Yazdır

rav alalufMısır esaretinden çıkan Bene Yisrael'in düşüncelerini anlamak her zaman çok kolay olmamıştır. Tora'nın verdiği bilgiye göre Bene Yisrael Mısır'da kemiklerini kırarcasına zor şartlarda çalışmışlar ve doğan erkek çocuklarını Nil nehrine atmak zorunda kalmışlardır. Midraş durumun vahametini anlatmaya devam eder.

Paro İbrani çocukların kanları ile yıkanmak için çocukları öldürtmektedir. Eğer bir İbrani yeteri kadar tuğla yapamadıysa onun yerine kendi çocuğunu duvara mıhlamak zorundadır. Ancak ne ilginçtir ki, çöldeki koşullar çetinleşmeye başlayınca onlar hemen Mısır'a dönmeye çalışmışlardır. Burada anlaşılması zor olan Mısır'daki insanlık dışı koşullar ölüm karşısında bile tercih edilmemesi gereken koşullardır ama nedense atalarımız Mısır'a dönmeyi hep bir alternatif olarak görmüşlerdir.

Tanrı bizleri Mısır boyunduruğunun altından çıkarmaya söz vermiştir. Gur şehrinden Rabi Yitshak Meir'e göre boyunduruk veya yük olarak çevirebileceğimiz "sivlot" sözcüğü aynı zamanda tolerans olarak da kullanılabilmektedir. Buradaki toleransın karşılığı dayanma ve dayanıklılık olarak anlaşılmalıdır. Bene Yisrael insanlık dışı koşullarda kölelik yapmaya artık dayanıklı olmuşlardır. Bundan sonra da başlarına ne gelirse gelsin kesinlikle dayanılmaz olacağını kafalarına koymuşlardır. Bir başka deyişle kölelik koşullarına o kadar adapte olmuşlardır ki artık buradaki uygulamalar onları zorlamamakta, ancak bir başka faktör onları zorlamaya başlayınca durum çekilmez olmaktadır. İşte bu yüzdendir ki çöldeki en ufak bir zorlukta bile Mısır'a dönmek istemeyi bir adet haline getirmişlerdir.

Çernobilli Rabi Nahum bir handa misafir kalmaktadır. O her gece kalkmayı, Yeruşalayim ve Bet Amikdaş için ağıt yakmayı bir adet haline getirmişti. Hanın sahibi bu ağıtları duyunca kalkar ancak Rabi'nin neden yerde oturup ağladığına ve ağıt yaktığına bir türlü anlam veremez. Rabi ona bizlerin sürekli olarak kaybedilen toprağa ve Bet Amikdaş'a ağıt yakmak durumunda olmamız gerektiğini ve bu durumun Maşiah gelene kadar süreceğini anlatmaya çalışır. Han sahibi Rabi'ye herkesin Maşiah'ın günlerinde Yeruşalayim'e gidip gitmeyeceğini sorar ve "mutlaka" diye bir yanıt alır. Han sahibi o zaman bayağı bozulur ve  "oraya gidince benim tavuklarım, ineklerim, küçücük tarlam ne olacak?" şeklinde bir soru sorar. Rabi bu soruya bir anlam veremez ve şöyle yanıtlar: " Hangi mal varlığı bizim diasporada olmamızla karşılaştırılabilir? Tatlar sürekli olarak bizlere saldırmakta, mallarımızı çalmakta, bizleri öldürmektedir. Halbuki Maşiah zamanında Yeruşalayim'de böyle şeyler olmayacaktır."  Han sahibi bu cevaptan çok tatmin olmaz ve karısına danışacağını söyler. Karısına öncelikle Maşiah döneminin kurtuluşu ile konuşur. Karısından bir cevap alamaz. Bu kez Yeruşalayim'deki güzel yaşamdan söz eder. Karısı "tavuklar, inekler ve tarla olmadan nasıl orada yaşanabileceğini " sorar. Hancı bu sefer Tatarlar'dan söz edince karısının aklına harika bir fikir gelir. "O Rabiye söyle. Maşiah geldiğince Tatarları Yeruşalayim'e götürsün bizler burada tavuklarımız, ineklerimiz ve küçük tarlamızla barış içinde yaşayalım."

Dr. Twerski komik gibi görünen bu öykünün aslında kendimize karşı ne kadar  dürüst olduğumuzu anlama fırsatı verdiğini söyler. Hepimiz galutta zaman zaman sıkıntılar da olsa konforlu evlerimizde yaşamaktan memnunuz. Maşiah'ın şofarının sesi duyulduğunda kaçımız yine istekle o çağırıyı dinlemek ve izlemek durumunda olacağız. Gerçekten sahip olduklarımızı bırakıp Yeruşalayim'de yeni bir hayata başlamak istiyor muyuz?

Mısır'da Bene Yisrael benzer bir durumdadırlar. Onlar için korkutucu olan çöl yolculuğu ve zorluklarıdır. Mısır'da çekilenlere zaten adapte olduklarından bu bir sorun değil gibi görünmektedir. Bizler Maşiah'ın günlerindeki durumu kendimizi hazırlamak için öncelikle kendimize karşı dürüst olmalıyız. Sahip olduğumuz tavuklar, inekler ve tarlalar mı önemlidir, yoksa bu gibi şeyler her yerde elde edilebilir deyip Tanrı'nın varlığının en yoğun hissedildiği Yeruşalayim'de yaşamak mı önceliklidir? Zaman zaman şartlar elverişli olmaktan çıktığı zaman göç olayından söz etmeye başlarız. Bu şartlar da genellikle politik veya ekonomik şartlardır. Yaşam için bu koşullar da çok gereklidir ancak bilinmelidir ki manevi şartlar sağlandığında yaşamdan alacağımız keyif ve huzur çok daha farklı olacaktır.