Yazdır

Bu Hafta İçin Saatler 

5 Tevet

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5775

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:06

17:24

-----

Yeruşalayim

16:08

17:28

Tel Aviv

16:23

    17:25

 27 Aralık

Tel Aviv

16:28

17:30

İstanbul

16:26

    17:09

    2014

İstanbul

16:32

17:15

İzmir

16:35

17:26

 

İzmir

16:40

17:31

           VAYİGAŞ


1 Ocak 2015 ASARA BETEVET Orucu

PERAŞA ÖZETİ (Bereşit 44:18-47:27)

[www.chabad.org]

Yeuda Yosef’e yaklaşarak Binyamin’in serbest bırakılması için onu ikna etmeye çalışır. Bu yolda Binyamin’in yerine köle olarak kendisini teklif eder. Kardeşlerinin birbirlerine sadakatinin artık tam olduğunu gören Yosef, gerçek kimliğini onlara açıklar: “Yosef’im ben!” der. “Babam hala hayatta mı?” (Bereşit 45:3). Kardeşler utanç ve pişmanlık duygularıyla geri çekilirler; fakat Yosef onları sakinleştirir: “Beni buraya sattığınız için üzülmeyin; kendinizi suçlamayın. Çünkü [anlaşılan] Tanrı beni, hayat kurtarmak amacıyla, sizden önce göndermiş!” (Bereşit 45:5). Kardeşler haberi hızla Kenaan’a ulaştırırlar. Yaakov, en sevdiği oğlundan 22 yıl ayrı kaldıktan sonra, oğulları ve aileleriyle birlikte, toplam 70 kişilik bir topluluk halinde Mısır’a gelir. Yolda Tanrı’dan bir söz alır: “Mısır’a inmekten korkma. Çünkü seni orada büyük bir ulus haline getireceğim. Mısır’a seninle birlikte inecek, ayrıca seni oradan kesinlikle çıkaracağım” (Bereşit 46:3-4). Yosef kıtlık yılları boyunca yiyecek ve tohum satarak Mısır’ın tüm servetini toplar. Paro Yaakov’un ailesine, yerleşmeleri için tüm Goşen bölgesini verir ve Yisrael ailesi, Mısır sürgünü içinde çoğalıp zenginleşir.

 

RAVLARIMIZ’DAN DİVRE TORA

YAHUDİ KİMLİĞİ BUNALIMI

Rav Naftali Haleva

Yosef kardeşlerine “Yosef’im ben!” dedi. “Babam hala hayata mı?” (Bereşit 45:3)

Kardeşleri ile yeniden bir ara gelen Yosef, babasının yaşayıp yaşamadığını sorar. İlginç olan kardeşleri ile buluştuğunda, kardeşlerinin babalarının yaşadığını dile getirmiş olmalarıydı. Ayrıca Yosef’in kardeşleri ile aralarında geçen konuşmalarda Yosef’in kullandığı kelimelerde açıkça babasının yaşadığını dile getiren kelimelere rastlamaktayız. Buna göre, babasının yaşayıp yaşamadığını kardeşlerine yeniden sormasının ne anlama olabilir?  Bu soru ile birlikte Yosef’in yaşadığı çelişkinin ne olduğunu anlamamız gerekir.  

Yosef’in kendi çocuklarına koymuş olduğu isimlerin ne anlama geldiklerini kavrarsak, Yosef’in iç dünyasında nasıl bir çelişki yaşadığını anlayabiliriz. Yosef  behor  olanın adını “Tanrı tüm zorluklarımı –hatta babamın evini bile –unutmamı sağladı” diye Menaşe koydu.  Bu sözlerle Yosef kendini Mısırlı olduğunu ilan etmektedir. Yosef Mısır hükümdarıdır; kendisine ait bir Mısırlı ismi vardır ve eşi de Mısırlıdır. Kullandığı kelimelerle babasının evini ve geçmişini unutmak istemektedir. 

Yosef ikinci oğluna koyduğu isimle kendisinin iç dünyasında farklı bir bakış açısını izlemekteyiz. İkincisine ise, “Tanrı beni, ıstırap çektiğim ülkede verimli kıldı.” diye Efraim adını verir. Bu sözlerle yaşadığı ülkeyi ıstırap çektiği bir ülke olarak tarif ederek tüm sahip olduğu Mısır kimliğine rağmen huzurlu olmadığını görmekteyiz. Yosef nasıl bir kimliğe sahipti? Mısır kültürü ile iç içe karışmış asimile olan birimi yoksa kendisini hala doğduğu evi kültürü ile bağdaştıran bir kişi mi?

Derine inecek olursak Yosef çocukları koyduğu isimle ciddi bir kimlik çatışması yaşadığını görebiliriz.

Yosef iç dünyasında yaşamış olduğu bu çelişki ve kimlik bunalımı, Mısır’a kıtlık sırasında yemek almak için gelen kardeşleri ile karşılaştığında yüz üstüne çıkar. Bu karşılaşma sırasında Yosef bu çelişkide karar vermesi gerekmekteydi. Kardeşlerini reddetmek ve doğduğu evdeki kültürü tamamen bırakıp Mısırlı mı olmak ve yoksa kardeşleri gibi İsrail oğullarının bir parçası kalıp o kimlik ile kendini görebilmek? Kardeşleri ile tekrar buluştuğu ilk anda onlara çektirdiği acı ve sıkıntıların sebebi aslında yaşadığı tereddütten ve bu ikilemden dolayı şeklinde açıklanabilir. Başlangıçta Mısır kimliği ile kalma mücadelesinden dolayı kardeşlerinden yabancı bir şekilde ve onları tanımazlıktan geldi.  Fakat bu kimlikle kalmayı başaramadı. Sonunda duygularına daha fazla hakim olamadı. Sonunda İbrani kimliği aile bağları daha ağır bastı ve yüksek bir sesle ağlamaya başladı. “Yosef’im ben!dedi. Babam hala hayata mı?”

Burada babası Yaakov’un yaşadığını bilmesine rağmen,  sorulan soru aslında cevabı beklenilmeyen ve etkili olsun diye kullanılan bir soruydu. Bu soru aslında kendi iç dünyasında Yosef’in kendi kendine sorduğu bir soruydu: “ Kendim asimile olduğumu ve her bakımdan Mısırlı olduğumu zannediyordum. Babamın evini, oraya olan bağlantımı ve oradaki insanlarla olan bağlarımın tamamen bittiğini sandım. Yanılmışım ve bu saçmalığa artık devam edemeyeceğim. Babam benimle iç dünyamda yaşıyor mu? Babamın öğretileri benim iç dünyamla birlikte mi? İçimdeki duygular beni orası ile bağlantı kurmama yetecek kadar mı?  Benim ailemle ve köklerimle olan bağlantım eskisi gibi güçlü mü ki tekrardan köklerime geri dönebileyim?

Babasının iç dünyasında yaşadığını ve onun öğretileri ile yaşayabileceğini fark eden Yosef, kardeşlerinden ve ailesinden geleneklerinden kopamayacağına anlar ve bunun sonucunda kendisini kardeşlerine tanıtır.  Yosef özüne dönmüştür. Gerçek kimliğini tekrardan kazanmıştır. Ben sizin kardeşiniz Yosef ve babamın evindeki tüm prensiplere ve ideallere tekrardan kavuşmanın mutluluğu içindedir.

Yosef’in yaşadığı bu ikilem bana okuduğum bir olayı çağrıştırdı.

Cuma akşamları Şelomo Ameleh'in yazdığı Şir Aşirim (Şarkıların Şarkısı) metni okunduğunda, Rabi Hayim Berlin ağlamaya başlar. Bunu gören Rabi Arye ona ağlamasının nedeni sorar? Rabi Hayim bir hikayeyle cevap verir: "Ben Moskova'da Rabi olduğum sıralarda, şehrin tanınmış Yahudi iş adamlarından birisi, benimle özel olarak konuşmak istediğini söyledi. Bu görüşmede bir oğlunun doğduğunu ve mümkünse sünnetinin gizli olarak yapılmasını istedi. Berit -Milayı yapmayı kabul ettim; ama bu gizliliğin nedenini sordum. "İşim nedeniyle Yahudi kimliğimi saklamayı tercih ediyorum. Komşularım, benim ve ailemin Yahudi olduğunu bilmemekteler. Bu nedenle onların duymaması için Berit-Mila'yı gizlilikle yapmak istiyorum." Berit-Mila'yı büyük bir gizlilikle gerçekleştirdik. Tören bitiminde baba bana büyük miktarda para verdi ama ben parayı kabul etmedim. Paranın az geldiğini düşünen baba, verdiği paranın iki katını daha verdi. Parayı gene kabul etmedim ve Yahudilik'ten kopmasına, başkalarının kendisini Yahudi olarak bilmelerini istememesine rağmen, çocuğuna yapılan Berit-Mila'nın neden bu kadar önem taşıdığını, neden bu Mitsvayı yerine getirmek için bu kadar uğraştığını sordum. Baba şöyle cevap verdi: "Sevgili Rabi, küçükken annem ve babamın öğrettiklerine rağmen yaşadığımız şartlardan dolayı Yahudilik'ten ne yazık ki tamamen koptuğumun farkındayım. Yahudi bilincimi tekrardan kazanabilir miyim, bilmiyorum. Aynı şekilde oğlum, yaşadığımız ortamdan dolayı Yahudilik hakkında pek bir şey öğrenemeyecek ve bilemeyecek. Ama günün birinde Yahudi bilincini kazanabileceği bir ortamda yaşarsa ve o yolu seçerse bunu engelleyecek hiçbir pürüzün kalmaması için en azından Berit- Mila mitsvasını yerine getiriyorum. "  Rabi Hayim Berlin bu hikayeye bağlı olarak, Şir Aşirim metnini okurken ağlamasının nedeni açıklar:

 İnah Yafa Rayati, İnah Yafa Rayati, Enayih Yonim. Ah, ne güzelsin sevgilim, ah sen ne güzelsin; gözlerin güvercin gibi. (Şir Aşirim 1:15) 

Metinde "sen ne güzelsin" kelimelerinin iki kere geçmesinin nedenini daha iyi anlıyorum. Birinci kez kullanılan "sen ne güzelsin" kelimeleri Yahudi Milletinin günah işlemeden ve hata yapmadan önce güzel olduğunu vurgulamak, ikinci kez kullanılan "sen ne güzelsin" kelimeleri ise hatadan ve Yahudi kimliğinden uzaklaştıktan sonra bile Yahudi Milletinin Tanrı’nın önünde güzelliğini koruduğunu belirtmek içindir.

Nasıl olur da Yahudi Milleti günahtan sonra güzelliğini koruyabilir; çünkü gözleri güvercin gibidir. Güvercin ne kadar uçarsa uçsun, yuvadan görme mesafesinden fazla uzaklaşamaz. Aynı şekilde herhangi bir Yahudi kökünden kopmuş ve Yahudiliğinden tamamen uzaklaşmışsa bile Avraam Avinu’ya yapılan antlaşma  "Berit Mila Mitsvası " Onu sıcak tutar ve günün birinde geriye, yani Yahudilik’le köküne geri getirecektir. Rabi Arye, Rabi Hayim Berlin’in Şir Aşirim okurken neden ağladığını anlamıştır.

 

Bu hikayenin öğretisine paralel olarak Yosef’in yaşadığı bu yaşam deneyimi de “asimile bir Yahudi’nin “ özüne dönmesine benzer. Maalesef asimile olan kişiler ailelerinden ve geleneklerinden bir an için kopmuş ve uzaklaşmış ve yeni kimlikleri ile kendilerini özleştirmektedirler. Fakat yaşamlarında bir dönem noktası gelir ki yaşadıkları bir olay, etkilendikleri bir tecrübe ile gerçeği görmeye başlarlar. Farkındalık….. Kaybettikleri o Yahudi kimliğini ve kopardıkları aile bağlarına geri dönmek isterler. Başlangıçta bu dönüş biraz olsun zihinlerini karıştırır. Şaşkınlık içinde şu soruyu sorarlar: Babam hala yaşıyor mu? Ve cevap olarak evet yaşıyor ve yaşamalı şeklinde cevap vermeye başladıkları an önemli bir sürece girmeye başlarlar. Geleneklerle olan bağlantılarını tekrardan kurmaya ve köklerine tekrardan geri dönerler.

Sonunda kaçmanın ve uzaklaşmanın anlamsız kaçış olduğu fark ederler. Bununla birlikte, o gerçek kimliğe kavuşmakla birlikte iç dünyalarında gerçek huzuru ve ruhlarında Tanrı’nın ışığına kavuşabilirler. 

VİCDAN MUHASEBESİ

Rav Berti Derofe

“Lütfen bendenize öfkelenmeyin…”(44:18)

Buradan anlıyoruz ki onunla sert bir şekilde konuştu.(Raşi)

Genelde insanlar hastalandıklarında doktora, bir davaları olduğunda da avukata giderler. Biz yukarıdaki pasuktan tsadiklerin bu tür durumlarda, yani başlarına bir sıkıntı geldiğinde öncelikle olayı ruhani boyutta incelediklerini ve başlarına bu sıkıntının neden geldiğini araştırdıklarını öğreniyoruz.

Yosef’in kardeşlerinin Yosef ile aralarında geçen olaylarda gösterdikleri tepkiler gerçekten dikkat çekici. Öncelikle Yosef’e “Kadeh kimde bulunursa o kişi ölsün ve biz de efendimizin köleleri olalım” derler. Fakat kadeh Binyamin’in çuvalında bulunduğunda, Mısır çok daha hafif bir ceza olarak sadece Binyamin’i köle almaya hazır olmasına rağmen Yeuda buna şiddetle karşı çıkar. Yeuda neye dayanarak bu şekilde bir tepki gösterme hakkını kendinde görmüştür? Bu hareketi bir nankörlük değil midir? 

Nahalat Yaakov kitabı bu soruyu şöyle yanıtlar: Kabilelerin başı Mısır’da derde girmeye başladığında, kardeşler bu olayların başlarına Yosef’i satma günahını işledikleri için geldiğini düşünmüşlerdir. Pasukta da bu yüzden “Tanrı kölelerinizin günahını buldu”, yani “bunlar başımıza Yosef’i sattığımız için geldi” demişlerdir. Fakat Binyamin’in başı da bu Mısır devletiyle belaya girdiğinde sorunların kaynağının Yosef’in satılışı olmadığını anlamışlardır. Çünkü Binyamin bu günaha ortak olmamıştır. Bu sayede o ana kadar başlarına gelen bütün sıkıntıların da sebebinin Yosef’in satılışı günahı olmadığını farkına varmışlardır. Bu yüzden Yosef’e karşı sert çıkışmamaları için hiç bir sebep kalmamıştır. Atalarımızın gözünde sıkıntı ve sınavları uzaklaştırmak veya engellemek sadece ve sadece kişinin hareketlerini gözden geçirip düzeltmesiyle bağlantılıdır.

Bu yüzden başına bir sıkıntı gelen her Yahudi de aynı şekilde davranmalıdır. Tabii ki kişi kendini kurtarmak veya sıkıntıya engel olmak için uğraşısını vermelidir. Yani kişi hastalandığında tabii ki doktora gitmelidir. Fakat Tanrı bu uğraşının yanında aynı şekilde bu sıkıntının başımıza neden geldiğini düşünmemizi de bizden beklemektedir.

Doktora gidip ciddi bir rahatsızlığımızın olmadığını duyduğumuzda hemen sakinleşiriz. Fakat Tora düşüncesine göre bu bakış açısı doğru değildir. Kişi ancak ve ancak içten bir vicdan muhasebesi yapıp, hatalarını bulup, onları düzeltmeye karar verdiği zaman sakinleşmeye hak kazanır.

Biz genelde vicdan muhasebesi yapmayı tsadiklere bırakırız. Sanki bu sadece tsadiklere verilmiş bir görev gibi gözükür gözümüze. Fakat bilmemiz gereken şey hiç bir yahudinin başına sebepsiz bir sıkıntı gelmediğidir. Kişinin başına bir sıkıntı geldiğinde kim olursa olsun, Tanrı o kişiden bir vicdan muhasebesi yapmasını beklemektedir. Bir kişiyi en iyi tanıyan yine o kişinin ta kendisidir. Bu yüzden kişi gerçekten samimi bir vicdan muhasebesi yaptığında Tanrı’nın da yardımıyla hatalarını bulabilir ve onları düzeltebilir. Bu düşünce yapısı Tora’nın temel taşlarından birisidir.

İLERİYİ GÖREBİLMEK

Rav Zamir Koen

“Yosef’im ben! Babam hala hayatta mı?”(45:3)

Hahamlarımız Midraş’ta yukarıdaki pasuk üzerine anlaşılması zor bir yorum yapar ve şöyle derler: Yosef’in kardeşlerine yaptığı sitemi anlayan her kişi ders çıkarmalı ki kendisini de olduğu şekilde yargılamasınlar. Eğer aralarında en küçük kardeş olan Yosef’in sitemine karşılık hiç bir kardeş cevap veremediyse, gelecekte Akadoş Baruh U kişiyi kendi olduğu şekliyle yargıladığında o nasıl cevap verecek? Bu sözleri anlamak gerçekten zor.  Sonuçta bu sözlerde bir sitem gözükmüyor. Sonuçta Yosef ne diyor? Babam hala hayatta mı? Yani babasının nasıl olduğunu soruyor. Bunun neresi sitem içeriyor? Dahası bunun Akadoş Baruh U’nun kişiyi yargılamasıyla ne alakası var? Ayrıca “kişiyi kendi olduğu şekilde yargılamak” da ne demek?

Yosef’in kardeşleri Binyamin’le beraber Mısır’a indikleri zaman Yosef onlara babalarının nasıl olduğunu sorar ve onlar da hala hayatta ve iyi olduğunu söylerler. Daha sonra onlar Mısır’dan çıkarlar ve çalıntı kadeh hikayesi yüzünden Yosef onları tekrar Mısır’a getirir. O noktada Yosef kardeşlerine tekrar “Babam hala hayatta mı?” diye sorar. Yosef ne yapmaya çalışıyordur? Sonuçta biraz evvel zaten babasının hayatta olduğunu öğrenmiştir. Neden ikinci kez aynı soruyu sormaktadır?

Hahamlarımız burada Yosef’in kardeşlerine sitemde bulunduğunu onlara bu sözlerle bir ders verdiğini öğretir. Yosef kardeşlerine bunca oyunu neden oynamıştır? Başta onlara casus der, onları geri yollar, daha sonra tekrar getirtir, Binyamin’i de getirin der. Yosef, kardeşlerinin kendisini sattıkları için pişman olup olmadıklarını görmek istemiştir. O, kardeşlerinin bu manevi lekeden kurtulmaları için onlara yardım etmeye çalışmıştır. O yüzden onlara gidin ve bana Binyamin’i getirin demiştir. Bütün casusluk hikayesinin amacı Binyamin’i getirtmektir. Binyamin’i getirtip üzerine kadehi çalma iftirasını attıktan sonra onlara Binyamin’ini alacağını ve bir daha geri vermeyeceğini söyler. Yosef kardeşlerinin Binyamin için ne yapacaklarını görmek istedi. Acaba onu da kendisini bıraktıkları gibi bırakacaklar mı, yoksa kurtarmak için kendi canlarını mı ortaya koyacaklar? 

Fakat Yosef görür ki, Yeuda savaşmaya hazırdır. Kardeşler Binyamin’i ne pahasına olursa olsun bırakmamaya kararlıdır. Bunun üzerine Yosef dayanamaz ve ağlayarak sorar: “Yosef’im ben! Babam hala hayatta mı?” Başka bir deyişle Yosef onlara “Siz diyorsunuz ki: Binyamin olmadan eve dönersek babamız ölür. Peki beni satarken de bunu düşündünüz mü? Ben Yosef’im. Babam hala hayatta mı? Sonuçta o benim için de üzüldü. Ve pasuk bize kardeşlerinin Yosef’e cevap veremediklerini söyler. Bu sözlere, bu şekilde bir siteme verecek cevapları yoktu. Yosef onlara kendi yaptıkları hareketi örnek göstererek ders verir. 

Hahamlarımız da Midraş’ta Akadoş Baruh U’nun kişiyi kendi olduğu şekliyle yargılayacağını öğretir. Bu sözleri anlayabilmek için bir örnek verebiliriz. Hiç tsedaka vermeyen bir kişi 120 yaşını doldurduktan sonra Tanrı’nın huzuruna hesap vermeye çıktığında, Tanrı ona neden tsedaka vermediğini sorar. Kişi ona yeterince parası olmadığını söylediğinde, Tanrı ona ömrü boyunca anlamsız ve boş şeyler için ne kadar çok parayı harcadığını gösterir ve “Kendine bir bak! Bu boş şeylere verecek paran vardı da tsedaka verecek paran yok muydu?” der. Kişi böyle bir durumda cevap veremez. Çünkü adamın gerçekten parası fazla yoktur fakat boş şeyler için para çıkarmaktan çekinmemiştir. Tanrı ona söylediğinin bir bahane olmadığını kanıtlamak için kendini kanıt olarak getirir. 

Aynı şekilde bir kişi düşünelim ki oğluna bar-mitsva töreni yapacaktır ve gidip belki de kaşer bile olmayan ucuz bir tefilin alır. Tanrı ona sorar: Acaba daha fazla para verip daha özenli bir seçimle iyi bir tefilin alamaz mıydın? Adam “Tanrı biliyorsun benim maddi durumum o kadar iyi değildi” der. Bunun üzerine Tanrı ona bar-mitsva gecesini gösterir. Bar-mitsva için tuttuğu salonu, yiyecekleri, dansları gösterir ve “Kendi ihtişamın ve onurun için verecek paran vardı ama benim onurum mitsvalarım için verecek paran yok muydu?” der. Bu durumda insanın verecek bir cevabı kalmaz.

Hahamlarımız bize kişinin her hareketini kontrol etmesi gerektiğini öğretir. Öyle ki bir gün kendi söylediğiyle çelişecek bir hareket yapmasın. Çünkü Tanrı insanın kendisini ölçü alarak yargılayacaktır. 

 

ASE LEHA RAV: KENDİNE RAV SEÇ

RAV ELİYAU KOEN: MAHAZİKE-TORA

İLHOT TEFİLA

(Tanrı’ya ibadet)

H – Tefila’yı teşkil eden kademeler ve kutsiyet dereceleri:

Şahrit, Minha ve Arvit Tefila’larının müşterek tarafı, ayaklarımızı birleştirerek ayakta ve sessizce söylediğimiz “Amida” veya diğer bir adı ile “Şemone esre” denilen kısımdır. Şabat ve Bayram günleri hariç, bu metin üç Tefila’da da aynıdır ve Tefila’nın en kutsal kısmını teşkil eder. İleride Amida’nın yapısı ve içerdiği konuları, özel başlık altında açıklamaya çalışacağız.

Şahrit Tefila’sı şu kısımları içerir: 1- Zemirot 2- Keriyat Şema’yı içeren Yotser 3- Amida  4- Viduy ve Tahanunim  5- Aşre ve Uva letsiyon  6- Şir şel yom  7- Pitum  aketoret  8- Alenu leşabeah.

1- Zemirot : “Pesuke dezimre” adı ile tanınan bu kısım, David Ameleh’in yazdığı  Teilim kitabından alınan bazı Mizmor’ları içerir. Baruh Şeamar berahası ile başlayan bu kısım, Yiştabah  berahası  ile sonuçlanır. Zemirot’larda mecbur olmadıkça ara verip konuşulmamalıdır. Amen, Barehu  ve Keduşa’ya cevap verilir. “Baruh-u, u baruh Şemo” söylenmez.

2- Yotser: Bu kısmın esasını “Keriyat Şema” teşkil eder. Keriyat Şema’dan evvel iki beraha (Yotser or, ve Aaavot olam) sonrasında da bir beraha vardır (Emet ve Yatsiv) Yotser söylenirken, katiyetle ara verip konuşulmamalıdır. Yalnız “Amen yee Şema raba”, “Barehu”  ve Keduşa`ya cevap verilir.

3- Amida veya Şemone esre: Aslında 18 ve sonradan ilâve edilen bir beraha  ile 19 beraha`dan müteşekkildir. Tefila’nın esas kısmıdır. Amida söylenirken ara verip konuşmak değil, işaretleşmek dahi yasaktır. Kadiş, Barehu ve Keduşa’ya bile cevap verilmez.

4-Viduy ve Tahanunim: Toplum olarak, yaptığımız hataları ve günahları dile getirerek Tanrı’dan onlar için af dileriz.

5-Aşre ve Uva letsiyon: Teilim ve Tanah (Kitab-ı Mukaddes) in bazı kısımlarından alıntıları içerir. Bu alıntılarda, bilhassa Tanrı’nın büyüklüğü, kudreti, kudsiyeti ve herşeye kadirliliği ifade edilir. Bu kısımda, hatalarımızı düzelterek, O’na olan bağlılığımızı kuvvetlendirdiğimizde, Maşiah’ın gelişini çabuklaştıracağımız sözü edilir.

6/7- Şir şel yom ve Pitum aketoret: Bet-Amikdaş zamanında hergün kesilen kurbanlar zamanında, Levi’lerin terennüm ettiği İlâhi’lerle, Kohen’lerin yaptığı tütsüler hatırlatılır.

8- Alenu Leşabeah: Her Tefila, bu metinle sonuçlanır. Konusu, Ulu Tanrı’ya övgüdür. Bu övgüde, diğer milletler içinden bizleri seçtiğinden, O’ nun önünde secde eder ve sonsuza dek  O’ na bağlı olacağımızı ifade ederiz.

YAHUDİLİKTE KAVRAMLAR

El Gid Para El Pratikante

Rabenu Akadoş’un Bet-Din’inde bulunan Hahamlar arasında şunlar sayılabilir: Rabi Hiya ve Rabi Oaya (Bu çiftten Rabi Hiya Tosefta’yı düzenlemiş, Rabi Oşaya da Baraytalar’ı toplamıştır); Sifra ve Sifre adlı eserleri yazmış olan Rav ve Şemuel; ayrıca Rabi Yohanan Ben Napaha. Şimon Atsadik’ten Rabi Yeuda Anasi’ye kadar olan Tanaim döneminde, Erets-Yisrael’deki Yahudi nüfusu, Roma işgalinden çok çekmiş, birçok büyük bilge Babil’e göç etmiştir. Orada, Mina’nın açıklanıp halka öğretildiği büyük yeivalar kurmuşlardır. O dönemdeki en ünlü merkezler Pumbedita, Sura ve Neardea’daki yeivalardı. Bu yeivalar 300 yıl kadar varlık gösterdiler. Erets- Yisrael’dekiler ise 150 yıl devamlılıklarını sürdürdüler. Bu dönem boyunca Mina’yı açıklamış olan Hahamlar’a Amoraim1 adı verilir. Her bir Mina tartışılmış, açıklama ve uygulamalar konusunda otoriteler arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Daha sonra her bir kanun genişlemesine analiz edilmiş ve karara bağlanmıştır. Bu tartışmaları ileri nesiller için canlı tutabilmek amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalara Gemara, Mina’nın her kanunu ile onun açıklaması olan Gemara’nın birleşimine ise Talmud adı verilir.

 

CUMA AKŞAMI SEDERİ ALAHALARI

Rav Berti Derofe

46. Eğer kişi, bir ortamda Seuda yapmak amacıyla Kiduş yapmışsa ve daha sonra yemekten vazgeçip başka bir ortama gitmişse tekrar Kiduş yapması gerekir.

47. Eğer kişi Kiduş yaptıysa ve ardından Seuda (27gr. ekmek veya hamur işi veya 86gr. şarap) yapmadıysa Kiduş yükümlülüğünü yerine getirmemiş sayılır.

48. Kişi Seuda yapmayacaksa bile Seuda yapacak kişilerin Kiduş söylemeyi bilmedikleri durumda onları Hova’dan çıkartmak için Kiduş söyleyebilir. Böyle bir durumda Kiduş’u söyleyen kişi önceden Kiduş yükümlülüğünü yerine getirmemiş bir kişi ise söylediği Kiduş’tan sonra en az reviit (86 gr.) şarap içmeli ya da hiç tatmadan Seuda yapacaklardan birine verip ona tattırmalıdır.

49. Kiduş hovasından çıkabilmek için yapılması gereken seuda için kişinin Reviit (86gr.) şarap içmesi, Kazayit (27gr.) ekmek veya hamur işi yemesi yeterlidir. Fakat bunlarında dışında bir yiyecek tek başına Kiduş Hova’sından çıkartmaz.

50. Kişi evinde Kiduş söylerken komşusunu da Hova’dan çıkartmayı düşünürse ve komşusu da önünde sofrası kurulu bir şekilde Kiduş’u dinleyip Hova’dan çıkmaya konsantre olursa yükümlülüğü bu şekilde yerine getirebilir.

51. Eğer kişi Kiduş yapıp Seuda yaptıktan sonra yediği ve içtiği herşeyi kusmuşsa tekrardan Kazayit ekmek yemelidir. Fakat yiyebilecek durumda değilse yemesine gerek yoktur.

52. Kiduş yapıldıktan sonra ebeveynlerin çocuklarını kutsamaları güzel bir adettir.

HAFTANIN SÖZÜ

“Hayatında önceliği Tora’ya ver, az konuş ve çok iş yap ve herkesi güler bir yüzle karşıla.”

Şamay