Bu Hafta İçin Saatler

4 ŞEVAT

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5778

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:26

17:40

-----

Yeruşalayim

16:32

17:46

Tel Aviv

16:41

17:42

20 OCAK

Tel Aviv

16:48

17:48

İstanbul

17:51

18:32

2018

İstanbul

17:59

18:40

İzmir

17:57

18:48

İzmir

18:05

18:56

BO- בא



PeraşaÖzetİ
[www.chabad.org]
(Şemot10:1-13:16)

 

Mısır'da gerçekleşen on belanın son üç tanesi aktarılmaktadır: Bir çekirge istilası, tüm ürünleri ve bitki örtüsünü tüketir, koyu ve elle dokunulabilir bir karanlık, ülkeyi etkisi altına alır ve Nisan ayının 15'i gece yarısını vurduğu sırada Mısır'ın tüm behorları ölür.

Tanrı, Bene-Yisrael'e bir halk olarak verilen ilk mitsvayı bildirir: Ay'ın hareketlerine göre düzenlenmiş bir takvim belirlemek. Bene-Yisrael'e bunun yanında Tanrı Adına bir Pesah-korbanı getirmeleri emredilir. Buna göre bir kuzu ya da oğlak alınıp kesilecek ve Mısırlı behorları öldürmek üzere geldiğinde, Tanrı'nın Yahudi evlerini pas geçmesi için, bu hayvanın kanı evlerin kapı sövelerine sürülecektir. Korbanın ateşte çevirme yapılarak pişirilen eti, matsa (mayalanmamış ekmek) ve maror (acı otlar) ile birlikte yenecektir.

Behorların ölümü, sonunda Paro'nun direnişini kırar ve Bene-Yisrael'i ülkesinden kelimenin tam anlamıyla kovar. Yahudiler ülkeden o kadar telaş içinde çıkmak zorunda kalırlar ki, yoğurdukları hamurlar mayalanmaya vakit bulamaz ve yolluk olarak yanlarına sadece mayalanmamış yiyecekler alırlar. Çıkışlarından önce Mısırlı komşularından altın gümüş ve giysiler isterler ve Mısır'ı servetinden ederler.

Bene-Yisrael'e tüm behorları kutsal olarak ayırmaları emredilir. Ayrıca her yıl, yedi [Diaspora'da sekiz] gün boyunca iyeliklerinde hiç [tahıl bazlı] mayalı yiyecek bulundurmayarak, matsa yiyerek ve kurtuluşlarını çocuklarına aktararak, Mısır Çıkışı'nın yıldönümünü kutlayacaklardır. Bunun yanında Mısır Çıkışının ve bunun sonucunda Tanrı'ya olan sadakatlerinin bir hatırlatıcısı olarak kol ve başlarına tefilin takacaklardır.

AFTARA
Rav İsak Alaluf
ADAVAR AŞER

 


Yirmiyau peygamberin kırk altıncı bölümünden pasukların okunduğu Aftara’mız kibri nedeniyle yok olan Mısır toplumunun aynı nedenle sekiz yüz yıl sonra uğrayacağı yıkımın kehanetini işlemektedir. Dünyanın hakimi olmak isteyen Mısır bu kez Babilliler karşısında yenilgiye uğrar. Tanrı burada ceza görmesi çok mümkün olan Bene Yisrael’i asla yok etmeyeceğini cezanın sınırlı olacağı konusunda rahatlatır. 
 

HAFTANIN SÖZÜ

 

Sen korkma kulum Yaakov; çünkü Ben seninleyim. Tanrı’nın sözü. (Yirmiyau 46/28)

 

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
BENZERLİKLER

 

Mısır çıkışının yaşandığı peraşa olan “Bo” sözcük olarak bazı gizemleri barındırır. Or Ahayim AKadoş burada Paro’nun kendi sarayında kendini odaların en derinine sakladığını ve sahip olduğu manevi olumsuz güç ile kimsenin ona ulaşamayacağını düşündüğünü öğretir. Moşe Rabenu’nun Paro’nun karşısında çıkmak için onu aradığını bilen Tanrı ona peraşamızın ismi ile seslenir. Kendi’sinin bunu ona göstereceğini ve birden Paro’nun karşısında belireceğini söyler. Nitekim Paro Moşe’yi karşısında görür ve buralara kadar nasıl girebildiğini söyler. Moşe’nin cevabı “senin girdiğin yerden” olunca Paro sonunda Moşe’ye yol gösteren Tanrısal gücü anlar ancak ne yazık ki artık iş işten geçtiğinden Bene Yisrael’i salmak için adım atamaz. Bu da onu bilinen sona daha fazla yaklaştırır.

Rabenu Moşe Alşeh Tanrı’nın Mısır topraklarına ceza yağdırırken bazı durumlarda “sanki” merhametli davrandığını söyler. Sözgelimi “arov” cezasında vahşi hayvanlar herkesi öldürmemiştir. Dolu cezasında Tanrısal uyarıyı dikkate alanlar hayvanlarını evlere saklamak suretiyle dolu belasından korumuşlardır. Rabenu Alşeh özellikle at gibi koşu hayvanlarının korunmasının nedenini zamanı gelince Bene Yisrael’in ardından gidecek orduya hareket kabiliyeti sağlamak ve onlara final darbeyi Kızıldeniz’in sularında vermek olarak verir.

Mısır ülkesine gönderilen her ceza aslında Bene Yisrael için de bir uyarı niteliğindedir. Sözgelimi üçüncü ceza Mısır büyücülerinin ilk iki cezada başardıkları gibi benzer şeyler yapamadıkları bir beladır. Mısır büyücüleri burada “etsba E.loim i – bu Tanrı’nın parmağıdır” demişler ve Paro’yu Tanrısal cezalarla karşı karşıya oldukları konusunda uyarmışlardır. Ancak Bene Yisrael içinde bulunan ve Tanrı’ya inanmayanların varlığı onların üçüncü cezada çıkmalarına engel olmuştur. “Kinim” cezasının doğal bir olay ve doğada bunların var olduğunu ifade eden inanmayan gurup çıkışı biraz daha geciktirmiştir. Benzer şekilde sekizinci ceza olan “çekirge” belasında Mısırlılar Bene Yisrael’in durmasının bir anlam ifade etmediğini Paro’ya bildirmişler ve göndermesi konusunda ricacı olmuşlardır. Bu cezaları getirenin Moşe ve Aaron olmadığını kainatın efendisinin bunları yaptığını Paro ile paylaşmışlardır. Ne yazık ki sayıları hiç de az olmayan Bene Yisrael içindeki inanmayanlar gurubu bu cezanın ilahiliğine inanmayı engellemişlerdir. Bunun üzerine Tanrı “karanlık” cezasını gönderir ve inanmayanların ortadan kalkmasını sağlar. Çünkü geriye tek bir ceza kalmış olması asıl önemlisi Bene Yisrael’in bu ortamda geçirebileceği tek bir saniyenin dahi onları ebediyen yok olma durumuna getirecek kadar tehlike arz etmesidir.

Bilgeler Paro’nun Bene Yisrael’i nasıl köleleştirdiği konusunda düşünürler. Bu düşünce günümüz ile o zamanki toplum arasında bazı benzerliklerin olduğunu gözler önüne sermektedir.

Paro öncelikle Bene Yisrael’e iyi davranır. Onların ülkeye bağlılıklarını kullanır. Hatta inşaatlarda kendisi bile çalışır. Midraş kazma ve kürekle Paro’yu gören Bene Yisrael’in çalışmaya büyük bir hevesle başladıklarını anlatır. Paro önce paranın sempatik yüzüyle onları kazanmaya çalışır. İyi evler, iyi bir iş, iyi bir kazanç onları kendi dillerini konuşmayı reddeden, Kaşerut kurallarını yok sayan Şabat konusunda umursamaz, etik davranışları bozulmuş, aile içi düzenin yok olmaya başladığı bir toplum haline getirir. Onları uyarmaya çalışan sadece Levi kabilesi vardır ve bu kabile üyeleri de Bene Yisrael tarafından şikayet edilir. Levi kabilesi sıkıntıya maruz kalır sonradan kendi içine kapanır ve eğitimine devam eder. 

Günümüz şartlarında yaşayan Yahudi toplumu aslında bir şekilde Mısır toplumu ile benzerlik göstermektedir. İyi bir kazanca sahip, iyi yerlerde ikamet eden, özellikle maddi açıdan sorunu olmayan dindaşlarımız kendi öz kültür öğelerimize çoğunlukla yabancıdırlar. Kaşerut kurallarını hiçe sayan, Şabat’ı korumak konusunda umursamaz olan, kendi öz lisanı olan İbranice’yi konuşmak, öğrenmek yerine farklı dillere kafa yoran, hepsinin temeli Tora olmasına rağmen farklı kültürlerin felsefelerine ilgi duyan ve onları benimseyen bir toplum yapısı içinde yaşamaktayız. Arada bir Levi kabilesinin görevini yerine getirmeye çalışan Rabilerimiz bizleri uyarsa da bu uyarı çoğunlukla sağır kulaklara hitap etmektedir. Paro bu şekilde yaşayan Bene Yisrael’e bunun bedelini ödetmiş kendilerinden olmadıklarını onları köleleştirerek göstermiştir. Tarihte hiç de az olmayan sıkıntıların temelinde aslında kendimiz olmamamız ve başkalarına özenmemiz yatmaktadır. Unutulmamalıdır ki Bene Yisrael’in ancak beşte biri Mısır ülkesini terk edebilmiştir. 

Aavat Hayim kitabında Paro’nun kalbi için “kaved” ağır diyen Tanrı’nın tutumuna ve peşinden gelen “çekirge” cezasına bir masal ile örnek verilmektedir. Hayvanlar kralı olan aslana günün birinde eşek isyan eder. Cellatların başı olan tilki eşeğe ceza vermek ile görevlendirilir ve tilki eşeğin kalbini dahil her şeyini yer. Aslan tilkiye kalbin ne olduğunu sorunca tilki kurnazca “kalbi yoktu sadece ciğeri vardı zira kalbi olsaydı sana isyan etmezdi” cevabını verir. Benzer şekilde Paro Tanrı’nın varlığını bilme konusunda kalbini yok etmiştir. Gelen “çekirge” cezası için Tora “kaved meod – çok ağır” ifadesini kullanır. Bu da Paro’nun kalbini ağırlaştırmasına bir göndermedir.

Tora Mısır’a gelen “çekirge” cezasının bir daha bu şiddette gelmeyeceğini ifade eder. Ancak peygamber Yoel’in kitabı ikinci bölümde karanlığın gününde var olacak çekirge karşısında Mısır’daki çekirgenin hiçbir şey sayılmayacağı yazılıdır. Rabiler Mısır diyarını etkileyen çekirgenin tek tip olduğunu ancak final geula zamanında düşmanları etkileyecek çekirgenin birkaç çeşit olduğunu bu yüzden de çok fazla göründüğünü öğretirler. Bu noktadan hareketle Mısır geulası zamanında tek bir topluma karşı savaş verildiğini final geula zamanında birçok toplumla çok şiddetli ve amansız savaşların olacağını, Tanrı’nın gücünün mucize ve alametlerle görüleceği anlatılmaktadır.

DİVRE TORA
Rav Selim Eskenazi

 

Karanlığın içinden geçmeyen aydınlık, aydınlık değildir

Am Yisrael’in Mısır’dan Çıkış hikayesi, Maaral miPrag’ın öğrettiği üzere sadece geçmişte yaşanmış bir hikaye değil, Mısır Çıkışında yaşayan atalarımızın neslinden Kurtuluşun Gelişine kadarki tüm nesillerin hikayesidir. Kutsal Toramızın bazen “aşer otseti ethem meerets mitsrayim” sizleri Mısır Ülkesinden çıkardım, bazen de “motsiam” çıkaran (geniş zaman ifadesi) şeklindeki kullanımı bu söylediğimiz açıklamaya işaret etmektedir.

Mısırlıların başına gelen 10 bela, Am Yisrael’in kalbine “Yeryüzünün altında, yeryüzünün üstünde, göklerde, ruhani dünyalarda yani kısacası her yerde Ben Tanrı’yım” emunasını kazımak için Paronun ve milletinin, Tanrı’nın dünyanın patronu olduğunu inkar etmelerinin sonucunda gerçekleşmiştir.

Kutsal Toramızın, Mısırlıların başına gelen 10 belayı, tek tek açıklamasının sebebi de budur. Bu detaylardan bir tanesini, Tanrı’ya yaptığımız ibadeti kuvvetlendirmek için açıklamaya çalışalım.

Onuncu bela olan Mısırın behorlarının ölümü, gece yarısında gerçekleşmiştir.

Zoar aKadoş şöyle öğretir: Yaratılışın temelinde şu prensip bulunmaktadır: “tehila haşuha, ve hadar neura”, “önce karanlık ve sonra aydınlık”, çünkü karanlıktan sonra gelen aydınlık, büyük bir aydınlıktır, “karanlıktan çıkmayan, aydınlık, aydınlık değildir”.

Bu sebeple dünyanın yaratılışında “vayi erev vayi boker”, “gece oldu, gündüz oldu” yazmaktadır.

Bu temel prensip kişi için de geçerlidir. Doğuşunda “yetser lev aadam ra mineurav”, “insanoğlunun kalbi, çocukluğundan itibaren kötüdür” yazmaktadır. (Bu ifadeyi okunduğu gibi kavrayamayız, çocuklar tabiki iyilikle doludur, başka bir yerde bu ifadeyi açıklamaya çalışmıştık)

Bu temel prensip, Am Yisrael için de geçerlidr. Akadoş Baruh, Brit Betarim’de Avraam Avinu’ya, Am Yisrael’in sonsuza kadar ayakta kalacağını müjdelerken, senin soyların kendilerine ait olmayan topraklarda eziyet çekecekler, köle olacaklar diyerek, aydınlığın gelebilmesi için karanlıktan geçilmesi gerektiğini öğretmektedir.

Kurtuluşun gelebilmesi için de tek yol, galut’tan geçmektedir. Galut’un zorluklarına rağmen ayakta kalabilmiş bir millet, geula’daki büyük ışığı görmeye layık olacaktır.

Bu sebeple Akadoş Baruh U’nun kendisi Am Yisrael’i Mısırdan, bir evvelki gündüzden ve bir sonraki gündüzden uzak olan, ve karanlığın en fazla hissedildiği gece yarısında çıkarmıştır.

Saba Kadişa miSlonim, behorluk, kişi için en değerli olan şeyi temsil eder diye öğretmektedir.

Mısırların behorlarının ölümü, Mısır için değerli olan şeyin, fiziksel dünyanın zevklerinin, arzularının arkasından gitmelerinin ölümünü temsil eder.

Am Yisrael’in behorlarının “kadeş li”, Tanrı’ya kutsal olmaları, Yahudi Milletinin tüm zevklerini ve arzularını, Tanrı’nın İbadetine çevirmesinin bir sonucudur.

 “Taşet hoşet vii layla”, “Yahudi ne zamanki karanlığın içinde gidiyor, kendisini karanlıkta, Tanrı’dan uzak hissediyor, Tanrısal Işığı göremiyor, “bo tirmos kol hayto yaar”, ormandaki vahşi hayvanlar daha fazla kuvvetleniyor, yani fiziksel dünyanın arzuları kuvvetleniyor,

Ama “tizrah aşemeş, yeasefun”, ama ne zaman ki Yahudi, Tanrısal Işığı görmeyi başlıyor, bütün fiziksel arzular, “yeasefun”, Yahudi’nin gözünde sıfırlanıyor.

İnsan, dünyanın neresinde ve hangi karanlığın içinde olursa olsun, Tanrı’ya dönmek isterse, Tanrı ‘nın emirlerini yerine getirip, Tanrı’nın insanoğluna öğretmek istediği Kutsal Toramızı öğrenmek isterse, karanlığın içinden büyük bir ışık görecektir.

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

Bu haftaki Peraşa Korban Pesah hakkında bilgi verirken şöyle bir emir verir: “Ayrıca onda kemik kırmamalısın.” Şemot 12:46. Acaba Tora böyle bir emir vererek bize yaşam hakkında ne öğretmeye çalışmıştır?

Pesah gecesi, Seder masasındayken kendimizi Mısırdan çıkıyormuş ve de özgürlüğe kavuşuyormuşuz gibi düşünmeliyiz. Seder sırasında, bizler krallar ve kraliçeleriz; asilce giyiniriz, asilce hareket ederiz ve de yeriz. Kraliyet ailesine mensup olan insanlar kemikteki ilikleri emmek için kemik kırmazlar. Ancak fakir, ezilen insanlar kemikleri mümkün olan bütün besinleri tüketmek için emmelidirler.

Dışa doğru olan hareket iç takdiri getirir. Özgür olmak istiyorsanız, özgürce hareket edin. Asil olmak isterseniz, asilce hareket edin. İyiliksever ve yardımsever olmak istiyorsanız, o zaman öyle hareket edin. Sonuçta, kişiliğiniz hareketleriniz doğrultusunda şekillendirilecektir. Yaşam ve gelişme, bir karar verme ve ardından da kendi kararın doğrultusunda hareket etme sürecidir. Karar ve istediğin gibi ol!

ÇOCUK PERAŞASI

 

8- ÇEKİRGELER 
Allah bu kez Mısır ülkesine birçok çekirgeler gönderdi. 
Çekirgeler tüm çimenleri, meyveleri ve sebzeleri yediler.

Kısa zamanda yiyecek hiçbir şey kalmamıştı.
Fıravun Moşe'ye: "Allah'a çekirgeleri geri almasını söyle, lütfen !" dedi.
Allah çekirgeleri geri aldı.
Ama Fıravun İsrailoğulları'nın gitmelerine yine izin vermedi.

9- KARANLIK
Allah birdenbire Mitsrayim ülkesini kapkaranlık yaptı.
Mitsriyim (Mısırlılar) üç gün boyunca hiçbir şey göremedi.
Sonraki üç gün boyunca da kıpırdayamadılar.
Oldukları yerde kalmak zorundaydılar.

Sadece Bene Yisrael'in ışığı vardı.
Moşe ve Aaron her İsrailoğlu ailesine şöyle dedi:
"Bir kuzu ya da keçi alın. Bu, Pesah korban'ı (kurban) olacak.
Pesah gecesi matsa ve maror'la (acı bir sebze) birlikte yiyin.
Gece yarısı Allah her Mitsri ailesinin en büyük çocuğunu öldürecek.
Bundan sonra Fıravun Mitsrayim ülkesinden gitmenize izin verecek."

10. İLK DOĞANIN ÖLDÜRÜLMESİ
Pesah gece yarısı, her Mısırlı ailenin ilk doğan çocuğu öldü.
Ama Bene Yisrael'den hiçbir çocuk ölmedi.
Fıravun koşup Moşe ve Aaron'u buldu.
"Ülkemden gidin çabuk'" diye bağırdı. "Korkarım hepimiz öleceğiz!"
Mitsriyim, Bene Yisrael'e bir sürü altın, gümüş ve giyecek verdi.
Bene Yisrael sonunda özgürdü.
Ertesi gün hepsi Mitsrayim'den ayrıldılar.
Moşe onların lideriydi.
Erev rav da Bene Yisrael'le birlikte Mitsrayim'den ayrıldı.
Erev rav kimlerdi?
"Biz de İsrailoğulları'na katılmak istiyoruz!" diyen Mitsriyim'di.
"Biz Allah'ı dinleyeceğiz. Bene Yisrael'le birlikte Mitsrayim'den ayrılacağız." dediler.
Moşe, İsrailoğulları'na yeni bir mitsva öğretti.

Bene İsrael'in her ailesinin ilk doğan ve erkek olan çocuğu kutsaldır.
O çocuk Allah'a aittir.
Babası çocuğu geri alabilmek için bir Koen'e, beş gümüş kaşık değerinde para vermelidir.
Bu şekilde baba çocuğunu geri alır.
Bir behor'u (ilk doğan ve erkek olan) "geri satın alma" mitsva'sına pidıon aben denir.
Bu mitsva'yı yaptığında baba çok mutlu olur.
Ailesini ve arkadaşlarını pidıon aben'e davet eder.

BİR HİKAYE
DOĞRU YÖNE BİR ADIM

 

Sindi yatağında kitabını okurken, birdenbire içeri kız kardeşi Megi girdi. 
"Haydi hemen hazırlan" dedi. "Anneyle baba bizi hayvanat bahçesine götürüyorlar!"
Sindi çok heyecanlandı. Aylardır, şehrin biraz dışında açılmış o harika hayvanat bahçesine gitmek istiyordu. Bütün arkadaşları hayvanat bahçesini anlata anlata bitirememişlerdi. Hele ülkedeki en büyük fili görmeyi iple çekiyordu. Ama anne babası işleri yüzünden çok yoğunlardı, bu yüzden şimdiye kadar uygun bir zaman bulamamışlardı. 
Sindi hemen giyindi, geçen ay kayak kayarken bileğini burktuğundan beri kullandığı koltuk değneklerini aldı ve hemen merdivenlere yöneldi. Doktor değnekleri kullanmasına artık gerek olmadığını söylediği halde, Sindi onlara bağımlı hale gelmişti. Sindi'ye göre, onlarsız yürümesi imkansızdı. 
Aşağıda bütün aile, ellerinde yemek sepetleriyle yola çıkmaya hazırdı. Hemen arabaya binip hayvanat bahçesine doğru yola çıktılar. Bu kısa bir yolculuk değildi ama çocuklar o kadar heyecanlıydılar ki, buna aldırış etmediler bile. En sonunda üstünde bir ev kadar büyük bir filin olduğu bir tabela gördüklerinde, oraya vardıklarını anladılar.
Megi arabadan zıplayarak çıktı. Arkada oturan Sindi, Megi'ye dönüp "Lütfen bana arka taraftan koltuk değneklerimi getirebilir misin? Böylece ben de arabadan çıkabilirim" dedi. 
"Tabii ki" diye cevap verdi Megi gülümseyerek. Sindi bekledi, bekledi ancak kız kardeşinin geldiği yoktu. 
Birkaç dakika sonra, Megi, yüzünde ciddi bir ifadeyle geri geldi. Ailenin geri kalanı da onun arkasında toplanmıştı. "Sindi, çok üzgünüm. Koltuk değneklerini bulamıyorum. Sanırım o heyecanla onları bagaja koymayı kimse hatırlayamadı". 
"Olamaz!" diye bağırdı Sindi. "Şimdi ben ne yapacağım?"
Sindi'nin babası eve geri dönüp tekrar gelmek için zaman olmadığından emindi. En sonunda aile başka seçeneklerinin olmadığını anlamıştı- Sindi arabada bekleyecekti babası da onunla birlikte duracaktı. Sindi'nin babası kızını neşelendirmek için elinden geleni yaptığı halde, Sindi, hayvanat bahçesini gezemeyeceği için büyük hayal kırıklığına uğramıştı. 
Birkaç dakika sonra, babası ona dönüp "aslında bir alternatif daha var" dedi. 
"Ne demek istiyorsun? diye sordu Sindi. 
Babası gülümsedi ve "Doktorun en son ne dediğini hatırlıyor musun? Senin değneklerin olmadan yürüyebileceğini söylemişti". 
Sindi sinirlendi. "Ama baba!" diye söylenmeye başladı, "Beni hiç anlamıyorsun. Yürümek için hala değneklere ihtiyacım var. Onlarsız yapamıyorum" diye devam etti. 
"Peki. Bu senin kararın. Bu arada ben gidip içecek bir şeyler alacağım". 
Babası yakınlardaki büfeye gidince, Sindi kendine çok acıyarak oturuyordu. Babasının söylediklerini düşündü. Yürümek istiyordu ve hayvanat bahçesindekileri görmek için de can atıyordu. Ama bunu koltuk değnekleri olmadan nasıl başaracaktı? 
Aniden, sanki bir refleks gibi, Sindi arabanın kapısını açıp bir ayağını dışarı uzattı. Daha sonra diğer ayağını da yanına koydu ve uzun bir süreden sonra ilk defa koltuk değnekleri olmadan ayakta durabildi. Kendini biraz garip hissetti ama ayağı acımıyordu. Sindi içinden kısa bir dua söyledi ve bir adım attı. Ve bir tane daha! Kendini sanki hapishaneden çıkmış gibi hissediyordu!

Babası elinde içeceklerle geri döndüğünde, kızının kendine doğru yürüdüğünü görünce mutlulukla gülümsedi. "Hey! Şuna bak! Haydi gel bakalım. Hayvanat Bahçesini dolaşalım!"

Arabanın üstüne bir not bırakıp hayvanat bahçesinin içine doğru ilerlediler. Tabii ki ilk durakları fillerin olduğu bölümdü. Sindi kocaman fili karşısında görünce, " Attığı şu dev adımlara baksana!" dedi babasına. Babası kızının elini tuttu ve gülümseyerek "Evet. Ama emin ol, senin bugün attığın adımdan daha büyük değiller" dedi.