Yazdır

Bu Hafta İçin Saatler 

4 HEŞVAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5777

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:11

17:23

-----

Yeruşalayim

16:06

17:19

Tel Aviv

16:27

17:25

5 KASIM

Tel Aviv

16:22

17:20

İstanbul

17:41

18:21

2016

İstanbul

17:33

18:13

İzmir

17:47

18:36

 

İzmir

17:41

18:30

NOAH -   נח

 

 

Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Bereşit 6:9-11:32)

 


İlk insanın yaratılışından bu yana on nesil geçmiştir. İnsanlık, dünyayı ahlaksızlık, putperestlik ve hırsızlıkla son derece yozlaştırmıştır. 

Tanrı, beğenisini kazanan Noah ve ailesi ile dünyayı tekrar canlılarla doldurmaya yetecek kadar hayvan dışında, dünyanın tüm sakinlerini yok etme kararı alır. Noah'a, dünya üzerine getirmeyi planladığı tufandan kurtulmasını sağlayacak bir gemi inşaa etmesini emreder. Gökten yağmurlar, yeryüzünden su kaynakları dünyayı kırk gün boyunca suya boğar ve en yüksek dağlar bile su altında kalırlar. 150 gün sonra sular çekilmeye başlar. Gemi Ararat dağında karaya oturur. Noah, suların yeteri kadar çekilip çekilmediğini anlamak için gönderdiği güvercin zeytin dalı ile geri döndüğünde karaya çıkabileceklerini anlar.

Tanrı Noah ve ailesine gemiyi terk etmelerini söyler. Noah gemide özellikle bu amaç için bulunan hayvanlardan Tanrı'ya korban sunar ve Tanrı tüm dünyayı yok edecek bir tufanı bir daha gerçekleştirmeyeceğine söz vererek bunun işareti olarak gökkuşağını belirler. Sadece bitki yiyen Adam'dan farklı olarak, Noah ve tüm insanlığa et yeme izni çıkar. Tanrı tüm insanlığı bağlayan yedi tane kural belirler: Buna göre, 1.Putperestlik, 2.Cinsel ahlaksızlık, 3.Hırsızlık, 4.Tanrı'ya lanet etme 5.Cinayet 6.Canlı bir hayvanın etinin yenmesi yasak olacak, ayrıca 7. İnsanların bir kanun sistemi geliştirmeleri gerekecektir.

Bunların ardından, dünyanın iklimi günümüzdeki halini alır. Noah bir bağ diker, ürününden yaptığı şarabı içerek sarhoş olur. Noah'ın oğullarından Ham, babasını sarhoş ve çıplak bir halde görmekten zevk alırken, kardeşleri Şem ve Yefet, geri geri yürüyerek babalarının çıplaklığını örterler. Bu olay sebebiyle Ham'ın oğlu Kenaan kölelikle lanetlenir.

Noah'ın soyu, on nesil sonra tek bir dili konuşan, ortak kültüre sahip tek bir halk haline gelir. Fakat o nesilde, kendi yenilmezliklerini simgeleme amacıyla yüksek bir kule (Babil kulesi ) inşaa etmeye kalkışarak, Yaratıcılarına karşı gelirler. Tanrı onların dillerini bozar; öyle ki, artık biri, diğerinin söylediğini anlayamaz hale gelir. Sonunda proje iptal edilmek zorunda kalınır; insanlar, gruplar halinde yeryüzünün farklı kesimlerine dağılarak yetmiş ana ulusu oluştururlar.

 

 

 

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
MUCİZELERİ MİNİMALİZE ETMEK

 

Noah tufanı sonrası dünya için taze bir başlangıçtır. Noah beraberindekilerle birlikte inşa ettiği gemide bir yıl yaşadıktan sonra tufan bitiminde her şey yerli yerine oturduğunda yeniden dışarı çıkar. Bu çıkışta Noah eşi çocukları ve onların eşleri yeni bir başlangıç yapmak üzeredirler.

Ramban gemideki yaşamı incelerken ilginç bir noktaya temas eder. Gemide son derece büyük hayvanlar olduğu gibi küçük hayvanlar da mevcuttu. Bu gün dünyada yaşayan hayvanların hepsinin gemide olması gerekir çünkü gemide olmayan her şey tufanda yok edilmiştir. Sadece hayvanlar değil birçok kuş türünün de gemide bulunduğunu biliyoruz. Gemide bulunan hayvan ve kuş türlerinin sayısı sayılamayacak kadar çoktur.  Gemara Masehet Hulin’de doğuda yaşayan “aya” ismindeki bir kuşun yüz yirmi farklı türünün gemide olduğuna dikkat çeker ki bunlar yenmeyecek kuşlardandır. Yenebilecek kuşların da yedişer çift halinde alındığını düşünecek olursak ne kadar kalabalık bir canlı topluluğunun gemide birlikte yaşadığını tahmin etmek zor olmaz. Daha da ileriye gidelim. Bu canlıların her birinin bir yıl süre için gemide kaldıklarını düşünürsek bunların beslenmeleri için de gerekli malzemelerin bulunması gerekir. Doğal olarak her canlı farklı bir şekilde beslenecektir. Bu kadar büyük bir topluluğu ve malzemeleri o gemiye sığdırmanın tek bir yolu vardır o da Tanrı’nın mucizevi bir şekilde sığmalarını sağlamasıdır.

Benzer bir olayı Bet Amikdaş’ta bayramlar için ziyarete gelen halkın oraya nasıl sığdığı konusunda bulabilmek mümkündür. Pirke Avot Bet Amikdaş’ta on tane mucizeden söz ederken bunlardan birinin ayakta durdukları zaman sıkışık olan topluluğun secde zamanı geldiğinde herkese yetecek kadar yer olması şeklinde meydana geldiğini öğretir.

Burada Ramban bir soru sorar: Eğer bu kadar bir topluluğun gemiye sığması bir mucize eseri mümkün olabildiyse Noah gemiyi oldukça küçük inşa edebilir ve bu mucizeye güvenebilirdi. Noah’ın gemisinin sadece boyunun 300 ama olduğunu Tora belirtmektedir bu da iki futbol sahası uzunluğunda demektir. Ramban’ın “neden bu kadar büyük inşa edildi” sorusuna yine kendisinin verdiği iki yanıta bakacağız.

Tanrı bu geminin büyük inşa edilmesini istemiştir. Çünkü geminin büyüklüğü o zamanın insanları tarafından görüldüğünde onları şok edecek, belki düşünmeleri sağlayacak, tufan hakkında konuşmalarına ve bu işi şakası olmadığına inanmak suretiyle teşuva yapmalarına neden olabilecektir. Çünkü geminin büyük hatta şok edecek kadar büyük olmaması insanların dikkatini çekmeyecek ve onlara teşuva yaptırmayacaktır. Noah’ın bu gemiyi inşa ederken yüz yirmi sene çalıştığını Midraşik kaynaklardan biliyoruz. İlk neden insanların uzun bir süre ilgisini çekmek, konuşmalarını sağlamak ve onların teşuva yapmaları yoluyla kurtulmalarına yardımcı olmaktır.

İkinci açıklama ise daha ilginçtir. Tanrı gemiyi büyük yapmasını mucizenin boyutunu küçültmek için istemiştir. Tanrı Tora’da mucizeler yapar ve genel prensip mucizelerin doğal yollarla gerçekleşmesini sağlamaktır. İnsanoğlu o mucizeyi gerçekleştirmek için yapabileceği kadarını yapar mucizenin kalan bölümünün gerçekleşmesi için ise Tanrı müdahale eder. İşte Noah inşa edebileceği kadar büyük bir gemi inşa etmiş ama bu büyük kalabalığın oraya sığması için işin geri kalanını bir mucize ile Tanrı halletmiştir.

Bir başka olaya bakalım. Bene Yisrael kutsal topraklara yaklaştıklarında Moşe bu topraklara öncüler gönderir. Aslında Tanrı’nın da Moşe’ye söylediği gibi bu topraklar için öncü göndermeye gerek yoktur ve sonuç maalesef bir felaket olur. Ancak Tanrı bu gönderime karşı çıkmaz. Çünkü bir diyarı ele geçirmenin yolu önce oraya öncüleri göndermektir. Bilgi toplamak sonra oraya karşı sefer düzenlemektir. Nitekim Yeriho için Yeoşua da aynı şeyi yapmıştır. Durum Yeoşua için daha da karışıktır. Otuz bir kralla yapılan savaşların tümü mucizevidir. Bazen güneş durmakta, gökten taşlar yağmakta bazen de Yeriho’da olduğu gibi surlar yerle bir olmaktadır. Mutlaka mucizevi bir nokta vardır ama Tanrı mucizenin etkisinin küçültmek için eden geldiği kadar insanın yapabileceklerinin yapılmasını istemiştir.

Bir başka örnek verelim: Bamidbar kitabının hemen başında Tanrı toplumun sayımını emreder. Çünkü ülkeyi fethedecek olan kişilerin sayısının bilinmesi bir savaşa girmeden önce yapılması gereken bir işlemdir. Herkes savaşa girmeden önce ordunun kaç kişiden oluştuğunu bilmek ister. Ancak Bene Yisrael’in çölde girdiği savaşlarda sayı hiç önemli değildir çünkü her savaş başlı başına bir mucizedir. Fakat Tanrı yine aynı nedenle olayların gelişiminin normal seyrinin uygulanmasını ve kişi sayısının belirlenmesini istemektedir.

Şimdi asıl soruyu sormak gerekir. Soru oldukça basittir. Neden? Buna cevap ararken Rabenu Nisim’in açıklamasına bakacağız. Rabenu Nisim kendi açıklamalarında şöyle demektedir: “Hafets Aşem yitbarah lekayem minago şel olam behol ma şeefşar – Tanrı’nın isteği mümkün olduğu kadar dünyanın düzeninin gerçekleşmesidir.” Tanrı kainatta bir düzen yaratmıştır ve bu düzenin işleyişini sağlamıştır. Bu düzen devam etmektedir ve burada bir sorun olmadığı sürece Tanrı buna müdahale etmez. Mucizenin gerçekleşmesinin gereği durumunda ise Tanrı müdahalesini yapar ama bunu doğal düzenin işleyişine en az biçimde karışmak şekliyle gerçekleştirir.

Soru bununla yanıt bulmaz. O zaman şunu bilmek gerekir. Tanrı kainatta Kendi ortaya çıkışını görmek ister. Bunun için iki yol vardır. Bunlardan birincisi mucizelerdir. Tanrı’nın doğal olaylara müdahalesidir. Olay doğaüstüdür ve mutlaka gören herkes burada Tanrı’nın parmağı olduğunu görür. Atalarımızın tarihini saymazsak böylesi mucizeler günümüzde çok da fazla gerçekleşmemektedir. Ancak Tanrı’nın kainatta Kendini ortaya çıkarması için bir yol daha vardır. Kendi kurmuş olduğu doğal düzen. Bir kişi görmeyen gözlerle baktığı zaman burada Tanrı’nın varlığını, bir ressam misali çizgilerini hatta her şeyin altında imzası olduğunu görmez. Ancak sadece biraz yakından ve gören gözlerle bakmak isteyen biri her şeyde Tanrı’nın imzasının ne kadar belirgin olduğunu görür.

Rabi Eli Mansour burada Gardenya çiçeğini örnek olarak vermektedir. Bu çiçek bir salonda su içinde vazoya konulduğunda bütün oda onun kokusu ile dolar. Hatta insanlar bu yüzden bu çiçekten oda parfümleri yapmayı seçmişlerdir. Bu parfümün yapılması için sayısız kimyasal madde belli bir karışımla bir araya gelir. Evet sonunda Gardenya gibi kokar ama yapaydır. Halbuki odaya kokuyu veren sadece bir çiçek ve onun yapraklarıdır. Bunun nasıl olduğunu Tanrı’ya sorabilsek O da bize biraz pis kokan gübre, toprak, su, gardenya tohumu ve güneş yeterlidir diyecektir. Pis kokan gübreden bir gardenya bitkisinin ortaya çıkması bir mucizedir, doğal bir mucizedir. O tohum tekrar tekrar ekildiğinde yine bu bitkiyi vermesi de doğal bir mucizedir. 

Ağaçlar bütün bitkiler gibi suya ihtiyaç duyar. Ağaçların yeşil yapraklarına suyun erişmesi şarttır yoksa yapraklar solar. Ancak ağaçlar suyu kökleriyle topraktan alırlar. Her ağacın içinde görülebilen “damar” diyebileceğimiz yollar vardır. Su bu yollardan yapraklara kadar erişir. Ancak su asla aşağıdan yukarıya akmaz. Yönü her zaman yukarıdan aşağıyadır. İşte suyun köklerden yapraklara erişmesi bunun için ağacın içinde herhangi bir pompanın olmaması gerçek bir mucizedir. Biyoloji bilimi bu taşınmanın basınç farkı ile olduğunu öğretir ama bunun olmasının nedenini açıklamaz. Bu neden Tanrı’nın mucizesinden başka bir şey değildir.

Kainata yakından baktığımızda neden Tanrı’nın kainatın doğal düzenini sevdiğini görebiliriz. Bu doğal düzen kendi başına bir mucize, Tanrı’nın varlığının açığa çıkmasıdır. Tanrı mucize yaratırken bile doğayı bir kenara bırakmaz. Çünkü asıl mucizenin doğanın kendisi olduğunu insanların anlamasını ister. Bazıları şöyle bir söylemde bulunur. “Eğer Tanrı bir mucize yaparsa ben büyük bir tsadik olacağım.” Tanrı’nın mucizelerini görecek göz olmadıktan sonra O’nun mucizelerini beklemek boş bir hayalden başka bir şey değildir. 

Doğanın yaratılması kutsaldır bu kutsallığa karşı gelmemek gerekir. Doğanın kirletilmesi gereğinin dışında kullanılması da bu kutsallığa karşı gelmektir. Onun için dünyadaki doğal düzeni korumak hepimizin görevidir.

Şimdi Ramban tarafından söylenen şeyi daha net anlayabiliriz. Noah yapabileceğinin en fazlasını yaparak oldukça büyük bir gemi inşa etmiştir. Geri kalan işi ise Tanrı bir mucize ile halletmiştir. Noah doğaya doğal olaylara karşı gelmemek amacıyla mucizenin boyutunu küçültmek için elinden geleni yapmıştır ki bu da aslında insanın isterse mucizelere katkı yapabileceğinin bir kanıtıdır. 

Tarihimizin önemli mucizelerinden birine bakalım. Kızıldeniz’in yırtılması çok önemli ve belirgin bir mucizedir. Ancak Tanrı böylesine belirgin bir mucizeyi dahi doğal yollar kullanmak suretiyle minimalize etmiştir. Bir gece önce kuvvetli bir doğu rüzgarı sürekli olarak eser. Daha sonra deniz yırtılır. Denizin yırtılması hatta Midraş’a göre on iki yola ayrılması ve her kabilenin buradan geçmesi başlı başına bir mucizedir. Ancak rüzgar bunu tam olarak sağlamasa bile en azından doğal anlamda bir yardımcıdır. Günümüzde yapılan araştırmalar sonucunda belli kuvvette bir rüzgarın kullanılmasıyla denizin yırtılabileceği kanıtlanmış ve Tora’nın gerçekliği bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

 

DİVRE TORA
Rav Selim Eskenazi

 

Rabi Azarya, şöyle dedi: Tufan nesline ait tüm varlıkların yaptıkları hareketler bozuldu.

Köpek tilkinin yanına, tavuklar tavus kuşunun yanına giderdi…

Ralbat, şöyle dedi: Toprak bile zina yaptı… (Midraş Raba)

Midraştan görüldüğü üzere insanoğlunun yaptığı hareketler, bütün canlıları hatta cansız varlıkları bile etkilemektedir.  

Rabi Eliyau Lapyan, gençliğinde yaşadığı şu hikayeden müthiş bir ders çıkarmıştır.

Ne zaman inşa edildiğinin bile bilinmediği kadar eski bir hastaneye giriş yapan bazı hastalar, bahsi geçen hastanede geçirdikleri süre içerisinde, hiçbir zaman geçirmedikleri hastalıklara maruz kalırlar. Varşova'dan konuyla ilgili araştırma yapmaları için getirilen profesörler şöyle bir sonucu varırlar: Çok uzun süredir hastanede hiçbir yeni inşa yapılmadığı için, hastanenin duvarlarının geçmiş nesillerde emdiği mikroplar, hastalara geçmektedir. Bu karardan sonra bütün bina yıkılır, hastaneden hiçbir hatıra kalmayacak şekilde, tüm yıkıntılar şehrin dışında yakılır.

Bu sözler fiziksel mikroplar için geçerliyse, ruhani mikroplar için hayli hayli geçerlidir. Tanrı'nın sözüne, Tora'ya karşı gelen insanlar; bulundukları ortamları ruhani zehirle doldurmaktadırlar. Bir kişi, taşınacağı evle ilgili olarak bile o evde daha evvel ne tip insanların yaşadığına dikkat etmelidir. Mitsvaları uygulayan insanların, düzgün karakterli insanların oturduğu bir evdeki, Tora dersleri yapılan, Tora öğrenilen bir evdeki pozitif enerji hissedilebilir. Kavganın olduğu, Tora'dan uzak yaşayanların, hırsızlığın, ahlaksızlığın olduğu bir evdeki kötü etkilerden ve her türlü ruhani negativiteden korunmak adına yeni girilen bir eve "Hanukat aBayit" yani "Ev duası" yapmak çok uygun bir gelenektir. Bir insanın yeni bir eve girdiği zaman en güzel mezuzaları alması da çok güzel bir davranıştır. Fakat eğer o evdeki insanlar mitsvaları korumuyorsa, kapıdaki mezuza, evin ahalisini dışarıdan gelecek kötü etkilere karşı koruyor olsa bile, ev ahalisi, kendi kendilerine, evlerinin içini işlenen günahların etkileri ile doldurmaktadır.

Bet aMikdaş'ta görev yapmaya uygun görüldüğünden anlaşılacağı gibi Yohanan Koen Gadol, büyük bir tsadik olmasına rağmen, "yetser ara" onu kontrolü altına almış ve böyle bir tsadik, Tora yolundan uzaklaşmıştır. Anlaşılması güç olan bu hikayede, bir ayrıntı bizlere bu hikaye hakkında ışık tutmaktadır. Sözlü Tora'yı reddeden "tsdoki"lerin fazlasıyla bulunduğu o devirde, onların Tora'yı, hahamlarımızı ve kutsiyeti inkar eden düşünceleri, havayı zehirliyordu. Bunun sonucunda, Yohanan Koen Gadol gibi bir tsadik bile yoldan çıkmıştır.

David aMeleh Teilim'de şöyle demektedir: "Al zot yitpalel kol hasid, her "hasid" bunun için dua etmelidir. Ne için dua etmelidir?

İçinde bulunduğumuz dejenere ortamların etkisi altında kalmamak için dua etmelidir. Bir "hasid" olsa bile!

Bizleri bu ortamda koruyacak tek yer, Noah'ın gemisi yani Tora'nın kutsiyet içinde öğretildiği yeşivalardır. Eğer yaşadığımız yerin şartlarından dolayı, yeşivaya devamlı olarak katılamıyorsak, yeşivada öğreten ve öğrenen Hahamlarımıza yapışabiliriz. Onları, Tora dersleri vermeleri için, ailemize örnek olmaları için evlerimizde ağırlamamız, hem evlerimizdeki kötü etkileri uzaklaştıracak, hem de evlerimize berahayı getirecektir.  

 

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 


“Yedi gün geçti ve Tufan’ın suları yeryüzündeydiler. Noah’ın yaşamının 600. Yılında, ikinci ayda, ayın 17. Günüydü, o günde büyük derinliklerin tüm kaynakları yarıldı ve göklerin pencereleri açıldı.” Bereşit 7:10-11


Noah’ın hayatının 600. Yılında Tufan başlar. Tora burada Tufan’ın tam tarihini ve olayların ayrıntılarını vermektedir. Hatta Bereşit kitabının 5. Bölümünde soy ağaçlarından, Noah’ın Adam’ın yaratılışına göre 1056 yılında doğduğunu hesaplayabiliriz. Buna göre Tufan’ın gerçekleştiği yıl da 1656 olacaktır.


Tora Tufan’ın “ikinci ayda “ başladığını belirtmektedir. Talmud’da, ayların numaralandırılmaları hakkında bir fikir ayrılığı görülmektedir. Buna göre ayların sayımına ya Rabi Eliezer’in fikri uyarınca Tişri’den başlanacak ve ikinci ay Heşvan olacaktır; ya da Rabi Yeoşua’nın fikrini takiben Nisan’dan başlanacaktır ve bu durumda ikinci ay İyar olacaktır. Bene-Yisrael’in Mısır’dan çıkışından itibaren Tora’da adı geçen tüm aylar, Mısır Çıkışı onuruna, Nisan ayından itibaren numaralandırılırlar. Zira, Mısır Çıkışı, Bene-Yisrael’in kölelikten kurtulup Tora’yı almasının ve böylece yeni hayatına başlamasının başlangıcıdır. Ancak yine de, Tufan Mısır Çıkışından çok önce gerçekleşmiş olduğu için, eski kaynaklar Tufan’ın başladığı ayın Heşvan olduğu konusunda tamamen hemfikirdirler.

 

YAZILI VE SÖZLÜ TORA
Rav İsak Alaluf
YEOŞUA

 


Sekiz kitaptan oluşan Neviim – Peygamberler bölümünün ilk kitabıdır. Yirmi dört perek yani bölümden meydana gelir. Yeoşua Moşe Rabenu’nun öğrencisidir ve Tanrı emri ile Moşe’den sonra lider olarak seçilmiştir. Moşe büyük bir ileri görüşlülük göstererek kendinden sonra mutlak bir karışıklığı önlemek amacıyla yerine birini seçmesini Tanrı’dan istemiş Tanrı da Bamidbar kitabının Pinehas peraşasında bunu gerçekleştirmiştir. Yeoşua kitabı Erets Yisrael’in ele geçirilmesi sürecini detaylarıyla işleyen bir kitaptır. Savaşlar, burada elde edilenler ve kayıplar detaylarıyla verilir. Yeoşua kitabının birçok bölümü Şabat ve bayram sabahları Peraşa sonrası “Aftara” olarak okunur. Simhat Tora bayramında okunan “Vayi Ahare Mot Moşe”, Pesah bayramının birinci günü okunan “Baet Ai” ve Şelah Leha peraşasından sonra okunan “Vayişlah Yeoşua” Aftara bölümleri buna örnektir.

Yeoşua Moşe’nin gösterdiği öngörüyü sergileyememiş ve kendisinden sonra bir lider arayışına girmeyerek bir dalgalanma devri olan “Hakimler” sürecinin başlamasına neden olmuştur. Bu kitabı da önümüzdeki hafta incelemeye başlayacağız.

MİMAAYAN
Rav İsak Alaluf
DOĞRU ANLAMAK VE FIRSATLARI KULLANABİLMEK

 


Geçen hafta okuduğumuz Bereşit peraşasının kahramanları olan Adam ve Hava Gan Eden’de bulunup oranın sayısız güzelliklerinden yararlanabilirlerdi. Yapmamaları gereken tek şey ets adaat dediğimiz iyi ve kötüyü bilme ağacından yememeleriydi. Bu kadar basit bir emre nasıl itaasizlik etmiş olabilirler?

 

Kişi bazen duyduklarını, gördüklerini ve okuduklarını yanlış yorumlayabilir. İşte Hava Tanrı’nın onlara verdiği emri yanlış yorumlamıştır. Yetser ara Hava’ya geldiğinde son derece zekice bir soru ile ona yaklaşır. “af ki amar E.loim lo tohelu mikol ets agan – Tanrı dedi ki bahçenin ağaçlarından yemeyin.” Hava durumu savunmak veya açığa çıkarmak için yanlış bir yorum yapar: “ mipri ets agan nohel. Umipri aets aşer betoh agan amar E.loim lo tohelu mimenu velo tigeu bo pen temutun – bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz. Fakat bahçenin ortasındaki ağaçtan ise Tanrı ondan yemeyin ona dokunmayın yoksa ölürsünüz dedi.” Halbuki Tanrı’nın emri sadece yememek ile ilgiliydi. Yetser ara Hava’ya “ölmezsiniz” derken dokunmak ile ilgili konuşmaktaydı ve kesinlikle yalan söylememekteydi. Yetser ara dokununca bir şey olmadığını göstermek için onu iter ve dokunmasını sağlar. Sonuç tabii ki bir şey olmaz. Yetser ara ikinci aşamaya geçer. “bak dokununca bir şey olmadı korkma ye sorun olmayacaktır.” Hava meyveyi hem yer hem de Adam’a yedirir. Sonuçta Gan Eden yaşamı sona erer.

 

Hava’nın yaptığı yanlış Tanrı’nın verdiği emri değiştirmekti. Sonuç bir felaket olmuştur. Bu yüzdendir ki bizler bu gün dahi Tora’ya bir şey ekleyemez veya ondan hiç bir şey eksiltemeyiz. Hava yetser ara’nın doğrultusunda bir an için meyvenin çekiciliğine kapılmış ve ideal yaşamı kaybetmiştir.

 

Bu hafta Noah da kendisine tanınan fırsatı iyi değerlendiremez. Mutlak kutsama ile ödüllendirilen Noah daha yararlı bir şey ekmek yerine bağ diker şarabı ile sarhoş olur ve zor durumda kalır. Tora bunu “Vayahel Noah” sözleri ile verir bu da Noah’ın düşüşüne delalet eder.

 

 

HER HAFTA İKİ ALAHA

 

 

*Kişi yataktan kalkarken bir aslan gibi kalkmalı ve ona biraz daha uyumasını söyleyen yetser ara’nın kandırmasına izin vermemelidir. Bunu yapamaması durumunda önemli bir işi olduğunda nasıl hareket edeceğini düşünmeli ve en önemli görevin Tanrı’ya olan görevler olduğunu aklına getirmelidir.

* Yataktan kalkar kalkmaz ilk iş olarak ellerin yıkanması yani “Netilat Yadayim” yapılması gerekir.

HAFTANIN SÖZÜ

 

Ömür boyu insan devamlı olarak iyi dürtü ile kötü dürtü arasında büyük bir mücadele verir.
(Gemara Masehet Berahot 5/A)