Roş Aşana'nın Özüİnsani hataların belki de en önde geleni, kendimizden ümidi kesmektir.

Kişisel sınırlamalarımızı statüko olarak görür, daha üst düzeylere ulaşma konusundaki potansiyelimize inanmamaya başlarız. Zaman geçtikçe optimizm yerini realizme bırakır.

Hayat ve gelişimle ilgili tüm iyimserliğimizi sınırlamalarımız bahanesiyle kaybedip, sürekli depresif bir konuma doğru ilerlemeye başlarız. Artık bir amacımız da olmadığı için mutlu olmak da bizim için gittikçe yabancı bir terim halini alır. Eşlerimiz ve çocuklarımızla bir daha hiçbir zaman gerçek bir iletişim içine giremeyeceğimizi kendimizi inandırırız. Ebeveynler çocuklarına "Benim yaşıma geldiğin zaman sen de anlayacaksın" demeye başlarlar. Sözlerinin asıl anlamı ise "Benim yaşıma geldiğin zaman sen de benim gibi ümidini yitireceksin" dir. Gelişimimizi devam ettirmemeye, resmen ölüme hazırlanmaya başlarız. Roş Aşana, işte tüm bu gidişat için bir ilaçtır. Roş Aşana, hayatın ne şekilde olabileceğine dair iyimser bakış açısını yenileme - bizleri gerçek yolumuza dönmeye davet ederek potansiyelimizi harekete geçirmemiz için bizi teşvik etme gücüne sahip bir gündür. Eğer doğru bir şekilde kullanılırsa.

Roş Aşana'da geçen yılın bir hesabını yapar, eksilerimizi artılarımızı göz önüne getirir ve yeni yıl için iyi bir yaşam isteriz. Bir yıl daha yaşama konusundaki bu isteğimizi nasıl haklı gösterebiliriz? Geçen yılı ne şekilde kullandık? Acaba bu yıl gelişim gösterdiğimiz, derin düşüncelerle ve başkalarını umursayarak geçirdiğimiz bir yıl oldu mu? Zamanımızı gereken şekilde mi kullandık, yoksa onu sadece ve sadece ölüme yaklaşmakla geçirip boş yere mi harcadık? Geçen yıl acaba gerçekten "hayatı yaşadığımız" bir yıl mı oldu, yoksa boş işlerle mi geçirildi? Roş Aşana, işte bunları değerlendirme ve sonuç her ne olursa olsun dersler çıkarıp gelecek yıl için kararlar alma zamanıdır. "Teşuva" adı verilen bu süreç, "dönüş" - "eve dönüş" - anlamına gelir ve Roş Aşana ile başlar. Kendimiz ile Tanrı ve kendimiz ile diğer insanlar arasındaki ilişkilerimizdeki hatalarımızı tanımak, kabullenmek ve bunları düzeltmek - işte amaç budur.

İşe, geçmiş hatalarımızdan pişmanlık duyarak başlarız. "Pişmanlık duymak" ile "suçluluk duymak" iki farklı kavramdır. Öğrenci olduğunuzu, sınavınız olduğunu düşünün. Sınavın öncesindeki sabah biraz tembellik yapıyor ve okula gidip genel tekrar dersini dinlememeyi tercih ediyorsunuz. Sınava giriyorsunuz ve sorular size çok zor geliyor. Daha sonra, bir arkadaşınızla konuşuyorsunuz ve sürpriz! Onun sınavı mükemmel geçmiş! Nasıl olduğunu sorduğunuzda soruların %70'inin genel tekrar dersinde çözülen örneklerden olduğunu öğreniyorsunuz. İşte o sırada içinizi kaplayan duygu kesinlikle "suçluluk" değildir. Bu, biraz uyku karşılığında senenizi kaybetmenizden kaynaklanan duygu "pişmanlık" tır - saf pişmanlık.

Suçluluk sorumluluklarımızı yerine getirmemek ve aşırı öz-suistimalin bir sonucudur; insanın kendisini yok etmesidir. Diğer yandan pişmanlık, kaybın realistik bir kabulüdür. Delik cebimizden düşürdüğümüz parayı kaybedince, bu kayıp için üzüntü ve pişmanlık duyar, sonra cebi diker ve yaşamımıza devam ederiz. Burada suçluluğa ne yer ne de zaman vardır. Diğer yandan hataların sürekli tekrarlanması pahalıya mal olacaktır. Çünkü yaptığımız hatalar bizi hem kendimizden hem de başkalarından uzaklaştırır. Bu açıdan, eski hatalar sebebiyle duyulan pişmanlık, yeni niyet ve kararlar konusunda önemli bir temel ve araçtır.

Yahudi için "eve - kendimize - dönmemiz", sevdiğimiz insanlara, dostlarımıza dönmemiz, Göklerdeki Babamız'a dönmemiz, olabilecek en büyük mutluluktur. Bu sebepledir ki, Roş Aşana, tüm ciddiyetine rağmen bir mutluluk zamanıdır. Çünkü Roş Aşana günü hepimizin - "hepimizin" - eve dönme şansı vardır!

*Rabi Nahum Braverman