Yazdır

Hillel ve Şamay28. bölümde Farisiler (ana görüşü savunan Yahudiler) ile Sadusiler (sadece Yazılı Tora'yı izleyen ve kendi yorumlamalarını yapan Yahudiler) arasındaki bölünmeyi tartışmıştık.

31. bölümde ise Herod'un rabi'leri katletmesinin ve Bet-Amikdaş hiyerarşisine müdahalesinin (ayrıca da Yahudileri Helenleştirme çabalarının) koenlerin yoldan çıkmasına nasıl etki yaptığını açıklamıştık.

Ama Yahudilikte neyi yolunda gittiğine değinmemiştik.

Bir kere bütün normatif kurumlar -yeşivalar, sinagoglar, vb.- ana görüşü savunan Yahudiler tarafından yönetiliyor ve işliyordu. Yetkileri ciddi bir şekilde kısıtlanmış olsa da hâlâ bir Sanhedrin (Yahudi Yüce Mahkemesi) vardı.

Daha da önemlisi, rabi'lerin öğretileri ve "aktarma" zinciri bozulmamıştı.

Pirke Avot'un ("Ataların Etikleri") açılış cümleleri aktarma zincirinin nasıl korunduğunu kaydeder: Moşe ile başlar, Yeoşua'ya, peygamberlere, Sanhedrin Üyeleri'ne vb. uzanır...

Sanhedrin'in son üyesi Şimon Hatsadik (26. bölüme bakınız) M.Ö. 273 yılında ölünce Zugot, yani "çiftler" olarak bilinen bir dönem başladı. Bundan sonra Yahudi geleneğinin yönetiminde hep iki rabi oldu. Birine Av Bet Din (Sanhedrin'in başı), diğerine Nasi (başkan) denirdi. Bu çiftlerin hepsi Pirke Avot'ta sıralanmıştır.

En son çift belki de en ünlüsüydü: İlel ve Şamay.

Yisrael'e Babil'den gelmiş olan İlel çok yoksuldu. Talmud ne kadar yoksul olduğu ve Tora'yı öğrenmeyi ne kadar çok sevdiği hakkında bazı ilginç hikâyeler anlatır. Örneğin o kadar yoksuldu ki Bet Amidraş'a (Öğrenim Evi) girmek için gerekli olan birkaç kuruşu bile ödeyemezdi. Dolayısıyla öğrenebilmek için damın üzerine oturur, aydınlatma penceresinden gelen sesleri dinlerdi. Bir gün hava öylesine soğuktu ve o kadar üşümüştü ki kendinden geçti. Aşağıdaki öğrenciler bir şeyin ışığı engellediğini fark etti, dama çıktı, onu buldu ve hayata döndürdü.

İnsanların bilgeliğine saygı duymasına engel olmayan yoksulluğuna rağmen İlel Nasi konumuna geldi. O sıralarda Şamay Av Bet Din konumundaydı.

İlel ve Şamay ekolleri Yahudi kanunu konusundaki tartışmalarıyla ünlüdür. Bunlardan biri, birinin geline düğün gününde, gerçek olmadığı halde güzel olduğunu söyleyip söylememekle ilgiliydi. Şamay ekolü yalan söylemenin yanlış olduğunu savunuyordu. İlel ekolü ise gelinin düğün gününde her zaman güzel olduğunu. (Talmud, Ketubot 16b-17a). Tartışmayı İlel ekolü kazandı. Günümüzde Yahudi kanunu genellikle İlel ekolüyle hemfikirdir. Talmud (Eruvin 13b) nedenini açıklar:

Gökten gelen bir ses bildirdi: "Her iki ekolün de sözleri yaşayan Tanrı'nın sözleridir ama kanun İlel ekolünün yargısını izler."

 Peki neden kanun İlel ekolünün yargısını izler? Talmud İlel'in öğrencilerinin nazik ve alçakgönüllü olduğunu, hem kendi görüşlerini, hem de diğer ekollerin fikirlerini incelediklerini ve kendi sözlerinden önce diğer ekolün sözlerini dile getirdiklerini açıklar.

TEHLİKELİ ZAMANLAR

İlk Bet-Amikdaş günlerinde rabi'lerin Yahudi kanunu ile ilgili noktaları tartışırken uzun münakaşalara girmediklerini hatırlayabilirsiniz. Öyle ise Herod'un Bet-Amikdaş'ının günlerinde farklı olan neydi?

Artık Sinay'dan beri yaklaşık 1.300 yıl geçmişti. Yahudi halkı Yisrael toprağından sürülmüş ve geri döndüğünde birçok mücadele ile karşı karşıya kalmıştı. Yunanlıların etkisi, Yunan hakimiyetine karşı verilen mücadele, Haşmonay hükümdarlarının yoldan çıkması, bunların hepsi izlerini bırakmıştı. Daha yakın zamanlarda ise Roma işgali, Herod ile gelen bozulma vardı. Bu huzursuzluğun sonucunda Yahudi halkı içinde bilginlikte gerileme, dolayısıyla zihin açıklığında azalma görüldü.

Gerçekten de sözlü aktarma yavaş yavaş yıpranmaya başlamıştı (Talmud henüz yazılmamıştı ama rabi'lerin kaybolur korkusuyla Sözlü Tora'nın yazılmasına karar vereceği günler yaklaşmaktadır).

Bugün Talmud'daki bu tartışmaları okursanız -Talmud binlercesini içerir- rabi'lerin "Yahudiler domuz yiyebilir mi?" türünden önemli konuları tartışmadığını görürsünüz. Kavgalar genellikle küçük şeyler hakkındaydı. Bazıları Yahudi kanununun uygulanması üzerinde etkisi olmayacak nitelikteydi. Birçoğu gerçek durumlarda hiçbir zaman geçerli olmayacak teorik prensiplerdi.

Anlaşılması gereken çok önemli bir nokta, kavgalar olduğu halde, ana görüşü savunan, geleneksel, Ortodoks hiçbir Yahudi'nin aşmadığı kırmızı hatların olmasıydı. Bütün bu tartışmalar küçük ayrıntılar hakkındaydı, yani büyük ayrıntılar hakkında herkes aynı fikirdeydi.

RUHANİ GERİLEME

Bu tartışmalar küçük bile olsa onları kötü bir işaret olarak görmeliyiz çünkü sadece bilginlikte bir gerileme değil, daha önemlisi Yahudi halkının ruhani durumunda bir gerileme anlamına geliyorlardı. Buna yeridot hadarot yani "nesillerin gerilemesi" denir. Kronolojik olarak Yahudiler Sinay Dağı'na ne kadar yakınsa, her şeyin anlamı o kadar açıktı.

Yahudi halkının aktarma sürecine geleneksel olarak nasıl baktığını anlamak önemlidir. Modern insan tarihte ne kadar ilerlersek, o kadar teknolojiye sahip olduğumuzu, dolayısıyla daha iyi durumda olduğumuzu düşünür. Bu Yahudiliğin ne tarih, ne ruhanilik, ne de Yahudi kanunu hakkındaki görüşüdür.

Yahudi düşüncesine göre eski adamlar ruhani açıdan daha sofistike idi. Aynı şey aktarma süreci için de geçerlidir. Her şey, kronolojik olarak Sinay Dağı'na yakın olduğumuz oranda daha açıktı. Yahudi halkının bütün aktarma süreci Yahudi tarihinin en şaşırtıcı yönlerinden biridir. Sözlü Tora'nın binlerce yıl boyunca aktarılmış ve her türden yeni senaryolara uygulanmış olması, buna rağmen Yahudi kanununun temel gövdesinin değişmemiş olması şaşırtıcıdır.

Ama Yahudiler Sinay'a yakın oldukları oradan ruhani idi ve Tanrı'nın iradesini daha açık bir şekilde anlıyordu. Bugün en uzak noktadayız ve her şey çok daha belirsiz. Bu yüzden bizden önceki bilgeler tarafından belirlenmiş olan Yahudi kanununu yok etme yetkisine sahip değiliz. Bu, bütün aktarma süreci için temel niteliktedir

Tartışmalar Yahudiliği çok daha karmaşık hale getirecek olan bir sürecin başlangıcı oldu. Sırada daha çok tartışma var. Bu dönem Yahudi halkının başına bela olacak çok önemli bir sorunun belirtilerini gösterir: fikir ayrılığı.

Sadusiler, Farisiler ve Zilotlar arasındaki fikir ayrılığı, Yahudi halkı tam da Roma'ya karşı ayaklanmaya karar verdiğinde, birliğini zayıflatan bir "donuk nefret" atmosferi yarattı.