Bu Hafta İçin Saatler 

 28TEVET

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5776

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:14

   17:34

-----

Yeruşalayim

16:20

17:40

Tel Aviv

16:32

    17:34

 9 OCAK

Tel Aviv

16:38

17:40

İstanbul

16:38

    17:19

2016

İstanbul

16:46

17:29

İzmir

16:47

17:37

 

İzmir

16:54

17:44

     VAERA- וארא

                                                                     11 Ocak 2015 Roş Hodeş Şevat                                                                                                                   

                                                                                             

                                                                               PeraşaÖzetİ
                                                                            [www.chabad.org]

Tanrı, Moşe ile temasa geçer. “Dört kurtuluş sözü” ile, Bene-Yisrael’i Mısır’ın yükü altından çıkaracağına ve Mısırlılar’ın köleleştirici işlerinden serbest kılacağına, büyük bir güç gösterisi ve sert yargılar eşliğinde Yahudiler’i özgürlüğe kavuşturacağına ve Sinay dağında onları Kendisi’ne Halk olarak alacağına söz verir. Bunun ertesinde Tanrı, Bene-Yisrael’i, Avraam, Yitshak ve Yaakov’a söz vermiş olduğu Ülke’ye getirip burayı onlara ebedi bir miras olarak vereceğini bildirir.

Moşe ve Aaron tekrar tekrar Paro’nun huzuruna çıkıp, Tanrı adına “Halkımı salıver ki Bana ibadet edebilsinler” talebinde bulunurlar. Fakat Paro da tekrar tekrar reddeder. Aaron’un asası bir yılana döner ve Mısırlı büyücülerin sihirli asalarını yutar. Tanrı bunun ertesinde Mısırlılar’a bir dizi bela gönderir.

Nil’in suları kana dönüşür, ülkeyi kurbağalar istila eder, insanlar ve hayvanlar bitlerin saldırısına uğrar. Vahşi hayvan sürüleri şehirlere doluşur, bir salgın hastalık evcil hayvanları telef eder, Mısırlılar’ın vücutları, acı veren çıbanlarla kaplanır. Yedinci belada göklerden buz ve ateşin birarada bulunduğu yıkıcı bir dolu yağar. Buna karşın Paro’nun inadı sürer ve Tanrı’nın daha önce Moşe’ye bildirmiş olduğu üzere, Bene-Yisrael’i salıvermeyi reddeder.

 

                                                                                                                      

                                               Mİ-DRAŞ YİTSHAK

                                                    Rav İsak Alaluf

                                                                                                  FARKLI KÖLELİKLER

Sizleri oradan çıkaracağım,sizleri kurtaracağım, sizleri geula’ya yaklaştıracağım ve sizleri Kendime alacağım. (Şemot 6/ 6 – 7)

Geula’nın bu gört aşaması Pesah akşamı yapılan Seder’de içilen dört bardak şarapla simgelenir. Bu dört aşama aslında Mısır’dan çıkışın da esasını oluşturmaktadır. Şimdi bu aşamaları birer birer mercek altına alacağız.

İlk aşama Bene Yisrael’in oradan çıkarılması anlamını taşımaktadır. Bu tamamen fiziksel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım Mısır ülkesinin sınırlarının dışına çıkmak anlamına gelir ki bu aşamalar içinde en kolay olanıdır. Burada sorulabilecek soru şudur: Eğer bu iş bu kadar kolaysa neden Tanrı bunu tek bir hamlede yapmamıştır? Aslında tek bir hamle veya ceza bu fiziksel anlamdaki çıkışı gerçekleştirebilirdi. Ancak buradaki amaç Paro ve Mısır halkının Tanrı’nın büyüklüğünü bilmeleri ve anlamalarıdır. Bunun için de bunu hissetmeleri gerekmektedir.

İkinci aşamada zamanın süper gücü olan Mısır hegemonyasından halkı kurtarmaktır. Mısır’dan fiziksel çıkış buna yetmemiştir. Nitekim sadece yedi gün sonra süper gücün orduları toplumu Kızıldeniz kıyısında yakalamayı başarmıştır. Tanrı burada doğrudan müdahale ederek bizleri kurtarmış ve ikinci aşama tamamlanmıştır.

Üçüncü aşamada Geula ile tanışmak vardır. Tanrı Mısır’da gösterdiği bütün alametlerle Bene Yisrael’in Mısırlılar tarafından bir kez daha köle yapılamayacağının da sinyalini vermektedir. Buradaki geula Bene Yisrael’in gerçek anlamda özgürlüklerine kavuşması olmuştur. Her ne kadar zaman içinde Bene Yisrael Tanrı’ya karşı isyanlarında Mısır’a geri dönmeyi istemişse de bu belli bir kesimin provokatörlüğünde yapılan bir girişim olmuştur ve genele yayılmamıştır.

Ramban Ve Sforno tarafılan öğretilen bu dört aşamanın dördüncüsü ve en zoru Bene Yisrael’in Tanrı’nın halkı olmayı başarabilmesidir. Bunun için atılan ilk adım Sinay dağında Tora’nın verilmesidir. Bene Yisrael tam on kez çölde Tanrı’yı sınamak suretiyle çeşitli olumsuzluklara davetiye çıkarmıştır. Bu asıl sorunun Bene Yisrael’in fiziksel olarak Mısır’dan çıkarılmasının değil de Mısır’ın ve kölelik anlayışının Bene Yisrael’in içinden çıkarılması olduğunu göstermektedir.

Bizler bu gün benzer bir kölelik içinde olmasak da farklı bir kölelik yaşamaktayız. Hayatımızda birçok şey bizleri esir etmiş durumdadır. Çoğumuzun ama özellikle gençlerimizin elinden düşmeyen cep telefonları ve benzer aletler açık bir köleliğin işaretidir. Daha faydalı onlarca şey yapabilecekken süresinin yarısına yakını reklam yayınlarıyla bezenmiş dizilere olan tutkumuz göz ardı edilemez. Bir araya geldiğimizde esir olduğumuz en önemli şey kuşkusuz başkaları hakkında konuşmaktır. Laşon ara dediğimiz bu olay o kadar büyük bir sorundur ki Rabilerimiz bu haftalarda “taanit dibur – söz orucu” yapılması gerektiğinin altını çizmektedirler.

Her çağda bizleri kendisine esir edecek şeyler olmuştur, olmaya da devam edecektir. Asıl olan bu esaretten kurtulmanın yollarını aramaktır. Yirmiyau peygamber Tiş’a Be Av Aftara’sında o zamanki toplumda yaşayanların bir esaretten çıkıp bir başka daha zorlu esarete saplandıklarını anlatmaktadır. İyi alışkanlıklar edinmek ve bunları çocukluktan itibaren hayata geçirmek, hayatı bir düzen içinde yaşamak, manevi değerlere bu düzen içinde hak ettikleri yeri vermek bizleri esaretten korumaya yardımcı olacaktır.   

                                                                        

                                                                                       DİVRE TORA

                                                                             Rav NAFTALİ HALEVA

Bu haftaki peraşamız Vaera'da, insanlık için önemli bir ders veren bir hassasiyet olayını okuruz. Midraş Moşe'nin, su ve toprağa duyduğu minneti şu şekilde anlatır: Tanrı'nın, Mısır üzerine göndermiş olduğu on belanın ilk iki tanesi, 'su' kaynaklıydı. Bu belaların ilkinde Mısır'daki tüm sular kana dönüşmüştü. İkinci bela ise tüm Mısır'ın kurbağalar tarafından istila edilmesiydi ve bu bela Nil Nehrin'den çıkan kurbağalar yoluyla gerçekleştirilmişti. Bu iki belanın her ikisinde de, başlama işareti Moşe Rabenu'nun asasının Nil Nehri'ne vurulmasıydı. Ancak bu iş, Moşe değil, ağabeyi Aaron tarafından yapılmıştır. Bunun sebebi, Moşe Rabenu'nun henüz 3 aylık bebekken, annesi tarafından bir sepetle Nil Nehri'ne bırakılmış olması ve nehrin Moşe'yi, Paro'nun tüm doğan erkek çocukları boğmakla görevli askerlerinden koruması idi. Su Moşe'nin hayatını kurtarmıştı ve bu sebeple suya belayı Moşe'nin getirmesi yanlış olacaktı. Üçüncü bela olan bitler, bu kez toprak kaynaklıydı, ve başrol yine Moşe'nin asasındaydı, fakat asayı kullanan yine Aaron oldu. Moşe gençliğinde, Bene -Yisrael'den bir kişiyi döven bir Mısırlıyı öldürmüş ve cesedini kumlar arasına gizlemişti. Bu olayda da Mısırlının cesedini gizleyerek Moşe'nin yakalanmasını engelleyen toprak kendisine yardım etmişti ve bu sebeple Moşe'nin toprak yoluyla bir bela getirmesi yine uygun olmayacaktı.

Midraş'ta belirtilen bu arka plan bilgiler üzerine ahlak bilginlerimiz Moşe'nin vefa duygusunun oldukça gelişmiş olduğunun anlaşıldığını belirtirler. 'bir düşünün' derler. "Moşe, yıllar önce kendisini kurtarmış olan cansız nesneleri bela üretme konusunda kullanmamıştır. Bu durumda bizim, her yönden yararlandığımız kardeşlerimize vefasızlık ve düşüncesizlik göstermemiz ne kadar yanlış bir davranış biçimi olacaktır."

Bu tipte Midraşik anlatılar gerçekten de güzel sonuçlar vermektedirler. Ama bu ve bunun gibi olaylardan ders çıkarılan bir çok konuda, çıkan sonuçlar insana çok basit gelebillir. Örneğin yukarıdaki midraştan çıkan sonuç herkesin üretebileceği, öyle çok ilginç olmayan bir ders niteliğinde gibi görünmektedir. Bu konuda birçok soru sorulabilir. Moşe'nin su veya toprağa vurması gerçekten de vefasızlık mı olacaktı? Suyun kana dönüşmesi, içinden kurbağaların çıkması, toprağın bitlere dönüşmesi zaten Tanrı'nın isteği değil miydi? Durum böyle iken sonuçta bu olaylar Tanrı'nın yüceliğini göstermesi ve Bene-Yisrael'in kölelikten kurtulmaları konusunda birer araç değiller miydi? Bu durumda Tanrı'nın kayıtsız şartsız var olduğunu gösterecek böylesine açık mucizelerin gerçekleştirilmesi işinin, bu konuda en büyük çabayı gösteren kişi olan Moşe tarafından yapılması akla en mantıklı gelen şey değil midir? Bu sorular cevaplandırılmaya ihtiyaç duymaktadır.

Krakov'lu Rabi Natan Schapira kendisine gelen en zor davayı şu şekilde anlatır:

Varşova'lı zengin bir Yahudi iş adamı her ay iş için Krakov şehrine gelmektedir. Şehri her ziyaretinde, pazarda elinde bir sepet ekmekle oturup gün boyu gözyaşları içinde Teilim okuyan dul bir kadına rastlamaktadır. Kadın eskimiş kitabından gözlerini sadece bir müşteri geldiğinde kaldırmakta, satış gerçekleştikten sonra müşteriye binlerce dua etmekte ve hemen göz yaşlarıyla ıslanmış kitabına geri dönmektedir.

Bu duruma her ay şahit olan iş adamının aklına bir fikir gelir."Bu muhteşem kadının hayatını kazanmak gibi bir derdi olmaması gerekir. Hiçbir endişesi olmadan gün boyu dua edebilmesi için elimden geleni yapmalıyım"diye düşünür. Kadına giderek şu teklifte bulunur: "Hanımefendi, aylardır sizi ve içtenlikle dua edişinizi izliyorum. Bu beni çok etkiledi. Size şöyle bir önerim var. Ben size aylık kazancınızın iki katı vereceğim. Bunun karşılığında da siz ekmek satma işinden vazgeçip, tüm zamanınızı Teilim okuyarak geçireceksiniz. Bu toplumun sizin içtenlikle ettiğiniz dualara ihtiyacı var." Gözlerinden sevinç gözyaşları akan kadın, bu cömert teklifi kabul eder, adama binlerce kez teşekkür eder ve onun için dua eder.

Aradan bir ay geçtikten sonra Krakov'a gelen adam, pazar yerinde kadını aynı halde, bir yandan ekmek satarken bir yandan da Teilim okurken görünce şok olur. Yaklaştığı zaman kadın hemen kendisine bir zarf uzatır ve "Buyrun paranız" der. Düşündüm ve teklifinizi kabul edemeyeceğim sonucuna vardım. fakat adam, kesinlikle olmaz, der. Sizinle bir anlaşma yapmıştık. İş iştir. Bence bu konuyu Rabi Schapira'ya götürmeliyiz.

Adam Rabi Schapira'ya durumu anlattıktan sonra kadın savunmasını yapar. "Bu cömert beyin bana bu teklifi getirmesinin sebebi, benim manevi olarak daha yükselebilmemdi. Fakat o günden beri durum düşündüğümüzün tam tersi yönünde gelişti. Şöyle anlatayım: Pazarda ekmek sattığım zamanlarda, yağmur yağan her gün, ekmeklerim için gerekli buğdayı eken çiftçiler aklıma gelirdi. Tanrı'ya yağan her damla yağmurla bu çiftçilere ve dolayısıyla bana gösterdiği kişisel yakınlık sebebiyle teşekkür ederim. Güneş açtığında ise, Tanrı'ya bu kez, çiftçilerin hasatlarını iyi havada yapma fırsatı verdiği için yüceltirdim. Buğdayı öğütürken ve elerken, Tanrı'ya teşekkür etmek için binlerce sebep bulurdum. Ekmeklerim pişerken o altın sarısı renge dönüştüğünde, yine Tanrı'ya bana bahşettiği ürünün güzelliği ve o dayanılmaz kokusu için şükreder, bir müşteri geldiğinde de, onu gönderdiği için Tanrı'yı yüceltirdim. Fakat şimdi tüm bunlar yok. Hiçbir zorluk yaşamadığım, her şeyimin ödendiği bir hayatta Tanrı ile aramdaki bağın zayıfladığını hissediyorum. bu sebeple teklifi geri çevirdim."

Moşe Rabenu'nun, çok özel bir kişisel bağı vardı. Nil'in kabarmış dalgalarını veya karınca yuvalarının kenarındaki küçük toprak kümelerini gördüğünde, yaşantısının bu şekilde gelişmesine katkıda bulunan araçları hatırlamakta ve bunları kendisine sağlayan Tanrı'ya en içten şekilde şükranlarını sunmaktaydı. Kan, kurbağalar ve bitler, gerçekten de Tanrı'nın inanılmaz mucizeleri ve O'nun yüceliğini açıkça gösteren araçlardı. Fakat bu kez Moşe, Tanrı'yla arasındaki özel bağlantıyı güçlendiren bu basit ama çok kuvvetli öğeleri gözardı etmiş olabilirdi. Zira bunu yapması, onu Tanrı'ya bağlayan araçları ihmal etmesi ve manevi açıdan gerilemesi anlamına gelecekti.

                                                          ASE   LEHA   RAV : KENDİNE RAV SEÇ

                                                                      RAV ELİYAU KOEN Z’’L:MAHAZİKE-TORA

                                                                                     BİRKAT AMİTSVOT

Mitsvalara Söylenen Berahot’lar

B – Hangi Mitsvot’lara Beraha söylenmez ?

Geçen yazımızda Rabilerimizin Mitsva’ları yapmaya başlamadan evvel, onlara Beraha söylememizi buyurduklarını yazmıştık. Buna rağmen, bazı Mitsva’ları yerine getirirken, onlara Beraha söylenmediğini hepimiz biliriz. Örnek olarak, bunlardan iki üç tanesini sayalım. Muhtaçlara Tsedaka vermek, Anne ve Baba’ya saygı göstermek  (kibud av va-em ), hastaları ziyaret etmek ( Bikur Holim ) gibi.

Bu ve bunlar gibi bir çok Mitsva’ya Beraha söylenmemesinin sebebi nedir ? Geonim’lerden sonra gelen ve Rişonim diye adlandırılan Posek’ler, aralarında bu konuyu enine ve boyuna araştırdılar ve sonunda kesin ve tek kuralın mevcut olmadığına karar vererek, pratikte bunun âdetlere bağlı olduğu görüşünde birleşmişlerdir. (Ansiklopediya Talmudit. Cilt 4 sütun 519 )

Çoğunluğun  kabul ettiği birkaç kuralı yine de izah etmeye çalışalım.

1.Yapmamız gereken Mitsot’lar, Tanrıya karşı ve insanlara karşı olmaları bakımından ikiye ayrılırlar. Tallet, Tefilin, Şofar ve Suka gibi yalnız Tanrı”ya karşı yapılan Mitsva’lara, Beraha söylenir. Tsedaka, Anne ve Babaya saygı göstermek gibi, insanlara karşı yapılan mitsvalara ise Beraha söylenmez.

2.Günah neticesinde yapılan Mitsvot”lara Beraha söylenmez. Örneğin Teşuva yapmak, çalınan bir malı sahibine iade etmek (aşevat gezela ), Boşanmak (giruşin) Genellikle boşanmalar bir veya iki tarafin birbirlerine sadakatsizlik gösterme günahının   neticesinde yapılır.

 

3.Beraha, Tanrı”nın yalnız Yahudilere emrettiği Mitsvot”lara yapılırken söylenir. Tora”nın verilişinden evvel, Noah ve çocuklarına yapmaları için verilen Mitsvot”lara, Beraha söylenmez. Örneğin : Tanrıya inanmak ve yargı yapmak ve neticesinde haksızı cezalandırmak.

 

4.Tanrı”nın emri olmadan bile, kendimizden yapmayı mantıklı gördüğümüz Mitsvot”lara Beraha söylenmez. Tsedaka vermek ve hastaları ziyaret etmek gibi.

 

5.Belli zamanlara bağlı olmaksızın, devamlı yapılan Mitsvot çeşitlerine Beraha söylenmez. Tora ‘ya inanmak ve  O ‘na iman etmek (emuna ), Tanrı’yı ve hemcinslerimizi sevmek (Aavat aşem ve Aavar a-Rea ), hastaları ziyaret etmek  ve benzerleri.

 

6.Adet olduğu için yapılan Mitsvot”lara Beraha söylenmez. Örnekler :Oşana Raba gününde “Hibut Arava” mitsvası, Roş-Hodeş gününde söylenen Kısmi Alel duası ( Alel bedilug ) Türkiye’de  “Likro et Alel”  berahası söylenir.

 

                                               

 

                                                                                             TARİHİMİZDEN

                                                                                     RABİ ELİYAU PALOMBO

Yad Ameleh kitabının yazarı olarak bilinir. Bu kitapta RaMBaM’ın yazdıkları ile ilgili yorum ve açıklamalara yer verir. 1772 yılında Av Bet Din ve 1780 yılında Sultan 1. Abdülhamid döneminde hahambaşı olmuştur. Görevine 3. Selim döneminde de devam eder. Birçok kurumda bilge olarak görev yapmış ve Gerileme dönemi ile Dağılma dönemi arasında zor günler geçiren İmparatorluk’taki topluma yön vermeye çalışmıştır.

                                                                                             MİMAAYAN

                                                                            KAYNAKLARIMIZDAN

                                                                                       Rav İsak Alaluf

Her şeye sahip olan ancak mutluluğu bir türlü yakalayamayan bir kralın öyküsü bu. Sağlıklı, güçlü halkı tarafından sevilen zengin ve kudretli kral nedense hayatını büyük bir mutsuzluk içinde geçirmektedir. Artık dayanamayacak duruma geldiğinde danışmanlarına bir çare bulmalarını söyler. Herkes seferber olsa da çare yok gibidir. En yaşlı danışmanı şöyle bir çare önerir. “Sayın kralım. Mutlu bir kişinin gömleğini giyerseniz mutluluğu yakalarsınız.” Kral bu öneriye sıcak bakar ve hemen mutlu bir kişinin bulunmasını ister. Ancak ne prensler, dükler, kontlar ve asiller arasında mutlu bir kişi yok gibidir. Yaşlı danışman bu mutlu kişiyi bizzat kralın bulması gerektiğini söyleyince genç kral danışmanı ile yola çıkar. Aylar boyunca karşılaştığı her kişiye mutlu olup olmadığını sorar. Cevap nedense her zaman olumsuzdur. Tam ümüdini kaybederek saraya dönmek üzere iken uzaktan bir ses duyar. “Tanrı’m bu ne güzel bir gün” Hemen sesin geldiği yöne koşar ve üzerinde eski püskü bir gömlek olan birinin şükrettiğini görür. Ona mutlu olup olmadığını sorunca olumlu cevap alır ve hemen gömleğini ister. Adam bu eski gömleği neden kralın istediğini anlayamaz ve gömleği veremeyeceğini çünkü tek sahip olduğu şeyin bu olduğunu söyler.  Kral şaşırarak sorar: “Eğer bu kadar yoksulsan nasıl mutlu olabiliyorsun?” Adam da gülerek cevap verir: “Sayın kralım. Çünkü ben elimdeki ile payıma düşen ile mutlu olmasını bilirim.”Kral o gün saraya döner. Elindekilerin kıymetini yavaş yavaş anlamaya başlar. O da mutluluğu yakalamayı başarır.  

Büyük bir sefalet içinde yaşayan Rabi Zusia’ya yakınları sorar. Her sabah nasıl Tanrı’ya “şeasa li kol tsorki – her ihtiyacımı karşılayan” berahasını söylüyorsun. Rabi cevap verir. Eğer Tanrı benim böyle yaşamamı istedi ise elbette ki ben O’na bunun için şükredeceğim. 

Pirke Avot 4. bölümün ilk mişnasında Ben Zoma sorar: Zengin olan kimdir? Payına düşenle mutlu olmayı bilen.

(Matilda Kohen Sarrano'nun KUENTOS isimli kitabından derlenmiştir.)

                                                                                         HAFTANIN SÖZÜ

                                                                Her zaman ismimi dünyada anlatacaksın.

                                                                                    (Tora-Vaera peraşası)