fedakar anneAvraam Avinu, sevgili oğlu Yitshak'ı Moriah dağına çıkartmış ve oradan beraber geri dönmüşlerdir. Hahamlarımız, Avraam'in yaptığı her şeyi, yüreğinde mutluluk hissederek gerçekleştirdiğini açıklar. Neredeyse 200 yıl önce yaşanmış öykümüzde, bir annenin, oğlunun manevi kazançları uğruna yaptığı fedakarlıkları görürüz. Miryam, 13 yaşındaki oğlunu, bir daha onu görüp göremeyeceğini bilmeden Midraş'ın (çalışma salonu) kapısına getirmiştir. Buna rağmen, Litvanyalı bu dul kadın, tek oğlunu kendisiyle beraber Amerika'da yaşamasını arzu etmekten vaz geçmemiştir. Avraam Avinu, oğlunu bir kez sunmuştu. Miryam bundan sonraki uzun yıllar boyunca, her gün, bir sunak kurup yüreğini sunmaya devam etti. Oğlunun büyüklüğünün temeli, şüphesiz, Miryam'ın çektiği acıların içsel boyutundan kaynaklanmıştır.

**

Miryam, oğlu için taze ekmek ve sıcak sütten oluşan kahvaltısını hazırlarken, kış rüzgârı küçük evin panjurlarına vuruyordu.

Miryam, kaderinin değişeceği bu güne kadar attığı adımları yeniden içinden düşünmeye başladı.

Eşi aniden vefat edince, tek başına iki geç kızı ve oğluyla yapayalnız kalmıştı. Amerika'daki akrabaları, onu göç etmeye teşvik etmeye çalışmışlar, "Aptal olma. Çocuklarını al buraya gel. Hayatı kendin için daha zorlaştırma." seklinde birçok mektup yazmışlardı. Kalmak veya gitmek kararını vermek oldukça zordu. Çocuklarını yetiştirebilmesi için yardıma ihtiyacı vardı, ancak oğlunu devam ettiği yeşivadan çıkartmak ve onun manevi gelişimine engel olmaktan çekiniyordu.

Uzun süre düşündükten sonra, Miryam iki kızını Amerika'daki akrabalarının yanına yollamaya ve 13 yaşındaki oğlu David Yitshak ile Litvanya'da kalmaya karar verdi.

Günün birinde, kızlar Amerika'ya gittikten bir süre sonra, endişeli anne, onlardan bir mektup aldı:

“Sevgili Anneciğimiz,
Şalom. Umarım iyisindir. Burada, Amerika'da hayat, Litvanya'da olduğundan çok daha kolay. Dikiş atölyesindeki iş ağır olmasına rağmen, yeni bir dil öğrenmek ve yeni insanlarla tanışmak çok ilginç."

Miryam, mektubu okuyunca, yüreğinin buz kestiğini hissetti. Herhangi kesin bir işaret olmasa da, kızlarının dini hayatlarının olumsuz yönde etkilendiğini ve ciddi bir manevi tehlike altında olduklarını hissediyordu. Amerika'ya gidip, durumu yerinde kendi gözleriyle görmekten başka çaresi olmadığına karar verdi.

Yolculuk en azından bir ay sürecekti. Gemi yolculuğu zorlu, hatta tehlikeliydi. Oğluna bakmaları için bir kaç komşusu ve arkadaşıyla konuştu. Genç David Yitshak, ona eşlik edebilmek için yalvardıysa da, annesi, onun yerinin yeşivası olduğunda ısrar etti. David, orada uyuyacak, yemeklerini komşu ailelerle beraber yiyecekti.

Evet, bu kararı vermek çok güç olmuştu ama şimdi yolculuğa çıkma günü gelip çatmıştı ve artık geri dönüşü yoktu. Miyam, sıcak süt dolu bardağı, masaya, oğlunun önüne koyarken, onun genç yüzünü inceledi. Babasını kaybetmekle çektiği acının hiç bir izi yoktu. Şimdi, neredeyse eşit ağırlıkta başka bir zorlukla karşı karşıya kalıyordu.

Sadık annesi, oğlunun paltosunun ve atkısının sıkı sıkı kapalı olduğundan emin olduktan sonra, ağlamaya başladı: "Benim değerli evladım, kendi canımdan bile daha değerlisin benim için. Gidiyorum, çünkü Amerika'daki hayatın içinde, kız kardeşlerinin tehlikede olduğunu düşünüyorum. Sana yazabildiğim kadar çok mektup yazacağım. Lütfen, bana tek bir şey için söz ver. Yüreğini her zaman Tora'ya bağlı tutmalısın. Tanrı seni kutsayacak ve seni Kendisi'ne yakınlaştıracak."

Miryam, David Yitshak'la beraber yeşivaya kadar gitti ve oğlunun içeri girmesini izledi. Sert kış rüzgarı, kemikleri sızlatan bir soğukla esti aniden. Ama yüreği, bütün kayıplarından ve acılarından çıkan duaların ateşiyle yanıyordu. "Ribbono şel olam, Bunu senin için yapıyorum. Sana, çocuğumu veriyorum. Lütfen onu koru ve yüreğinin gece gündüz her zaman Senin Tora'n ile olmasını sağla..."

Miryam, Amerika'ya, Pesah'ın hemen öncesinde ulaştı. Kızları, bir dikiş fabrikasında çalışıyorlardı. Onları görünce, korkmakta haksız olmadığı gördü.

"Merak etme Anne. Buradaki hayat farklı ama çok daha iyi."

Amerika'da bir kaç haftadan sonra, Miryam, her gün kalbini acıtan bir seçimle karşı karşıya kaldı. Avrupa'ya dönmek için Amerika'dan ayrılırsa, bu kızlarının manevi olarak çok büyük zarar görmelerine izin vermek anlamına gelecekti. Orada kalsa, değerli oğlunu bir daha ne zaman ve nerede göreceği belirsizleşecekti. Oğlunun mektupları, onun sonsuz yürek acısını daha da derinleştiriyordu.

Sevgili Anneciğim,
Burada sensiz olmak o kadar zor ki... Her gün sağ salim dönebilmen için dua ediyorum. Anneciğim, çok yalnızım. Lütfen aileme katılmama izin ver..."

Bu mektubu okuduktan sonra Miryam o kadar ağladı ki, neredeyse üzüntüden bayılacaktı. Ama kararını hiç bir şey değiştiremezdi. Kızları için Amerika'da kalmaya kararlıydı ve oğlunun onlara katılmasına karşıydı.

Aradan yıllar geçti ve Miryam, iki kızını, dinlerine bağlı Yahudiler olarak yetiştirmek uğruna Amerika'da kaldı.

Oğlunu ise, bütün yetimlerin Babası yetiştirdi ve büyüdüğünde Dretchin hahamı oldu.

Rav David Yitshak, sadece Yahudiler arasında değil, Yahudi olmayan çevre halkı arasında da saygın bir kişi oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir gece, Polonyalı askerlerden oluşan bir grup onun evine geldi. Rav, Polonyalı askerleri konukseverce karşıladı ve onlara çay ikram etti.

"Rav" diye sordu komutan, "Lütfen benim ve tüm birliğimin ailelerimize sağ salim kavuşabilmemiz için bize bir beraha ver" dedi.

Ravi askere bakıp, "Sen ve birliğinin hiç bir zaman Yahudiler'e zarar vermeyeceğinize ve onlara her zaman iyilikle yaklaşacağınıza söz verirseniz, berahamı verebilirim."

"Evet, Rav. Sana söz veriyorum ki, yaşamım boyunca Yahudiler'den hiçbirine zarar vermeyeceğim ve birliğimin de bu emre uymasını sağlayacağım".

Rav, "Tanrı seni ve birliğini korusun ki hepiniz sağ salim ailelerinizin yanına dönebilesiniz." diyerek onlara berahasını verdi.

Ve gerçekten de Polonyalı birlikteki herkes ailelerine sağlıklı bir şekilde kavuştu.

Daha sonraki yıllarında, Rav David Yitshak Magen Yeruşalayim'e geldi. Rav Arieh Levin, onun hakkında, Yeruşalayim'in büyüklerinin, onun yüceliğinin pek azının farkına varabileceklerini söylemiştir.

**

Mesafelerin saatlerle, hatta dakikalarla ölçüldüğü günümüzde, bu annenin hissettiği acıyı anlayabilmek oldukça zordur. Yolculuğun çok pahalı ve zorlu, iletişimin ise kısıtlı olduğu bir zamanda, kıtalarla ve okyanuslarla ayrılmak, bir anne ile oğul için dayanılmazdır. Seçimlerin gelecekte verdiği olumlu sonuçlar görülmedikçe, hiçbir şey bu acıyı hafifletemezdi. Tanrı, modern dünyanın rahat koşullarının, gerçek değerlerimizi göz ardı etmemize neden olmalarını önlesin ve bizleri korusun...