Yazdır

Yerusalayimle karsılasmaYeruşalayim: Bu şehir, insanı mucizevi bir şekilde değiştirir. Kimse buraya girince, değişmeden çıkamaz...

Elie Wiesel, 'Yeruşalayim'de Bir Dilenci '

Yahudiler'in anavatanını oluşturan kibutslardan birinin üyesi olarak, bütün ailemi Polonya'da bırakıp, 1936 yılının ilkbaharında Filistin Toprakları'na gelmiştim.

Yerleşmeden önce, ülkeyi görmek istedim. İlk hedefim, rüyalarımdaki şehir, Yeruşalayim'i görmekti... Günler boyunca, Eski şehrin dar sokaklarında dolaştım. Şehrin büyülü insanlarından, bambaşka lisanlardan ve o baharatlı mis gibi kokusundan öylesine etkilenmiştim ki...

Gezilerimden birinde, şehrin dışına çıkıp yakınlardaki Yeuda tepelerine dolaşmaya gitmiştim. Tepede, alışılmadık bir yerde küçük bir Arap kahvesine rastladım. Küçük kahve, güneşte pişirilmiş, üzüm dalları motifleriyle süslenmiş toprak kaplarla doluydu. Müşteriler, alçak, bakır masaların etrafında oturuyor, kahvelerini içip, alçak sesle birbirleriyle konuşuyorlardı.

Güneş, yanına oturduğum bakır masada parlayıp gözlerimi kamaştırıyordu. Dışarıya bakmak için gözlerimi kaldırdığımda, bütün Yeruşalayim'in tam da gözlerimin önünde serilmiş olduğunu fark ettim. Modern bölümün dikdörtgen binaları, geni? bulvarları, Rehavya'nın çiçek dolu bahçelerinden, Eski Şehrin, büyük kapılarının arasında kıvrılarak giden gölgeli sokaklarına kadar, her yeri apaçık görebiliyordum karşımda.

Gözlerime inanmakta zorlanıyordum. Orada, uzakta, David'in kulesinin taş duvarı yükseliyordu. Hemen solunda, taşlarının gözyaşlarıyla parladığı Ağlama Duvarı vardı. Taşlarının arasında, dua eden insanların kalplerindeki umutları barındıran Ağlama Duvarı, iki bin yıllık özlem ve kararlılığın izlerini taşıyordu. Son Tapınak'ın kalıntılarından, Ağlama Duvarının ardından, Ömer Cami de görünüyordu. Altın kubbesi güneşte parlarken, gözlerim kapısındaki mozaiklerden Via Dolorasa'ya yönelmişti.

Gözlerimi kapattım ve düşüncelerimin geçmişe gitmesine izin verdim. Binlerce yıllık acının anısı, etrafımı sararak engin bir denize boşaldı. O ana geri döndüğümde, Nazizm ve Komünizm, insanlığa hakim olmak için birbirleriyle yarışıyordu. O güzel bahar öğleninde, dünya barıştan çok uzaktı.

Güneş, uzaktaki tepelerin ardından batmak üzereydi. Altın bir sis Yeruşalayim'i sardı. Bir çan çaldı, bir diğeri daha alçak bir sesle ona cevap verdi. Ardından, bir üçüncüsünün tiz sesi duyuldu. Çanların sesleri birbirine karıştı, gümüşi sesleri tepeleri sardı, yankıları yeniden kulaklarıma ulaştı. Sanki yüzyılların ortasında asılı kalmış gibi hissediyordum kendimi.

Yeruşalayim'de gün batımı kısaydı. Manzara çok çabuk değişiyordu. Işıklar, ufuk çizgisinde parlamaya bağlamıştı bile. Bir minarenin üstünde, beyaz bir figür belirdi, yavaşça her yöne döndü. Müezzin, insanlarını duaya çağırıyordu. Her nerede iseler, bütün Müslümanlar küçük seccadelerini çıkartıp diz çöktüler, müezzinin akşam namazı çağrısına cevap verdiler.

Yakınlardaki bir sinagogun ışıkları yandı. Bir haham ve öğrencileri, dua etmek için merdivenleri çıkıp içeri giriyorlardı.

Tatlı başka bir ses de Yemen sinagogundan yükseldi...

Fazla uzakta olmayan bir İngiliz Kilisesinden çıkan tınılar kısa bir süre sonra diğerlerine katıldı.

İbranice, Latince, Rusça, İngilizce, Arapça dualar her yeri sarmıştı... Bütün dünya sanki derin bir meditasyonun içine dalmıştı. Biraz sonra, sanki bir fısıltı gibi, kalbimin çarptığını hissettim. Ben de insanlara katılarak, kendi duamı söylemeye koyuldum.

" Hiçbir millet, diğerlerine karşı kılıç kaldırmasın, artık kimse savaş nedir bilmesin..."

Büyük bir sükunet beni sarmaya bağlamıştı. İçimdeki bütün acılar eriyip gitti. Yüreğimde, yeni bir sevgi doğmuştu. Bütün insanların ve bütün dinlerin birliğini görebiliyordum. Huzur içindeydim.

Yeruşalayim'le olan bu karşılaşmam, evrensel barışa olan inancımın bugüne kadar gelmesini sağladı. Dünya ne zaman bir karmağa içine girse ve ben ne zaman insanlığa olan güvenimi yitirmeye bağlasam, Yeruşalayim'deki akşam duasını hatırlar, rahatlarım...

Bronia Galmitz Gallon

**

Bronia Galmitz Gallon, Rusya'da doğmuş, Polonya'da büyümüş ve İsrael'e ilk gelenlerin arasına katılmıştır. Evlenip 1946'da ABD'ye gitmiştir. İki çocuk sahibidir. İsrael konsolosluğunda birçok seminere katılmış, İsrael ve İslam tarihi üzerine araştırmalar yapmıştır.