Haftanın Peraşası BülteniTazria peraşası "Tuma ve Taara - Manevi Kirlilik ve Saflık" kurallarını ele almaya devam etmektedir...

              Bu Hafta İçin Saatler             

27 VeAdar

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5774

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

6:20

7:33

-----

Yeruşalayim

6:25

7:38

Tel Aviv

6:36

7:35

29 Mart

Tel Aviv

6:40

7:40

İstanbul

6:15

6:55

2014

İstanbul

7:22

8:02

TAZRİA

 

Hatırlatmalar:

Bu hafta Ahodeş peraşası okunacaktır.

 

 

Peraşa Özeti (Vayikra 12:1-13:58)

[www.chabad.org]

 

Tazria peraşası Tuma veTaara Manevi Kirlilik ve Saflıkkurallarını ele almaya devam etmektedir. Doğum yapan bir kadının, Mikve’ye (belirli niteliklere sahip su havuzu) dalma ve Bet-Amikdaş’a korban getirme gibi hareketleri kapsayan bir arınma sürecine girmesi gerekir. [Sağlık durumu imkân veren] Bütün erkek bebekler hayatın sekizinci gününde sünnet edilmelidir.

Tsaarat (cüzam benzeri belirtilere sahip, manevi kaynaklı bir rahatsızlık), giysileri de etkileyen doğaüstü bir hastalıktır. Eğer bir kişinin derisinde beyaz ya da pembe [giysilerde pembe ya da yeşilimsi] lekeler ortaya çıkarsa, bir Koen’e başvurulur. Bu Koen, etkilenen bölümün yedi günlük karantina süresinden sonraki büyüklüğü gibi çeşitli belirtileri inceleyerek onun Tame (manevi açıdan saf olmayan) veya Taor (saf) ilan eder. Tsaraat bulaşmış bir kişi iyileşene kadar kampın (ya da şehrin) dışında tek başına ikamet etmelidir. Hastalık bulaşan bölümü kesilip atılmış olan bir giyside tekrar hastalık ortaya çıkarsa, bütün giysi yakılmalıdır.

Bu hafta ayrıca, Bene-Yisrael’e verilen ilk emir olan Roş Hodeş mitsvasının yer aldığı Peraşat Ahodeş (Şemot 12:1-20) okunur. Bunun sebebi, burada ilk ay olarak Nisan’ın belirlenmesidir. Zira Nisan ayı bu hafta başlamaktadır.

RAVLARIMIZ’DAN DİVRE TORA
Rav Nafi Haleva

Bu hafta okuduğumuz Tazria ve önümüzdeki hafta okuyacağımız Metsora peraşalarında  gizemli fizyo spirituel (manevi sebeplerle fiziksel olarak ortaya çıkan) bir hastalık olarak bilinen, tsaraat yani cüzzamdan bahsedilmektedir. Tsaraat ,  değişik şekillerde, insan derisi, kıllar, giysiler ve hatta evlerin duvarlarında kendisini gösteren, anormal bir renk değişimidir. Bu rahatsızlığa uğrayan kişinin, tekrar camaati içindeki normal hayatına dönebilmesi için, öncelikle çok karmaşık olan manevi bir arınma sürecinden geçmesi gerekirdi.

Talmud’un açıklamasına göre, tsaraat hastalığı, özellikle dedikodu ve başkaları hakkında kötü konuşma (laşon ara) günahlarından dolayı oluşmaktaydı. Moşe’nin ablası olan Miryam kendi abisi Moşe hakkında olumsuz konuşması sonucu cüzzam hastalığına kapılır.

Talmud (Arahin 15b) birisi hakkında yapılan kötü konuşmayı dedikodu yapma günahını putperestlik, cinsel ahlaksızlık ve adam öldürme günahlarına benzetirler. Herkes dedikodunun yalnış birşey olduğunu, kullanılan yanlış kelimelerin zarar verdiğini, olumsuz ve dikkatsizce ağızdan çıkan kelimelerin acı verdiğini bilinmektedir. Başkalarını karalamanın nedeni genel olarak ahlaki bir zayıflıktan dolayı ve iftiracının kendi egosunu yükseltebilmek için başkasını alçaltmasıdır.  Bu günah herkes tarafından bilinmesine rağmen maalesef insanlar dedikodu yapmaya  kullandıkları kelimelerle başkalarına acı vermeye devam etmektedirler. Maalesef, Yahudi basınında son senelerde Tora bilgelerinin çok olumsuz kelimeler konuştuğunu görmekteyiz.

Bir bilge konuşmasında İsrael’de ölen askerlerin işledikleri günahlarından dolayı olduğunu belirtir. Diğer bilge Holokost’ta ölen kardeşlerimizin ölümünü ve bu trajedinin sebebini o dönemde reform akımının ortaya çıkmasından dolayı oluştuğunu ifade eder. Yeşiva’daki bazı Rabiler İsrael’de bir dans yerinde oluşan bir patlamada ölen insanların Tora’ya gerektiği gibi bakmadıklarından dolayı olduğunu dile getirirler.  Burada ifade edilen söylevler çok acı verdiği gibi başkalarının saldırgan tepkilerine ve Yahudi öğretilerinde yeri olmayan bir düşünce tarzıdır. Bu belirtilen ifadelerin tamamen kibirden dolayı söylendiğini kabul etmemiz gerekir. Özellikle bu tip söylevlerin dönemin büyük bilgeleri tarafından söylendiğinde dindar olan kişiler istemeden olsa kritik etmek zorunda kalmaktadır. Bazılarımız ise bu dönemin Tora alimlerinin bu söylevleri karşısında onlara olan saygınlığımızdan dolayı kritik etmenin doğru olamıyacağını  özellikle onları sahip oldukları bilgelikten dolayı, toplumsal olarak söyledikleri hakkında tartışmanın da yanlış olabileceğini düşünmekteyiz. Bunun doğruluk payıda olsa bu konuyu şu şekilde analize etmemiz gerekir. Tora alimleri ve neslimizin büyük liderleri kelimeleri kullanırken çok hassas ve dikkatli olmaları gerekir. Kendilerinin bilmeleri gereken söylediklerinin ışığı altında onu takip eden bir sürü insanın düşüncesinde yer aldığı ve onları etkilediğini görmeleri gerekir. Bazı önemli ve mutlak beyanatlar vermeden önce, düşünmeleri gereken bazı önemli noktaları dikkate almaları gerekmektedir. Bu söyleyeceğim kelimeler insanları rahatlatacak ve teselli mi edecek veya keder ve acı mı verecek?  Söyledikleri Tora’ya Yahudiliğe saygınlık mı getirecek veya utanmamızı sağlayacak? 

Pirke Avot’ta belirtildiği gibi “Hahamim izaaru bedivrehem, şema tahuvu hovat galut vetiglu limkom mayim araim, veyiştu atalmidim abaim aharehem veyamutu, venimtsa şem şamayim mithalel – Hahamlar; söylediklerinize dikkat edin. Çünkü bu sözlerle bir gün gelir, doğru yolu kaybedip kötü ve bulanık bir su akıntısında kendinizi buluverirsiniz . Sizi takip eden öğrencileriniz o akıntının tesiri altında kalıp zarar görebilirler. Bu da Hilul Aşem’e (Tanrı’nın ismini alçatmak )  sebebiyet verecektir.

Hahamlar öğrencilerine herhangi bir öğretide bulunduklarında, yanlış mesajlar alınabilecek kelimeleri kullanmaktan kaçınmalıdır.

Elbette hepimiz yaşam boyunca yanlışlıklar yaparız. Herzaman doğru şeyi söylemeyebilir  ve gaflanıp yanlışlıkla çeşitli  yorumlarda bulunabiliriz. Böyle durumlarda bile yaptığımız yanlışı düzeltmemiz en doğru olanıdır. Kendimizi düzeltmediğimiz veya çoğu insanı söylediklerimizle üzdüğümüzü fark etmediğimiz anlarda başkalarının bizi yapıcı eleştiri ile konuşmasınını uygun olması gerekirki bizlerde ileride benzeri hataya düşmeyelim.

Bilgilerimiz ve neslin Tora alimleri bile kendileri düzeltme konusunda muaf olmadıklar gibi başkaları tarafından saygıda kusur etmeden fikir vermelerine musade edilmelidir. Bu tip konuşmalar kritikler sakin bir şekilde gerçekleşmeli kimse kimseyi utandırmadan ve skandal yaratmadan yapılmalıdır. Söylevleri ile çok zarar veren bu tip mesajlardan dolayı liderler özür dilemeyi bilmeli ve akabinde yapacakları deklarasyonda açık bir dille söylediklerinin yanlış anlaşıldığı ifade etmeleri gerekir. 1990 yıllarında Herzog, bir konuşmasında basının maalesef seviyesinin düştüğünü ve özellikle dindar kesiminin liderlerinin ve basının söyledikleri beyanatların gerçekten topluma acı verdiğini ve  bu onların maalesef karekterlerinde önemli bir hal aldığını ifade etti. Elbette herkesin başkaları hakkında söylediklerine dikkat etmeleri gerektiği gibi dini bütün olan insanların özellikle çok hassas olmaları gerekliliğin altına çizmemiz gerekir. Çünkü sonucunda söylenen sözlerin verdiği acıdan öte Yahudilik ve Tora itibarını kaybetmektirmektedir.  Eğer bizler intelectuel, ön yargının daha dikkatli olduğu bir topluluk yaratmak istersek,  başkalarına karşı daha toleranslı, başkalarının duygularını önemseyen, başkalarının positif yanlarını görmeye çalışan ve bu düşünce altında  söylediklerimizi düşünerek ifade etmemiz gerekir.

Tsaraat ilk aşamada insanlar üzerinde kendini göstermediğini görmekteyiz. Bu hastalığın öncelikle cansız maddeler yani günah sahibinin malları üzerinde görüldüğüne dikkat çekmekteyiz. Renk değişikliği önce evlerin duvarlarında kendisini gösterirdi. Bunun düzelmesi için evlerin duvarlarındaki taşlar yerlerinden çıkartılarak duvar yıkılırdı. Fakat bu durum, günah işleyen kişiye bir mesaj verdiği halde, bu kişi bu uyarı olarak kabul etmeyip yolunu düzelmezse hastalık elbiselerine ve ileride işe yaramadığı taktirde deri üzerinde yaralar çıkmaya başlardı. Raşi, tsaraatın ilk döneminin duvarlarda çıkmasının sebebi şu şekilde açıklar. Bunun kılık değiştirmiş bir beraha olduğunu ve ev sahibine bir şanş getirdiğini söyler.

Raşi açıklamasına şöyle devam eder: Bene Yisrael Kenaan topraklarına yaklaştıklarında, buralarda oturan yerli halk, bir gün bu şehirleri tekrar ele geçirecekleri umuduyla, tüm altın ve gümüşlerini evlerinin duvarlarına gizlemişlerdi. Bu sebeple, tsaraat sebebiyle evinin duvarlarındaki taşlarını yerlerinden çıkaran bu kişi, saklı olan bu mücevherleri bulacaktı. Raşi’nin bu açıklaması biraz kafa karıştırıcıdır. Neden ceza alması gereken kişi, bu cezanın sonucunda bir hazineye kavuşmaktadır. Tanrı çok önemli bir günah sonucu tsaraat ile cezalandırılan bir kişiyi neden bir anlamda ödüllendirmektedir? Bu maddi keşif, ne gibi bir manevi katkıda bulunacaktır?  Tanrı, dedikodu hatasını ilk kez işleyen kişiye, hayata derin bir bakış atmanın gerekliliğini öğretmektedir. Dışarıdan gördüğü, eskiden bir Kenaanlıya ait olan, önemsiz, hatta yaralarla dolu bir duvardır. Ancak taşları biraz oynatarak duvarın iç taraflarına ulaşıldığında, karşısına bir hazine çıkabilir. Tanrı bununla günah işleyen kişye şöyle demektedir: “Bir daha sefere, bir insan hakkında sadece yüzeysel değerlendirmeler yapacağında – önce düşün. Yüzeyden biraz derinlere doğru ilerle. Kesinlikle yüzeyin biraz altında mücevhere rastlıyacaksın. Bazı zamanlarda var olduğunu belki de hiç düşünmediğin altını bulabilmek için hastalıklı duvarları yıkman gerekebilir.” Tora’nın vermek istediği derin fikir, bu farkına varış formülünde gizlidir. Burda görüldüğü gibi her bir insan için positif düşünebileceğimiz bir nokta mevcuttur.       

Başkaları hakkında kötü konuşma manevi büyümeyi engeller ve dini çevrede yıkıma neden olur.

Her zaman sormamız gereken neden veya ne zaman başkası hakkında laşon ara kötü konuştum ve bunun arkasında beni buna iten olay neydi? Başkaları bizim hakkında söyledikleri sözlerle duygusal olarak acı çektğimiz anlarda o kişiye bunu nasıl dile getirdik? Aramızdaki diyalog nasıldı? Başkaları hakkında kötü konuşan bir ortamda bulundugumuzda o insanları yaptıklarını düzeltmek adına neler yaptık? Neden Rabilerimiz laşon aranın büyük bir günah olduğunu ifade etmektedir ? Bu konuda hassas davranılması gerekliliğini çocuklarımıza nasıl öğretebiliriz? 

Bu günahtan kendimiz, ailememiz ve toplumumuz uzak durması için neler yapabiliriz?

En önemli gerçek ise daha iyi yapabiliriz. Umudumuz ise hepimiz istersek daha iyi olabiriz.         

ŞABAT SOFRANIZA TATLILAR
YALNIZLIK
RABİ PİNHAS ERLİNGER

 

Bu haftaki peraşamız Tazria, Metsora hastalığını anlatmaktadır. Metsora hastalığı bedensel bir hastalık değil, aksine manevi bir olumsuzluğun dışavurumudur. Tora, hastalığın tedavisini yapmakla görevlendirilen Koen’in, uygulayacağı prosedürleri uzunca anlatmakta, hangi durumda ne tedavinin uygulanacağını detaylıca bildirmektedir.

 

Metsora hastalığına kapılan kişiye uygulanan tedavilerden biri kişinin Yisrael halkının barındığı kamplardan dışarı çıkmasıdır. Bu hastalığa kapılan kişi, bir hafta boyunca yalnız kalır, kendisine yaklaşmak isteyen her kişiye, “ben tameyim” diyerek onları uzaklaştırır.

 

Hahamlarımız Talmud’da (Nedarim 64b) metsora hastalığına yakalanmış bir kişinin ölüye benzediğini öğretirler.

 

Tora, Beaaloteha peraşasında Aaron ve Miryam, Moşe hakkında Laşon Ara konuştuklarını ve sonucunda Miryam tsaraat hastalığına yakalandığını anlatır.“Bulut Çadır’ın üzerinden ayrıldı ve işte, Miryam tsaraata yakalanmıştı, kar gibi [beyazdı]. Aaron Miryam’a döndü ve [gördü:] İşte, [Miryam] tsaraata yakalanmıştı. Aaron, ‘Yalvarıyorum efendim’ dedi Moşe’ye. ‘Akılsızlık ederek ve günah işleyerek [yaptığımız davranışı] üzerimize günah sayma.’ Lütfen [Miryam]  annesinin rahminden çıktığında vücudunun yarısı yenmiş, ölü [doğan bir bebek] gibi olmasın (Bamidbar 12:10-12).”

 

Tora, Miryam’ın tsaarata yakalandığında, Aaron’un ablası için “ölü ... gibi olmasın” şeklinde dua ettiğini anlatmaktadır. Hahamlarımız da Aaron’un bu duasından tsaarat hastalığına yakalanmış bir kişinin ölü ile eş değer olduğunu öğrenmektedir.

 

Talmud sadece tsaraat hastalığına yakalanan kişinin değil, aynı zamanda fakir, kör ve çocuk sahibi olamayan birisinin de ölüye benzediğini öğretir.

 

Gaon Rabi Hayim Shmulewitz tsaraat hastalığına yakalanan kişinin kampın dışına çıkartılarak yalnız bırakıldığı için ölü ile eş değer tutulduğu gibi, fakir, kör ve çocuk sahibi olamayanların da ölüye benzetilme sebebinin, sahip oldukları eksiklikler değil yalnızlıkları olduğunu açıklar.

 

Dört örnekten biri olan kör kişiyi ele alalım. Kör bir kişi hayatı boyunca sosyal bir yaşam süremektedir. Her ne kadar topluluk içinde bir yaşam sürüyorsa da, kulakları duyuyor ve hala yürüyebiliyorsa bile etrafında meydana gelen olaylarla bir türlü iletişime geçememektedir. Bu yüzden kör kişi yalnız bir kişidir.

 

Bunun en kuvvetli örneklerinden birini Yisrael halkının işlediği Altın Buzağı günahında görmekteyiz.

 

Moşe Rabenu göklerde Tora’yı almakta iken, Tanrı’nın bizzat Kendisi ona, “halkın yozlaştı ve yoldan çıktı. Git in” demişti. Moşe Rabenu göklerden inip karşılaştığı manzarayı kendi gözleriyle görünce, işte o an elindeki On Emir levhalarını yere atıp kırdı. Buradan gözlerin insan üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğunu görmekteyiz.

Bu örneğin tam tersini ise Yaakov Avinu’da görmekteyiz. Yaakov Avinu’nun gözleri hayatının son yıllarında son derece ağırlaşmış, kör olma seviyesine gelmişti. Bunun üzerine Yaakov Avinu, torunları Efrayim ve Menaşe’ye beraha vermek için Yosef’i yanına çağırdı: “Yisrael’in gözleri, yaşlılıktan dolayı ağırlaşmıştı ve göremiyordu. [Yosef, oğullarını] O’na yaklaştırdığı zaman, [Yisrael] onları öpüp kucakladı (Bereşit 48:10).

 

Yosef, iki oğlunun dedeleri Yaakov Avinu’dan son berahayı almaları için yanına geldiklerini haber verdiğinde, Yaakov Avinu torunlarını öpüp kucaklar. Yaakov Avinu torunlarının geldiklerini duymasına rağmen neden bir de onları öpüp kucaklama gereksinimi duymuştur? Çünkü onları görememektedir. Görme yoluyla kaybettiği iletişimi, bu sefer kucaklama ve öpme yoluyla yerine getirmektedir.

 

Tora’ya yazdığı açıklamasıyla tanınan Sforno da bu noktaya ışık tutar ve şu sözleri söyler, “Beraha verilen kişi berahayı alabilmek için, berahayı veren kişi ile iletişime geçmesi ve ruhlarının birbirine yapışması gerekir.” Yaakov Avinu’da bu aşama gözler yoluyla yapılamadığı için, öpme ve sarılma yoluyla yerine getirilmiştir.

 

Toplum içinde sosyal bir yaşam sürebilmek, insanları görebilmek ve onlarla iyi şekilde geçinmek Tanrı’nın en büyük arzusudur. Talmud’un öğretisinden de gördüğümüz gibi insanları göremeyen bir kişi yalnız, hatta bir ölüye eş değer kişidir. Sosyal hayatın düzenine bu kadar önem verilen bir ortamda, kişi arkadaşlarının veya bir çiftin arkasından laşon ara konuşarak ayrılmalarına, kavga etmelerine neden olduğu zamanda Gökler’den metsora hastalığına yakalandırılır. Kişi Yisrael kampının dışına çıkar ve orada bir hafta boyunca tek başına kalarak teşuva yapması amaçlanır.

 

Ancak günümüzde ise durum metsora hastalığına yakalandığı için toplumun dışına çıkartılan kişiden pek farklı değil. Gelişen teknoloji ve son sürat ilerleyen sosyal arkadaşlık siteleri ile insanlar aslında arkadaşlarını bularak sosyal olmaları amaçlanırken, herkes kendisini bilgisayarının, cep telefonunun ekranına bağlamış ve sosyallikten çok uzak bir toplum meydana gelmiştir. Herkes elindeki cihaz ile konuşmakta, cihaz ile arkadaşlarının doğum günlerini kutlamakta, cihaz ile Baruh Dayan Aemet mesajlarını yollamakta, hatta cihaz ile dua etmektedir.

 

Eğer biraz kendimiz ile gerçekçi olursak, yolda gördüğümüz eski bir arkadaşımıza zar zor bir merhaba derken, facebook – twitter gibi sitelerde nasıl oluyor da ardı kesilmeyen mesajlar, “like”lar atabiliyoruz? Eğer biz günlük hayatımızda yapamadığımız sosyal davranışları internet ortamında yapabiliyorsak eğer, demek ki hepimiz aslında yalnız bir yaşam sürüyoruz demektir.

 

Tora bu peraşada bizlere çok değerli bir ders öğretmektedir. Yahudilikte sosyal hayat o kadar önemli bir kavramdır ki, bunu kavrayamayan ve insanlar arasında ayrılıklara neden olan kişi ölü sayılır. Bir hafta boyunca tek başına kalır ve toplumda nasıl davranması gerektiğini, insanlara ne kadar hoş görülü olması, onları hep iyi gözle tartması ve arkalarından konuşmaması gerektiğini öğrenir. Ardından da vücudundaki tüm beyaz lekelerden kurtulur, Koen tarafından tekrardan topluma davet edilir ve huzur tekrardan sağlanır.

YAHUDİLİKTE KAVRAMLAR

BRİT MİLA

(sevivon.com)

Bu haftaki peraşamızda Tora brit mila emrini vermekte ve “sekizinci günde sünnet derisi kesilecektir” demektedir. Bizler de bu hafta kavramlar bölümümüzde brit miladan bahsedeceğiz.

Basit bir mitzva, nasıl tüm Yahudiler üzerinde bu kadar sonsuz ve evrensel bir etki yaratabildi. Brit Mila ya da diğer bir adıyla sünnet, Yahudi çocukları doğduktan sekiz gün sonra yapılır. Bu prosedür, moel; yani Yahudi kurallarına uygun olarak yetiştirilmiş ve sünneti de içeren kapsamlı bir eğitim görmüş kişi tarafından gerçekleştirilir. Brit Mila'da, moel; bebeğe bir Yahudi adı verildikten sonra bebeğin sünnet derisini alır ve üreme organından kan akıtır.

Neden Brit Mila

Brit Mila' nın sözlük anlamı "sünnet sözleşmesi" dir. Yahudi dininin atası olan Avraam, tarihte ilk Brit Mila olan kişidir ve kendi kendini sünnet etmiştir.

Avraam, kendi soyundan gelenlere büyük bir sadakatla Tanrı' ya hizmet etmelerini öğreteceğine dair yemin etti. Buna karşılık Tanrı, Avraam' ın soyunun hayatta kalacağını garanti edeceğine dair söz verdi. Bu İbrani ailesi, Yahudi olarak bilinen ve hala soyu devam eden İsrael milletini oluşturdu. Tanrı, Avraam'a dünyada insanlar var oldukça Yahudilerin de olacağının teminatını verdi.Tanrı, Avraam'a dünyada insanlar var oldukça Yahudilerin de olacağının teminatını verdi. Tanrı ile Avraam arasındaki bu sözleşme ya da diğer bir deyişle anlaşma, sünnet kanunu olarak kabul edildi.

Bugün, Yahudiler sünnet olayını yerine getirirken, bu sözleşmeyi sürekli kılıp, çocuklarını verilmiş olan bu ebedi sözün bir parçası yapmış oluyorlar.

Sünnetin Amacı

Brit Mila' nın tercümesi sünnet sözleşmesinden ziyade sünnet olarak geçer, Fazlalık olan sünnet derisinin alınması mitzvanın en önemli unsurunu içerir. Tanrı ile Yahudi toplumu arasında yapılması amaçlanan sözleşme ile sünnet arasında bir bağlantı kurulmalıdır.

Kişisel Taahüt

Yahudiliğin devamlılığının sırrı, insanın Tanrı'ya olan kişisel taahüdünü kuvvetlendiren Brit Mila'da gizlidir. Başarıya ulaşır ulaşmaz bu toplumsal taahüt kendiliğinden ortaya çıkar. Avraam, kendi sünnet sözleşmesinde, soyundan gelenlere kusursuz bir sadakatla Tanrı' ya nasıl hizmet edeceklerini öğreteceğine dair yemin etti. Bu Brit Mila' nın özüdür - bu bireyin Tanrı'ya olan kişisel taahüdünü temsil eder. Bireyin Yahudilikle toplumsal kişiliği arasında gerçekten pozitif birşey vardır ama Brit Mila mitzvası bize kişisel taahüt olmadıkça dayanmanın çok zor olduğunu öğretir.

Umarız hepimiz çocuklarımızı Avraam'ın sözleşmesinin geçerli olduğu dünyaya getirmeye layık olup, onların Yahudi kişiliklerinin büyüyüp geliştiğini görebiliriz.

Haftanın Sözü

    (aish.com)

Gözlerinle görmediğini, ağzınla yaratma.