Yazdır

Bayan Singer'la, dindar bayanlar için verdiği bir konferansta tanıştım. Savaştan kurtulanlar ve ailelerinin yaşadığı problemler konusunda uzman olan Bayan Singer, aile yaşamı ve gelecek için umut besleme konularında konuşmalar yapar. Savaştan kurtulan bir kişi olarak, kendisini hayata bağlı tutan şeylerden birinin de, annesinin hiç dilinden düşürmediği şu söz olduğunu söyler: " Unutma, dertler kendiliğinden gelir ama bayramları sen kutlarsın." Bayan Singer'in olağandışı yaşama sevgisinin kaynağı neydi? Şimdiki hikayemiz, bu konuda bize biraz fikir verebilir.

**

"Benim evimde, "diye anlatıyordu Bayan Singer, "Küçük yaşta öğrendiklerimizden biri de, hayvanları sevmek ve onları korumaktı. Amsterdam şehrinde yaşadığımız halde, doğa, hayatımızın çok önemli bir parçasıydı. Her gün özenle bakımını yaptığımız küçük bir bahçemiz vardı. Genellikle, annemiz haftada bir kez, "Bugün hayvanat bahçesinde pikniğe gidiyoruz!" diye sevinçle bir duyuru yapardı bizlere.

"Çocukluğum, sevinç dolu anılarla doluydu. Beş yaşındaki bir çocuğun, elinde biberon tutup yavru bir panteri beslemesine izin verildiğinde hissettiği mutluluğu ve heyecanı tahmin edebiliyor musunuz?"

"Çocuklar, açık ve cömert bir yürekle doğayla ve hayvanlar dünyasıyla ilişki kurmakta hiç zorlanmazlar. Bir çocuk küçük bir kediyi okşamaya başladığında, kibarlık ve merhamet duygusu tohumları, ruhunda yeşermeye başlar bile. Bu temel duygu, daha sonra büyür ve bütün insanları da kapsar.

"Merkezi ısıtma sistemini olmadığı Hollanda'daki evimizde" diye devam etti Bayan Singer, " kediciğimizin de sepetinde sıcak su şişesi olurdu. Bu olağandışı bir şeymiş gibi kabul edilmezdi- sadece yapılması uygun olan bir işti. Sanırım, eve eşeği getirebilmemin nedeni de buydu. Ama size hikayeyi en başından anlatayım.

"Evliydim ve beş çocuğum vardı. En küçüğü iki yaşındaydı. Yeruşalayim'in biraz dışında, yeni kurulmuş bir yerleşim yerinde yaşıyorduk. O zamanda beri, Baruh Haşem, o kadar etrafımıza komşu taşındı ki, artık pek şehir dışında bile sayılmayız. Ama o zamanlar tıpkı bir köyde yaşıyorduk.

"Günün birinde, en küçük çocuğumla beraber parktan evimize dönerken, gözlerime inanmadığım bir olayla karşılaştım. Yolun ortasında anırıp duran bir eşek vardı. Etrafında şaşkınlıkla gülen çocuklar toplanmıştı. Çocuklardan bazıları, uzun bir sopayla eşeği dövüyorlardı.
"Çok sinirlenmiştir. Bu Toramızın bizlere, hayvanlar hakkında öğrettiği şey değildi. Puseti bir kenara bıraktım, o çocukların ortasına kararlılıkla yürüdüm ve eşeği aldım. O an, o sözlerin ağzımdan nasıl çıktığını bilmiyorum ama, çocuklara dönüp, "Bu Şabat günü hepinizi seuda şelişit'e davet ediyorum." dedim ve evimi gösterdim. "Bahçesi olan ev. Arkadaşlarınızı da getirin. Hep beraber, hayvanlara kaşı yapmamız gereken mitsvaları öğreneceğiz. "

"Sokakta, bir elinde puset, diğer elinde eşek olan bir kadın görmek eminim çok komikti, ama buna hiç aldırmadım. Eşeği, bahçemize getirdim, ona kovadan su verdim, morluklarını güzelce temizledim ve üstlerine pamuk bezler koydum. Eşeğe, kısık sesle teselli edici sözler söylerken, çocukların davranışına karşı, içimden büyük bir öfke hissettim. Uzun zaman önce unuttuğum Hollanda'daki çocukluğum hakkındaki anıları hatırlamaya ve hayvan sevgisinin hayatımı nasıl da zenginleştirdiğini düşünmeye başladım. "

Bayan Singer, genç kızken, hayvanat bahçesinde gönüllü çalışmıştı. Şimdi, bir yetişkin olarak, sadece hayvanları anlayarak, nasıl insanlar ve psikoloji hakkında bir çok şey öğrendiğini görüyordu. Bazı hayvanların, insanlarla temas etmeye gerçekten ihtiyaçları olduğunu, hatta bu olmadığında, ne kadar gergin olduklarını gözlemlemişti. Başka hayvanlar, örneğin kediler son derece bağımsızlıklarına düşkündü, ancak sahiplerinden ayrılmayı asla göze alamazlardı. Onlara, nazik davranmak gerekirdi. Eğer kedilere karşı bile özen göstermemiz gerekiyorsa, insanlara karşı ne kadar da dikkatli olmamız gerekirdi.! Hahamlarımız, kedilerden alçak gönüllüğü, güvercinlerden sadakati öğrenebileceğimizi öğretirler. Tanah'ta, hayvanlardan öğrenebileceğimiz olumlu özelliklere sık sık referans verilir. Örneğin, Yisahar bir eşekle karşılaştırılır. Bir eşek nasıl sürekli ağır yük taşırsa, bir Tora alimi de sürekli öğrenirdi.

"Eşeği temizlemeyi bitirince" diye devam etti hikayesine bayan Singer, "15 yaşındaki oğlum yanıma geldi ve evimizde (kısa bir süre için olduğunu umduğum) eşek beslemeye başladığımızı görünce sevince boğuldu.. Mahallemizin her yerine kayıp ilanları koyduk, ama bu arada eşeğimiz meyve ağaçlarının gölgesinde dinleniyor, çocuklarımızın cömertçe kendisine sunduğu havuçları afiyetle yiyordu.

"Eşeğe giderek daha çok bağlanmıştık ki, komşularımız, her gece yarısı saat 4'te uzun uzun anıran bir çalar saatlerinin olduğunu fark etmeye başladılar. Teker teker, şikayetler geldi. Komşularımıza, en kısa zamanda eşek için bir yer bulacağımızı söyledik.

"Eşeği koyabileceğimiz en yakın ahır 8 kilometre uzaktaydı, ama bu eşeğimizin, tam üç kez oradan kaçıp evimize gelmesine engel olmadı. En sonunda, bir kilometre ötede, ahırı olan bir ailenin yanına verdik Bu daha kabul edilebilirdi. Birçok organizasyondan eşeği yardım toplamak için kullanma talebi geldi. Çocuklarım, bir kaç eşek turu düzenledi ve toplanan bütün para tsedakaya verildi.

"En güzeli de, çocuklarım hayvanları korumak ve onlara saygı göstermek konusunda çok şey öğrendi. Ve, bu arada, o ilk Şabat, seuda şelişit'e 10 çocuk geldi. Beraber, Tanrı'nın bize verdiği, ilk doğan eşeği kurtarma mitsvasını öğrendik. Neden böyle bir mitsva yapılmalıydı ? Çünkü eşekler, İsrael oğullarına, Mısır'dan çıkarken eşyalarını taşıyarak yardım etmişi. İnanabiliyor musunuz? Bu da hepimize, bize yardım eden küçücük bir canlı olsa bile, Tanrı'nın bunu asla unutmadığını gösterir."