Yazdır

Bu Hafta İçin Saatler 

1 HEŞVAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5778

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

17:25

18:36

-----

Yeruşalayim

17:18

18:30

Tel Aviv

17:42

18:38

21 EKİM

Tel Aviv

17:34

18:31

İstanbul

18:02

18:40

2017

İstanbul

17:52

18:32

İzmir

18:05

18:54

 

İzmir

17:56

18:45

NOAH -   נח


  21 EKİM 2017 ROŞ HODEŞ HEŞVAN

 

Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Bereşit 6:9-11:32)

 
İlk insanın yaratılışından bu yana on nesil geçmiştir. İnsanlık, dünyayı ahlaksızlık, putperestlik ve hırsızlıkla son derece yozlaştırmıştır. 

Tanrı, beğenisini kazanan Noah ve ailesi ile dünyayı tekrar canlılarla doldurmaya yetecek kadar hayvan dışında, dünyanın tüm sakinlerini yok etme kararı alır. Noah'a, dünya üzerine getirmeyi planladığı tufandan kurtulmasını sağlayacak bir gemi inşaa etmesini emreder. Gökten yağmurlar, yeryüzünden su kaynakları dünyayı kırk gün boyunca suya boğar ve en yüksek dağlar bile su altında kalırlar. 150 gün sonra sular çekilmeye başlar. Gemi Ararat dağında karaya oturur. Noah, suların yeteri kadar çekilip çekilmediğini anlamak için gönderdiği güvercin zeytin dalı ile geri döndüğünde karaya çıkabileceklerini anlar.

Tanrı Noah ve ailesine gemiyi terk etmelerini söyler. Noah gemide özellikle bu amaç için bulunan hayvanlardan Tanrı'ya korban sunar ve Tanrı tüm dünyayı yok edecek bir tufanı bir daha gerçekleştirmeyeceğine söz vererek bunun işareti olarak gökkuşağını belirler. Sadece bitki yiyen Adam'dan farklı olarak, Noah ve tüm insanlığa et yeme izni çıkar. Tanrı tüm insanlığı bağlayan yedi tane kural belirler: Buna göre, 1.Putperestlik, 2.Cinsel ahlaksızlık, 3.Hırsızlık, 4.Tanrı'ya lanet etme 5.Cinayet 6.Canlı bir hayvanın etinin yenmesi yasak olacak, ayrıca 7. İnsanların bir kanun sistemi geliştirmeleri gerekecektir.

Bunların ardından, dünyanın iklimi günümüzdeki halini alır. Noah bir bağ diker, ürününden yaptığı şarabı içerek sarhoş olur. Noah'ın oğullarından Ham, babasını sarhoş ve çıplak bir halde görmekten zevk alırken, kardeşleri Şem ve Yefet, geri geri yürüyerek babalarının çıplaklığını örterler. Bu olay sebebiyle Ham'ın oğlu Kenaan kölelikle lanetlenir.

Noah'ın soyu, on nesil sonra tek bir dili konuşan, ortak kültüre sahip tek bir halk haline gelir. Fakat o nesilde, kendi yenilmezliklerini simgeleme amacıyla yüksek bir kule (Babil kulesi ) inşaa etmeye kalkışarak, Yaratıcılarına karşı gelirler. Tanrı onların dillerini bozar; öyle ki, artık biri, diğerinin söylediğini anlayamaz hale gelir. Sonunda proje iptal edilmek zorunda kalınır; insanlar, gruplar halinde yeryüzünün farklı kesimlerine dağılarak yetmiş ana ulusu oluştururlar.

 

 

AFTARA
Rav İsak Alaluf

 

 

Bu hafta Roş Hodeş olduğundan Noah peraşasının Aftara’sı yerine Yeşayau peygamberin son bölümü okunur. Burada Tanrı Yeşayau aracılığıyla korbanların anlamsızlığına dikkat çekmekte asıl gerekenin Tanrı yolunu benimsemek ve Tanrı sözlerini yerine getirmek olduğunu söylemektedir.

Bu Aftara topluma ümit ve teselli vermektedir. Günlerin sonuna yakın zamanda gerçekleşecek Gog ve Magog arasındaki savaşın ve daha sora toplu olarak Bene Yisrael’e karşı girişilecek savaşın başarısızlığından söz etmekte olan peygamber, hem son kurtuluşu müjdelemekte hem de topluma sert uyarılar göndermektedir. Sondan bir önceki pasukta yer alan dünya üzerindeki beşerin Tanrı’ya Şabat ve Roş Hodeş günlerinde gösterecekleri saygıdan söz etmesi nedeniyle bu Aftara Roş Hodeş gününün Aftara parçasıdır.

HAFTANIN SÖZÜ

 
Sana merhamet eden Tanrı şöyle diyor: Dağlar yerinden oynayabilir, tepeler sarsılabilir ama şefkatim senden ayrılmayacak ve barış antlaşmam sarsılmayacaktır. (Yeşayau 54//10)

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
TİKUN

 

 Noah peraşasını okurken ve öğrenirken Rabilerin Noah’ın özellikleriyle ilgili açıklamalarını da öğreniriz. Daha ilk pasukta Tora Noah’ın hem “tsadik - dürüst” hem de “tamim – inanç sahibi” olduğunu öğretmektedir. Daha ileride ise Tanrı ona seslendiği zaman “ki oteha raiti tsadik bador aze – çünkü seni bu nesilde dürüst gördüm” demekte ve inançlı olduğu özelliğini kullanmamaktadır. Raşi bu konuda basit ama güzel bir açıklama yapar. Raşi’ye göre bir insan karşısındayken onunla ilgili çok fazla övgüye yer verilmez. Noah için de Tanrı bunu yapmış ve onun özelliklerinden sadece “tsadik” olanı kullanmıştır. Raşi devam eder: Eğer yanında olmayan bir kişiden söz ediliyorsa onun övülmesinde bir sakınca yoktur. Tora Noah’tan söz ederken Noah orada değildir onun için her iki özelliğe de yer verilmiştir.

“TSADİK” İLE “TAM”

Deraşat Bet Yosef kitabının aynı zamanda dev eser Şulhan Aruh’un yazarı olan Rabi Yosef Karo öncelikle bu iki özelliğin ne anlama geldiğini öğrenmek ister. Buna göre tsadik olan kişi kendi arzu ve isteklerini kontrol edebilen icabında da buna karşı durabilendir. Bu yüzden Yosef, “tsadik” unvanı ile anılır. Halbuki “Tam” özelliği Devarim kitabında yer alan “tamim tiye im Ad… E.loeha” pasuğu gereğince kullanılır ve kişinin inançlı olduğunu gösterir. Rabi Karo’ya göre Noah iki ayrı nesilde yaşar. Birincisi tufan neslidir ve en önemli günahları zina ile ilgili olanıdır. İşte Noah bu nesilde “tsadik” olarak değerlendirilir. Diğer nesil ise “Dor apalaga - Dağılma nesli” olarak bilinir. Burada ise Noah tamim yani inançlı biridir. Tanrı onu tevaya çağırdığında nesil tufan nesli olduğundan ilgili özelliğini kullanmıştır.

Rabi Moşe Alşeh farklı bir bakışa dikkatimizi çeker. Noah gemide mutlu değildir. Midraş’ın verdiği bilgiye göre Noah için gemisi bir hapishanedir. Alşeh burada bir soru sorar. Elbette Tanrı Noah’ı farklı bir yolla tufandan kurtarabilir ve gemide çektiği sıkıntıları hiç çekmemesini sağlayabilirdi. Ancak gemideki hayat Noah için bir cezalandırma, bir “tikun” gibidir. Noah Avraam’dan daha farklı bir yaklaşım sergilemiştir. Avraam Tanrı varlığını bütün dünyaya yaymak için çaba göstermiş iken Noah’ın “tsadik” davranışları kendi ailesiyle sınırlı kalmıştır. Noah insanlara liderlik ederek onları teşuva kavramı ile tanıştırmamıştır. Buna göre cezası da “mida keneged mida” esasına göre gelmiştir. Nasıl ki Noah sadece evi ile sınırlı kalmışşa bir yıl boyunca yaşamı gemi ile sınırlı kalmıştır. Noah’ın Tanrı emrini yerine getirdiği ifadede “vayaas Noah kehol aşer tsiva E.loim” ifadesi yer almaktadır. Tanrı burada yargı özelliğini ortaya koymuştur. Aşleh olayı şimdi daha iyi anlamaktadır: “Ase leha teva – kendin için gemi yap” ifadesi ile Tanrı Noah’ın “tikun” yapmasını istemiştir. Çünkü gelecekte bu hafta okuduğumuz Aftara’da Yeşayau peygamber tufan sularını “Me Noah – Noah’ın suları” diyerek Noah’ı bir kez daha eleştirmektedir. Tanrı insanlara liderlik yapamayan Noah’ın hayvanlara liderlik etme zorunda bırakmış ve gemi hayatı Noah için iyi bir “tikun” yeri olmuştur. 

 

NOAH VE AVRAAM

“Hen Tov” adlı kaynak Noah’ın üç oğlu olduğundan söz eden pasuğu inceler. Noah’ın oğullarının isimlerini sayınca zaten üç tane olduğu görülmektedir neden Tora burada bir kez de sayıyla vurgulamak istemiştir? Hen Tov burada Gemara’dan bir öğretiye yer verir. Tora öğrenen insan kendisine Tora öğretenin oğlu gibidir. Yani Rabisi aynı zamanda babasıdır. Buradaki “baba” kavramı elbette biyolojik değil ruhanidir. Çünkü Rabi neşama’nın babası konumundadır. İşte Hen Tov  Noah’ın “sadece” üç oğlu olduğunu ve başka öğrencileri olmadığını öğretmektedir.

Kerem Şelomo adlı kaynak “tsadik” ile “tamim” arasındaki alakaya bir kez daha dikkatimizi çeker. Noah başlangıçta elbette insanları iknaya ve teşuva yaptırmaya çalışmıştır. Ancak bir süre sonra bundan vaz geçer. Geçen senelerde yazdığımız yazılarda bunun nedenlerinden birinin Noah’ın ümitsizliğe kapılması olduğunu söylemiştik. Başka bir açıdan bakınca insanlara doğru yolu göstermek için liderlik etmek,  son derece zor ve meşakkatli bir iştir ve dediğimiz gibi kişinin fedakar olmasını gerektirir. Avraam kendi görevini yerine getirmeye çalışırken bu fedakarlığı yapar hatta hayatı tehlikeye girer. Örneğin Nimrod onu ateşe atar. İşte Avraam gerektiğinde kendini feda etmeye hazırdır ama Noah buna hazır değildir. Tsadik aslında kendine tsadiktir. Tanrı’ya inanmakta ve görevini yerine getirmektedir. Teilim 19. Mizmorda “Torat Ad.. temima meşivat nafeş” ifadesini kullanır. Tamim olmak için “meşivat nafeş – insanları geri döndürmek, teşuva yaptırmak” gerekir. Evet başlangıçta Noah da bu konuda çaba göstermiştir. Tora da onun bu çabasını görür ve “tamim tiye bedorotav” ifadesine yer verir. Zamanla bu işten vaz geçer. Tanrı artık gemiye binmesi gerektiğini söylediği zaman tsadik lefanay bador aze – Ben’im önümde bu nesilde dürüst” ifadesini kullanır. “Tamim” seviyesinden “tsadik” seviyesine gerileyen Noah için artık “tikun” zamanıdır. Ceza da bu mantıkla verilmiştir.

Tufan sonrasında her yer kuruduktan sonra ki bu durum Noah tarafından da görülmüştür artık gemiden çıkma zamanıdır. Burada Tanrı yine “E.loim” ismini kullanarak ona gemiden çıkmasını emreder. Kerem Şelomo burada bu emre gerek olmadığını belirtir ve başka bir mesajın olduğuna dikkatimizi çeker. Tanrı’nın “çık” olarak söylediği “gemi anlayışından” bir başka deyişle şimdiye kadar sürdürdüğü mantıktan düşünce sisteminden artık çıkması gerektiğidir. “Tikun” gerçekleşmiş ve artık insanlara liderlik etme zamanı gelmiştir. Artık fedakarlık zamanıdır. Rabiler Noah’ın bunu anlayıp anlamadığını öğrenmeye çalışırlar.

NOAH’IN MİZBEAHI

Noah gemiden çıkınca Tanrı’ya mizbeah inşa eder ve “ola” korbanı yapar. Burada beklenen teşekkür amacı ile “şelamim” korbanı yapmasıdır ancak o tercihini “ola” korbanından yana kullanır. Başlangıçta Noah durumu anlamış görünmektedir. Çünkü pasuk “vayiven Noah” demektedir. “Noah inşa etti” anlamına gelen bu ifade aynı zamanda “Noah anladı” şeklinde de okunabilir. Bunun üzerine Tanrı’dan yanıt gecikmez. “Vayarah Ad… et reah anihoah – Tanrı hoş kokuyu kokladı” derken artık yargı çağrıştıran isim yerine merhamet çağrıştıran dört harfli isim kullanılmıştır. Yalnız Midraş burada Tanrı’nın bu korbanda Avraam’ı kokladığından söz eder. Çünkü Noah artık hatasını anlamıştır. Kendisinden on nesil sonra gelecek bile olsa Avraam gibi fedakarca davranması gerektiğini bilmiştir. İşte bu yüzden Tanrı bu korbanda Avraam ile ilgili bir şeyler sezmiştir. Brit mila olmadan önce Avraam’ın ciddi bir endişesi vardır. Brit mila olayı gerçekleşirse o zaman öğrencilerini kaybetmekten korkar. Tanrı onu rahatlatır. “İtaleh lefanay veye tamim önümde yürü ve tamim ol.”   

Tanrı bir kez daha tufan olmayacağını söyler. Bunun garantisini Gemara’da bulmak mümkündür. Pasuk “motsi yakar mizonen kefi tiye – değerli bir taşı taştan çıkaran kişinin sözü gibi olacak” demektedir. Eğer bir kişi bir değerli mücevheri bir Yahudi’yi teşuva yapmaya ikna ederse onun ağzından çıkan sözleri de Tanrı yerine getirecektir. Her nesilde ve her nesilde büyük tsadikler insanları teşuva yoluna sokmak için kitaplar yazmışlar, deraşalar hazırlamışlar, dersler vermişler ve şehirden şehre giderek insanları aydınlatmaya çalışmışlardır. Bu tsadikler de elbette bir daha tufan olmaması için Tanrı’ya dilekte bulunmuşlar ve pasuk gereği de Tanrı onların isteklerini yerine getirmiştir.

Mezake et arabim yani insanları doğru yola sokmak elbette kolay değildir. Ama kazanılan her mücevher hepimizi olumsuzluklardan ve olumsuz kararlardan koruyacaktır, amen.

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva

 

Bu peraşa Tufan’dan sonra dünyada etnik ve politik kültürün doğuşuna bütün bir bölüm ayırır (Perek 10). Noah’ın bu bölümde sözü edilen yetmiş torunu yıllar sonra dünyadaki yetmiş milleti oluşturmuştur. Bu soyağacı listesinin ortasında aniden bize ilginç bir öykü sunulur:

“Kuş, Nimrod’a baba oldu – [Nimrod] dünyada güç sahibi olmaya başladı.
Tanrı’nın önünde güçlü bir avcıydı. Bu sebeple, ‘Nimrod gibi – Tanrı’nın önünde güçlü bir avcı’ şeklinde bir deyiş vardır. Krallığının başlangıcı, Şinar diyarındaki Bavel, [ayrıca] Ereh, Akad ve Kalne’dir” (Bereşit 10:8-10).

Bu pasukların arasındaki ilişki açık değildir. İlk pasuk Nimrod’un dünyada güç sahibi olmaya başladığını söylemektedir. Burada kullanılan “Ehel – Başladı” sözcüğü genellikle, hakkında kullanılan kişi her ne yapıyorsa onun bunu dikkate değer bir şekilde yapan ilk kişi olduğunu vurgular. Başka bir deyişle dünya tarihinde belirgin bir şekilde güç toplayan ilk kişi Nimrod’dur. Tora’nın metni burada ne tür bir güçten bahsedildiğini ayrıntılı bir şekilde açıklamamaktadır. Acaba Nimrod ne açıdan güçlüydü? Güçlü bir savaşçı mıydı? Serüvenlerinde özellikle cesur muydu?

İkinci pasuk daha çok ayrıntı vermektedir; ancak hâlâ aklımıza takılan birçok soru mevcuttur. Pasuk Nimrod’un “Tanrı’nın önünde güçlü bir avcı” olduğunu söylemektedir. Şimdi; avcılıktan ne tür bir gücün anlaşıldığını biliriz, ama “Tanrı’nın önünde” sözünün anlamı nedir? Dünyadaki her insan yaptıklarını “Tanrı’nın önünde” yapıyor değil midir zaten? Tora bununla yetinmemekte, eski zamanlarda kullanılan bir deyişi de aktarmaktadır: Herkes Nimrod’dan “Tanrı’nın önünde güçlü bir avcı” diye söz ederdi. Bu deyimin anlamı nedir?

Üçüncü pasukta konuya başka bir zorluk eklenmektedir. “Krallığının başlangıcı…” bu noktaya kadar söylenenlerin bir krallıkla ne alakası vardır? Şu ana kadar metinde krallık hakkında hiçbir şey söylenmiş değildir! Bildiğimiz Nimrod “güçlü bir avcıdan” ibaretti! Şimdi birden bire kral da mı olmuştur?

Midraş Raba’da Hahamlarımız ve onları takiben Raşi, Tora’nın bize burada dünya tarihinde Tanrı’nın Krallığı’na karşı isyan eden ilk liderden bahsettiğini açıklarlar. Bu konuda söyledikleri, yukarıdaki soruları tek tek cevaplamaktadır.

Bereşit kitabının 10.cü bölümü tamamen Tufan’dan sağ çıkan insanların uluslar oluşturmalarını anlatır. Bu arada, bu bölüm bize göçebe avcı gruplarının nasıl bölgesel kurallara bağlı etnik gruplar ve şehir devletleri oluşturduklarını anlatır. Bu da, beşeri medeniyetin beşiği olan Mezopotamya’da bu kültürün içinde krallığın doğuşunun öyküsüdür.

Şinar, Aşur ve Bavel kralları “Tanrı tarafından seçilmiş olmalarının” verdiği fırsatla egemenliklerini kurmuşlardır. Kitabelerinde kendilerini bu şekilde ebedileştirmeyi tercih etmişlerdir. Başka bir deyişle, kendi yönetimleri konusunda kendilerini dinî ve etik açıdan haklı çıkarma yöntemleri budur. Peki bu kişiler nasıl “Tanrı’nın seçilmiş” insanları olmuşlardır? Gerçekten de, Tanrı tarafından seçilmişler midir? İşte, yukarıdaki pasuklarda, beşerî medeniyetin kaynaklarını tanımlarken, Tora bu soruları cevaplandırmaktadır.

Her şey Nimrod ile başlamıştır. Kendisi “dünyada güçlü biriydi.” Onun maceraları geceleri kabile ateşinin etrafında tekrar anlatılırdı. Onun “gücü” avcılık dünyasında açıkça bilinmekteydi. İnsanlar başkalarının başarısız olduğu yerde onun nasıl başardığını, bu adamı neyin “güçlü” kıldığını merak ederlerdi. Onların putperest dünyalarında bunun en bariz açıklaması şöyleydi: Nimrod olsa olsa ilahlar tarafından özel olarak kutsanmış ve onlardan özel yardım gören bir kişi olmalıydı. Nimrod’un kendisinin de, başarılarını, ilahi yardımın birer yansıması olarak gördüğünü düşünmek mantıksız bir varsayım olmayacaktır.

Böylece, Nimrod “Tanrı’nın önünde güçlü bir avcıydı” (ya da “ilahın önünde…”). Zaman geçtikçe, bu görüş evrensel olarak kabul edildi; Nimrod’un Tanrı’nın önünde başarılı ve seçilmiş olduğu “herkesçe bilinen bir bilgi” halini aldı. Bir sonraki aşama gayet doğal olarak gelişti. Ne de olsa her kabile, Tanrı’nın seçtiği kişi tarafından yönetilmek ister. Böylece bu, onun krallığının ve genel olarak da ilk beşerî krallığın başlangıcı olmuştur. Nimrod’un hüküm sürdüğü bölgeler – Ur, Bavel ve Nippur (“Uruk”) – Mezopotamya’da hilal şeklindeki bir bölgedir ve Verimli Hilal olarak bilinir. Burası, bizim bildiğimiz şekliyle kültür ve hükümdarlığın gerçekleştiği en eski bölgedir.

Aynı kültürel köken insanın Tanrı’ya karşı isyanına ve sonunda Yeruşalayim’deki I. Bet-Amikdaş’ı yıkan Babil ulusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Şimdi bunun nasıl meydana geldiğine bir göz atalım.

Yukarıda gördüğümüz ilahî (!) düzenin hükümdarlık anlayışına göre, kimin “Tanrı tarafından seçilmiş kişi” olduğuna dair kararı kim ve neye göre vermiştir? Bu sıfatı aslında Tanrı’nın vermiş olmadığı açıktır. Seçimi yapan insanlardır ve bir kişiyi, sırf “kaba kuvvet konusunda başarılı olduğu için” bir anda “Tanrı’nın seçtiği kişi” olarak görmeye başlamışlardır. Kim en güçlü, en başarılı ve muzafferse, o birden “kutsal biri” olmuştur. Bu düşünüş tarzına göre, Tanrı, bir anlamda insanın başarısına “tabi” bir konuma oturtulmaktadır. Öyle ya; insanlar Tanrı’nın, mutlaka herhangi bir mücadelenin galibinin yanında olması gerektiğini düşünür. O zaferin nasıl elde edildiğinin onlar için bir önemi yoktur – zafer, onların gözünde, Tanrı’nın muzafferi desteklemesi için yeterli olmalıdır.

Bu bakış açısına göre, hangi güçlü avcı kemerine başkalarından daha çok sayıda kuru kafa asarsa, hangi kötü diktatör toprağın denetimini ele alırsa ve halkını sindirirse “Tanrı’nın seçtiği kişi” o olacak, dolayısıyla ülkeyi kendisi yönetecektir. Şu gerçektir ki, bu bakış açısı, insanlığı kanlar dolusu nehirlerden geçirmiş, insanlığın en alçak türünün saltanatını meşru kılmış – hatta onu “kutsal” bile görmüştür.

İşte, Babil kültüründe ilk kralın öyküsü budur: Dinî gerekçe örtüsü ile emperyalizmi doğuran ideolojinin kurulması, Tanrı’yı beşerî bir lider seçmeye, sözün gelişi, “zorlayan” ilk teşebbüs, beşerî krallığın Tanrısal krallığın üstünde tutulması…

“Ve Tufan’dan sonra [tüm] halklar yeryüzüne bunlardan [türeyerek] yayılmışlardır” (Bereşit 10:32).

Gelecek haftaki peraşada, doğu topraklarından, “birçok milletin babası” olacak olan bir kişinin ortaya çıkışını okuyacağız. Bu kişi, Tanrı’nın gerçekten seçtiği kişi olacaktır: İbranî Avraam.

 

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

 

“...Noah dürüst biriydi, kendi neslinde kusursuzdu…” Bereşit 6:9

Talmud, Masehet Sanedrin 108a, bu pasukta gereksiz gibi görünen “kendi neslinde” kelimelerinden rahatsız olmuştur. Acaba bu fazla gibi gözüken kelimeler bize ne öğretiyor?

Bu konu hakkında iki tane görüş vardır.
1) Noah’ı övmek. Kötü bir nesilde yaşamasına rağmen yine de o nesildeki herkesten çok daha dürüsttü. Ancak, zaten dürüst bir nesilde yaşasaydı, kesinlikle daha dürüst olurdu.
2) Noah’ı kötülemek. Kendi neslinde dürüst sayılıyordu, ama Avraam’ın neslinde yaşasaydı ve Noah dürüstlük konusunda Avraam’la karşılaştırılsaydı kesinlikle bu karşılaştırılma sonucunda dürüst bile sayılmazdı.

Büyük bir Rav olan Hatam Sofer, Bu iki görüş konusunda hiçbir tartışma olmadığını söyler. Eğer Noah kendi neslinde yaşadığı zaman ki gibi dürüst olsaydı, Avraam’ın neslinde o kadar da dürüst sayılmazdı. Ancak, gerçekte eğer Noah Avraam’ın neslinde yaşasaydı, Noah kesinlike Avraam’dan etkilenirdi ve dürüstlüğün çok daha yüksek bir seviyesine ulaşırdı.

Peki biz bundan ne öğreniyoruz? Hepimiz çevremizden etkileniriz. Eğer iyi karakterli insanlara yakın olursak, otomatik olarak pozitif yönde etkileniriz. Bu yüzden arkadaşlarınızı ve çevrenizi seçerken çok dikkatli olun - hayatınıza çok kuvvetli bir şekilde etki ederler!

ÇOCUK PERAŞASI

 

Noah bir tsadik'ti. (Tsadik dürüst,doğru adam demektir.)
Diğer bütün insanlar kötüydü.

Tanrı Noah'a: "Bir mabul (tufan) yapacağım ve bütün canlıları yok edeceğim." dedi.
"Bir teva (gemi) inşaa et. O zaman sen ve ailen boğulmayacaksınız."
Tanrı Noah'a şöyle dedi: "Bu hayvanları teva'ya getir:
*Her türden yedi kaşer erkek hayvan ve yedi kaşer dişi hayvan
*Her türden bir kaşer olmayan erkek hayvan ve bir kaşer olmayan dişi hayvan"
"Onlar canlı kalacak."
Kırk gün ve kırk gece boyunca yağmur yağdı. Sadece Noah, ailesi ve teva'daki hayvanlar canlı kaldı.
Bir yıl sonra Noah ve ailesi teva'dan çıktı.
Noah bir mizbeah inşaa etti.
(Mizbeah taşlardan yapılır. Üzerinde hayvanlar, Tanrı'ya armağan olarak yakılır.)
Tanrı'ya korbanot (armağan olarak hayvanlar) getirdi ve kendisini kurtardığı için Tanrı'ya teşekkür etti.
Yıllar sonra insanlar yine kötü oldu.
Putlara taptılar.
Putlar ağaç ve taştan yapılmış şekillerdi.
İnsanlar: "Putlar bizim tanrılarımızdır." diyorlardı.
Kötü insanlar göğe kadar uzanan yüksek bir kule yapıp Tanrı'ya karşı savaşmak istiyorlardı.
Ama Tanrı kuleyi yıktı.
Kötü insanları dünyanın dört bir yanına yaydı.

BİR HİKAYE

PARÇALARI TOPARLAMAK


"Hey! İnanamıyorum... Sadece tek bir pervaneden sonra bu uçak uçmaya hazır olacak!" diye düşündü Albert heyecanla. Masasının üstünde ihtişamlı bir şekilde duran model uçağına bakarken gözleri parlıyordu. Klasik bir savaş uçağı olan bu model, neredeyse bir ay boyunca Albert'in takıntısı haline gelmişti. Her gün, okuldan sonra, Albert, yüzlerce küçük parçayı yapıştırmak, birleştirmek için ıstırap dolu saatler geçirmişti. Bu şimdiye kadar uğraştığı en zor modeldi ve bir kaç küçük parçayı da yerlerine yerleştirdi mi, artık uçak tamamlanacaktı...
Albert, modellerde kullanılan özel yapıştırıcının tüpünü tam kaldırmıştı ki, çağrıldığını işitti:
"Albert, telefooon!" diye bağırdı kız kardeşi Lisya.
Albert bu telefona cevap verip vermemekte tereddüt etti. Acaba kardeşinden, arayan kimse ondan not almasını mı isteseydi? En sonunda yerinden kalktı. "Uçak bu kadar bekledi. Bir kaç dakika daha beklese bir şey olmaz..."dedi kendi kendine. Odasından çıkarken, küçük erkek kardeşi Yoel'in, tatlı tatlı koridorda gezindiğini gördü. Bir kaç dakika sonra, Albert, telefonu kapatmış, heyecanla o çok sevdiği uçağının başına dönmek için odasına yönelmişti.
Ama odasına girdiğinde, gözlerinin önündeki manzara inanılacak gibi değildi. Daha iki dakika önce masada parıldayarak duran uçak, şimdi yüzlerce parça halinde yerde dağılmış duruyordu !... Parçaların ortasında da küçük Yoel, kanaryayı yemiş kedi gibi etrafına bakınıyordu.
"AAA hayır Olamaaaz!!" diye çığlık attı Albert. Kız kardeşi Lisya, bu patırtının ne olduğunu anlamak için oraya koştu. Albert'i, parçalarına ayrılmış uçağının başında ağlarken buldu. Şimdi, küçük Yoel de ağlıyordu. Lisya, olanları o anda anladı.
"Albert, çok üzgünüm" dedi Lisya onu anlar şekilde, "Bunu nasıl onaracaksın?"
Albert yavaşça başını yukarı kaldırdı: "Onarmayacağım."
"Ama neden?"
Albert omuzlarını silkti, "Şuna bir baksana. Bir aylık emeğim yerlerde parçalanmış halde duruyor. Bunları yeniden birleştirmek inanılmaz büyük bir iş. Hem bunu yapsam da asla eskisi gibi olmaz. Ayrıca, aptal bir bebeğin yine gelip uçağı darmadağın etmeyeceği ne malum? Unut gitsin, bu model böylelikle bitmiş oldu..."
Lisya sessizdi. Kardeşini hiç bu kadar üzgün ve morali bozuk bir halde görmemişti. Yere oturup bir kaç parçayı birleştirmeye çalıştı. Aniden, Lisya, kardeşinin dizine vurdu ve neşeyle gülerek, "Baksana Albert, belki de haklısın. Demin üstünde çalıştığın modelin işi artık bitti. Ama ya başlamak için sırada bekleyen model?"
Albert ablasına baktı, "Sen neden bahsediyorsun?"
Lisya, kendinden emin bir tavır takındı. "Sana şunu sorayım. Bu modele, daha ilk başta başlama sebebin neydi? Yine çok iş yapmayacak mıydın? Yüzlerce küçük parçayı birleştirmek zorunda değil miydin?"
Albert başını salladı. "Tabii ki, ama bu hem zorluktu, hem de eğlence..."
"Kesinlikle! Pekiyi, şimdi de önünde duran senin için yeni bir eğlence ve zorluk değil mi?"
Albert kız kardeşinin söylediklerini düşünerek bir an sessiz kaldı.
"Her şeyin kırılmış olduğunu görmenin zor olduğunu biliyorum." diye devam etti Lisya. "Ama olan olmuş. Şimdi yeniden başlayabileceğini düşün. Nasıl ilk kez başladığında hem eğlenceli hem de zorlu bir işti, şimdi de önündekilere aynı şekilde bakabilirsin..." 
Albert, modelin parçalarına şöyle bir göz gezdirip, yeniden nasıl kurabileceğini düşündü. "Belki gerçekten yeniden başlayabilirim." Derin bir nefes aldı ve içinde yeni bir umudun parladığını hissetti. Eline kırık parçalardan birini aldı, kız kardeşine dönerek, "Tamam. Şimdi eski-yeni modelime baştan başlayacağım. Bu arada, benim de "parçalarımı" toparlamama yardım ettiğin için teşekkür ederim..."