Haftanın Peraşası BülteniTanrı,Sinay Dağı'nda Moşe'ye Şemita (toprağın çalıştırıldığı altı yılı takipeden yedinci "Şabat" yılı)kanunlarını verir...

Bu Hafta İçin Saatler

27 İYAR

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5778

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:50

20:06

-----

Yeruşalayim

18:55

20:12

Tel Aviv

19:07

20:09

12 MAYIS

Tel Aviv

19:12

20:14

İstanbul

19:56

20:39

2018

İstanbul

20:03

20:45

İzmir

19:51

20:42

İzmir

19:58

20:49

BEAR-בהר
BEHUKOTAY-בחקתי


13 MAYIS 2018 PAZAR YOM YERUŞALAYİM
15 MAYIS 2018 SALI ROŞ HODEŞ SİVAN

Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Vayikra 25:1-26:2)

 


Bear: Tanrı, Sinay Dağı'nda Moşe'ye Şemita (toprağın çalıştırıldığı altı yılı takip eden yedinci "Şabat" yılı) kanunlarını verir. Tüm toprak işleri yedi yılda bir durdurulmalı ve herkes, insan ve hayvan, toprağın ürününü serbestçe alabilmelidir. Yedi Şemita döngüsü tamamlandıktan sonra, Yovel adı verilen ellinci yıl gelir. Ellinci yılda toprak işleri durur, tüm köleler serbest bırakılır ve Erets-Yisrael'de satılmış olan mülkler, esas sahiplerine geri verilir. Bear peraşası, arazi satışı ile ilgili ilave kanunları ve sahtekarlık ve tefecilikle ilgili yasakları da içerir.

Behukotay: Behukotay peraşasında Tanrı, Yisrael halkı emirlerine uyduğu takdirde, onların maddi refaha kavuşacaklarına ve anavatanlarında güvenli biçimde yaşayacaklarına söz verir. Kendisi ile anlaşmalarını terk etmeleri durumunda sürgün edilecekleri, zulme uğrayacakları ve başlarına başka kötülükler geleceği konusunda sert bir uyarıda bulunur. Ancak "düşmanlarının topraklarında bulundukları zaman bile onları terk etmeyeceğim; onları hiçbir zaman hor görmeyecek, yok etmeyecek ve onlara Anlaşmamı bozmayacağım çünkü Ben, onların Tanrısıyım" demekten de geri kalmaz. Peraşa, Tanrı'ya verilen çeşitli antların değerinin nasıl hesaplanacağı konusundaki kurallarla sona erer.

AFTARA
Rav İsak Alaluf
AD… UZİ

 


Peraşa ile paralel olarak bu hafta okunan Behukotay peraşasının Aftara’sı Yirmiyau peygamberin çok sert sözlerine yer vermektedir. Yıkımı yaşayan bir peygamber olan Yirmiyau mesajlarını çekinmeden yıkıcı ve kırıcı sözlerle verir. Ancak kitabının otuz birinci bölümünde olduğu gibi şefkatli ve teselli dolu anlatımları da vardır. Benzer şekilde Aftara sert sözlerin ardından şifa ve ümit bekleyen bir pasukla sona ermektedir.

HAFTANIN SÖZÜ

 


"Bizleri bir gün ihmal ederseniz, biz sizleri iki gün terk ederiz." 
(Talmud Yeruşalmi Masehet Berahot)

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
OLAM ABA VE TEK MİTSVA

 


Şavuot bayramına kendimizi hazırlarken yaptığımız en önemli şeylerden bir tanesi kuşkusuz Pirke Avot öğrenmektir. Çünkü Pirke Avot bizleri Tora’yı sahipleneceğimiz bu önemli güne hazırlar. Biz de bu yazımızı biraz daha etik değerlere ayırdık.

Pirke Avot’un dördüncü bölümünde on beşinci Mişna şöyle der: “Rabi Yaakov omer: Aolam aze dome leperozdor lifne  hayeolam aba al ken atsmeha leprozdor kede şetikanes leteraklin.  – Bu dünya gelecek dünya ile karşılaştırıldığında salon öncesindeki koridora benzer. Salona girmek için kendini koridorda hazırla.” Bu Mişna yaşamın gerçek hedefinin bu dünyada olmadığını bu dünyanın aslında bir hazırlık yeri olduğunu söylemektedir.

Rabi Moşe Hayim Luzzato’nun yazdığı en önemli kaynaklardan biri olan Mesilat Yeşarim ile bu Mişna’yı anlamaya çalışalım.

İlk sayfasında Rabi bir soru sorar. Tanrı neden insanı yaratmıştır? İnsanın Tanrı’ya katacağı bir şey yoktur. Hiçbir şey var olmadan evvel O hep vardır ve hep var olacaktır. O kusursuzdur. Bizim O’na ekleyeceğimiz veya düzelteceğimiz hiçbir şey söz konusu değildir. O zaman soru daha da çekicidir. Neden Tanrı bizleri yaratmıştır? Bunun cevabını oldukça ilginç bir şekilde öğreniriz. Tanrı bizleri yaratmıştır çünkü O iyi bir Tanrı’dır. Ne yaparsa sadece bizim iyiliğimiz için yapar. Bu öyle görünse de görünmese de gerçek değişmez. O’nda kötülük yoktur ve her şey bizim iyiliğimiz içindir.

RaMHaL tarafından soruya bir kez daha bakalım. Tanrı kadar verici biri daha yoktur. O almaz sadece verir. Çünkü her şey O’nundur. Kainatta kimse yok iken dahi O vermeye devam etmektedir. Bizlere daha fazla şey vermek için bizi yaratmıştır. Çünkü O Tanrı’dır ve iyilik hep O’ndadır. Ebeveynlerin en büyük keyfi vermektir. Kendi rahatlarından fedakarlık ederler ve verici olurlar.

Tanrı’nın insana sunduğu en mükemmel ödül olam aba’dır. Bilgeler olam aba’da yaşanacak bir saatlik huzurun bu dünyadaki bütün bir ömre bedel olduğunu öğretirler. Eğer durum böyle ise o zaman neden doğrudan Gan Eden’de yaratılmadık? Eğer amaç orası ise neden onlarca senemizi burada bu dünyada harcamaktayız? Oraya ulaşmak bize verilecek en büyük ödül ise bu dünyada ne işimiz var?  Zohar Akadoş bu sorunun cevabını iki sözcükle verir: “Utanç ekmeği.”

Bunu şöyle açıklayalım: Çok iyi para kazanan iki kişi düşünelim. Bir tanesi işini en iyi şekilde yerine getiren ve kazancını aldığı zaman işverenin yüzüne gurur ve rahatlıkla bakabilen bir çalışandır. Aynı miktardaki parayı sadece tsedaka toplayarak kazanan bir kişi ona para verenlerin yüzüne utancından bakamaz. Çok iyi para kazansa da dilendiği için yüzlerine bakacak cesareti yoktur. İşte Tanrı eğer bize hiçbir şey yapmadan Gan Eden’deki hakkımızı verseydi mutlaka bundan keyif alacaktır ama bu hakkı nasıl elde ettiğimizi de sürekli olarak sorgulayacaktık ve utanacaktık. Ancak Tanrı bizi bu dünyaya bunu hak etmemiz ve kazanmamız için göndermiştir. Bunun yolunu da Tora öğrenimi ve mitsvot olarak belirlemiştir.

Bunu okuyan insanın aklına önemli bir soru gelir. Eğer Tanrı mitsvot için beni bu dünyaya getirdiyse neden bu iş bu kadar zor oluyor? Her sabah uyandığımda biri kulağıma “biraz daha uyu” diye fısıldıyor. Bir şey yemek için elimi uzattığımda “hadi yeteri kadar Kaşer takma kafana” diyor. Ne zaman biri hakkında konuşmak için ağzımı açsam “ sorun yok bu laşon ara sayılmaz” diyor. Bu iş neden bu kadar zahmetli? Rabiler bunu cevabını şöyle verir: Eğer bir robot gibi doğuştan normal bir şekilde dünyaya gelseydin ve otomatik olarak bunları yapsaydın nasıl ödül hak edecektin? Bir örümcek ağını kurarken bunu doğal olarak yapar ama bunu yaptığı için de ödül talep edemez çünkü bu doğal bir şeydir. Biz de her şeyi bir robot gibi yapsaydık ödül söz konusu olmazdı. Ancak yetser ara’ya karşı gelerek bazı fedakarlıklar yaparak bunu yaptığımız zaman ödüle ulaşmak için zorlu bir yol kat ettiğimiz zaman bu ödülü hak edebiliriz.

RaMHaL bir soru daha sorar: Olam aba için ne kadar mitsvot yapmak gerekir? Aklımıza birçok sayı gelebilir. Gemara çok basit bir cevap verir. “Tek bir mitsva yeterlidir.”  O zaman ben ve birçoğumuz için hayatımızı mitsva yapmak uğruna boşa harcamışız anlamını çıkarmak hiç de zor değildir. Elbette ki kimseye “avera” yapma serbestisi tanımak anlamına gelmese de nasıl tek bir mitsva bizlere Olam aba hakkımızı kazandırabilir?

Rabiler her şeyde olduğu gibi olam aba konusunda da seviyeler olduğu konusunda bizleri uyarır. Tek mitsva bizi içeri sokabilir ama nereye kadar girebileceğimizi hiç kimse bilemez. Gelin bir hikaye anlatalım.

Rabi Eli Mansour günün birinde cemaatinde ders verirken bir konser örneği verir. Sadece beş dolar vermek o konsere girmek için yeterlidir. Adam beş dolar verir ve içeri girer. Ancak oturma yeri umduğundan daha da geridedir. Yer göstericiye en sıranın ne kadar olduğunu sorunca yaklaşık bin dolar karşılığını alır. Bu sırada bir yahid kendisi için sıranın önemli olmadığını söyler. Rabi o gün ona gerekli yanıtı veremez. Bir süre sonra Rabi o yahid ile Miami’de bir lokantada karşılaşır. Adam yer yokluğundan kapının girişinde oturmuştur. Her gelen geçen onu rahatsız etmekte bir türlü yediğinin keyfine varamamaktadır. Garsonu çağırıp serzenişte bulununca Rabi fırsatı kaçırmaz. Yanına gider ve “sadece bir saat oturacağın lokantada yer senin için bu kadar önemliyse ebediyen kalacağın olam aba söz konusu olduğunda yer neden önemli olmuyor” der. Adam buna verecek cevap bulamaz.

RaMHaL gerçek Gehinam’ı şöyle açıklar. Gehinam “kol ehad veehad nehve behupato şel havero” kendisi bir seviyede iken en yakın arkadaşını çok daha ileri bir seviyede görüp buna yanmaktır. Yan koltukta oturan arkadaşını, dostunu, yakının kendinden daha iyi bir yerde görmek insanı bitirebilir ve Gehinom yaşatır. O zaman onun bizden daha fazla Tora öğrendiğini, daha fazla mitsvot ve Gemilut Hasadim yaptığını görür ve neden biz yapmadık diye hayıflanmaya ve kıskanmaya başlarız da artık iş işten geçmiştir. Rabiler “mi şetarah beerev Şabat yohal beŞabat – Cuma günü çaba harcayan Şabat günü yemek yer.” Bu dünya Cuma gibidir. Olam aba da Şabat günüdür.

Bu yüzdendir ki Mişna bizlere bu dünyanın bir koridor olduğunu salona girmek için hazırlık yapmamız gerektiğini anlatır. Bu dünyayı boş şeylerle geçirmeyip gelecek için hazırlık yapılması gerektiğini söyler.

DİVRE TORA
Rav Albert Gerşon

 


Peraşamızda şemita kanununu öğreniyoruz. Toprağın altı senelik çalışmadan sonra yedinci sene serbest bırakılıp sınırları kaldırarak ürünlerin sahipsiz ilan edilerek herkesin kullanımına açık bırakışımızdır. Rabilerimiz bu konuyla ilgili olarak midraş Vayikra raba da teillim (103:20) de geçen "Gibore koah ose devaro" pasuğunun şemitayı kastettiğini öğretirler. 

İnsanlar bir mitsva için, şabatı korumak için, bayramlar için çok çaba sarf ederler. Neden bu mitsvalar için bu pasuğu "Gibore koah ose devaro "kullanmayalım? Başka bir soruda bu pasuğun şemitayı kastettiğini nerden biliyoruz? Devarim  (15:2) de "veze devar aşemita..." pasuğunda geçen devar kelimesi aynı konuda kullanıldığı için bu pasukta şemitayı kasteder. 

Rabi Baruh Rozenblum bir keresinde şemita yılı bitiminde bir moşavda düzenlenen seudaya katılır ve orada rabiler deraşalarında "Gibore koah..."pasuğu ile ilgili konuşurlar. Rabi Baruh bir soru sorar: Bu mitsvada nasıl bir güç var ki, aslında tam olarak tatil ve dinlenme zamanı  özel bir güç veya çaba gerekmiyor?

Orada bulunan bir toprak sahibi söz alır, Sayın Rav ben ananas yetiştiriyorum. Her biri 10 dolar. Bir kasadan da 100 dolar kazancım var. Şemita yılı gelince isteyen kasayı bedava alabiliyor. Tarlama girip kasa kasa götürebiliyorlar. Bir tanesi 100 dolarlık bir kasa. Kimi de yüksek kaşer kontrollü. Meadrin 300 dolarlık kasaları istediği gibi alıyor. Bende onlara kapıları açıyorum. Hatta ben onlara kesip hazırlıyorum. Onlar zorlanmasınlar ve bir zarar gelmesin diye.

Rabi, sizce buradaki güç nedir? diye soruyorsunuz.

Sizin bir marketiniz olsaydı ve nasıl olsa tatil ve dinlenme günü diye bir bayram günü herkes mallarınızı paylaşsaydı kabul eder miydin? Siz Rav olduğunuz için böyle bir sınavınız yok. Toprak yok. Buradaki gücü anlamak için çek defterini imzala ve miktarı boş bırak, biz dolduralım, kabul eder misiniz? Akadoş Baruhu her şeyden daha önemli bunu biliyorum. Bu yüzden insanlar mallarımı alıyorlar ama ben onlara labriyut diyorum. Bundan büyük inanç ve güven sınavı olamaz bu yüzden büyük bir güç gerekiyor. 

Tanrı hepimize bu gücü nasip etsin AMEN. 

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

Bear: “Paranı ona faizle verme.” Vayikra 25:37 Tora neden birisine faizle borç vermemizi yasaklar?

Rabi Hayim Şemuelevitz şöyle açıklar: Tora bizi birine iyilik yaparken bunun sonucunda karşılık beklemememiz yönünde eğitmek ister. Verdiğimiz borç para karşılığında para almanın yasak olması yanında, parayı alan kişinin de para aldığı kişiye ayrı davranması ve onun özel isteklerini yerine getirmesi yasaktır. Birisine borç olarak para verirken, bunu yalnızca ona yardım etmek amacıyla yapıyorsunuzdur ve bunun karşılığından maddi olarak hiçbir şey kazanmayacağınız biliyorsunuzdur.

İnsanlarda şu soruyu sorma konusunda büyük bir eğilim vardır, “Burada benim için ne var?” Yaptıkları şeyde hiçbir şekilde bir kazanç göremezlerse, bunu yapmaktan çekinirler. Ancak Tora’nın kanunu birilerine yardım etme yetimizi hiçbir art niyet olmadan geliştirmememiz gerektiğini söyler. İyilik uğruna iyilik yapın. İşte bu Tora’nın kanunudur! Hiçbir kişisel kazanç beklemeden borç vermek.

Behukotay: “Ama (nihayet, kendi) Günahlarını ve atalarının, Bana ettikleri ihanetleri dahilinde (işlemiş oldukları) günahlarını, ayrıca Bana karşı kayıtsız davranmış olduklarını itiraf edecekler. Ben de onlara karşı kayıtsız davranacağım. Onları düşmanlarının topraklarına getireceğim. “Ancak eğer o noktada tıkanık kalpleri boyun eğerse, o zaman günahlarını telafi etmiş olacaklar.” Vayikra 26:40-41 Bu iki Pasuk’ta ki mantıksal bağ nedir? Tora, başta günahlarını itiraf edeceklerini söyler(iyi bir şey) ve ardından da daha çok ceza çekeceklerini söyler.

Hafets Hayim şöyle açıklar: Tora bize şöyle öğretir; Sadece hatalarımızı itiraf etmek ve bu itirafı pişman olmayarak ve bu hatayı gelecekte bunu geliştirmemek için kabullenmemenin hiçbir değeri yoktur. Pişmanlığın en önemli yönü o zamandan itibaren kendini geliştirmektir. Sadece iyi yönde gerçekleşen değişimler gerçek pişmanlıktır.

ÇOCUK PERAŞASI

 

Her yedi yılda bir Eretz Yisrael'de şemita bir yıl vardır.  Eretz Yisrael toprağı bütün bir yıl boyunca dinlenir. Çiftçi tarlasında hiçbir iş yapamaz.
*Toprağa hiçbir tohum ya da bitki ekemez.

*Ağaçlarını ya da tarlalarını sulayamaz.
*Meyve ya da tahılını toplayamaz.

Şemita yılda kendiliğinden meyve yetişirse ne olur? Çiftçi onları dallarında bırakmalıdır. Herhangi bir kişi gelip meyve toplayabilir. Çiftçi sadece evinde yemek için biraz meyve alabilir.

Tanrı der ki: "Bu size Eretz Yisrael'in aslında Bana ait olduğunu gösterecektir!"

Bir özel yıl daha vardır. Adı yovel yıldır. Her elli yılda bir gelir.

*Eretz Yisrael toprağı, tıpkı şemita yılda olduğu gibi dinlenir. Çiftçi tarlasında hiçbir iş yapamaz. Tanrı Moşe'ye: "Başkalarının kendilerini kötü hissetmelerine neden olacak şeyler söylemek büyük bir yanlıştır!" dedi.
*Kimseyi sevmediği bir takma isimle çağırmamalıyız.
*Kimseye kabaca konuşmamalıyız.

*Hata yapan biriyle alay etmemeliyiz.

Her zaman başkalarının kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak şekilde konuşmaya çalışalım! İhtiyacı olan bir kişiye ödünç para vermek bir mitsva'dır. İhtiyacı olan herhangi bir şeyi ödünç vermek de bir mitsva'dır. (Tabii ki geri vermesi gerekir. Ödünç aldığı şeye de iyi bakmalıdır.)  Sınıfınızda birinin bir silgi veya herhangi başka bir şeye ihtiyacı var mı? Hadi öyleyse - bu hepimizin yapabileceği bir mitsva'dır!

BİR HİKAYE
UZUN KESTİRME YOL

 

Çok sıcak bir gündü ve Nensi ile arkadaşları, havuzdan evlerine giden yolun ne zaman sona ereceğini düşünüyorlardı. "İyi ki su şişelerimizi yanımıza almışız. " dedi Nensi, kız kardeşi Diana'ya. Çocuklar yollarına devam ederlerken, içlerinden biri, yolun öteki tarafında, tel örgünün bir yerde kırılmış olduğu fark etti.

"Hey! Çok şanslıyız!" diye bağırdı Diana "Şu kestirme yoldan gidersek, çok daha çabuk varacağız evimize"
"Haydi gidelim!" diye anlaştılar yorgun kızlar. Hemen tozlu sokağın karşı tarafına geçmeye hazırlandılar. Ama yaklaştıklarında, hevesleri söndü. Kopmuş tellerin tam yanında "GEÇİS YASAKTIR" diyordu eski, paslı tabelada. Çocuklar birbirlerine baktılar. "Haydi "dedi Diana, "Bu tabela eminim burada on senedir asılı. Kimse dikkat etmiyor bile, biz niye edelim ki?"

"Diana haklı" diye çıkıştı Sara "Ne kadar çok insanın buradan geçtiğine baksanıza. Boş arazide ayak izlerinden bir yol oluşmuş bile!"

"Ayrıca" diye ekledi Diana, "Kim bilecek ki? Kim dikkat ediyor ki buraya?

Terlemiş, yorgun çocukları ikna etmek zor değildi, bir anda hep beraber çitten geçmeye başladılar. Ama Nensi, geçmek için eğildiğinde, içinde kötü bir his kapladı. Sanki her şey yolunda değildi. Doğru, çok terlemişti ve yorgundu ama bu onlara yasak bir yerden geçme iznini verir miydi?

Yerinde durdu ve arkadaşlarını çağırdı. "Hey, bir dakika beklesenize. " Kızlar arkaya döndüler. "Başka insanların malı olan bu araziden geçmeye ne hakkımız var?" diye sordu Nensi. "Çok uzun bir yol olduğunu biliyorum, ama bir şey zor olsa bile doğruysa doğrudur, değil mi?"

Diana kız kardeşine dönüp, "Dinle, bizler kestirmeden gitmeye karar verdik. Bir problem olmadığına eminim. Ama sen ter içinde uzun yoldan gitmek istiyorsan, 
sen bilirsin. Seni, elimde serin limonatamla evde bekliyor olacağım."

Nensi, Diana ve arkadaşlarının, mutlu bir şekilde oradan uzaklaşmalarını seyretti. Tek başına yürümeye başladı. Şimdi yol sanki daha da uzamıştı.

"Belki de aptallık ettim" diye düşündü. "Diğerleri çoktan klimalı, serin evlerine ulaşmıştır bile. Uf, ben de neredeyim ki?"

Bir ya da iki kez, Nensi, neredeyse geri dönüp onlara katılmayı ya da çitteki deliklerden birinden kestirmeye sapmayı aklından geçirdi. Ama her seferinde kendi kendine, "Doğru olan doğrudur, zor olsa bile." diyor, genelde yaptığı gibi, kendine doğru kararı yaparak hiç bir zaman kayba uğramayacağını hatırlatıyordu.

Nensi, kısa bir süre sonra, güzel düşüncelere daldı ve fark etmeden, evine ulaşıverdi. Kapıya doru yürürken içerde, klimanı serinliğinde oturan Diana'yı bulacağını 
düşünüyordu. Ama ev boştu. Sabahtan beri eve kimsenin girmediği belliydi.

"Bu çok tuhaf diye düşündü. "Belki de Diana, arkadaşlarının birinin evine gitti." Klimayı açtıktan sonra, Nensi öğleden sora okuyacağı bir dolu kitapla koltuğa 
yerleşti

Uzun bir süre sonra, Nensi posta kutusunu kontrol etmek için dışarı çıktığında, garip bir şey gördü. Diana ve arkadaşları geliyordu. Mutlu görünmedikleri kesindi. Oflaya poflaya gelen kızların bazılarının bacakları çizilmişti. Hatta Diana 
topallıyordu!

"Hey size neler oldu?" diye şaşkınlıkla sordu Nensi.

Kızlar, şaşırmış biraz da utanmış bir halde baktılar. "Şey.." diye içini çekti Diana, "Kestirmeden gitmek pek de iyi bir fikir değilmiş. Bütün yol dikenlerle doluydu!"

"Ve ısırgan otlarıyla!" diye ekledi Sara. "Yolu hiç bitiremeyeceğimi düşündüm. O kadar zordu ki yürümek!"

"Bizimle gelmediğin için çok şanslısın" dedi Diana.

Nensi, kız kardeşine ve arkadaşlarına bakıp başını salladı, "Şanslıydım" diye düşündü kendi kendine, "çünkü doğru olanı yapmak için yeterince güvendim.