kucaklamak

Bundan dört yıl önce Bene Brak’ın dar sokaklarından birinde yaşayan, Yisrael Halkı’nın günümüzdeki en önemli

ravlarından biri olan Rav Hayim Kanievsky ve eşi Rabanit Kanievsky’nin evinin önündeydik.

Oğlum, ben ve ilkokulundaki sınıf arkadaşları ile beraber, tertemiz Şabat kıyafetleri giyilmiş, ışıldayan ayakkabıları ile ravın ve rabanitin bize beraha vermesini bekliyorduk. O sabah, oğlum yatağından fırladığı gibi yanıma geldi ve bana, “İma, anne ben giyinmek istiyorum. Yola çıkma zamanımız geldi mi? Rav bizi bekliyor” dedi.

Ravın evine geldiğim zaman dikkatimi çeken ilk şey evin küçüklüğü oldu. Tüm sınıf arkadaşları, oğlum ve ben nasıl içeri sığabilecektik? Küçük bir odaya alındık ve gördüğümüz tek şey, yerden tavana kadar düzenli bir şekilde duran kitaplardı. Her çocuk annesinin elini tutarken, birden Rabanit içeri girdi ve sanki oda birden bire genişleyiverdi. Kimse sıkışıklık hissetmiyordu. 

Sanki hayatında hiç çocuk görmemiş edasıyla, “Ne tatlı çocuklar böyle!” dedi. Rabanit, “çocuklar size bir sır vereceğim” dedi ve çocuklar sanki her biri bir ağacın dallarıymış gibi annelerinin ellerini bırakarak güneş ışığına doğru yöneldiler. 

“Her birinize bir paket şeker vereceğim. Ama dünyada şekerden bile tatlı tek şey nedir biliyor musunuz?” Çocukların gözleri heyecanla doldu ve odayı bir sessizlik kapladı. “Tora. Dünyadaki şekerden bile tatlı tek şey Tora’dır.” Ardından her çocuk rabanitten şeker paketini aldı ve rabanit kulaklarına beraha sözcüklerini fısıldadı.

Ardından Rav Hayim Kanievsky’nin yardımcısı, çocukları Rav’ın odasına geçirmek için odaya girdi. Ancak oğlum, eteğime yapıştı ve bir türlü gitmek istemedi. “Oğlum, bu kadar zamandır Rav’danberaha almak için bekliyorsun, ben buradayım. Korkacak bir şey yok.” Onu ikna etmeye çalıştıysam da bir türlü başarılı olamadım.

“Hayır ima, anne – ben seninle kalmak istiyorum.” Ne yapacağımı bilemedim. Bu kadar yolu geldikten sonra beraha almadan dönmek istemiyordum. Oğlum bu günü aylardır bekliyordu. Oğlumun bu davranışı karşısında kendimden şüphe etmeye başladım. Geçenlerde kızım, eteğinin düğmesinin koptuğunu ve benden dikmemi rica ettiğinde ona, “yarın terziye götürürüm” dedim. Kızım da afallamış bir bakışla, “Anne bir düğme bile dikmeyi bilmiyor musun?” dedi. Buna benzer bir problem işimde de çıktı. Şimdi de oğlumu bir türlü beraha alması için ikna edemiyordum. Benim ne çocuk yetiştirmekten, ne de işimde başarılı olmaktan bir haberim var. Neden bu kadar çocuğun içinde bir tek oğlum içeri girmekten kaçıyor? Kesin sorun bende diye söylenmeye başladım.

Birdenbire Rabanit Kanievsky’i yanımda, elini omzuma koymuş oğluma dikkatli gözlerle bakarken gördüm. “Anneni bırakmak istemiyor musun? Sen çok akıllı bir çocuksun. Ben sana bir beraha vermek istiyorum. Tanrı’nın İsteği senin büyük bir Tora alimi olman olsun. Al sana bir de ballı bir kek vereyim” dedi. Rabanit’in gözleri ışıldıyordu. “Anne sevgisi bir bal gibidir. Ona verdiğin sevginin tatlılığı yüzünden seninle kalmak istiyor. Ona bu sevgiyi vermekten korkma. Tanrı’nın çocuklarını kollarında kucaklarken ki tatlılığı gibi.”

Gözlerim doldu. Oğlumu kucağıma aldım ve Tanrı’nın bana nasıl böyle güzel bir hediye verdiğini düşünmeye başladım. Ama sonuçta ben onun annesiyim ve sonsuza dek!

Rabanit Kanievsky’nin Sukot bayramında hayatını kaybettiğini duyduğumuzda eşim ve çocuklarımla birlikte Suka’da oturuyorduk. Birdenbire ağlamaya başladım. “Ne? Hayatını mı kaybetti? Ne zaman? Neden? Nasıl?” Birden onun Yisrael halkı için kalbinde hissettiği sonsuz sevgisini düşünmeye başladım. O çocukları evinde görünce gözleri nasıl parıldamış, her bir çocuğa şeker paketini verirken kulaklarına fısıldadığı tatlı berahalar hala kulaklarımızda. Bana söylediği sözleri ise hayatımın sonuna kadar unutmayacağım, “Annenin sevgisi bir bal gibi tatlıdır. Aynı Tanrı’nın bizleri Suka’nın gölgesi altında tatlı sevgisiyle kucaklaması gibi.”