kan lekesinin niteliği konusunda, dava kararları konusunda, tsaraat lekeleri konusunda şehirlerde anlaşmazlıklar söz konusuysa kalkıp Tanrı’nın seçeceği yere çıkmalısın.” Pasuğun basit anlamı yargıda belirsizliklerin Yeruşalayim’deki Sanhedrin tarafından çözülmesi gerektiği yönündedir. Ancak Arizal bunu daha farklı bir şekilde açıklar. Ona göre eğer Tanrısal yargı konusunda şüphelerimiz varsa ve bunu anlayamıyorsak kanımızın neden kolay döküldüğünü sorguluyorsak, neden hep toplum olarak yargılandığımızı söylüyorsak ve tarih boyunca çektiğimiz sıkıntıları anlayamıyorsak “anlaşmazlıklarımıza” odaklanmamız gereklidir.

“Eha esa levadi torhahem, umasaahem verivehem – zahmetinizi, yükünüzü ve çekişmenizi tek başıma nasıl taşırım” cümlesi bu hafta okuduğumuz peraşanın en dikkat çeken cümlelerinden biridir. Çünkü içinde “Eha” sözcüğü geçmektedir. “Eha” Tişa be Av gecesinde okunan ağıtın ismidir ve Yirmiyau’nun yıkım kehanetlerini içerir. Moşe Rabenu burada aslında çok önemli bir konuya dikkat çekmektedir. Kendisinin bizleri “Eha” sıkıntısından kurtarması karşılığında ki kırk yıl boyunca sıkıntı görmememiz için bütün yükü tek başına kendisi üstlenmiştir, “çekişmelerimize” bir son vermemizi istemektedir. Çünkü çekişmelerimiz devam ettiği sürece kendisinin ancak bir yere kadar bunu kaldırabileceğini ifade etmektedir. Biz tartışma ve çekişmelerimizi engelleyemediğimiz sürece kimse bizim “Eha” okumamızı engelleyemeyecektir.

Peygamber “mikve Yisrael Ad…” demektedir. Bilindiği gibi Mikve saf olmayan insanları veya eşyaları saf hale getirmek için kullanılır. Günün birinde bir Rabi öğrencileriyle birlikte dans etmektedir. Ortada Rabi etrafında öğrenciler düğünün veya özel günün şerefine o günün sahibini mutlu etmek mitsvasını yerine getirmektedirler. Rabi dans boyunca sürekli olarak eğilip kalkmakta bu da öğrencilerinin dikkatini çekmektedir. Sonunda bir öğrencisi neden böyle davrandığını sorunca ona mikve’ye daldığını söyler. Bene Yisrael bir arada iken gerçek bir Mikve görevi görürler ve safsızlıkları oradan uzaklaştırırlar. Ancak eğer bir arada değillerse o zaman Mikve’de su kaçağı var demektir ve eksik suyu olan bir Mikve hiçbir işe yaramaz.

“Vayakel” sözcüğü toplamak anlamına gelir. Nitekim aynı adı taşıyan peraşada Moşe halkı toplayarak onlara Şabat kurallarını öğretmektedir. Vayakel birlikte olmak, bir arada olmak demektir. Bu sözcüğün sayısal değerinin Mikve sözcüğünün sayısal değeri olan yüz elli bir olması tesadüf değildir.

Gemara Masehet Eruvin 18’de Bet Amikdaş’ın yıkıldığı günden itibaren Tanrı’nın isminin küçüldüğünü ve sadece iki harften ibaret olduğu yazılıdır. Bunun kanıtı olarak da Teilim kitabının son cümlesi olan “kol aneşama tealel Y.a Aleluya” verilmektedir. Dört harfli ismin son iki harfi mevcut değildir. Aynı Gemara’nın Tosafot bölümü bu cümleye dikkat çeker. Asıl anlamı “ruh” olan “neşama” sözcüğü eğer “mem” harfinin içinde nokta ile yazılmazsa “boşluk” anlamına gelir. Şimdi Gemara’yı daha iyi anlamak mümkündür. Bet Amikdaş’ın yıkılışı ile oluşan boşluk nedeniyle Tanrı’nın isminden son iki harf eksilmiştir. Bunun anlamı oldukça ciddidir. Bir kişi eğer tartışma yaratıyorsa, buna neden oluyorsa ve sevgi yerine nefret ediyorsa sanki Tora’daki Tanrı’nın isimlerinin son iki harfini siliyor gibidir. Bu da çok ciddi bir yanlıştır.

Arizal bu iki harfin nereye gittiğini sorgulamaktadır. Kli Yakar’a göre Bene Yisrael senede on bir gün Bet Amikdaş’ın yıkılışı için yas tutar. Bunlar Roş Hodeş Av’dan itibaren dokuz gün, asara be Tevet ile şiva asar be Tamuz günleridir. Arizal son iki harfin nereye gittiğini göstermek için on bir sayısının simgelediklerini işaret etmektedir. Eksilen “vav” ve “he” sayılarının sayısal değeri de on bir sayısını vermektedir.

Moşe Rabenu bu haftaki peraşa ile başlayan Devarim kitabında oldukça sert uyarılarda bulunur.  Moşe bu yanlışların olmaması için bizleri oldukça yüksek tonlarda uyarmıştır. Bizlere düşen bu uyarıları dikkate almak ve en büyük eksiğimiz olan karşımızdakini sevmenin yollarını bulabilmektir.

DİVRE TORA
Rav Selim  Eskenazi
Şabat Hazon

 

Bu Şabat, sene içindeki Şabatlara nazaran özel bir Şabat. Her sene Tişabeav'dan evvele (veya bu sene olduğu gibi Tişabeava) denk gelen Şabat Hazon, ismini bu hafta okuduğumuz Hazon Yeşayau'dan almaktadır. Aftara da musar ve uyarılarla dolu... Yeşayau aNavi şöyle diyor: "Banim gidalti ve romamti, ve em paşu bi…", "Evlatlar yetiştirdim ve onlar Bana karşı kasıtlı günahlar islediler".

Am Yisraelin doğru yolda olduğunu gösteren en büyük kanıt, Bet aMikdastaki Keruvimlerin birbirlerine doğru bakmasıydı. Hahamlarımız diyor ki, Bet aMikdaş yıkıldığı zamanda da Keruvimler birbirlerine doğru bakıyordu. Çok fazla Yahudi kanının döküldüğü Bet aMikdas'in yıkıldığı günde Keruvimler'in birbirlerine bakması neyi ifade ediyor? 

İşte Yeşayau aNavi gördüğü vizyonda bunu iletiyor. Her ne kadar büyük günahlar isleseniz bile, "Banim Atem LAş-em Elo-keha", "Tanrı'nın evlatlarısınız siz."

Hafta içi koşuşturmalar içinde keduşaya, ruhaniyete zaman ayırmak zor olduğu gibi, Şabat'tan alınacak kutsiyet ve ruhaniyet seviyesi de hafta içi ile karşılaştırılamaz. Gemara diyor ki, Şabatı tüm alahaları ile koruyan bir Yahudi, Enoş nesli gibi putperestlik yapmış olsa bile affedilir.  Şabat, Yahudiye hangi durum içerisinde olursa olsun, Yahudi'nin Tanrı'nın evladı olduğunu hatırlatır. Banim Atem LAs-em Elo-keha... putperestlik yapacak kadar alçak bir seviyeye düşmüş olsa bile, Şabatın kuvveti sayesinde içindeki durumdan kurtulup tekrardan Tanrı’ya yaklaşabilir.

"Beni uven bene Yisrael ot i leolam", Şabat, Benle Yisraelogullari arasındaki anlaşma için sonsuza kadar bir işaret olacaktır. Şabat, Bene Yisrael'in Tanrı’nın evlatları olduğuna dair sonsuz bir işaret… 

Kutsal kitaplarda açıklandığı üzere Şabat Hazon'un niye özel bir Şabat olduğunu şimdi anlayabiliriz. İçinde bulunduğumuz Menahem Av ayının günlerinin içindeki Şabat Hazon, özellikle bu sene olduğu gibi tişabeav Şabata düştüğü zaman karanlığın içinden çıkan ve tüm karanlığı aydınlatan bir ışık gibi, Yahudi'ye Tanrı'ya dönmek istediği zaman, Tanrı'nın onu beklediğinin ümidini vermektedir.

Şabat'ta avelut yani yas yok, çünkü Şabat'taki ibadet Tanrı'ya yakınlığı ve Tanrı'nın bize olan sevgisini hissetmektir. Yıkım haftanın diğer günlerine ait bir kavramdır. Şabat Kodeş için geçerli değildir. Masehet Taanit 29b'de söylediğ gibi Tişabeav Şabat'a düşerse Şabat sofrası her türüu leziz yiyeceklerle doldurulur, Kral Şelomo'nun seudasi gibi… Ari aKadoş bu Şabatta akan özel ruhani bereketi almak için, yas ifade edecek hiçbir harekette bulunmazdı.
Midraş, kardeşi Evel'i öldüren Kayin'in teşuva yapması sonucunda, hediye olarak Şabat'ı aldığını yazar ve Adam aRişon, Kayin'den bunu duyunca o da teşuva yapar. Mizmor Şir leYom aŞabat mizmorunu söyler. 

Sabat- Şin harfi Bet harfi Tav harfi, Şabat bo taşuv, Sabat'ta teşuvaya donu simgeler.
Ne kadar fazla Şabat'ı kurallarına uygun bir şekilde korursak, o kadar Tanrı'nın evlatları olduğunu hissederiz. 

Yei ratson, Maşiah hemen gelsin, Bet aMikdaşimiz kurulsun ve bu Şabat, Şabat aGadol'a dönsün.

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

Moşe tek başına Yahudi Halkını yargılayamayacağını anlayınca, kayınpederinin tavsiyesi olan “hakimleri görevlendirmeyi” takip eder. Tora’da Moşe’nin şöyle dediği yazar:

“O zaman yargıçlarınıza şöyle emrettim: “Kardeşleriniz arasında[ki her türlü anlaşmazlığı dikkatle] dinleyin ve kişi ile kardeşi ya da davalısı arasında adil yargıda bulunun.” Devarim 1:16. Acaba Moşe yargıçlara neden kardeşlerini dinlemelerini söyler?

Raşi, Moşe’nin yargıçlara her zaman yeni davaları önceki davalara göre daha hoşgörülü ve daha dikkatli bakmalarını söylediği bir midraşa değinir. Bu midraşa göre, yargıçlar daha önceden benzer bir olay görseler bile, yeni davaya daha dikkatli davranmalıdırlar.

Her dava birbirinden farklıdır ve her farklı davaya yargıç daha farklı ve daha dikkatli bakmalıdır. Bu, her kavgaları yatıştırmanız gerektiği zaman geçerlidir. Tabiki de, tecrübeli birinin önceki olaylardan hatırlayabileceği bazı benzerlikler vardır, ancak her olayı birbirinden ayıran etkenler vardır. Acele karar vermeyin bu yüzden!

Bunun için her tarafı dikkatlice dinleyin. Önceleri bir çözüm işe yaradı diye o çözümün neredeyse benzer ama küçük değişiklikleri olan olayda işe yarayacağını söyleyemeyiz. Birisi yaratıcı ve esnek olmalıdır. Ne zaman kavgaları yatıştırmak için insanlara yardım edeceğiniz zaman, bu özel durumda ne yapabileceğinizi ve ne söyleyebileceğinizi görmek için bütün dikkatinizi olaya verin. Bunu yaparak, daha çok insan arasında barışı sağlama meziyetine sahip olursunuz. Moşe neden yargıçlara kardeşlerinizi dinleyin dedi? Ancak gerçek bir şekilde dinleyerek olayı daha özel yapan önemli detayları duyar.


ÇOCUK PERAŞASI

 

Moşe Peygamberimiz yakında 120 yaşında olacaktı. "Yakında öleceğimi biliyorum." dedi.  "Ama önce bütün Yahudiler'e konuşmak istiyorum. Onlara Tora'yı bir daha öğreteceğim ki iyi anlasınlar. Onlara Tanrı'nın yolunda yürümeleri gerekliliğini hatırlatacağım."

Moşe Peygamberimiz herkesi topladı. Bene Yisrael'e (İsrailoğulları) günlerce konuştu.  Moşe Peygamberimiz konuşmaya başladı: "Çölde birbirinizle çok kavga ettiniz. Tekrar tekrar barışı sağlamak benim için çok zordu. O zaman bana yardım etmek için birçok hakim edindim." "Hakimlere dedim ki: 'Eğer zengin ve fakir bir adam kavga ederse, çok parası olduğu için zengine hak vermeyin. Ancak kendisine acıdığınız için fakir adama da hak vermeyin. Her zaman gerçekte kimin haklı olduğunu düşünün.' " 
Moşe Peygamberimiz: "Hatırlayın, bir zamanlar korkunç bir hata işlemiştiniz.
Bana 'Ülkeye bakması için Erets Yisrael'e adamlar yollayalım' dediniz."
"Kabul ettim. On iki meraglim (gözlemci) gönderdim.
Erets Yisrael hakkında kötü şeyler konuştular. Sadece Yeoşua ve Kalev ülke hakkında iyi şeyler söyledi. 'Düşmanlarımız bizi öldürecek! Oraya gitmeye korkuyoruz!' diye bağırdınız."
"O zaman Tanrı: 'Yakınanlar çölde ölecek. Ama Yeoşua ve Kalev Erets Yisrael'e gelecek.' dedi."

"Daha sonra izinsiz Erets Yisrael'e gitmeye çalıştınız. Ama düşmanlar sizi püskürttü." 
"Erets Yisrael'e yaklaşıyorduk. Edom ülkesi önümüzde idi. Edom kralına sorduk, 'Senin ülkenden geçebilir miyiz?'
"'Hayır' diye cevap verdi.

"Tanrı bana: 'Edom'la savaşma! İsrailoğulları'nı Edom ülkesinin etrafından geçir!' dedi. 
"Sonra başka iki ülkeye vardık: Amon ve Moav. Onlar da topraklarından geçmemize izin vermediler.
Tanrı: 'Onlarla da savaşma! İsrailoğulları'yla Amon ve Moav topraklarının etrafından geç!' dedi." 

"En sonunda Sihon ve Og tarafından yönetilen ülkelere vardık. Bizimle çarpışmaya geldiler. Sihon ve Og devdiler. Ama onlara karşı savaşı kazandık. Og üzerimize büyük bir kaya atmak istiyordu ama onu öldürdüm. Onun ordusuna karşı savaşı da kazandık. Tanrı'nın düşmanlarınızdan daha güçlü olduğunu açıkça görüyorsunuz! Bunu hatırlayın: Tanrı Erets Kenaan (Erets Yisrael) krallarını yenmenize de yardım edecek!"

BİR HİKAYE
SINIFI GEÇMEK

 

Doğa bilimleri dersinin sınavını teslim etmeden önce son bir kez daha kağıdıma baktım ve gülümsedim. Genellikle bütün sorulara doğru cevap vermeye özen gösterirdim. Ama bu sefer bütün sorulara yanlış cevap vermeye çalışmıştım. Belki bu size garip gelebilir ama bir sınavdan kalmanın geçmek, geçmenin de kalmak olduğunu bilseniz siz ne yapardınız? Aklınız mı karıştı? O zaman açıklayayım...

Birinci sınıftan beri aynı okuldaydım. Belki bu okulu çok sevmezdim ama kesin olan bir şey var ki, okula çok alışmıştım. Herkesi tanırdım herkes de beni tanırdı. Ne yapılıp yapılmaması gerektiğini iyi bilirdim. Ama gelecek sene bu değişecekti çünkü bütün sınıf liseye geçecekti. Bu da çok daha büyük yeni bir okul, yeni bir sınıf, yeni arkadaşlar ve yeni kurallar anlamına geliyordu. 
Sınıfımdaki bazı arkadaşlar bu değişiklikten dolayı çok heyecanlıydı, ben de öyleydim. Taa ki arkadaşım Nedi, büyük kardeşi Robi ve arkadaşıyla futbol oynadığım güne kadar. Robi ve arkadaşı bizden bir kaç yaş büyük oldukları için liseye geçmişlerdi bile ve bu değişikliği yaşamışlardı. Aralarında ne kadar çok ödevleri olduğunu ve zamanında bitirmezlerse sorun yaşayabileceklerini konuşuyorlardı. Trigonometri, logaritma, gibi garip isimli derslerden bahsediyorlardı. Sanki bütün kullandıkları kelimeler Çinceydi! O anda böyle zor bir okulla baş edemeyeceğim hissine kapıldım. 
Böylece bir plan yaptım: Bu sene büyün derslerimden kalırsam, sınıfı geçemeyip yeni okula gitmek zorunda kalmayacaktım! Ne kadar güzel bir fikir değil mi? Ben de öyle düşündüm. Her şey, doğa bilimleri öğretmenim Bayan Esti'nin dersten sonra benimle konuşmak istemesine kadar güzel gitti. 
"Avi, bütün bunların anlamı ne?" diye sordu bana elinde elimden geldiğince berbat hale getirdiğim sınavı bana doğru tutarak. 
Sanırım genellikle notları 90 civarında olan bir öğrencinin birdenbire nasıl 0 aldığını merak ediyordu. Başka bir öğretmen olsaydı, herhalde omuzlarımı silkip olayı geçiştirirdim. Amma Bayan Esti özel, harika bir öğretmendi. Öğrencilerini gerçekten düşünürdü. Bu nedenle ben de doğruyu söyleyiverdim. Yeni okulda başarılı olmamın imkansız olduğunu ve bundan kaçma planımı nasıl hazırladığımı ona anlattım. 
Arkasına yaslandı ve düşündüğü zamanlarda yaptığı gibi kaşlarını çattı. Planımı beğenip beğenmediğini ya da bağırıp bağırmayacağını bilmiyordum. Dediğim gibi, o iyi bir öğretmendi ama yine de bir öğretmendi... Bir kaç dakika sonra onunla birlikte biyoloji laboratuarına gelmemi istedi. Bu çok kötü bir fikir değildi. Sınıfta laboratuarı uzun süredir kullanmıyorduk. Ben oradaki malzemeleri, eşyaları görmeyi çok severdim özellikle de tam ortada duran büyük su tankını... Ama şimdi neden oraya gitmek istemişti acaba?
Kısa bir süre sonra cevabını aldım. "Gel ve tankın içine bak" dedi Bayan Esti. "Yeni bir şey görüyor musun?"
Gördüğüme emindim. En son baktığımda tank iribaşlarla, küçük kurbağa yavrularıyla dolmuştu. Şimdi ise tank oradan oraya sıçrayan, bağıran erişkin kurbağalarla doluydu. 
"Evet, kurbağalar artık büyümüş" dedim ona. Soruyu doğru cevapladığımı ve artık oradan ayrılabileceğimi umuyordum. 
Ama Bayan Esti gülerek benimle olan işinin henüz bitmediğini belirtti. "Bu doğru. Büyün bu kurbağalar biz zamanlar yavruydu. Ama bildiğin gibi, yavrular sadece yüzebilir ve suyun altında yaşar. Karada nasıl yaşamlarını sürdürebilir?"
Acaba kalmak için çok uğraştığım sınavın bir telafisi olarak sözlü mü yapıyordu bana? Cevabı bildiğimi biliyordu, o yüzden en azından bir doğru cevabım olsun diye düşündüm. "Bize nasıl akciğerlerinin geliştiğini ve suyu terk etmeden önce bacaklarının oluştuğunu anlatmıştınız."
"Doğru. Şimdi söyle bana Avi, bu kurbağalar hala yavru olsalardı, sudan çıkabileceklerini, kalkıp kuru toprağa çıkabileceklerini ve 'kurbağa okuluna" gidebileceklerini hiç düşünebilirler miydi? Bunu nasıl yapabilirlerdi ki? Onlar, karaya çıkma zamanı gelinceye kadar çaresiz, bacaksız yavrulardı. Tanrı onları tam ihtiyaçları olduğu zaman bacak ve akciğer verdi ve onları yetişkin kurbağalara dönüştürdü..."
Bana vermek istediği mesajı anlamıştım. "Yani bana liseye geçmem gerektiğini ve Tanrı'nın da bana orada ihtiyacım olacak 'bacakları' vereceğini söylüyorsunuz, değil mi?"
Başını salladı ve sınavı tekrar cevaplamam için bana geri verdi. Bu sefer gerçekten doğru cevapları verdiğime emin olabilirsiniz. Diğer okula geçmek konusunda hala biraz endişelerim var ama Tanrı'nın bir şekilde bana yardım edeceğini ve başarıya ulaşacağımı biliyorum. Ne de olsa bir çocuk bütün hayatını bir kurbağa yavrusu olarak geçiremez değil mi?"