kose tasi"Kızlarımız sarayın oymalı köşe taşları gibi olacak." (Teilim 144:12)

Köşe taşları, yapının köşelerinde, duvarları birleştiren taşlardır.

Binanın yükünü taşıyan elemanlardır bunlar. Göze hemen çarpmazlar ve genelde arka planda kalırlar. Ancak, büyük bir özen ve ustalıkla tasarlanırlar.

Bir Yahudi kızı da, aynen bunun gibi, geçmişle geleceği birbirine bağlamak için oluşturulup yoğurulmuş bir köşe taşıdır. Rebbetzin Rachel Foyge Wasserman'ın anısına aktarılmış bu hikayede, yaklaşık 50 yıl önce onun öğrencisi olan Miri, İsrael halkının geleceğini oluşturduğunun bilinciyle kendini eğitime adamış bir öğretmenin sanatsal ustalığını gözler önüne serer.

Eski bir binaydı, iyi durumda sayılmayacak sınıflar üst kattaydı. Eski sıraların köşeleri aşınmış, kara tahtalar çatlamıştı; sandalyeler ise bakımsızlıktan gıcırdıyordu. Odalar, yazları sıcak, boğucu; kışları ise soğuk ve nemli olurdu. Mevsim ne olursa olsun, etraf sürekli, aşağıdaki kantinde satılan turşu ve sarımsak kokardı.

Bu ortamda bir öğretmen otururdu. Görünüşü, etrafındaki her şeyle tezat oluşturuyordu. Rebbetzin, her gün sınıfa takım elbiseyle gelir, ayakkabılarına uyan şapkasını takmayı ihmal etmezdi. Gösterişli olmaktan çok uzak, alçakgönüllü ve zevkli takıları, onun öğrencilerine ve Tora öğretmeni olma görevine duyduğu saygının bir işaretiydi.

1930 yıllarına, Amerikan Yahudileri güçlü bir asimilasyon tehlikesinin içindeydi. Miri'nin anne babası böyle bir dönemde evlendiklerinde, oldukça 'demode' ve 'olağandışı' davranarak, dindar olmaya karar vermişlerdi. Beraberce, Tora'ya ve mitsvalarına bağlı bir yuva kurmayı amaç edinmişler, çocukları doğduğunda ise, o güne göre olabilecek en yüksek Yahudilik eğitimini onlara sağlamayı kendilerine görev bilmişlerdi.

Bu okul haftada dört gün, sadece ikişer saatti. Bir öğretmen bu kadar kısıtlı bir sürede neyi öğretmeyi başarabilirdi? Hele, bir de bu iki saatin arkasından öğrenciler, altı saat boyunca devlet okuluna gidip, oranın eğitimi ile yoğuruluyorlarsa? Ama Miri için, Rebbetzin Wasserman ile geçirdiği o iki saat, Tora ve mitsvalarına karşı duyduğu sevginin temellerinin atıldığı dönem olmuştu. O iki saat, Miri'ye, Tora hayatı hakkında öğrendiği yeni bilgileri evine taşıması için güç veriyor, bu da evinde sürekli bir değişimin ve gelişmenin yaşanmasını sağlıyordu. Haftada dört gün ikişer saatlik bu kısa dönem, neredeyse yarım yüzyıl sonra, bugün bile, tamamen Tora'yı takip eden üçüncü ve dördüncü nesillerde bile meyvelerini vermeye devam etmektedir.

Rebbetzin Wasserman için, sınıfının büyük çoğunluğunun, dindar ailelerden olmayan kızlardan oluşmuş olması kesinlikle olumsuz bir yön değildi. O, her kızı olduğu gibi kabul etmiş, her birini yürekten sevmiş ve hepsine çok değerli olduklarını sık sık hatırlatmayı hiç bir zaman ihmal etmemiştir.

Rebbetzin Wasserman, hiç bir zaman, birçok insanın yaptığı gibi, otomatikleşmiş bir tavırla sadece, "Merhaba, nasılsınız?" diye sormazdı. "Nasılsın? Annem nasıl? Baban nasıl? Kardeşlerin nasıl?" diye sormaya devam ederdi. Cevaplarını beklerken, göz teması kurmaya dikkat ederdi. "Baruh Haşem, her şey iyi" diye geçiştirilen bir cevabı ne isterdi ne de beklerdi. Karşısındaki kız, Rebbetzin'in sorularından ve bakışlarından, dürüst bir cevap beklediğini bilirdi. Rebbetzin, onlarla ilgilenir ve onları düşünürdü.

Sesi, her zaman iyilikle yoğurulmuştu, sıcaklığını ve sevgisini ise, her öğrenciyi olduğu gibi kabul etmesinde gösterirdi.

"Hepimizin başarılı olmasına dikkat ederdi." diye hatırlar Miri. "Onun için, okul, sadece görevini yapmak için öylesine gelip gittiği ve söylemesi gerekenleri söylediği bir yer değildi. O, bizim öğrenmemizi istiyordu. Biri uygunsuz bir davranışta bulunduğu zaman, nasıl kişisel olarak kırıldığını hatırlıyorum. Yazılı ödevlerimizi de nasıl kontrol ettiğini hiç bir zaman unutamam. Onun yanında durup izlerken, kırmızı kalemini elinde sıkı sıkı tutardı. Yüzünde, o kırmızı kalemi hiç kullanmamayı umut eden bir isteğin ifadesi vardı. Şu an gözlerimi kapatsam, defterlerimizi sessizce okurken elinin satırların üstünden nasıl kaydığı gözlerimin önüne gelir. Eğer kırmızı kalemi tutan o el, sayfanın sonuna kadar duraksamazsa, "Baruh Haşem" diye fısıldar, mavi kalemini alıp, gülümseyerek, "tov me'od-çok iyi- yazardı. Bizler sevinirdik, ama o, mutluluktan uçardı sanki."

Rebbetzin, kızların öğrenimlerine devam etmeleri için cesaretlendirilmeye ihtiyaçları olduğunu anladı ve yolun her adımında onlara destek oldu. Öğrendikleri ilk peraşanın sonunda, küçük bir kutlama düzenledi. Bunun için yılın bitmesini, ya da bir kaç peraşayı öğrenmelerini beklemedi, hemen harekete geçti.

Bu kutlama 52 yıl önce gerçekleşmiş olmasına rağmen, Miri bugün bile o günü net bir şekilde hatırlar. Kutlamanın kendi evinde gerçekleşmiş olmasının, tabii ki bunda büyük rolü var.

"Annemin bu kutlama için hazırladığı kurabiyeler bile aklımda" diye anımsıyor. "İşte bu olayın benim üstümde ne kadar büyük bir etki yarattığı ortada. Ama daha da önemlisi, o gün evimize Rav ile Rebetzin geldiğinde ve asla unutamadığım o gurur ve sevinç duygusu..."

"Düşünsenize, yaşları 9 ile 11 arasında değişen ve sayıları bir düzineyi geçmeyen kızların yaptığı bir kutlamaya, bu kadar saygın kişilerin katılması ne kadar da onur verici bir olay! Bizler ne kadar da gururlanmıştık! Hepimiz için ne kadar da özel bir olaydı! Herkes, onlar için önemliydi. Konu insanları bir araya getirmek ve Tora'ya yakınlaştırmak olunca, hiç bir şey onlar için fazla küçük değildi."

Bugün, Miri'nin evindeki kütüphanede, beşinci sınıftayken ödül olarak kazandığı bir sidur durur. İlk sayfasında, Rebbetzin'in kusursuz İbranicesi ile yazdığı iki cümle bulunur. Bu kitabı aldığında, Miri henüz İbranice okumayı bilmiyordu. O, bu satırları, ancak yirmi yıl sonra aliya yapıp, ikinci dil olarak İbraniceyi öğrendiğinde ve yaşamının vaz geçilmez bir parçası yaptığında, tam olarak anlayabildi.

Bu sözcükleri yazdığı zaman, Rebetzin, öğrencisinin bunları okuyamayacağını biliyordu. Ancak, Miri'ye hiç bir şey söylemedi, zira vermek istediği mesajın alındığına emindi.

Rebbetzin şunları yazmıştı: "Endişelenmiyorum. Öğrenmeye devam edeceksin. Ve günün birinde, buraya yazdıklarımı anlayacaksın."

Baruh Haşem, haklıydı.

Miri, uzun yıllar Rebbetzin'in öğrencisi oldu. Wasserman başka bir şehre taşındığında bile, Miri onunla ilişkisini hiç bir zaman koparmadı. Miri evlendiğinde, Rebbetzin düğüne katılmadı, çünkü öğrencilerini, uygun bir misafir öğretmen bulmadan bırakmak istemiyordu ve maalesef böyle bir kişi yoktu. O özel günü kaçırıştı ama bu, onun yaşam tarzının bir parçasıydı.

Rebbetzin, Miri'ye, düğününe neden gelemediğini açıklamak için bir mektup yazdı. Cevap olarak, Miri, başka bir mektup yazıp, kendisi için Rebbetzin gibi bir öğretmene sahip olmanın yıllar boyunca ne ifade ettiğini anlattı.

Rebbetzin, bu mektuba cevap verdi. Herhalde, Rebbetzin'in, düğününden bir kaç hafta önce Miri'ye yazdığı bu kelimelerden başka hiç bir şey, onun büyük karakteri hakkında bizlere daha iyi bir fikir veremez:

"Tora öğreniminde senin için ilham kaynağı olduğunu söylemen beni inanılmaz sevindirdi. Halbuki ben kendi içimde, öğrencilerimin içine senin sahip olduğun Tora'nın kutsal ve büyük ahlaki değerleri ve güveni aşılayacak ne gücü ne de yeterli Tora bilgisinin olduğuna inanırım... Eminim, senin bu Tora sevgisini ve anlayışını benimsemeni sağlayan, çok daha büyük ve çok daha bilgili öğretmenlerin olmuştur. Ama bir şekilde ben de seni ufak da olsa etkileyebilmiş ve sana ilham verebilmişsem, bundan son derece mutlu olurum."

"Eğer öğretmenliğime bütün gönlümle yüreğimi vermiş olmasaydım, özel yaşamımda da devam edemezdim. Benim bütün ilgim ve amacım çocuklardı. Hiç bir çocuk, sınıftan, o gün bir şey öğrenmeden, kazanmadan çıkmamalıydı. Sınıf daha fazlasını öğrenemediği zaman kalbim kırılırdı. Öğretmenliğimi bütün samimiyetimle sürdürmeye çalıştım. Belki de öğrencilerimi etkileyen de bu olmuştur. Her neyse... Mektubunu okuyunca gözlerim yaşardı. Eminim, ben söylediğin kadar büyük birisi değilim. Benim büyük bir kadın olduğumu düşünüp yanılgıya düşmeni istemem. Gerçekten büyük biriyle karşılaştırılamam bile. Belki de fakir neslimizden dolayı, ben de 'bir şey' sayılabilirim... O kadar..."

Evet, Rebbetzin Wasserman, belki de zenginleştirdiğin nesil gerçekten fakirdi... ama artık çok daha zengin oldu, çünkü sen onun bir parçasıydın..."