dort cocuk

Pesah Sederi, “dört” sayısı etrafında dönmektedir. Bu açıdan, dört çocukla, Agada’nın başında geçen dört soru arasında bir tür bağın olduğunu görmek pek şaşırtıcı olmayacaktır. Ama nedir bu bağ?

Haham’a verilen cevap, Pesah korbanından sonra Afikomin yenmeyeceği üzerinedir. Bet-Amikdaş döneminde, 14 Nisan günü, yani Pesah arifesinde Pesah korbanı yapılır ve bunun eti akşamleyin Seder’de en son yiyecek olarak yenirdi. Günümüzde Bet-Amikdaş yıkılmış olduğundan, yemeğin en sonunda, bunun anısına Afikomin olarak bir parça Matsa yeriz. Bu, Ma Niştana paragrafındaki dört sorudan Matsa ile ilgili olana denk gelmektedir. Diğer geceler Hamets ya da Matsa; ne istiyorsak onu yeriz. Fakat bu gece sadece Matsa yiyoruz. Çünkü bu gece, kendimize dönmenin zamanıdır. Bilgeliğin temelinde bu gerçeği anlamak yatar. Tüm arzularını ve dürtülerini bir kenara bırakıp neyin gerçekten önemli olduğunu düşünebilmesi için, insan bilge olmalıdır. İşte bu, Haham’ın tavrıdır. O da her şeyi bir kenara bırakmıştır ve Pesah kurallarının nasıl yapılacağını, detaylı bir soruyla merak etmekte, araştırmaktadır.

Öte yandan, Raşa bize sıkıntılı anlar geçirtmektedir. Her şeyle alay etmekte, “Hayat kısa; günü yaşa. Hiçbir şeyin önemi yok; Yahudi olup olmamak da benim hiç umurumda değil” demektedir. Sorusu bile soru değildir. Sadece laf atmaktadır ve sizin bir cevap vermemeniz için dua etmektedir.

Sıralamada Raşa neden son sıraya yerleştirilmiştir? O dört çocuğun en kötüsü değil midir? Agada’nın derleyicisi, onu neden Haham’ın yanına yerleştirmiştir? Sebep açıktır. Raşa, tartışmaktadır. Mücadele etmektedir. Belki bizim sevmediğimiz fikirlere sahiptir; ama en azından karşınızda konuşacağınız, fikir düellosu yapabileceğiniz birisi vardır. Raşa tamamen tetiktedir ve sürekli düşünmektedir. Bu da önemli bir şeydir. Zira eğer tartışma sonucunda onun fikrini değiştirmeyi başarırsanız, Raşa bir Haham’a dönüşecektir! Raşa burada listelenmiştir. Çünkü o, Yahudiler’in ayrılmaz bir parçasıdır. Ona ulaşmak ve doğruları anlatmak ise bizim görevimizdir.

Bu da bizi, Ma Niştana’daki Maror’la ilgili soruya götürmektedir. Raşa, acılığı simgeler. Acıdır; çünkü hayatını bedensel arzular üzerine “anlam” peşinde geçirmektedir. Yüzeyde “Tanrı’ya kimin ihtiyacı var ki? Bana güzel evimi şık spor arabamı verin yeter” demektedir. Dahası ona bakıp çok mutlu olduğuna dair bahse bile girebilirsiniz. Fakat hayatının aslında ne kadar acı olduğunu görmek için, onunla bir süre yaşamanız gerekir. Acaba eşi ve çocukları ona saygı göstermekte midirler?

Arzuların peşinde koşmak acı bir tuzaktır. Bu sebeple Pesah’ta Maror yeriz ve yüzümüzü buruşturup “ıyh!” deriz. Çünkü arzuların peşinde koşmanın tadı böyledir. Sefil ve acı…

Tam sadece “bu ne?” diye sormaktadır. Cevabı da Tanrı’nın bizi Kuvvetli Eli ile Mısır’dan çıkardığı şeklindedir. Peki kimdir bu Tam? Yani “Basit” çocuk? Bazı resimli Agada kitaplarında, Tam’ı simgeleme amacında olan, elinde zar zor tuttuğu kaşığı indirirken, çenesinden çorba damlayan boş bakışlı çocuk resimleri görebilirsiniz. Oysa Tam, “aptal” ya da “geri zekalı” demek değildir. Tam, basit, sakin, gösterişsiz, saf, yalın demektir. Bir entellektüel değildir – o sadece basittir. Bu, Yahudilik hakkında çok bilgisi olmasa bile, en azından doğru şekilde davranmayı isteyen bir Yahudi’dir. Yardım kurumlarına bağışta bulunur, başkalarını düşünür, naziktir, iyi kalplidir – fakat yapılan bazı şeylerin nedenini bilmemektedir. Bunun eğitimini almamıştır – ama yine de yapar. Basittir.

Bu da dört sorudan “bandırma” ile ilgili olanla bağlantılıdır. “Bu gece iki kez bandırıyoruz”. Neden? Çocukların ilgisini çekmek için. Çünkü Tam’ın, aleladelikten sıyrılıp yeni şeyler öğrenme konusunda ilhamlandırılması için, bir değişikliğe şahit olması gerekir. Tam, bir cenazeye katılıp – küçük bir an için bile olsa – kendisine “Yaşamın anlamı ne?” sorusunu soran kişidir. Antisemitizm görüyorsa ve para yardımcı olacaksa, hemen çek defterini çıkaracaktır. Erets-Yisrael’e gider ve “oh… burada kendimi bir başka hissediyorum” der. Seder’deki garip bandırma geleneğini sorgular. Çünkü değişiklikler, düşünmeyi sağlayan tetikçilerdir.

İlk bandırmayı gözyaşını simgeleyen tuzlu suya yaparız. Gerçekten de, Tam’ı genelde harekete geçiren değişiklik, antisemitizmdir. Tüm Yahudiler’i bir arada tutan en önemli şey, düşmanlarıdır. Bu Yahudi tipi iyi olmak istemektedir; fakat eğitimli olmadığı için sadece tecrübeler tarafından harekete geçirilmektedir – genelde acı tecrübeler. Üçüncü çocuk budur.

Dördüncü çocuk soru sormasa da, ona “Mısır’dan çıkışım sırasında, Tanrı, benim için [tüm mucizeleri] işte bunun uğruna yaptı” diyoruz. Ama bu, Raşa’ya verdiğimiz cevabın aynısı değil mi?! Neden?

Bu dördüncü çocuk, duyarsızdır. Düşünmemektedir ve herhangi bir şey umurunda da değildir. Ona Raşa’ya verilen cevabın aynısı verilir; çünkü duyarsızlığın, nefret ve reddetmeye dönüşmesi çok kolaydır. Yahudilik’in “duyarsızlık, kötülüğün bir yüzüdür” demesinin sebebi budur. Bu çocuğun listede en sona yerleştirilmesinin sebebi de budur. Eğer çözümün bir parçası değilseniz, o zaman sorunun bir parçasısınızdır.

Bu çocuk, dört sorudan “yaslanmak”la ilgili olanla bağlantılıdır. Seder gecesi özgürüzdür; dolayısıyla bu fırsatı, anlam arayışı için kullanmamız gerekir. Oysa duyarsız çocuk arkasına yaslanmıştır ve hiçbir şey umurunda değildir. İki yöne de gidebilir. Değişip duyarlı hale gelebilir, ya da sırtını vurup uyuyabilir.

Günümüzde Yahudiler’in önemli bir bölümüyle ilgili en büyük sorun, onların duyarsızlaşmış olmalarıdır. Artık herhangi bir şeyi ne gerçekten umursamaktadırlar ne de herhangi bir şeyi dinlemek istemektedirler.

Gerçekte hepimiz, bu dört çocuğun, dört Yahudi tipinin birleşimiyizdir. Bir yere kadar hepimiz gerçekten anlam arayışı içindeyizdir – araştırıp düşünmekteyiz. Buna karşın, bazı zamanlarda, hayata tam ters yönden bakıp, isyan ederiz, her şeyi alaya alırız, arzularımızın esiri oluruz. Böyle durumlarda bizleri uyandıran, ya bir gün batımı, ya da bir acıdır. Ancak o zaman durup düşünür ve değişme yolunda adım atarız. Bazı zamanlarda ise duyarsızlığımız had safhadadır. Hiçbir şey yokmuş gibi öylesine yürür dururuz… İçimizdeki dört çocuğun özeti budur… (Rabi Tom Meyer).

(Bu yazı “Pesah Agadası” kitabından alınmıştır )